[voiserPlayer]
Köktendincilik ya da diğer adıyla fundamentalizm, demokrasiye düşmandır. Bu ideolojiye bağlı olan gericiler için insan hakları, özgürlükler, çok seslilik gibi kavramların değeri yoktur. Farklı fikirlere ve yaşam tarzlarına karşı alabildiğine hoşgörüsüzdürler ve ellerine fırsat geçtiğinde gaddar olurlar.
Bu durumun örneklerine şeriatçı İslam ülkelerinde defalarca şahit olunmuş, irticanın karanlık yüzü birçok kez kendini açık etmiştir. İran’da Mahsa Amini’nin ölümünün ardından yapılan protestolara karşı rejim güçlerinin sert müdahaleleri, gerçekleşen idamlar ve son olarak tekrar Taliban’ın kontrolüne giren Afganistan’da yaşanmakta olanlar bundan ibarettir.
Takiyye yapmak, bu zihniyetin bir diğer önemli özelliğidir. Bu davranış tarzı, kendilerini yeterince güçlü hissettikleri zamana kadar sürer. Yeterli güce kavuştuklarında ise önceden verilen bütün sözler unutulur ve gerçek amaçlar ortaya serilmeye başlar.
1979 İran İslam Devrimi sürecinde oldukça güçlü olan ve devrime büyük katkıda bulunan komünist partisi Tudeh’in devrimden sonra acımasızca yok edilmesi, köktendincilerin takiyye anlayışını yansıtan önemli bir gelişme olarak tarihteki yerini almıştır.
Cumhuriyetin kuruluşu ve ardından gelen süreçle birlikte kendine demokratik ve laik bir rota çizen Türkiye de, çok partili düzene geçişle ve en nihayetinde AKP’nin iktidara gelmesiyle daha fazla güç bulan köktendinciliğin art arda saldırılarına maruz kalmaya başladı. Takiyye yapmayı artık gerekli görmeyen gerici akımlar, hemen her alanda hoşlarına gitmeyen ne varsa acımasızca karalıyor, arkalarında hissettikleri güçle kendilerinden olmayan ne varsa yok etmeye çalışıyorlar. Yeni Türkiye’nin ana çelişkisi artık budur ve demokratik güçler her defasında bu tür karalamalarla yüz yüze gelmek ve bunları göğüslemek zorunda kalmaktadır.
Kadın Milli Voleybol Takımına Saldırılar
Başta Ebrar Karakurt olmak üzere Kadın Milli Voleybol Takımı, son yıllarda bu tür saldırılara sistematik şekilde maruz kalan en önemli örnek oldu. Cumhuriyet kadınlarının mücadelesi, bazı kesimleri sinirden âdeta deliye döndürüyor ve bu da gözü dönmüş bir şekilde saldırıya geçmelerine sebep oluyordu.
Bir noktadan sonra durum öyle bir hâl aldı ki bazılarının tek derdi kadın sporcuların sahaya çıkması haline geldi. Onlar için kadın, evinde oturması ve erkeğe muhtaç şekilde hayatını sürdürmesi gereken bir varlıktı. Üstüne üstlük, kendilerince farklı yaşam tarzına ve yönelime sahip birinin takımda bulunması kabul edilebilir değildi. Öfke patlamasının yaşandığı, cinayetlerin son bulmadığı, uyuşturucu mafyalarının cirit attığı ve birbirleriyle çatışmaya girdiği bir ülkede, çarpık ahlak anlayışlarının en önemli ölçütü buydu.
Çünkü az önce de belirtildiği gibi, hoşgörü, özgürlük, farklılık ve bunun gibi kavramlarla hiçbir alakaları yoktu. Bütün bunlar onların gözünde anlamsız ve amaçlarını baltalayan düşüncelerden ibaretti. Son derece sakat ve tehlikeli olan bu anlayışın, düşman olarak gördüğü her şeyi acımasızca yok etmeye çalışmasından daha doğal bir şey olamazdı.
Voleybolcularımız ise elde ettikleri başarılarla her defasında bu saldırılara karşı en güzel cevabı verdiler. Önce dünyanın en güçlü ekiplerinin mücadele ettiği Milletler Ligi kazanıldı. Hemen ardından Avrupa Şampiyonluğu geldi. Yarı finalde bir önceki turnuvanın şampiyonu İtalya geçilmiş, finaldeyse 2019 yılındaki finalde kaybedilen Sırbistan mağlup edilmişti.
Bu zaferlerin son halkası ise alınan Olimpiyat vizesi oldu. Brezilya ve ev sahibi Japonya gibi güçlü takımları yenen Türkiye, grubunda birinci olarak önümüzdeki yıl düzenlenecek olan Olimpiyatlara katılma hakkını elde etti. Üstelik bütün bu zaferler, önemli bir bölümü dünya sıralamasının üst sıralarında yer alan ülkelere karşı yapılan maçlarda üst üste alınan 22 galibiyet sonucunda geldi.
Galibiyetler sahadaki rakiplere karşı alındı. Ancak özellikle Avrupa Şampiyonası sürecinde yaşananlar, kadın sporcularımızın her çıktıkları müsabakada sadece rakipleriyle değil, içerideki gerici zihniyetle de mücadele ettiklerini bize açıkça gösterdi. Alınan her puan, her set ve kazanılan her maç; her şeyden önce gericilere karşı kazanılmış zaferler olarak tarihe geçti.
Sistematik şekilde yapılan bütün karalamalara karşın mental olarak ayakta kalmaları ve her geçen maç performanslarının üzerine koymaları galibiyetlerin değerini bir kat daha arttırdı.
Fakat üst üste alınan başarılarla birlikte bu saldırıların sona ereceği zannedilmemelidir. Aksine, karalamaların şiddeti daha da artacak, istediklerini eninde sonunda elde etmek için sürekli pusuda bekleyeceklerdir. Beğenmedikleri ne varsa yok etmeye programlanmış zihinlerden saygı ve hoşgörü beklemek, ne kadar büyük zaferler kazanılırsa kazanılsın, yalnızca saflık olur.
Bu yaz büyük başarılara ulaşan bu ekibin bundan sonra da yeni başarılar elde edeceğine şüphe yoktur. Ancak sporun doğasında olan ve her alanında gayet doğal karşılanması gereken en küçük bir tökezleme veya başarısızlık, bu kesimlerin seslerini yükseltmeleri için bir fırsat olacaktır.
Bize düşen ise bundan sonraki turnuvalarda ne sonuç alınırsa alınsın Kadın Milli Voleybol Takımı’nın yanında durmak ve gerici saldırılara karşı onlarla birlikte mücadele etmektir. Bir defa daha tekrar etmek gerekir ki asıl mücadele rakip takımlara karşı değil, içerideki gerici unsurlara karşı yapılmaktadır.