2025 yılında İran ile ABD arasındaki ilişkiler, nükleer müzakerelerin yeniden başlaması, bölgesel milis yapılarının silahsızlanması ve karşılıklı güvenlik kaygılarının yumuşatılmasına yönelik diplomatik çabalarla dikkat çekmiştir. Bu makale, söz konusu gelişmeleri liberal uluslararası ilişkiler teorisi ışığında inceleyerek, devletler arası iş birliğinin, kurumların ve karşılıklı bağımlılıkların barışçıl çözümlerdeki rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Giriş
Liberal teoriye göre uluslararası ilişkiler sıfır toplamlı bir oyun değildir; devletler, karşılıklı çıkarları doğrultusunda iş birliği yapabilirler. Diplomasi, uluslararası örgütler ve ekonomik bağlar gibi araçlar, barışçıl çözümleri destekleyen mekanizmalar sağlar. İran-ABD ilişkilerinin 2025 yılı itibariyle bu yöne evrilmeye başlaması, liberal bakış açısıyla anlamlı bir dönüşüm olarak değerlendirilebilir.
1. Doğrudan Nükleer Görüşmeler: Diplomasi ve Diyaloğun Gücü
7 Nisan 2025’te ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ile doğrudan nükleer müzakerelere başlandığını açıklaması, liberal teorinin diplomasiye verdiği önem açısından değerlendirilebilecek bir örnek olaydır:
-Tarafların diyaloğa yönelmesi, kriz çözümünde diplomatik kanalların işlerliğine işarettir.
-Nükleer anlaşma arayışı, silahların kontrolü ve güven inşası açısından çok taraflılığın ve normların rolünü güçlendirebilir.
-Bu bağlamda, İran’ın geçmişte P5+1 ülkeleri (ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya) ile 2015 yılında imzaladığı Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA), çok taraflı diplomasi yoluyla güvenlik risklerinin yönetilmesinde uluslararası hukukun etkili kullanımına örnek teşkil etmektedir. JCPOA sayesinde İran, nükleer faaliyetlerini sınırlandırmış, buna karşılık ekonomik yaptırımların kaldırılması sağlanmıştır. Her ne kadar ABD 2018’de bu anlaşmadan çekilmiş olsa da 2025 itibariyle müzakerelerin yeniden başlaması, bu modelin canlandırılabileceğine dair güçlü bir işarettir.
-Dolayısıyla, JCPOA’nın yeniden canlandırılması ya da benzer çok taraflı bir mutabakatın oluşturulması, liberal kuramın iş birliği ve kurumlar aracılığıyla uluslararası güvenliği tesis etme tezini desteklemektedir.
2. İran Destekli Milislerin Silahsızlanması: Devletlerarası Güvenliğin Kurumsallaştırılması
Irak’taki İran destekli milislerin silahsızlanma sürecine girmesi, bölgesel güvenliğin sağlanması için iş birliği odaklı bir sürecin başladığını göstermektedir:
-Irak hükümeti ile yapılan müzakereler, yerel düzeyde devlet kapasitesinin ve kurumsal mekanizmaların güçlendiğini göstermektedir.
-Milis yapılarının kontrol altına alınması, bölgede devlet-dışı aktörlerin yerine meşru siyasi ve güvenlik yapılarının ön plana çıkması anlamına gelir.
-Bu gelişme, liberalizmin “barışı tesis etmek için kurumların güçlendirilmesi gerektiği” teziyle örtüşmektedir.
3. Ghaem-100 Füze Testi: Güvenlik Endişelerine Karşı Uluslararası Rejimler
İran’ın Ghaem-100 füzesini test etmesi, teknik olarak güvenlik kaygılarını artırsa da, liberal teori bu tür tehditlerin uluslararası rejimlerle yönetilebileceğini öne sürer:
-Füze programlarının şeffaf hale getirilmesi ve denetlenmesi, uluslararası güvenlik rejimlerinin (örneğin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması – NPT) güçlendirilmesiyle mümkündür.
-İran ile müzakerelerin sürdürülmesi, askeri caydırıcılığın değil uluslararası hukuk ve normların etkinliğinin artmasını sağlayabilir.
-ABD’nin askeri değil diplomatik yollarla çözüm araması, liberal barış tezine doğrudan katkı sağlar.
4. İran’ın Tutum Değişikliği: Ekonomik Bağımlılık ve Rasyonel İş Birliği
Şubat 2025’te ABD’nin baskı politikalarını eleştiren İran, Nisan’da doğrudan müzakerelere başlamıştır. Bu dönüşüm, liberal teorideki ekonomik bağımlılık ve karşılıklı çıkar yaklaşımıyla açıklanabilir:
-İran ekonomisinin yaptırımlar nedeniyle büyük baskı altında olması, rejimi rasyonel bir taviz verme sürecine yöneltmiştir.
