[voiserPlayer]
İçinde bulunduğumuz dünya bize karşıt görüşleri veya daha genel olarak karşılaşmak istemediğimiz şeyleri engellemek için bir sürü araç veriyor. Sosyal medyada kendi yarattığımız dünyada kendimize “uygun” insanlarla “yankı odaları” oluşturuyor, konvansiyonel medyada ise kendi görüşümüze uygun kanalları veya gazeteleri seçebiliyor ve şehirde birçok yolla beraber yaşayacağımız, mahalleyi paylaşacağımız insanı seçebiliyoruz. Bu da hayatın her alanında içinde yaşayacağımız kutuplaşan kümeler yaratıyor. Bu durumun içinden de ancak, “farklı” insanların kapısını çalma, onlarla tokalaşma yoluyla çıkabiliyoruz.
Bu duruma kutuplaşma çalışmalarının en yoğun olduğu ülke, Amerika’dan örnek verebiliriz. The Economist Amerika’daki seçmen kitlesinin oy verme davranışını incelediği yazıda, kararsız seçmenin artık yok olma tehlikesi altında bir ‘tür’ olduğundan bahsediyor. Ardından seçimlerde kapı kapı gezmenin ve sokakta selamlaşmanın, iyi bütçeyle hazırlanmış reklamlardan daha iyi bir yatırım olduğu iddiasında bulunuyor. Çünkü The Economist altını çizmek istediği ve birçok kutuplaşan toplumda görüldüğü gibi kutuplaşan kümelerimizde “istenmeyen” şeyleri engellemek çok daha kolay.
Kutuplaşmanın kamusal hayatı nasıl şekillendirdiğini tartıştığımızda böyle bir evren ortaya çıkarken, kutuplaşmanın temelleri ve kendisinin konuşulduğu teorik evrende çok daha tartışmalı bir atmosfer var. Medya, bu teorik evrendeki çatışma ve tartışmaları rahatlıkla gözlemleyebileceğimiz en uygun mecralardan birisi. Bu alandaki öncü çalışmalara örnek olarak Matthew Levendusky ve Neil Malhotra’nın medyanın kutuplaşmaya yönelik tutumunu incelemeleri verilebilir. 2000-2012 yıllarını kapsayan “Does Media Coverage of Partisan Polarization Affect Politica Attitudes?” başlıklı çalışmada, kutuplaşma kelimesinin kullanılma yoğunluğunun değişmesini tartışmakla birlikte kutuplaşmanın hangi konular çerçevesinde anıldığı, hangi içerikler etrafında kurgulandığı incelenmiştir[i].
Okuyacağınız çalışmada ise Levendusky ve Malhotra’nın araştırmasına benzer şemada oluşturulan sorularla gazete metinleri incelendi ve şu sorular soruldu: “Kutuplaşma tartışılıyor mu yoksa sadece değinip geçiliyor mu?”, “Tartışırken veya bahsederken kutuplaşmanın hangi özelliğinin altı çiziliyor?”, “Kutuplaşmayı ele alırken fail arıyor mu?” ve “Kutuplaşmaya çözüm sunuyor mu?” Hazırlanan bu soruları gazete metinlerinde cevap arayarak kutuplaşmanın sadece söylem olarak nasıl inşa edildiğini göstermek değil aynı zamanda bahsedilirken hangi temeller üzerinde durduğunu gösterilmesi amaçlandı.
Kutuplaşma
Kutuplaşma geniş anlamıyla herhangi bir konu ve/ya herhangi bir seviyede uzlaşı alanlarından çok katı ayrışmalar ve çatışma alanlarının çıkması olarak tanımlanabilir. Kutuplaşma siyasi elitler, partiler, kültürler, ideolojiler, etnik ve dini gruplar arasında oluşabileceğinden her seviyeye özgü olan özellikler barındırabilir. Ancak geniş anlamı dışında söyleyebileceğimiz muhtemel ortak özellikler bize kutuplaşmayı kavratmakta yeterli bilgiyi verecektir. İlki kutuplaşmanın getirdiği ahlaki üstünlük, gruplar veya taraflar arasında yaşanan meselelerde grupların kendisinin ahlaki olarak üstün olduğu iddiası ile hareket etmesi. Bir diğeri, gruplar arasında sosyal mesafenin artması. Sosyal mesafe, insanların veya grupların birbirlerinin yaşamlarını dışlamaları, komşu olmak, akraba olmaktan kaçınmak ve aynı mahallede yaşamak istememeleri olarak nitelendirilebilir. Bu karakteristiğin bir ayağı da grupların birbirlerine beslediği antipatidir. Son olarak, daha temel olan birtakım özelliklere dayanak gösterilerek geçirgenliği az biz/onları yaratması.
