İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye’nin 1000 büyük sanayi kuruluşunu açıkladı. 2024 sonuçlarına göre hazırlanan liste reel sektörün durumu hakkında önemli ipuçları veriyor. Gelin, İSO’nun araştırmasını yedi maddede ele alalım: Ölçek, istihdam, kârlılık, faiz, ücretler, katma değer ve coğrafi dağılım.
BİR: ÖLÇEK – OKYANUSTA TAKA İLE SEYAHAT
İSO 500 ve İkinci 500 şirketlerinin Türkiye ekonomisine, ihracatına ve istihdamına katkısı aşikar. İSO 500 listesindeki firmalar 2024’de 8.7 trilyon TL ciroya erişti, 96 milyar dolar ihracat yaptı ve 824 bin kişilik istihdam sağladı.
İSO İkinci 500 firmalarının cirosu 1.4 trilyon TL, ihracatı 16 milyar dolar, istihdamı ise 291 bin kişi olarak gerçekleşti. Yani en büyük 1000 sanayi şirketimizin toplam 10.1 trilyonluk cirosu, 112 milyar dolarlık ihracatı, ve 1 milyon 115 bin kişilik istihdamı var. Her iki listedeki tüm firmalarımızı tekrardan kutluyorum.
Uluslararası bir kıyaslama yaparsak, sanayimizin en önde gelen şirketlerinin daha gidecek çok yolu olduğunu görüyoruz. İSO 500 şirketlerin 2024 yılı toplam cirosu 264 milyar dolar. İSO İkinci 500’ün toplam cirosu ise 42 milyar dolar. Yani, Türkiye’nin en büyük 1000 sanayi kuruluşu toplam 306 milyar dolarlık ciroya ulaşmış. Halbuki, tek başına Volkswagen’in 2024 cirosu 350 milyar dolar. Sanayimizin gözbebeği bin şirket bir yerde, tek başına bir şirket bir yerde!
Nitekim İSO 500’de 1 milyar doların üstünde cirosu olan sadece 47 şirket var. İlk 10 şirket İSO 500 toplam cirosunun dörtte birini oluşturuyor; ilk 50 şirket yarısını. Fark o kadar ciddi ki, ilk 500’ün birincisi TÜPRAŞ’ın cirosu 20 milyar dolar iken 500. şirketin cirosu 129 milyon dolar (şampiyonun yüzde 1’inden az), 1000. şirketin cirosuysa 56 milyon dolar. Fark o kadar ciddi ki, İSO 500’ün tepesindeki üç şirketin cirosu İkinci 500’deki şirketlerin toplam cirosu kadar.
Özetle, çok az sayıda şirkete odaklanmış bir sanayimiz var. Üstelik onlar bile daha küresel ölçekte küçükler.
İşin kötüsü, İSO 500 ve İSO İkinci 500 şirketlerimiz, ölçeğe ulaşmak yerine üç yıldır küçülüyor.
Mesela, 2024 yılında İSO 500 şirketlerinin üretimden satışları yüzde 36 artmış. Tabii Türkiye gibi yüksek enflasyonlu bir ülkede bu sayı tek başına bir anlam ifade etmiyor. Zira bu reel (üretici fiyatı enflasyonundan -ÜFE- arındırılmış) bazda yüzde 5’lik küçülme anlamına geliyor. İSO İkinci 500’ün bu sene ÜFE’den arındırılmış büyümesi: sıfır.
İKİ: İSTİHDAM – İŞ YOK
İSO 500 ve İSO İkinci 500 sonuçlarındaki belki de en çarpıcı konu istihdam.
İSO 500 şirketlerinin 2024’de yarattığı yeni istihdam 21 bin. İkinci 500 şirketleri için bu sayı sadece 7 bin! Yani toplamda 1 milyon 100 bin kişiyi istihdam eden en büyük bin sanayi şirketimiz 2024’te sadece 28 bin yeni istihdam yaratabilmiş.
Dahası var. Son üç senede İSO 500 şirketlerinin yaratabildiği toplam yeni istihdam 67 bin kişi. İSO İkinci 500 şirketleri içinse bu sayı 31 bin. Yani en büyük 1000 sanayi kuruluşumuz üç senede toplam 100 bin kişilik istihdam bile yaratamamış!
Büyüyemeyen sanayinin istihdamı, doğal olarak pek büyüyememiş.