-Liberal teori, ekonomik çıkarların savaşın yerine iş birliğini teşvik ettiğini savunur. İran’ın tutum değişikliği bu savı güçlendirmektedir.
-Ortaya çıkan süreç, diyalog ve ekonomik bütünleşme sayesinde barışçıl çözüm olanaklarının varlığına işaret eder.
5. Uluslararası Toplum, Kurumlar ve Bölgesel İstikrar
Liberal teori, uluslararası toplumun ve kurumların barışçıl çözümlerdeki rolünü vurgular:
-Birleşmiş Milletler, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ve AB gibi kurumlar, İran’ın nükleer faaliyetlerinin şeffaflaştırılması sürecinde temel aktörlerdir.
-İran-ABD arasında başlayan görüşmeler, yalnızca ikili ilişkilerle sınırlı değildir; çok taraflı diplomasinin zeminini yeniden inşa etmektedir.
-Bölgesel güçler de (örneğin Suudi Arabistan, Türkiye) bu diplomatik sürece entegre edilerek, güvenlik ve iş birliği temelli bir bölgesel düzen kurulabilir.
Sonuç
2025 yılında İran ile ABD arasında yeniden başlatılan doğrudan nükleer görüşmeler, uzun süredir düşmanlık ve güvensizlik temelli ilerleyen iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılabileceğine işaret etmektedir. Bu gelişme, sadece iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilere değil, aynı zamanda Ortadoğu bölgesinin güvenlik mimarisine ve uluslararası nükleer rejimlerin istikrarına da doğrudan etki etme potansiyeli taşımaktadır.
Donald Trump yönetiminin İran ile yeniden müzakere masasına oturması, liberal uluslararası ilişkiler kuramının temel varsayımlarından olan diplomasi, diyalog ve çok taraflılık ilkelerinin stratejik düzeyde yeniden gündeme geldiğini göstermektedir. Özellikle 2015 yılında imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı’nın (JCPOA) olası yeniden canlandırılması, uluslararası hukuk ve kurumlar aracılığıyla silahların kontrolü ve güvenlik krizlerinin yönetilebileceğini savunan liberal yaklaşımların sahadaki pratik karşılığını oluşturmaktadır.
Öte yandan İran destekli milis güçlerin silahsızlanma yönünde attığı adımlar, ABD’nin yalnızca nükleer dosyada değil, aynı zamanda İran’ın bölgesel nüfuzunu sınırlama konusunda da diplomatik baskı mekanizmaları yoluyla etkili olmaya çalıştığını göstermektedir. Bu yönüyle realist kuramın güvenlik odaklı analiz çerçevesi de geçerliliğini korumaktadır. İran’ın Ghaem-100 gibi gelişmiş füze sistemlerini test etmeye devam etmesi ise tehdit algılarının hâlâ yüksek olduğunu ve sürecin kırılgan bir zeminde ilerlediğini ortaya koymaktadır.
Ancak tüm bu gerilim alanlarına rağmen tarafların yeniden müzakere masasına dönmesi, hem güven inşası süreçlerinin mümkün olduğuna hem de krizlerin askeri yöntemlerle değil, diyalog ve karşılıklı çıkar temelli çözümlerle yönetilebileceğine dair umutları artırmaktadır. Uluslararası toplum açısından bu süreç, sadece İran-ABD ilişkilerinde değil, aynı zamanda nükleer silahların yayılmasının önlenmesi (non-proliferation) rejiminin geleceği açısından da kritik bir eşiktir.
Sonuç olarak, 2025 yılı itibariyle İran ve ABD arasında açılan diplomasi penceresi, iki ülkenin geçmişteki çatışmalı ilişkilerini geride bırakıp daha rasyonel, çıkar temelli ve karşılıklı tanınmaya dayalı bir sürece evrilebileceğinin işaretidir. Bu yeni dönem, yalnızca ikili ilişkilerde değil, Ortadoğu’nun genel güvenlik yapısında da dengeleyici ve dönüştürücü bir rol oynayabilir. Bu nedenle önümüzdeki süreçte müzakerelerin kurumsallaşması, uluslararası aktörlerin arabuluculuk desteği ve karşılıklı güvenin pekiştirilmesi; kalıcı bir çözüm için hayati öneme sahiptir.
İran-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açılması, dünya siyasetinde diyalog ve çok taraflılığın yeniden değer kazandığı bir dönemin kapısını aralayabilir.
KAYNAKÇA:
-Keohane, Robert O. & Nye, Joseph S. Power and Interdependence. (1977). Longman.
-Moravcsik, Andrew. Taking Preferences Seriously: A Liberal Theory of International Politics, International Organization, 1997.
-Doyle, Michael. Liberalism and World Politics, American Political Science Review, 1986.
-Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) Raporları, 2025.
-Al-Monitor, Reuters, Politico – Nisan 2025 haber analizleri.
-UN Security Council Briefings, Mart-Nisan 2025.