[voiserPlayer]
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında süren kin ve nefret iklimi her geçen gün şekil değiştirerek büyüyor. Bu sefer bu nefret ikliminin son örneğini, 18 Eylül’den birkaç gün önce İstanbul Saraçhane parkında, Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu isimli muhafazakâr bir sivil inisiyatifin düzenleyeceği LGBTİ+ karşıtı bir yürüyüş yapılacağı ve bu yürüyüş için Türkiye’de televizyonları denetlemek üzere kurulmuş olan RTÜK’ün televizyonlarda bir kamu spotu yayınlanacağı haberiyle beraber öğrendik.
Bu olay yayıldığından beri pek çok sivil toplum örgütü, yapılacak olan yürüyüşe karşı açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalardan biri de LGBTİ+ bireylere yönelik çalışmaları olan Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği yani SPOD’dan tüm siyasi partilere gönderdikleri bir mektupla geldi, bu mektupta:
“LGBTİ+ haklarını, demokratik düzlemde açık ve tereddütsüz şekilde savunmanın laik, demokratik, hukuk devletinin bir gereği olduğunu ve partinizin bugün alacağı pozisyonu, tarihi bir sorumlulukla alması gerektiğini hatırlatıyoruz. Partinizin merkez yürütme kuruluna hitaben 18 Eylül 2022 tarihinde saat 15.00’te Saraçhane Parkı’nda gerçekleşecek bu etkinliği kamusal kınamanızı, itidal çağrısı yapmanızı ve LGBTİ+ yurttaşlara yönelik dayanışma göstermenizi talep ediyoruz” diyerek siyasi partilerden ses çıkartmalarını ve yapılan bu nefret yürüyüşüne karşı LGBTİ+ yurttaşların yanında durmalarını talep ettiler.
Bu talebe yönelik ilk önce ülkemizde daha sol ağırlıklı partilerin birleşmesiyle geçtiğimiz aylarda kurulan Emek ve Özgürlük İttifak’ı partilerinden geldi. Başta HDP ve TİP olmak üzere altı partiden LGBTİ+ bireylere yönelik bu düşmanlığı bir suç sayan açıklamalar geldi. Peki asıl soru yeni iktidara potansiyel aday olarak bakılan Altılı Masa partileri bu konuda ne dedi?
Ufak bir bakış atınca öyle net ve tek ağızdan çıkan bir ses yoktu, hiç mi bir açıklama yapılmadı? Altılı Masa’dan sadece CHP’den bir ses geldi, o da geçtiğimiz aylarda partinin gençlik kollarında kurulan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği komisyonundan bir basın açıklaması olarak geldi ve açıklamalarında “18 Eylül Saraçhane’de düzenlenecek olan LGBTİ+ karşıtı mitingi kınıyoruz. Uygulanan ayrımcı politikalar LGBTİ+ bireyleri kriminalize etmeye ve şiddetin hedefi haline getirmeye devam etmektedir. Uygulanan tüm ayrımcı politikalara karşı LGBTİ+’ların yanındayız!” diyerek Saraçhane Parkı’ndaki şova karşı bir duruş sergilediler.
Fakat fark ettiğim bir nokta şu oldu ki bu ülkenin ana muhalefetinden yapılan bir basın açıklaması çok da geniş bir yankı uyandırmadı ki gördüğüm kadarıyla bu yankı kendi içlerinde bile yayılmadı. Sebebini kim bilir belki de seçimler bu kadar yaklaşmışken aman muhafazakâr seçmen alınmasın ya da aman Saraçhane Parkına gidenlerden oy gelecekse eksilmesin diyedir. Bu bilinmez ama ana muhalefetten gelen bu açıklamayı ve sonrasındaki sürecini oturup herkes kendi vicdan mahkemesinde muhakeme etmelidir. Demokrasiyi ve çok sesliliği savunan Altılı Masa’nın böyle bir olayda bu kadar sessiz kalması, özellikle anketlerde başarılı seviyeleri gördüğü bu dönemde şaşılacak şey doğrusu.
