Sıcak yaz günlerinde soğuk bir içecek, soğuk bir ortam veya soğuk bir deniz suyu herkese iyi gelir değil mi? Kesinlikle! Ama artık bütün bunlar daha pahalı. Türkiye’de bu sıcak günlerin soğuk gündemi: artan fiyatlar ve yeni vergiler.
Türkiye ekonomisi son yıllarda istikrarsız bir ekonomik görünüm sergilerken politika yapıcılar, yeniden görece istikrarlı bir görünüme kavuşabilmek için art arda pek çok adım atıyorlar.
Bu adımlar, kamuoyunda adeta sıcak-soğuk oyununda hedeften uzaklaşan bir çocuğun etrafındaki kişilerde yarattığı gibi tepkiler (soğuk… soğuk…) oluşmasına sebep oluyor. Çünkü her ne kadar politika yapıcılar hedefe ulaşmak için çeşitli adımlar atsa da çoğu zaman hedefe ulaşmaktan oldukça uzak kaldıkları görülüyor.
Soğuk, Daha da Soğuk…
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Orta Vadeli Program kapsamında Cumhurbaşkanlığına sunulan vergi paketinin içerdiği düzenlemeler arasında gelir ve kurumlar vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, vergi usul kanunu ve harçlar gibi birçok vergi düzenlemesi bulunuyor.
Paketin mevcut haliyle toplumun hemen her kesimine birçok ek vergi yükü getireceği öngörülüyor. Kuşkusuz hükümetin maliye politikasına biçtiği önemli rollerden biri fiyatlardaki artış baskısını hafifletmeye yönelik soğutucu etkiler olsa da bu düzenlemeler aracılığıyla beklenen olumlu etkileri yakalamanın güç olacağı aşikâr.
Zira artan vergilerin, özellikle halihazırda gereğinden fazla olan dolaylı vergilerin artırılmasının, tüketici talebini ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi tahrip edici etkiler yaratma riski bulunuyor. Öte yandan, vergi kaçırma eğiliminin ve kayıt dışılığın yüksek olduğu bir ekonomide vergi düzenlemelerinin bu hedeflere başarıyla ulaşma olasılığının çok düşük olduğu ifade edilebilir.
Kamu bütçesi bakımından değerlendirildiğinde ise vergi gelirlerinin kamu harcamalarını dengeleme konusunda yeterli olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusu. Vergi gelirlerinin artırılması teorik düzlemde bütçe açıklarının kapatılması için önemli olsa da bu tür vergi düzenlemelerinin ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileme potansiyeli içerdiği gözden kaçırılmamalı. Bu, ülke ekonomisindeki iktisadi faaliyetleri ve dolayısıyla doğrudan ve dolaylı olarak elde edilecek olan vergi gelirlerini olumsuz etkileyebilir.
Hedefler mi Yanlış, Durduğumuz Yer mi?
Vergi paketinden daha önce ilan edilen kamu tasarruf paketi, kamu harcamalarını azaltmayı ve bütçe disiplinini sağlamayı amaçlıyor. Bu paket kapsamında, özellikle sosyal güvenlik, sağlık ve yerel yönetim harcamalarının kontrol altına alınması ve kamu harcamalarında verimliliği artırarak israfın önlenmesi yönünde genel hedefler tanımlandığını görüyoruz.
Bütçe matematiği bakımından kamu harcamalarının kısıtlanması doğru gibi görünse de bu tür önlemlerin sosyal hizmetlerde aksamalara ve kamu hizmetlerinin kalitesinde düşüşlere yol açabileceğini hatırlatmak gerekir. Ayrıca tasarruf önlemlerinin ekonomik büyümeyi destekleyecek şekilde dengeli ve dikkatli bir biçimde uygulanması gerektiği de aşikâr.
Kamu harcamaları incelendiğinde merkezi yönetimin ilk beş aydaki bütçe harcamalarının yaklaşık üçte birinin faiz ödemelerine, sosyal güvenliğe ve yerel yönetimlere gittiği görülüyor. Bu dönemde deprem hasarları ve depremzedelere yönelik harcamaların payı ise oldukça düşük seyrediyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre Ocak-Mayıs döneminde toplam merkezi yönetim bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre büyük bir artış gösteriyor.
Öte yandan, bütçe harcamalarının büyük bir kısmının iç ve dış borç faiz ödemelerine gittiğini görüyoruz. Bu durum bütçe harcamalarının verimliliği konusunda ciddi soru işaretleri yaratmakta, zira faiz ödemelerinin yüksek bir paya sahip olması, diğer kamu hizmetlerine ayrılan kaynakların kısıtlı kalmasına neden oluyor.
