[voiserPlayer]
25 Aralık 1991 tarihi, Soğuk Savaş’ın resmi olarak bitiş tarihiydi. Bu tarih, küresel uluslararası sistem için bir kırılma noktasıydı. Yetmiş üç yıl varlığını sürdüren, Batı’nın liberal değerlerine dayanan sistemine meydan okuyan Sovyetler Birliği savaşı kaybetmişti. Soğuk Savaş boyunca muazzam derecede silahlı güce sahip olan, uzay yarışında yeni buluşlara imza atan bu büyük devlet artık yoktu.
Soğuk Savaş’ın beklenmedik şekilde bitmesi üzerine tarihçiler tarafından birçok yorum ve tartışma yapıldı. Savaşın kazananı ABD ve ABD’nin temsil ettiği liberalizm miydi? Uluslararası sistem tek kutuplu bir sisteme mi evirilecekti? Bu sorular tartışmayı belirleyen ana unsurlardı. Birçok bilim insanı tarafından 1989’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgaline bir dönüm noktası olarak işaret edildi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla yeni tartışmalar ortaya çıktı. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasındaki etkenler nelerdi sorusu tartışılmaya başlandı. En önemli tartışma ise artık “bizleri nasıl bir sistem bekliyor?” sorusu etrafında şekilleniyordu. Yeni oluşacak sistemin hangi yöne evirileceğine dair beklentiler ikiye ayrılmıştı.
İlk taraf, Immanuel Kant’ın temsil ettiği “Ebedi Barış” teorisini destekleyenlerdi. Bu düşünceyi destekleyenler, devletler arasında mutlak barışın hakim olduğu, orduların barışı korumak için var olması gerektiği düşüncesindeydiler. İkinci taraf ise Fukuyama’nın yayınladığı “Tarihin Sonu” tezini ve Huntington’un yayınladığı “Medeniyetler Çatışması” tezini destekliyordu. Huntington’a göre ise savaşlar devam edecekti. Fakat yeni savaşların, Soğuk Savaş’ın temsil ettiği düşünceler/fikirler üzerine değil, farklı medeniyetler arasında olacağını belirtiyordu. (İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyeti’nin karşı karşıya gelmesi.)
Soğuk Savaş’ın ilk başladığı dönemde İngiliz siyasetinin önemli ismi Winston Churchill, 5 Mart 1946 tarihinde Fulton konuşması adı verilen önemli bir konuşma yapmıştı. Fulton konuşmasında ilk defa “Demir Perde” terimini kullanmıştı. Bu terim, Soğuk Savaş’ın kritik sembolleri arasında yer almaktaydı. Uluslararası sistemi iki kutuba ayıran Demir Perde, bu perdenin simgesi olan Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla ortadan kalkmıştı.
Sovyet bloğunda yer alan Doğu Avrupa ülkeleri, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra siyasi değişim için çalışmalar başlattılar. Örneğin, Polonya ve Macaristan yeni liberal yasalar için düğmeye bastı. Prag’da ise halk, reform talepleri için sokağa indi. Sovyetler Birliği döneminde siyasette etkin olan liderlerin istifaları için gösteriler başladı. Romanya’da da değişim talepleri yüksek sesle dile getiriliyor, sokakta durum şiddetlenmeye başlıyordu. Mitinglerde silahlı göstericiler ve ordudan katılanlar da yer almaya başladı. Doğu Avrupa ülkeleri, Sovyetlerin yıkılmasından sonra değişim talebinin getirdiği birçok sokak olayı ile çalkalanıyordu.
Tek Kutuplu Sistem: Amerika
Uluslararası sistemde de yeni gelişmeler yaşanmaya başlamıştı. 2 Ağustos 1990 tarihinde Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan Körfez Savaşı, yeni sistemin ilk çatışmasıydı. Soğuk Savaş’ın galibi olarak ilan edilen ABD, bu savaşın kritik aktörü olmuştu. ABD, artık tek başına uluslararası sistemde savaş ve barış gündemini belirleyen bir aktördü. Körfez Savaşı’nda Irak’a karşı ekonomik ambargo uygulandı. Amerika önderliğinde birçok devletin yer aldığı Çöl Fırtınası Harekatı başlatıldı. Harekattan kırk üç gün sonra ateşkes ilan edildi. Böylece Irak, Kuveyt’ten çıkarılmıştı. Amerika önderliğinde kurulan bu koalisyonun zaferi, Yeni Dünya Düzeni’nin habercisi gibiydi.
