21 Kasım 2024’te uluslararası gündem uzun zamandır beklenen bir haber ile çalkalandı. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle tutuklama emri çıkardı.
Karar, Gazze’deki sivillere yönelik ağır insan hakları ihlalleri ve uluslararası insancıl hukuk normlarının ihlaliyle bağlantılı. Özellikle, 8 Ekim 2023 ile 20 Mayıs 2024 tarihleri arasında Gazze’deki sivillerin temel yaşam kaynaklarından (yiyecek, su, ilaç, elektrik) kasıtlı olarak mahrum bırakılması ve bu durumun savaş suçları teşkil ettiği kararda belirtiliyor.
Elbette bu tutuklama emri, hem uluslararası hukuk hem de küresel siyaset açısından derin tartışmalara yol açtı. Gazze’deki sivillere yönelik savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilişkilendirilen bu karar; UCM’nin yetkileri, hukukun üstünlüğü ve uluslararası ilişkilerin geleceği hakkında önemli soruları gündeme taşıyor.
Kararın Arkasındaki Hukuki Gerekçeler
UCM bu kararı alırken uluslararası ceza hukukunun temel ilkelerine dayanıyor. Peki bu temel ilkeler nelerdir:
- Sivil Nüfusa Yönelik Saldırılar: Gazze’deki sivillere yönelik sistematik saldırılar, uluslararası hukukta açıkça yasaklanmış eylemlerdir. Özellikle insani yardımın engellenmesi gibi uygulamalar, ciddi savaş suçları arasında yer alıyor.
- Açlık Silahını Kullanma: Gazze’deki halkın açlığa mahkûm edilmesi, savaş suçu sayılabilecek bir yöntem olarak değerlendiriliyor.
- Kişisel Sorumluluk İlkesi: UCM, devletleri değil, bu suçların işlenmesinde doğrudan rol oynayan bireyleri yargılayabilir. Netanyahu’nun bu süreçteki liderliği ve karar alma mekanizmasındaki rolü, kişisel sorumluluğunu gündeme getiriyor.
Kararın Olası Etkileri
Uluslararası hukuka ilişkin tartışmalar aslında herkes tarafından biliniyor. “Uluslararası hukuk, hukuk mudur” sorusu da sıklıkla gündeme gelen bir tartışmadır. Zira uluslararası alanda siyasi güç dengeleri yüzünden hukukun işletilmesinin her zaman mümkün olmadığı herkesin malumu. Yaşananlara bakıldığında bu düşünceler çok da haksız sayılmaz. Yine de bu kararın sonucu neler olabilir diye biraz özetlemek isterim:
- Uluslararası Diplomasi ve Siyaset: Karar, İsrail ve uluslararası toplum arasında diplomatik gerilimleri artırabilir. Özellikle İsrail’in, UCM’nin yetkisini tanımadığı düşümüldüğünde bu durum, yargılamanın uygulanabilirliğini sınırlıyor.
- Üye Ülkelerin Rolü: UCM kararlarını uygulama görevi üye ülkelere düşüyor. Netanyahu’nun UCM üyesi ülkelerden birine seyahat etmesi durumunda tutuklanma riski bulunuyor.
- Bölgesel ve Küresel Tepkiler: İsrail, kararı sert bir şekilde eleştirdi. Buna karşılık, uluslararası insan hakları örgütleri ve Filistin destekçileri, bu kararı adaletin sağlanması açısından önemli bir adım olarak değerlendiriyor.
Zorluklar ve Sorular
UCM’nin kararını uygulamada karşılaşacağı en büyük engel, İsrail’in ve müttefiklerinin bu sürece karşı tutumu olacak. Özellikle ABD’nin UCM’yi desteklemediği biliniyor. Bununla birlikte, Netanyahu gibi üst düzey bir liderin yargılanması, uluslararası hukukta önemli bir emsal teşkil edebilir.
Bu karar, uluslararası hukukun gücü ve sınırlarını bir kez daha tartışmaya açıyor. UCM’nin bu süreci etkin bir şekilde sürdürebilmesi, hukukun üstünlüğü açısından ve mahkemeye taraf ülkeler açısından önemli bir sınav olacak.
