Türkiye siyasetinin doğasında olan ve her seçim öncesi yaşanan gelişmeler bu seçim sürecinde de tekrarlandı. Aday belirleme döneminde medyaya yansıyanlar siyasetteki yozlaşmayı ve ilkesizliği bir kez daha gözler önüne serdi.
Ne pahasına olursa olsun seçimlerden iyi bir sonuç almak, çıkar ve güç odaklı anlayışı bozmamak veya parti içi konumu korumak adına, kronikleşen sorunların göz ardı edildiği yine net bir şekilde belgelenmiş oldu.
Aday gösterilmediği için uzun yıllardır içinde bulunduğu partisinden kopanlar, beklentisi boşa çıkınca adaylık biletini başka bir partiye yönelerek alanlar veya arzu ettiği partiden aday olabilse nezaket ziyareti için bile kapısını açmayacak siyasetçileri anında aday gösteren partiler bu seçimde de azımsanmayacak kadar fazla.
Halkın tepkisine rağmen adaylıkta ısrar edenler veya başarılı olmasına rağmen yönetimle arası kötü olduğu için tekrar aday yapılmayanlar yaşanan trajikomik durumun farklı birer unsuru oldular.
Böylelikle bu tarz siyasetçiler ve partiler için fikirlerin, ilkelerin ve siyasi duruşun pek bir önem arz etmediği bir defa daha kanıtlanmış oldu. Tekrar tekrar kanıtlanan bir başka gerçek ise Türkiye’de siyaset mekanizmasının birçok sorunun temelinde yer aldığı ve sorun çözmenin aksine sorun üreten bir yapı olmaktan bir türlü kurtulamadığıydı.
En kötüsü de siyaset alanında böyle bir kurtuluş isteğinin zaten görünmüyor olması. Örneğin, özellikle güçlü partilerde adaylar genellikle belli bir sosyal statü ve maddi güce sahip olanlar arasından belirleniyor ve bu sınırlar içerisindeki isimlerin çürümüş olan bu yapıya yönelik tavır almaları mümkün olamıyor.
Bu süreçte merkez sol veya sağ partiler arasında geçişler yoğun olmakla beraber fikren birbirleriyle taban tabana zıt olan partiler arasında gerçekleşen transferler de yaşandı. Ancak siyasi duruşları birbirine yakın partiler arasında olsa bile bu geçişler doğru kabul edilemezdi. Çünkü ayrılık sebebi yalnızca aday gösterilmemeye indirgendiğinde siyasetin asıl yapılış amacı göz ardı edilmiş ve bu kişilerin sadece ve sadece güçlerini korumak veya arttırmak için bu yola girdiği ortaya çıkmış oluyordu.
Üzücü olan politika tarzında doğal olarak ideolojisini ön planda tutan ve buna göre hareket eden sosyalist bir partinin de bu furyaya katılmasıydı. Henüz üzerinden bir yıl bile geçmeyen genel seçimlerde sağ bir partiden milletvekili adayı olan bir ismin, ne kadar haklı çıkışlar yaparsa yapsın belediye başkanlığına aday gösterilmesi doğru değildi.
Bu tercihte elbette diğerleri gibi bir rant veya güç sevdasının rol oynadığı iddia edilemez. Ancak yine de bu yapılanı en azından ilkeler bağlamında haklı görmek mümkün değildir. Mevcut adayın seçildiği takdirde aday gösterildiği partisinin ideolojisi doğrultusunda hareket edip etmeyeceği, hatta başka bir partiye geçiş yapıp yapmayacağı bile meçhuldür. Bu tür popülist girişimlerin en yakışmadığı siyasal hareketler ise sosyalist partilerdir.