Çıktılar
Çalışmanın sonuçlarını ele almadan önce kutuplaşma üzerine yapılmış araştırmalara bakmakta yarar var. Çünkü bu çalışmalar da kutuplaşma üzerine tartışmaları derinleştirmekte birçok yolla bize yardımcı olacaktır. Örneğin, İstanbul Politikalar Merkezinin kutuplaşmayı ele aldığı araştırmada aynı doğrultuda çıktılar görebileceğiz. Yapılan 15 Temmuz Sonrası Türkiye: Elitler Kutuplaşma Üzerinde Kutuplaşma başlıklı çalışma, Türkiye’de kutuplaşma konusunda siyasi elitlerin fikirlerini inceliyor. Bu araştırma sonucu elitlerin fikirlerinin kutuplaşma konusunda nasıl kutuplaştığını ortaya koymuştur. Diğer bir deyişle, araştırmanın sorguladığı en temel noktaya, yani “kutuplaşma var mı yok mu” sorusuna verilen cevap kutuplaşmalara neden olmuştur. Bu sorudan sonraki aşama yani “kutuplaşma neden oldu?” “Kim yüzünden oldu?” ve “Nasıl çözülecek?” gibi sorular daha derin kutuplaşmalar doğuracağını tahmin edebiliriz. Örneğin, kutuplaşmanın varlığını kabul eden siyasi elitlerden ikisi, “kutuplaşmanın bilinçli olarak kullanıldığı” ve “kutuplaşmanın Gezi Parkı eylemleriyle ortaya çıkan ayrışma sonucu doğduğu” gibi iki farklı grubun benimsediği ve birbirlerinin cevaplarını katı bir biçimde reddeden cevaplar vermiştir[ii]. Yani, kutuplaşmanın varlığı veya yokluğu ayrı bir kutuplaşmaya neden olurken, nedenleri kendisi de bir o kadar kutuplaşmaya neden olmakta.
Araştırmada örneklem oluşturulurken bir seneyi temsil etmesi için her ayın ilk gününün içinde kutuplaşma geçen bütün haber metinleri toplandı. Bu toplanma sürecinde 31 gazeteye araştırmaya dahil edildi-aşağıdaki grafikte ancak 21 tanesine yer verilebildi. Bu gazetelerden oluşturulan 83 haber metni yukarıda bahsedilen şekilde analiz edildi.
Araştırma kimi zaman gündemin yoğun olduğu kimi zaman kutuplaşmadan çok az söz edildiği günlere rastlandı. Dürüst olmak gerekirse veriler her ne kadar bir yılın kutuplaşma tartışmaların temsil etmesi amaçlanarak toplandıysa da araştırmanın kapasitesi yüzünden her gündemi yeterli şekilde dahil edememiştir. Bunun haricinde örneklem sayesinde birçok konuya açıklık getirmiş ve yazılı medyadaki kutuplaşmaya dair farklı tutumları gözlemlemiş oldu.
İkinci grafiğe bakarsak, 2019 seçim kampanyası süresince yapılan kutuplaşma tartışmaları yakalanamamış, yükselen bir grafik beklenirken aksi yönde, daha gündemden bağımsız bir grafik ortaya çıkmıştır. 31 Mart Seçimi sonrası tekrarlanan seçimlere giden süreçte de tepe ve dip noktası görerek ilerleyişini sürdürmüş.