Yeni uluslararası döneme girilirken ekonomik ve siyasi krizler hemen baş gösterdi. Sovyetlerin yıkılması, uluslararası siyasetin giderek kaotik bir duruma evrildiği bir ortam yarattı ve birçok bölgede siyasi istikrarsızlığa yol açtı. Balkanlar’da ortaya çıkan milliyetçilik hareketleri ve ulus devlet talepleri, krizin geniş çaplı bir savaşa dönüşmesi riskini beraberinde getirdi.
Yugoslavya’yı oluşturan 6 ulus, -Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Kuzey Makedonya- özerklik talebinde bulundu. 1990’ların başında Balkanlar’da etnik bölünmeler derinleşmeye başladı. 25 Haziran 1991’de Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan eden ilk ülkeler oldu. Diğer ulusların bağımsızlık talepleri de bölgeye hızlıca yayıldı. Eski Yugoslavya dağılıyordu.
Bosna- Hersek’te uzun ve kanlı bir etnik çatışma başlamıştı. Sırplar tarafından Bosnalı Müslümanlara karşı “etnik temizlik” yapıldı. BM, NATO, ABD ve Avrupa çatışmanın çözümü için devreye girdi. Nihayet 1995’te Sırbistan, Hırvatistan ve Bosna arasında Dayton Barış Anlaşması imzalandı.
Balkan coğrafyası 1997’de yeni bir krizle karşı karşıya kaldı. Kosova bölgesinde yeni bir çatışma başladı. 1999’da NATO, Sovyetlerin yıkılmasının ardından ilk askeri uygulamasını yaptı. Kosova’ya NATO Barış Gücü girdi. Balkanlarda siyasi çalkantılar yıllarca sürecekti. 2001 yılında Sırbistan’ın siyasi lideri olan Miloseviç, savaş suçlusu olarak tutuklandı. Bu olayla Balkanlarda savaş sona ermişti.
Terörle Mücadele ve 21. Yüzyıl
Yeni yüzyıla girildiğinde farklı coğrafyalarda çeşitli sorunlar ve krizler gün yüzüne çıkmaya başladı. 11 Eylül 2001’de (9/11) New York’taki Dünya Ticaret Merkezine ve Washington’da Pentagon’a yapılan saldırılar, aniden tüm dünyanın ilgi alanına girdi. Bu saldırıdan hemen sonra Bush’un “ya bizimlesiniz ya da karşımızdasınız” söylemi, uluslararası arenada çok tartışılan bir söylem olmuştu. Yeni yüzyılın ilk savaşı ABD tarafından ilan edilmişti. Bu savaş ise terörle mücadele olmuştu.
Teröre karşı savaşta ilk hedef Afganistan oldu. 9/11 saldırısı, El Kaide tarafından üstlenilmişti. El Kaide ise Afganistan’da barınmaktaydı. Amerika öncülüğünde El Kaide’ye ve dolayısıyla Afganistan’a karşı askeri operasyon başlatıldı. Yeni siyasi düzende tek süper güç olan Amerika’nın yeni rakibi terördü ve bu sorunun kaynağını tespit edip yok etmek oldukça zordu.
Terör sorunu, Amerika’nın uluslararası arenada gücünün istikrarsızlaşmasına sebep oluyordu. Amerika, gücünü dengede tutmak ve siyasi istikrar için Ortadoğu coğrafyasında yeni arayışlara yönelmişti. Amerika önderliğinde 2003’te Irak’a Özgürlük Operasyonu başladı. Operasyonun amacı, Irak’ın yönetiminde olan Saddam’ın Amerika için tehdit oluşturmasından dolayı Saddam’ın devrilmesi ve Irak’ın demokratik bir yönetimle yönetilmesini sağlamaktı. 1 Mayıs 2003 tarihinde Bush, “Görev Tamamlandı” konuşmasını yaptı. Saddam iktidardan düşmüştü.
Amerika öncülüğünde başlatılan “teröre karşı savaş” söylemi üzerine yapılan tartışmalar günümüzde hâlen devam etmektedir. 2001’den itibaren terör sorunu daha fazla tırmandı. Yeni sistem 1993’te Huntington’un yayınladığı “medeniyetler çatışmasına” dönüşüyordu.
Pandora’nın kutusu açılmıştı. Yeni yüzyılda, yeni uluslararası sistemde farklı coğrafyalarda birçok farklı terör sorunu ortaya çıkmaya başladı. 2002’de Bali adasında, 2003’te Cakarta Marriot Oteli’nde, 2004’te Madrid’te tren saldırıları düzenlendi. 21. yüzyılın en büyük sorunu olan terör eylemlerinin kaynakları ve aktörleri bir belirsizlik perdesi arkasında saklanıyordu. En önemli şey ise terörizmin yaydığı korku ve bu korkunun yol açtığı yeni çatışmalardı.
Fotoğraf: Gaël Gaborel – OrbisTerrae