Biliyorsunuz her yıl iş gücümüze 1 milyon genç arkadaşımız katılıyor. Yani, her yıl en büyük 1000 sanayi kuruluşunun toplamı kadar yeni istihdam yaratmamız lazım. Ne eğitimde ne de istihdamda olan yaklaşık 5 milyon gencimize iş bulalım desek, en az dört tane İSO 1000 kurmamız lazım. Halbuki performans ortada…
Bu yüzden, yatırım çekecek, girişimcinin önünü açacak, çalışan niteliğini artıracak istihdam dostu büyüme politikalarını acilen devreye almamız şart.
ÜÇ: KÂRLILIK– AVARA KASNAK
2024’te İSO 500 şirketlerimizin vergi öncesi kârı 8 milyar dolar civarında –hazinemizin 2024 yılında ödediği 39 milyar dolarlık faizin beşte biri! İSO İkinci 500 şirketlerde ise bu meblağ 1 milyar dolar. Yani hazinemizin 2024’te ortalama 10 günde ödediği faizle eş değer.
1 milyondan fazla kişi Türkiye’nin en gözde sanayi şirketlerinde çalışıyor ve ülkemizin üç ayda ödediği faiz kadar kâr yaratabiliyor. Takdir sizin.
Kârlılık oranları son on yıl ortalamasının çok altında kalmış durumda. İSO 500 şirketlerinde faaliyet kârının üretimden net satışlara oranı 2014-2023 döneminde ortalama yüzde 10.4 düzeyinde iken, 2024’te yüzde 6.2’ye gerilemiş. İSO İkinci 500 şirketleri için de son 10 yılda bu oran ortalama yüzde 10.9 iken 2024’te yüzde 7.3’e gerilemiş.
Satış kârlılığında da (vergi öncesi dönem kârının üretimden net satışlara oranı) tablo benzer. İki listedeki şirketlerde de on yıllık ortalama oran yüzde 7 düzeyinde iken bu sene bu oran İSO 500 şirketleri için yüzde 2.6’ya, İSO İkinci 500 şirketleri için %2.1’e gerilemiş.
Gerek İSO İlk 500 gerekse İkinci 500 listelerinde şirketlerin üçte biri zarar etmiş. Bu, son 10 yılın en kötü tablosu.
Kâr edemeyen şirketler yatırım da yapamaz, istihdam da yaratamaz, katma değerini/ teknolojik kabiliyetlerini de artıramaz.
DÖRT: FAİZ – LOBİ BULUNDU!
İSO 500 şirketlerinde son 10 yılda faaliyet kârının finansman giderine oranı ortalama olarak yüzde 60 olmuş. Bu sene ise bu şirketler faaliyet kârının yüzde 97’sini, yani neredeyse tamamını finansman giderine vermiş! İSO İkinci 500 listesindeki firmalar için son 10 senedeki faaliyet kârı/finansman gideri ortalama oranı yüzde 43 iken geçen sene bu oran yüzde 81 olmuş. Yani, bu sene sanayici üretiminden kazandığını faize vermiş.
Artık sanayicinin kazandığının yarısını değil, neredeyse tamamını faize verdiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Neticede, hazırda parası olan sanayici de rantiye olmuş; finansman geliri faaliyet kârından fazla!
BEŞ: ÜCRETLER – HERKES MUTSUZ
2024’te İSO 500’de çalışan 824 bin işçinin ortalama aylık net maaşı 55 bin TL olmuş. Unutmayalım, bu kişiler özel sektörün en önde gelen, teknik kabiliyeti olan firmalarında çalışıyorlar. Bu meseleye üç açıdan bakalım.
Birincisi, bu ücret seviyesi 2023’e göre yüzde 84’lük bir artışa işaret ediyor. Yani çok yüksek enflasyon bir yıl gecikmeli olarak, bir nebze de olsa telafi edilmiş.
İkincisi, söz konusu 55 bin TL, 2024 yılında dört kişilik bir aile için TÜRK-İŞ’in yıl ortasında saptadığı 62 bin TL’lik yoksulluk sınırının hâlâ altında kalmış.
Üçüncüsü, rekabet gücü. TÜSİAD’ın Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi, maaşların baskılandığı 2018-2023 döneminin ardından, Türkiye’nin rakiplerine göre dezavantajlı hale geldiğini gösteriyor. sanayiciler de maliyetlerden şikayetçi.
Ne çalışanı ne sanayiciyi mutlu etmeyen bu açmazdan çıkmanın yegane yolu verimliliği artırmak. Bunun için de iş yapmayı kolaylaştırmaya, yatırımın önünü açmaya ve çalışanlarımızı küresel kabiliyetlerle donatmaya mecburuz.