Bunun dışında, hedefledikleri koltuklar küçük veya büyük olsun ülke yönetiminde yer almak için uğraşanların belli bir kesiminin bu durumda olmaları şaşırtıcı sayılamaz. Yaşanan absürtlükler ve koltuk kavgaları, Özal’ın seksenli yılarda belediyelerin yetkilerini arttırmasının bir sonucudur. Verilen imar yetkisiyle belediyeler hizmet değil rant merkezleri haline getirilmiş, adaylık yarışına daha çok ortaya çıkan bu yeni özelliğe öncelik verenler katılır olmuşlardır. Dürüst bir şekilde hizmet edip kendisini ve çevresini yolsuzluktan uzak tutan başkanların topluma birer kahraman gibi sunulması bile bugün gelinen durumun bir fotoğrafı niteliğindedir. Yerel seçimlerde ve göreve gelen belediye yönetimlerinde özellikle son kırk yılın özeti ne yazık ki budur.
Bu kırk yıl demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmadığını gösteren bir başka olgudur. Adaylar halkın verdiği oylarla seçilmiştir ancak denetimde önemli eksiklikler vardır. Yolsuzluğun, talanın ve doğanın katledilmesinin önü alınamamakta, yapılan hizmetler büyük pazarlama şenlikleriyle adeta halkın gözüne sokularak gerçekleştirilen vurgunların arka planda kalmasına çalışılmaktadır. Toplum nezdinde meşrulaştırılan “çalıyor ama çalışıyor” anlayışı ise sürdürülen bu aksaklığın farklı bir unsuru olarak belirginleşmiştir.
Geçtiğimiz yıl yaşanan 6 Şubat depremi yukarıda bahsedilen ve uzun yıllardır ülkenin adeta canına okuyan rant sisteminin, halkın gerçek çıkarlarından ne kadar uzakta olduğunun göstergelerinden biriydi. Kaybedilen 50 binden fazla can, işte bu sistemin kurbanlarıydılar.
Söz konusu insan canı olunca ne kadar pervasız olduğumuz defalarca yüzümüze vurulmasına rağmen ders almak kimsenin işine gelmiyordu. Keza aynı durum daha önce 17 Ağustos 1999 depreminde ve diğer felaketlerde de yaşanmıştı. Bu da çıkar siyaseti söz konusu olduğunda hangi belediyede hangi partinin iş başında olduğunun önemsizliğinin kanıtı niteliğindeydi.
Tabii ki bütün belediye yönetimlerinin bu şekilde hareket ettiği savunulamaz. İşini hakkıyla yapan, halkın çıkarlarını gözeten, dürüst ve adil bir yöneticilik sergileyen belediyeler de azımsanmayacak sayıdadır. Ancak bunlar yeterli değildir. Zaten asıl sorun, kamu yararına yönelik politik duruş gösterme cesaretinin koltuk sahiplerin vicdanlarına terk edilmiş olmasındadır.
Bir başka deyişle, görevini adil bir biçimde yerine getirmenin temeli, vicdan değil hukuk olmalıdır. Sahip olduğu yetkileri kötüye kullanıp bunu meşrulaştırmak adına yasalara sığınan uyanık siyasetçi tipinin önüne geçmek ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bu ihtiyaç, özellikle yerel yönetimlerde köklü yapısal değişikliklerin şart olduğunun bir başka göstergesidir.
Önümüzdeki yerel seçimlerden kimin galip çıkacağı, her ne kadar aksak ve yara almış olsa da, ülkenin demokratik işleyişinin korunması ve baskıcı iktidar yapısının geriletilmesi adına büyük önem taşımaktadır. Ancak bununla birlikte, rant ve talan amacıyla belediyelerde kümelenen çıkar çevrelerinin önüne geçmek, halkı ve doğayı ön plana alan bir yönetim anlayışı oluşturmak da en az ilki kadar yaşamsal bir ihtiyaç haline gelmiştir. Seçimlerde muhalefetin elde edeceği olası bir başarı, ancak bu bilinçle hareket edildiği takdirde anlam kazanabilir.
Fotoğraf: Constantin Wenning