Yıl boyunca gözlemlenen haber ve köşe yazılarında, kutuplaşmanın tartışılmaktan çok sadece bir cümle içinde bahsedilen bir öğe olarak kullanıldığı gözlemlendi. Kutuplaşmayı sadece bahsedilen bir öğe olarak gazete metinlerine dahil eden ve kutuplaşmayı derinlemesine tartışmayan gazete metinlerinin yarısından çoğu kutuplaşmayı ele alırken kutuplaşmayı yaratan bir aktörün altını çizmiş, onu kutuplaşmanın sebebi olarak göstermiş. Ayrıca tahmin edebileceğimiz üzere metinlerin tamamına yakını çözüm üretmekte yetersiz. Yıl boyunca, metinlerde referans alınan veya sözüne yer verilen kişiler olarak siyasetçileri görmekteyiz. Diğer taraftan, siyasete ve siyasetçilerin dediklerine alan tanıyan gazete metinleri, nadir olarak araştırmacılara veya araştırma kuruluşlarına söz hakkı vermiş. Sonuç olarak, gazetelerin kutuplaşmayı derinlemesine tartışmaması, siyaset ve siyasetçiye söz vermesi ve diğer taraftan aynı şekilde gazete metinlerinde kutuplaşmanın suçlusu olarak siyasetçileri anılması ve çözüm sunmakta yetersiz kalınması, birçok yönden durumu çözümü olmayan bir sorun olarak resmediyor.
Kutuplaşma tartışılıyor mu?
Yazılı basın kutuplaşma kelimesini siyaset, ekonomi ve toplumsal hayat gibi konulara değinen birçok tartışmada kullanıyor. Bu kullanım kutuplaşmayı her konuya dahil olmasını sağlarken aynı zamanda, kutuplaşmanın olmaması durumunu her konunun çözümü haline de getirebiliyor. Ancak yazılı basının kutuplaşmayı bu duruma getirmesine karşılık, kutuplaşma çoğu gazetede sadece bir cümlede bahsedilen unsur olmaktan öteye gidemiyor. Dolayısıyla yazılı basın bir yandan kutuplaşmayı büyük bir mesele ve her soruna bağlı olarak okurlarına sunarken, bir yandan da kutuplaşmayı tartışırken konuyu derinleştirmeyerek doğru tespitleri yapmakta yetersiz kalmaktadır.
Gazete metinlerinin yalnızca %31,9’u kutuplaşmayı tartışıyor. Diğer yandan, %68.1’i kutuplaşmayı tartışmıyor, sadece haber metninde konuya ilişkin bir unsur olarak kullanılıyor. Bu durum da kutuplaşmanın çözülmesi veya daha basit şekilde durum tespiti için gösterilecek çabanın ıskalandığını gösteriyor.
Çözüm sunuluyor mu?
Gazete metinlerinin de çözüm sunma konusunda önceki grafikle aynı doğrultuda zayıf kaldığını görmekteyiz. Aslında tartışmanın bu derece düşük olduğu bir grafikte çözüm sunma veya üretmenin bu kadar düşük olması çok da şaşırtıcı bulumamalıdır. Ancak bu grafiğin en önemli sonucu olarak, kutuplaşma çaresizce kabul edilen bir öğe olarak yazılı basına giriyor.
Kutuplaşmanın hangi özelliklerine atıflarda bulunulmuş?
Literatüre ve çalışmalara baktığımızda, kutuplaşma en az hakikat ötesi ve popülizm kadar moda bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Bu durum onun çokça atıf almasını sağlayıp önemli kılarken aynı zamanda ne için kullanıldığı ne anlamda kullanıldığı belirlenmesi zorlaştırabiliyor. Çünkü her atıf tanımı genişleterek, yeni özelliklerin eklenmesine ve asgari tanımdan uzaklaşılmasına neden olabiliyor.
Türkiye yazılı basını kutuplaşmayı ele alırken kutuplaşmanın birçok özelliğe atıfta bulunuluyor. Bunlardan ilki ve en popüler olanı:”‘biz/onlar ayrımı”. Biz onlar ayrımından anlaşılması gerekense bir konu veya kimlik etrafında geçirgenliği az gruplara, kamplara ayrılması. Bu ayrılma normal fikir ayrılığından farklı olarak, birbirlerinin karşıtı veya zıttı gibi algılanması.