Pandemi döneminde siyasi partilerden belli isimlerin katıldığı bir webinarda HDP, CHP, Gelecek Partisi, Deva Partisi ve Yeşiller Partisi’ne “LGBTİ+ bireylerin haklarına” yönelik sorduğum bir soruya gayet açık yüreklilikle cevap vermişlerdi ve AKP sonrası yeni dönemde LGBTİ+ bireylerin yaşam hakları güvence altına alınacak demişlerdi. Bu nefret yürüyüşü olayı kamuoyuna yansıdığından itibaren katılan siyasi partilerden özellikle Gelecek Partisi’ne baktım. Çünkü bu webinarda sorduğum soruya yönelik beni şaşırtan cevabı veren ve muhafazakâr ağırlıklı bir parti olmasına rağmen LGBTİ+ bireyleri desteklediklerini söyleyen Gelecek Partisi’nin Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Gözel olmuştu. Ama anlaşılan o ki gerçekler pek de öyle değilmiş.
2002 seçimleri öncesi LGBTİ+ bireylerle alakalı bir soru gelince “Bir defa eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı TV ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyorum” diye yanıt veren bir Recep Tayyip Erdoğan vardı. Anlaşılan kendisi o zaman şu anki muhalefetten daha cesurmuş. Akıllara bazı sorular geliyor, Erdoğan’ın bu açıklamasıyla ilgili pamuklara sarılan muhafazakâr seçmeni şu an ne diyor? Ya da Sn. Erdoğan’ın İçişleri Bakanı ne gibi bir yorum yapıyor. Mesela LGBTİ+ bireyleri destekleyen herkes hala terörist mi? Çünkü Sn. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu her defasında homofobik biri olduğunu dile getiren ve LGBTİ+ bireyleri açıkça hedef gösteren bir siyasetçi. Erdoğan yapınca işler her zaman değişiyor.
Neyse Sn. Kılıçdaroğlu’na bakarsınız bir gün belki İstanbul’da yakılarak katledilen trans kadın Hande Kader’le, belki iş bulamayıp herkes tarafından dışlandıktan sonra kendisini Boğaz Köprüsü’nden atıp intihar eden trans kadın Eylül Cansın’la hatta belki de çocuk yaşta ayrımcılığa uğrayıp akran zorbalığı gören ve intihar etmeyi düşünen tüm LGBTİ+ bireylerle de helalleşir. O gün geldiğinde iyi bir çocuk olursak belki şirinleri bile görebiliriz.
Peki bu yürüyüşte hedeflenen neydi? Bu yürüyüşü düzenleyen topluluk “Ailelerden uzak durun!” gibi bir motto ile çıktılar cidden sadece bu muydu? Bence sadece bu değildi, yani bu Saraçhane Parkı’nda yapılan şov aslında sadece en temel hak olan yaşam hakkına yönelik bir saldırı gibi görülse de içeriği ve ileriye dönük hayalleri daha karanlık ve renksiz bir dünya olan, bir güruhun attıkları ilk adımlarıydı.
Çocukları koruduklarını iddia ediyorlar, tüm çocuklar LGBTİ+ olsun diye mücadele ediyor gibi saçma sapan bir iddiayı kim ortaya attı ve kim devam ettiriyor? Kimse tüm çocuklar LGBTİ+ bireyi olsun diye uğraşmıyor, sadece tüm LGBTİ+ yurttaşların güven içerisinde yaşaması için mücadele ediliyor. Sahi çocuklarımız LGBTİ+ olacak diye korkmak yerine 21. yy’ın Türkiye’sinde, 2022 yılında hala yatağa aç giren çocuklar varken biraz da bundan korksak, ne dersiniz?
Zor, çok zor. Evrensel insan haklarının bu kadar ayaklar altına alındığı bir ülkede bırakın kadın, erkek, çocuk olmayı yaşayan bir ağaç olmak bile çok zor. Türkiye’de bu olaylar yaşanırken komşu ülke İran’da da 22 yaşında bir kadın olan Mahsa Amini, İran Ahlaki Emniyet Polisi tarafından tesettür kurallarına uymadığı gerekçesiyle dövülerek öldürüldü. Neydik ne oluyoruz, neredeydik nereye gidiyoruz?
Fotoğraf: Priscilla Du Preez