ALTI: KATMA DEĞER – VASATİSTAN
Sanayi üretimimizde teknoloji düzeyimiz maalesef hâlâ düşük. Hem İSO 500’de hem de İkinci 500’deki firmalarımızın ancak yarısı Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) harcaması yapıyor. Üstelik bu firmaların sayısı son yıllarda hiç artmamış.
İSO 500 listesinde yüksek ve orta-yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin katma değerdeki payı 2023’de yüzde 37.4’ten 2024’te yüzde 34.1’e düşmüş. 2022 ve 2023’te orta-düşük teknoloji ağırlıklı üretim ön plandayken, 2024’te tekrar düşük teknolojiye dönüş yaşanmış.
Bu şekilde gidersek fiyat rekabetinin ötesine geçemeyen, yani refah yaratamayan bir vasatlık denizinde çırpınmaya devam ederiz.
Nitekim benzer bir tabloyu genel olarak sanayi istihdamında da görüyoruz. İmalat sektörü istihdamımızın yüzde 50’si düşük, yüzde 28’i de orta-düşük teknoloji alanlarında çalışıyor. Bir diğer deyişle, imalat sektöründe çalışan beş kişiden dördü büyük bir risk altında. Bekâ meselesi arayan buraya baksın!
YEDİ: COĞRAFİ DAĞILIM – YUMURTALAR TEK SEPETTE
İSO 500 ve İSO İkinci 500 listelerini bir bütün olarak düşünürsek, 1000 büyük sanayi şirketimiz çok az sayıda şehirde yoğunlaşmış. Bu firmaların yarıdan fazlası sadece beş sanayi odasına kayıtlı (İstanbul, Ankara, Kocaeli, Ege, ve Gaziantep). İSO 500’de yoğunlaşma daha da fazla –söz konusu beş coğrafya yüzde 60’a yakın bir ağırlığa sahip.
Riskimiz, tüm yumurtalarımızı aynı sepete koymamız. Bir deprem ülkesiyiz. İstanbul ve çevresinde bir afet yaşasak ne yapacağız? Türkiye üretemez, ihracat yapamaz, vergi toplayamaz hale mi gelecek?
Riskimiz, pek çok ilimizin kalkınma tuzağına düşmesi ve potansiyeline erişememesi. Bunun neticesinde birkaç şehre yığılmanın oraları da yaşanmaz hale getirmesi.
Riskimiz, “yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” haline gelmemiz. Ülkemizin bir yanının Macaristan bir yanının Libya seviyesinde kişi başı gelire sahip olması.
Bu ciddi riskleri, aklımızı kullanırsak yepyeni fırsatlara çevirebilir, Türkiye’nin kalkınma hikayesinde yeni bir ufuk açabiliriz.
Fırsatımız, en az 15 şehrimizi cazibe merkezi hale getirmek, yıldız şehirler çıkarmak.
Fırsatımız, Anadolu kaplanlarının önünü açmak, onların enerjisiyle kalkınma seferberliğinin meşalesini yakmak.
Fırsatımız, bölgesel bir kalkınma portföyü oluşturarak doğal afetlere ve küresel dönüşümlere dayanıklı hale gelmek
SONUÇ
Yukarıda bahsettiğimiz meseleleri aşmak ve fırsatları değerlendirmek için Türkiye’nin güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir hamle yapması gerekiyor. Bunun için üç işi başarmalıyız: delik deşik bir pisti onarmak (kurumsal mimariyi yeniden inşa etmek), kalkacak uçağı hazırlamak (kapsamlı bir kalkınma seferberliğine girişmek) ve uçağa yüksek oktanlı benzin koymak (teknolojik sıçrama yapmak).
Bu ancak eş zamanlı olabilir — “Önce birini sonra diğerini yapalım” veya “X konusu şimdilik lüks” gibi yaklaşımlara kapılırsak dünyanın çok gerisinde kalırız.
Bu ancak yeni bir solukla olabilir — Einstein’ın sözünü hatırlayalım: Aynı şeyleri deneyerek farklı sonuçlar elde edemeyiz. Meseleleri onu yaratanlar çözemez.
Bu ancak rasyonel bir performans iddiası ile birlikte başarma coşkusunu buluşturarak olabilir — Daha önce bunu “endeks milliyetçiliği” olarak tarif etmiştim. Türkiye’nin uluslararası endekslerde yukarı çıkma iddiasını toplumsal birlik için bir odak haline getiren pozitif bir milliyetçilik.
Başarabiliriz. Hep birlikte başaracağız!