Türkiye’de kamu gelirleri ve harcamalarının dengelenmesi, ekonomik istikrarın sağlanmasında kritik bir role sahiptir. Ancak mevcut vergi paketinin ve kamu tasarruf paketinin bu dengeyi sağlamada yetersiz kalabileceği görülüyor. Türkiye’nin yüksek borç servis maliyetleri, kamu gelirlerinin büyük bir kısmının faiz ödemelerine gitmesine neden olurken bu durum kamu hizmetlerine ayrılan kaynakların azalmasına yol açıyor. Ayrıca vergi kaçakçılığı ve kayıt dışı ekonomi, devletin elde edeceği vergi gelirlerini azaltan önemli faktörler olarak öne çıkıyor. Kuşkusuz etkin bir vergi denetimi ve kayıt dışı ekonominin azaltılması, kamu gelirlerini artırmada önemli bir faktördür.
Bakış Açısını Değiştirmek
Türkiye ekonomisinde hukukun üstünlüğü, kurumsal güven ve şeffaflık gibi yönlerde yaşanan büyük zafiyetin, ekonomik faaliyetlerin verimliliğini olumsuz etkilediği bilinen bir gerçek. Zira bu faktörler, ekonomide yatırım ortamını bozmakla kalmamakta, üretim, istihdam ve çıktı potansiyelini de sınırlamaktadır.
Halbuki özel sektör faaliyetlerinin iyileştirilmesi, ekonomik büyüme ve istikrar açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye ekonomisinin, ortaya koyabileceği potansiyeli gölgeleyen etkileri bir tarafa bırakıp yeniliklere ve ileri teknoloji üretimine odaklanması gerekmektedir. Bilindiği üzere inovasyon, verimlilik artışının ve rekabet gücünün anahtarıdır. Etkin işleyen piyasa mekanizmasının varlığı, kaynakların optimal dağılımını sağlayacak, ekonomik istikrar ve sosyo-ekonomik pek çok mesele aşama aşama gündemde işgal ettiği yeri yitirecektir.
Açıktır ki bu hedeflere ulaşmak için mevcut bakış açısını değiştirmek gerekir. Bunun için yatırım iklimini iyileştirecek çok daha kapsayıcı adımlar atılmasının yanında, toplum kesimleri arasında özellikle vergi yükü başta olmak üzere çeşitli maliyet kalemlerini adaletsiz biçimde dağıtan mekanizmalardan kurtulmak, bunları tersine çevirmek elzemdir. Kayıt dışı faaliyetlere göz yuman, daha fazla kazananın daha az ödediği bir sistem, dünyanın neresinde kurulursa kurulsun sürdürülebilir olmayacaktır.
Sıcak-Soğuk Oyunu ve Ekonomi Politikası
Sıcak-soğuk oyunu bir hedefe ulaşmak için doğru adımları bulmanın ne kadar zor olabileceğini gösteren eğlenceli bir oyundur. Ekonomi politikası da doğası gereği benzer bir kurguya sahiptir. Politika yapıcılar, ekonomik istikrarı sağlama hedefinde çeşitli adımlar atmakta, ancak bu adımlar hedeflere ulaşmada yetersiz kalabilmektedir.
Ekonomide istikrarsızlık zilleri çalarken izlenen yanlış veya eksik politikalar, ekonomik hedeflere ulaşma olasılığını daha da güçleştirir. Türkiye ekonomisinde de tasarlanan vergi ve tasarruf paketleri, şayet hedeflenen sonuçları vermezse, karşı karşıya kalınan ekonomik sorunlar daha da derinleşebilir. Daha kötüsü, oyun ve kum saati akmaya devam ederken halihazırda yapısal reformlara dair duyulan gereksinimlerin giderilemiyor oluşu, tüm alanlarda olduğu gibi ekonomi politikalarında da sürdürülebilirliği engelleyici etkilere yol açar.
Uzun dönemli ekonomik istikrar ve büyüme için gerekli kurumsal ve hukuki temeldeki reform adımlarının atılmaması, oyun alanının daha da dağınık ve bulanık hale gelmesine yol açabilir. Buna büyük miktarda göç alan ekonominin halihazırda eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlardaki kronik sorunları eklendiğinde, ekonomik istikrar ve büyümenin sağlanabilmesi oldukça zorlaşır.
Son olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen kripto para düzenlemesi gibi standartların sağlanmasının ardından Mali Eylem Görev Gücü’nün 3 yıl sonra Türkiye ekonomisini gri listeden çıkarmış olması gibi gelişmeler ekonomide bir yaz esintisi yaratsa da yapısal reformların uygulanmasının hedefe giden yolda atmamız gereken adımlar arasındaki yerini koruduğunu da vurgulamak gerekir.
Kamuoyunda gerek vergi paketi gerekse kamu tasarruf paketi için getirilen yoğun eleştirilerden “rasyonel” olanlar, bunların uygulanmasına bir karşı çıkış değil, bunların yetersiz ya da adaletsiz olmasına yöneliktir. Dolayısıyla politika yapıcıların bu olumsuz sinyalleri doğru değerlendirmesi ve kendilerini hedefe götürecek olan adımlara kim ne derse desin yönelmeleri tüm oyun planının başarısı adına elzemdir.