Kazım Güleç’in kutuplaşmaya değindiği “Siyasette din istismarına Önce dindarlar karşı çıkmalı” başlıklı yazısında, dindarlık üzerinden toplum “birleştirilebilecek”ken nasıl ayrıştırıldığından bahsediyor. Burada medyada çok kez kullanılan dışlama yöntemi, pozitif “biz” ve olumsuz “onlar” kurgusuyla inşa edildiğini görüyoruz[iii]. Benzer şekilde, yazarın da belirttiği üzere dindarlığın pozitif imgesi ile din karşıtlığının olumsuz imgesiyle iki grup arasında ayrıştırma ve karşıtlık kurulmaktadır.
Yukarıdaki grafikte bahsedilen birçok kavramın ortak noktası var. Örneğin, gruplar arası antipati sosyal mesafeye içkin bir kavram olmakla birlikte, haber metinlerinde özellikle vurgulandığı için farklı bir başlık altında anıldı. Sosyal mesafe %25,7 ile kutuplaşmanın en fazla anılan ikinci özelliği sosyal mesafe insanların benimsedikleri aidiyetler, gruplaşmalar dolayısıyla yaşamları arasında sınırlar örerek “aynı sofrada”, “aynı muhitte” ve “aynı apartmanda” olmak istememeleri olarak anlaşılabilir.
Barış İnce, “Anlamlı gözüken anlamsız laflar sözlüğü” başlıklı köşe yazısında “’kutuplaşma bitmeli artık kucaklaşılmalı’” sözüne yer verdikten sonra, sosyal mesafenin artması ile ortaya çıkan durumu nitelendirilen en önemli özelliğe, komşuluk arasındaki düşmanlığa vurgu yapıyor.
Uzlaşı yokluğu ise üçüncü sırada, uzlaşı yokluğu birçok öğenin içinde sezilebilmesine rağmen bazı metinler sırf bu özelliğin altını çizmekteler. Örneğin, Abdulkadir Turan köşe yazısında “Ermeni meselesini de acilen gündeme getirdi, ABD, Ermenilerin haklarını mı arıyor?(…)ama bu tespitleri yapıp geçmek yetmiyor, Türkiye’nin tam bağımsızlığı için daha güçlü bir iç birliğe ihtiyacı vardır. Bu da mevcut kutuplaşma ile olmuyor, İktidar, “kadrolu muhalefet” ile sorunlara binaen muhalefet yapanları ayırmalı ve bu ikinci grubu bir şekilde ikna etmelidir, Dolayısıyla Batı’nın boynunda takılı bırakmak istediği bütün bağları atmalıdır” ifadelerine yer veriyor. Turan, kutuplaşmanın iç birlik önünde engel olduğunu söyleyerek, kutuplaşmanın bir konu veya bir eylem üzerinde uzlaşının bulunmaması haline atıfta bulunuyor.
Kutuplaşmanın sebebi/suçlusu kim?
Kutuplaşma ele alınırken metinler zaman zaman kutuplaşmayı oluşturan, geliştiren aktörler arayışına giriyor. Bu sayede durum tespitinde sorunu yaratan unsur bulunarak daha iyi bir analiz yapılabiliyor. Ancak bu olay kimi zaman faili işaret etmenin haricinde, birçok tarafı suçlayarak kutuplaşmanın araçsallaştırıldığı da görülmektedir.
Kutuplaşmayı ele alan haber metinlerinin yarısından çoğu kutuplaşmayı oluşturan aktörün altını çizse de yüzde 47,5’lik bir oran faili işaret etmemektedir. Bu durum bir açıdan kutuplaşmanın birçok yazıda sadece bahsedilen bir unsur olup, tartışılmaması ve enine boyuna ele alınmaması ile açıklanabilir.
Tabloyu genel olarak ele aldığımızda, siyasete içkin kavramları görmekteyiz “iktidar”, “Cumhuriyet Halk Partisi”, “siyasetçiler”, “uluslararası aktörler” ve “Cumhur İttifakı”. Bunların haricinde, medya da kutuplaşmayı oluşturan veya besleyen bir aktör olarak diğer aktörlerin arasında yerini almış bulunmakta.
