[voiserPlayer]
14-28 Mayıs seçimlerinin ardından yaşanan hayal kırıklıkları ile muhalif entelijansiyanın eksik kapasitesi ve sınırlı imkânları gibi nedenlerle seçimden sonra yaşananlar eksik analiz edildi. Seçimlerin ardından geçen beş ay boyunca, seçimde yaşanan yenilgi ile ilgili günah keçisi arayan yorumların ötesine geçilemedi. Nispeten daha gerçekçi yorumlar da körlerin fili tarifini aşamadı.
Yenilginin sebeplerini aramaya yenilginin ardından muhalefette yaşananları okumaya çalışarak başlanabilir. Muhalefetin eksiklikleri, noksanlıkları ve yetersizliklerini aramaya çalışalım.
Muhalefetin Eksikleri
%48 gibi ciddi bir oy oranı elde etmiş olmasına rağmen muhalefet, seçimi kaybetmesinin ardından moral ve motivasyon olarak darmadağın oldu. Hükümete eleştiriler azaldı. Hatta kimi muhalif yayın organları kapandı. Kimi yazarlar ve kamusal figürler sahneden çekildi. Muhalif yayınların takipçileri azaldı. Muhalif siyasetçiler, yazarlar yeni kurulan hükümeti övmek için adeta sıraya girdiler. Dahası muhalefet, Erdoğan hükümetinin seçimin ardından sıradan vatandaşın refahı hilafına uyguladığı ekonomik politikalarına da neredeyse Adalet ve Kalkınma Partililerden daha fazla sahip çıkacak kadar pusulasını yitirmiş göründü. %52 ile seçimi kazanan iktidar, bu oy oranının temsil ettiğinin çok daha üzerinde bir hegemonyaya erişti.
Muhalefet seçmenleri hayal kırıklığı ile siyaseti takip etmeyi bırakırken, kamusal alandaki protestolar, eylemler sönerken, politik yayınlar ilgi çekmezken muhalefet partileri de fiilen sahadan çekildiler. Seçimlerden beri ülkedeki ana politik tartışma, yeni Erdoğan kabinesi ve kabine çerçevesinde başta Süleyman Soylu’nun içişleri bakanlığından alınmasının yarattığı değişim olmuş durumda.
Muhalefet olan bitenin aktörü olmadığı gibi olan bitenin seyircisi bile değil. Çünkü bugün Türkiye muhalefeti, memleketteki gelişmeleri etkileme iradesine sahip olmadığı gibi anlama becerisine de sahip değil. Bu yüzden de muhalefetin itirazları yüzeysel kalıyor, gelişen hadiseler karşısında aldığı tavırlar da günlük ve kendisine stratejik olarak hiçbir katkı sağlamıyor. Muhalefet, iktidar içindeki güç dengelerini okuyamadığı için bu dengelerdeki değişimleri öngöremiyor, bir amaç doğrultusunda etkileyemiyor; yeni duruma karşı yeni ve etkili pozisyon alamıyor.
Muhalefetin bu aczi sayesinde iktidar içindeki çatışmalar ve bu çatışmalar neticesindeki tasfiyeler iktidar için tazelenme imkânı sağlıyor. Muhalefet ise kendisini, ya iktidarın kovduğu aktörlere hak etmedikleri payeleri dağıtırken buluyor ya da yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan için söz konusu olduğu gibi iktidarı överken buluyor.
Yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süreli idaresi 21 senesini dolduruyor. Mevcut hükümetin önünde daha 4,5 senelik de bir görev süresi var. Muhalefetin mevcut idareye geçici bir anomali muamelesi yapmaya çalışması da kendi analiz ve idrak kabiliyetini köreltiyor. AKP’nin öncesinde medya, yargı, ordu ve bir kısım sermaye üzerinden yapılan Türkiye okumalarının bugün için bir anlamı, değeri ya da açıklayıcılığı yok. 21 senedir entelektüel açıdan yeni bir tez ortaya konamadı. AKP ise kendisinden önce ortaya konmuş tezleri çıkarına uygun şekilde sahiplendi ve terk etti.
Muhalefet ise AKP eleştirisini bu sahiplenme ve terk etmelerle sınırladı. 21 senedir ölüsü diriltilmeye çalışılan merkez-sağ, hâlâ var olduğu farz edilen Cumhuriyetin fabrika ayarları, “Devlet ayrı, Hükümet ayrı” avuntuları ile koca bir yenilgiyle baş başa kalmış bir muhalefet var. Türkiye’ye dair kendi okuması olmayan muhalefet sözde AKP ile Devlet’i ayırırken aslında Erdoğan Hükümetini ancak Erdoğan’ın terazisinde tartabilir bir hâle düşmüş durumda. Erdoğan’a eleştirilerin çoğu, yine Erdoğan’ın eski tezleriyle yapılabiliyor. Muhalefet söz söyleme gücünü bile devretmiş gibi görünüyor.
Sonuç olarak %48’lik dev bir seçmen kitlesi bölünmüş, dağılmış, ideallerini yitirmiş durumda. Bunun sonucunda zor oluşturulmuş ittifaklar da dağılma yolunda. Tüm muhalefet liderleri meclis dışında kaldığı gibi iktidarın meclisteki gücünün vekil sayısının da ötesine geçtiği görülüyor. Erdoğan’ın dış politikadaki yenilgilerinin ardından daha yumuşak bir politikaya geçmiş olması da hükümeti dış dünya açısından muhalefete göre tercih edilir kılıyor.
Başlangıcın Sonucu
Seçimler sonunda Yeşil Sol Parti, adını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi yaptığı gibi liderliğini de değiştirdi. Bu aşamada CHP idaresi ile aralarındaki ilişkinin zayıfladığı görülüyor. Bunun yanında, İyi Parti ve CHP arasındaki ilişkilerin de bozulduğu açık. Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, Yeniden Refah Partisinin seçimdeki başarısını dikkatle izlemekte. DEVA Partisi ise özellikle Mehmet Şimşek’in ekonominin başına gelmesinden dolayı sessizleşmiş durumda.
Seçmenlerin siyasetten uzaklaştığı ve kararsız seçmenin oranının arttığı bu ortamda Adalet ve Kalkınma Partisi de acımasız ekonomik politikası neticesinde CHP gibi seçmeninde hayal kırıklığı yarattı. Zafer Partisi ve Yeniden Refah Partisi ise mevcut durumda en hareketli partiler olarak dikkat çekiyorlar.
Yerel seçimler yaklaşırken muhalefette ilgi uyandırabilecek tek gelişme ise CHP kongresi. CHP kongresinin neticesi ne olursa olsun, muhalefetin yerel seçimleri aşıp Türkiye’yi yönetecek bir paradigmanın inşası için bir lider değişimi gereklidir. Ancak bu değişimin de yeterli olmayacağı bilinmelidir. Türkiye’yi yönetme iddiasındaki yapıların Türkiye’deki sınırları ve dengeleri bilmesi, o dengeleri ve sınırları değiştirme iradesinin ve o iradenin sonuçlarının farkında olması gerekir. Erdoğan; Azerbaycan’dan Katar’a, Brüksel’den Washington’a, MHP’den DSP’ye kurduğu ilişkiler ve ittifaklarla Türkiye’yi de değiştirdi. Bugün bu değişmiş Türkiye’yi kabul etmek, yarın muhalefetin Türkiye’yi gerçekten değiştirebilmesinin anahtarı olacaktır.