Siyasi ve Diplomatik Yansımalar
Netanyahu hakkında çıkarılan tutuklama emri, uluslararası toplumda geniş yankı uyandırdı. İsrail hükümeti, kararı sert bir dille eleştirirken UCM’nin yetkisini tanımadığını bir kez daha vurguladı. Öte yandan, Filistin yanlısı gruplar ve insan hakları savunucuları kararı memnuniyetle karşıladı. Ancak bu durum, uluslararası hukuk ve siyasetin kesişim noktasındaki güç dengelerini tekrar gözler önüne seriyor.
ABD ve Batı’nın Tutumu
ABD, UCM’nin Netanyahu hakkında verdiği kararın uygulanmasına sıcak bakmıyor ve UCM’nin yetkilerini genel anlamda sınırlandırmak istiyor. Bu durum, UCM’nin tarafsızlığı ve etkinliği konusunda eleştiriler doğuruyor. Benzer şekilde, bazı Batılı ülkelerin de UCM’nin kararını uygulamada isteksiz olabileceği değerlendiriliyor.
Uygulamada Karşılaşılan Zorluklar
UCM’nin kararlarını hayata geçirme görevi üye ülkelere düşüyor. Netanyahu’nun UCM’ye taraf bir ülkeye seyahat etmesi durumunda tutuklanma riski bulunuyor. Ancak bu tür tutuklamaların siyasi gerilimleri artırma potansiyeli, birçok devletin çekimser bir tutum benimsemesine yol açabilir.
Hukukun Üstünlüğü mü, Siyasi Hesaplar mı?
UCM’nin Netanyahu hakkındaki kararı, uluslararası hukuk açısından önemli bir dönüm noktası. Ancak bu kararın uygulanabilirliği, UCM’nin yetkilerinin ötesinde, büyük ölçüde uluslararası siyasi konjonktüre bağlı.
Hukukun üstünlüğünün sağlanması adına bu tür davalar kritik bir öneme sahip. Ancak UCM’nin, güçlü devletlerin liderlerine yönelik kararlar alması nadir görülen bir durum. Bu nedenle, Netanyahu hakkındaki tutuklama emri, UCM’nin tarafsızlığı ve etkinliği açısından ciddi bir sınav niteliğinde.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, tutuklama emrine destek vermeyen Avrupa ülkelerine tepki göstererek karara uymaları için çağrı yaptı. Şu ana kadar İrlanda, Belçika, Fransa, Slovenya, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, İsveç, İsviçre, Portekiz, İspanya, Norveç, Litvanya, Estonya ve Lihtenştayn, Netanyahu’nun ülkelerine gelmesi durumunda tutuklama emrini uygulayacaklarını açıkladı.
Netanyahu’nun yargılanması, İsrail’deki siyasi dengeleri ve Filistin ile olan çatışmayı derinleştirebilir. İsrail hükümeti, UCM’nin kararını ülkenin uluslararası arenadaki meşruiyetine yönelik bir saldırı olarak değerlendirebilir. Bu durum, bölgedeki tansiyonu daha da yükseltebilir.
Bu tür kararlar, uluslararası hukukun prestijini artırma potansiyeline sahip olsa da uygulanabilirlik eksikliği, UCM’nin meşruiyetine zarar verebilir. İsrail gibi güçlü devletlerin UCM kararlarını tanımaması, uluslararası hukukun sınırlarını da tartışmaya açıyor.
Netanyahu hakkında çıkarılan tutuklama emri, uluslararası hukuk açısından önemli bir emsal teşkil ediyor. Ancak bu kararın siyasi ve diplomatik yankıları, hukukun üstünlüğünü gölgede bırakabilir. UCM’nin bu süreçteki başarısı, yalnızca Netanyahu’nun yargılanmasıyla değil, uluslararası toplumun hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını ne derece sürdürebileceğiyle de ölçülecek. Bu karar, uluslararası hukukun geleceği açısından kritik bir dönemeçtir.