Türkiye yazılı basınında kutuplaşmayı oluşturan aktörlerin %30’la en çok altı çizileni “iktidar” olarak ortaya çıkıyor, ardından gelen diğer aktörler %10’nun altında kalarak birçok yönden “iktidar”a yaklaşamıyor.
Kutuplaşma ele alınırken kimlere söz verilmiş/kimlere mikrofon uzatılmış?
Kutuplaşma konusu ele alınırken, çoğu yerde metinin kime söz hakkı verilerek oluşturulduğu ile arasında bir bağ var. Kimseye referans verilmediği veya söz verilmediğinde; gazete metinlerinde, yazar veya gazete konu hakkında çeşitli fikirler sunup kendince yorumlar yapabilmektedir. Tabii burada da gazetelerin yayın politikalarının bir anlamda kısıtlayıcı role sahip olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Referans verilen metinlerde kutuplaşmayı ele alan metinlerin failleri çoğunlukla siyasetçiler veya siyasi aktörler arasında gidip gelmesinin nedeni, söz verilen kişilerin çoğunlukla siyasetçi olması ve siyasetçilerin birbirlerini suçlamaya yatkın tutumları ile açıklanabilir. Yani, söz verilen siyasetçiler yine suçlamalarını siyaset içinde yapıyor ve bu kısır döngüye katkıda bulunuyor.
Referans verilmeyen gazete metinlerini çıkartınca, %80 oranında siyasetçilere söz verildiği görülüyor. Dolayısıyla kutuplaşma tartışmaları siyasetçiler ve onların argümanları etrafında dönmektedir. Bu da kutuplaşmanın çözümü ve durum tespitinden çok siyasi hesapları, siyasi bir mesûl arama yarışını getirmektedir.
Sonuç
İncelenen metinlerde görüldüğü üzere gazete metinleri kutuplaşmayı aşması veya çözmesi bir yana kapsamlı bir şekilde tartışma arzusu bile yok. Bunun haricinde, yazılı basının kutuplaşmayı ele alma biçimi de kutuplaşmanın çözülmeme veya tartışmayı derinleştirmeme nedenlerinden biridir. Çünkü kutuplaşma ele alınırken köşelere veya haberlere taşınan isimler genellikle siyasi veya partili figürler olmakla birlikte, kutuplaşmanın faili olarak da siyasetçiler önemli aktörlerdir.
Araştırmadan bir bulgu ile yazıyı sonlandırırsak, 2019 yılının ilk gününün kutuplaşma kelimesini içeren gazete metinlerinin sayısı diğer günlere göre çok daha yüksek olduğu görülmüştür. Ancak bu yüksek metin sayısının nedeni kutuplaşma tartışmasının yoğunlaşması veya o güne bağlı kutuplaşmadan dolayı değil. Gazete metinlerinde 1 Ocak’ta yer alan kutuplaşma içeren haberler genellikle ya önceki yılı (2018) anarken kullanılmakta ya da 2019 yılı için kutuplaşmanın olmadığı bir yıl dilemekteler.
Fotoğraf: Sam McGhee
[1]Yeni Asya, 1 Haziran 2019
[2] Birgün, 1 Şubat 2019
[3] Doğru Haber, 1 Kasım 2019
[i] Levendusky, M., & Malhotra, N. (2016). Does media coverage of partisan polarization affect political attitudes?. Political Communication, 33(2), 283-301.
[ii] Aydın-Düzgit, S., & Balta, E. (2017, April). 15 Temmuz Sonrası Türkiye: Elitler Kutuplaşma Üzerinde Kutuplaşınca.
[iii] Wodak, R. (2011). ‘Us’ and ‘Them’: Inclusion and Exclusion – Discrimination via Discourse. In G. Delanty, R. Wodak, & P. Jones (Eds.), Identity, Belonging and Migration (pp. 54-77). Liverpool University Press. doi:10.5949/UPO9781846314537.004