Erken Dönem Hayatım
Başkentin en güzel semti Ayrancı’da doğup büyüdüm, öğretmen olan annem beni azılı bir feminist olarak yetiştirdi desem yeridir. Koyun Dolly’nin klonlanmasından çok etkilenip genetik mühendisi olma kararı almamdan sonra lise yıllarımda bizim semtimizde çok da görünür olmayan yoksulluk, başka etnik ve dini kökenler, suikastlerde öldürülen gazeteciler gibi bazı hazin meseleleri öğrenince lise son sınıftayken gazeteci olmaya karar verdim.
Gazetecilik okuduğum Ankara İLEF’te akademisyenlere ve öğrencilere yapılan baskılar, başörtülü öğrencilerin okula girememesi ve sonrasında yaşananlar… Aslında her şey politikmiş. Bunu fark ettikten sonra aslında artık siyasetin içinde olduğumu düşündüm ve hak odaklı habercilik yapma gayreti ile çalıştım.
Siyasete Girişim
İşsiz kalmış bir gazeteciydim. 2019’da bir kafe devralıp işletmeye başladım. Aslında kafem doğup büyüdüğüm, çocukluğumu, ilk gençliğimi yaşadığım, hâkim olduğum bir yerdeydi.
Önce kadın esnaf olmanın garipliklerini yaşadım; toptancılar ya babamı ya da kocamı muhatap olarak karşılarında görme eğilimindelerdi, benim “patron” olmamı her seferinde hayal kırıklığıyla karşıladılar.
Sonra polis ve belediye ile ilgili işleri hallederken zorlanmaya başladım. Polis de aynı toptancılar gibi erkek bir muhatap görmek isterken belediye ise daha ziyade memleketimle, eğer benimki tutmuyorsa eşimin memleketiyle alakadar oluyordu.
Bu durum beni bir sene içinde şaşkına çevirdi. İşler, esnaflıkta erkek olunca, belediyede ise bazı memleketlere dahil olunca rahat ilerliyordu. Bu arada gazetecilikten esnaflığa geçişim tam olarak pandeminin başlangıcına denk geldi. Sokakta aktif gazetecilik yaparken bir anda insanların hastalıktan korkup sokağa çıkamadığı bir boş zaman dağına çarptım ve kendimi Çankaya Kent Konseyinin etkinliklerine başvururken buldum.
Bu etkinlikler kent hakkına dair çeşitli dersler, söyleşi ve panellerden oluşuyordu. Panellerden birinde Ankara eski Belediye Başkanı Murat Karayalçın hemşehrilik kavramından bahsetti; hemşehrilik aslında doyduğun memlekette yaşayan diğer kişilerle arandaki bağ iken Çankaya bunu yanlış anlamış ve neredeyse Ankara’dan başka her yerden gelenlerin bir tanımıymış gibi uygulanıyormuş.
Derslerde öğrendiklerimi pratiğe dökmek üzere belediyeye daha fazla gitmeye ve hakkımı aramaya çalıştım. Bu süreç beni belediyedeki görevlileri pek çok açıdan incelemeye itti ve gördüm ki kadınlar olarak belediyenin yönetim kademelerinde yokuz. Aile, kadın, çocuk gibi başlıklara vitrin süsü olarak dağıtılmış kadınlarız. Ayrıca Çankaya Belediyesi özelinde ceketimi atsam seçilirim duygusunu bolca pompalayan zihniyete karşı açık bir aktivizm yapma niyetini benimsedim ve siyasete girmeye karar verdim.
Siyasette Amaçlarım
Siyasetin erkekler ve eril düzene en az erkekler kadar sahip çıkabilen bazı kadınlar yüzünden leş gibi kirlendiğini görüyorum. Bu yüzden siyasete girmeli ve bu erkeksi siyaset sahnesini bir güzel çitilemeli diye düşünüyorum. Hayatımda en çok duyduğum cümlelerin başında “sen mi düzelteceksin bu bozuk düzeni, sen mi doğrultacaksın bu yamuk, dişi kırık çarkı” oldu.
Genel bir değişim ve düzelme için bireysel bir başlangıç yapmak gerektiğine inanıyorum, hatta bundan eminim. Bugün benim karşı duracağım bozuk düzen belki düzelmeyecek ama ben bozuk düzene karşı gelirken yanımda duran, civarımda olan, kıyımdan geçen biri beni görecek ve ümitlenecek ve denk geldiğinde o da o bozuk çarklardan birine diklenecek.
Umudun bulaşıcı ve yayılmacı bir politika izlediğinden eminim, ayrıca hissettiğimiz kadar az ve yalnız olmadığımızı da biliyorum. Siyasette amacım ötekilerle yol yürümek, hak savunabilmek, doğru bildiğini konuşabilmek ve kim ne derse desin dürüst olabilmek. Toplamında ise bunların mümkün olduğunu kanıtlamak!
Fiziksel olarak olduğumdan küçük görünüyorum. Kadın ve üstelik bir de küçük bir kadın olunca başımı sevmeye çalışan, yukarıda da bahsettiğim gibi babamı ve kocamı soran, biraz sinirlendiğimi görünce gülüp anlamsızca kahkaha atan, başa çıkamayınca erkek ses tonu ile kabalaşan erkekler beni çok zorladı. Onlar gibi kabalaşmaya zorlandım, kabalaşmayınca sinirime yenilip ağladım.
Türkiye siyasetinde insanların yaşları, cinsiyetleri, cinsel yönelimleri ve etnik kökenleri sebebiyle ayrıştırılıyor olması çok sinir bozucu. Herkesin kendi “adamını” tutması, kadınların bu esnada evde çocuk bakması, kirliliği kabul edilen siyasetin erkekler tarafından bırakılmaması ve hiçbir etik çerçevenin çizilmemesi de oldukça can sıkıcı.