[voiserPlayer]
Erdoğan iktidarı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak kararını mahkemeden çıkartarak iki şeyi amaçladı. Bunlardan birincisi kısa vadeli bir kazanç olarak İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a karşı rakip olmasını engellemek. İkinci hedef ise İmamoğlu’nu en az beş yıl kadar siyaset sahnesinden silmek. Bu ikinci amaç ile şunu söylemeye çalışıyorum. Erdoğan’ın kafasındaki plana göre Kürt siyasi hareketi aday çıkarttığı durumda karşısında eğer 6’lı Masa’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu olur ise seçimi görece kolay kazanacağı ve aslında bir taşla iki kuş vuracağı yönünde. İlk taş elbette bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı. İkinci taş ise CHP’yi bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha zayıf bir lidere mecbur bırakmak. Zira İmamoğlu’nun siyasi yasaklı olduğu ve Kılıçdaroğlu’nun da kaybettiği bir seçim sonrasında CHP’nin başına geçecek olası isimlerin hiç birisinde İmamoğlu’nun siyasi kabiliyetleri yok.
Aslında böyle bir senaryonun diğer çıktıları da olabilir. 6’lı Masa’nın adayı Kılıçdaroğlu olursa, süreç içerisinde Meral Akşener onu isteyerek ya da zorunlu kalarak desteklerse ve de seçim kaybedilirse bu Akşener için de yolun sonu demek. Bu bağlamda İmamoğlu’nun siyasetsiz bir alana itilmesi ve 6’lı Masa’nın sadece Kemal Bey ile yola devam etmesinin birden çok çıktısı olacaktır.
Ancak muhalefet için bu olası kötü senaryolara karşın birileri, “Kılıçdaroğlu dışında bir alternatif yok ve İmamoğlu zaten yarıştan diskalifiye edildi” diyebilir. Bu ilk başta doğru gibi gözükse de bir şekilde hem kolaycı hem de Erdoğan’ın istediği şekilde bir akıl yürütme. Dahası, çok eminim ki bu aklı yürüten ve savunanlar bile Kılıçdaroğlu’nun adaylığındaki risklerden dolayı bir ürkeklik içerisindedirler. Zira karşılarında bir seçim makinası varken ürkek olmamaları eşyanın tabiatına aykırı olur.
Ben bu noktada İmamoğlu işinin bitmediğini savunmak istiyorum, çünkü buna inanıyorum. Kanımca İmamoğlu kendisini İstanbul’a hapsetmekten kurtarmalı. Zira ne yaparsa yapsın eğer Erdoğan gerçekten kendisini siyasetin dışına itmek isterse bunu yapar. Bu nedenle Erdoğan’ın hamlesine karşılık verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yeni mitingler ile halk desteğini arkasına almak ya da tıpkı Avrupa’nın kimi yerlerinde olduğu gibi bir siyasi partinin değil halkın adayı olarak kendini ortaya atmak olabilir. Kanımca İmamoğlu gibi bir siyasetçi için bir iki milyon imza bulmak çok da zor olmasa gerek. Elbette bu bir şekilde partisini ve de genel başkanını karşısına almak da demek. Ama burada kendisine şu soruyu da sorması lazım. Bunları yapmazsa ne olur ya da CHP genel merkezi gerçekten samimi olarak ne kadar İmamoğlu’nun yanında?
Bütün bunları yaparken de Akşener’in boş durmaması lazım. Zira o da gönülsüz bir şekilde Kılıçdaroğlu’na evet derse aslında oluşturulmak istenen siyasetsizlik oyununa düşmüş olacak ki bu onun hem oy oranının düşmesine hem de gelecek günler için liderliğinin zora düşmesi anlamına gelecektir. Akşener’in şu anda “kingmaker” olma şansı her zamankinden çok ama çok daha fazla.
Ancak bu söylediklerimin bir yedek aday tartışması yorumuna da yol açmasını istemem. Aksine, dediğim yedek adaylıktan daha öte bir durum. Zira ben yedek adaylık gibi bir durumun Erdoğan tarafından negatif propaganda olarak da kullanılabileceğini düşünüyorum. Zira böyle bir durum bir anlamda önlem olsa bile Kılıçdaroğlu da İmamoğlu da birbirlerinin yerine yedek aday olamayacak kadar önemli ve kıymetli siyasiler. Benim demek istediğim, iki adaylı, doğrudan birbirleri ile yarışmayan ve seçimin ikinci tura kalmasının neredeyse garanti olduğu bu durumda en güçlünün ikinci tura kalmasını sağlayacak bir formül. Hoş, böyle bir durumda şayet İmamoğlu süreç içerisinde yasaklanırsa onun yaşadığı mağduriyet doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu’nun hanesine yazılacaktır ki bunu kendi siyasi yaşamından çok iyi bilen Erdoğan’ın böyle bir adımı atacağını da sanmıyorum.
Burada sanıyorum tek sorun insan egosu ve bu egoyu ülke çıkarları için bastırabilme kabiliyeti. Nereden duyduğumu çok hatırlayamadığım bir anı belki bu konuda bizlere kılavuzluk edebilir. 2000 yılında meclis Cumhurbaşkanı’nı seçeceği sırada dönemin Başbakan’ı merhum Bülent Ecevit’in önüne merhum İsmail Cem ismi getirilir. Ecevit o dönem Dış İşleri Bakanı olan Cem ile ilgili olarak “ben bakanımın önünde ceket iliklemem” der ve adaklık ihtimalini ortadan kaldırarak yerine dürüstlüğüne karşın aslında Türkiye’ye dolaylı yoldan çok da zarar vermiş Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olmasının yolunu açar.
Bu bağlamda Kemal Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu adaylığının önünü tıkaması ya da İmamoğlu’nun adaylık konusunda çekinik olmasının da benzer sonuçları olabilir ki bu sefer Türkiye’ye verilecek zarar doğrudan değil dolaylı yoldan olur.
Ne kadar riskli bir öneride bulunduğumun ve kimileri için bunun çok gerçek dışı bir zorlama olarak görülebileceğinin de farkındayım. Ama siyaset risk almayı gerektirir ve Erdoğan karşısında risk almadan, korkak ve de çekingen kalarak mücadele etmenin de çok bir olanağı yok gibi.
Kısacası bence İmamoğlu işi bitmedi. Yeter ki harekete geçilsin.
Fotoğraf: Martin Sanchez