[voiserPlayer]
Bir zamanlar Anadolu’da takvimler bugünü gösterdiğinde, kentlerin şık restoranları Sevgililer Günü için yemek menüleri ilanlarını yayımlarlardı.
Bazıları restoranlardaki COVID önlemlerini veya sevgilisinden ne hediye alacağını filan merak ededursun.
Bazıları o günlere veya bir sevgiliye hasret kaladursun.
Bazıları bugün bir lokma ekmeğe, bir kase sıcak çorbaya, bir saatliğine ısınmaya, ılık suyla yıkanmaya, gelecek kaygısı olamadan huzurlu uykuya veya kendi yuvasında yatmaya hasret duyuyor.
Bazıları yarına nasıl sağ çıkacağını karar kara düşünüyor.
Bazıları yüksek fatura protestolarının, zam grevlerinin, bölgesel direnişlerin ülke çapında yayılışını içerden katılarak veya uzaktan destekle, siyasiler ve patronlar da endişeyle izliyor.
Bazıları Sevgililer Günü’nde sevgilisi tarafından bıçaklanıp veya vurulmadan atlatıp atlatamayacağını henüz bilmiyor.
Bazıları bir ebeveyni diğerini vurduğu için veya belirsiz sebeplerle mahpusta olduğu için ağlıyor. Biri de, ister iktidardaki amcasına yalvartıldığı, ister muhalefetteki dayısından özür diletildiği için olsun, hapisteki babasına o gün kavuşma hayalini kuruyor.
Bazıları ise kısmetse 12 Şubat’ta olacağı duyurulan altı muhalefet partisi liderinin zirve yemeğinden nasıl bir sonuç veya metin çıkacak diye bekliyor.
Muhalefet Parti Liderleri Zirve Yemeği
Uzun zamandır beklenen bu yemek şimdiden hayırlı uğurlu iyi olsun. Çankaya Belediyesi’nin ev sahipliği yapacağı mekan da duyuruldu. Belli ki fotoğraf organizasyonu da hazır. Menüyü henüz görmedik.
Fakat faturasını tüm toplum ödeyeceği için, yol yakınken naçizane bir menü önerisi yapılabilir sanırım. Zira Cumartesi’nin gelişi Pazartesi’den belli.
“Güçlendirilmiş parlamenter sistem” taslağı ve en ince ayrıntıları ile yeterince oyalanıldı. Kaç zamandır kurmaylarınca “pişirildi”, hazır zaten. Yani süsleri ve sosları da dolapta dursun, soğusun. O zaten en son servis edilecek; “tatlı” kategorisinde.
“Başlangıç” olarak seçimi kazanmak için liderler önce ortak ve liderler dışındaki tüm ekipleriyle yoğun bir kampanya yürütmeyi taahhüt etmeliler. Zira hem hiç bir şey “cepte keklik” değil. Hem de mesele sadece seçim kazanmak, iktidar adayından daha çok oy alarak onu devirmek de değil.
Bu ortak kampanya için önümüzdeki seçim öncesi zaman diliminde iktidarı kötülemek ve yanlışları ifşa dışında neler yapabileceklerini görüşmeliler. İktidarın akıl dışı ve toplumla alay edercesine buldukları siyasi psikolojik stratejik manevraları karşısında nasıl davranmaları gerektiğini konuşmalılar.
Ortak metin içeriğinde ve bunu topluma aktarış tavırlarında, parti kimliklerinin ötesindeki temel ilkeleri vurgulayacak öz mesajlarını kalın çizgilerle belirlemeliler.
“Ara sıcaklar” Kılıçdaroğlu’nun da daha önce dillendirdiği ve Davutoğlu’nun hemfikir olduğunu söylediği gibi, “eşit ağırlıklı” katılım meselesinin netleştirilmesi olabilir. Yuvarlak laflarla lokmaları ağızda gevelemeksizin, henüz ittifaka açıkça katılmamış partilerin ön koşulları mutlaka açık seçik konuşulmalı. AKP, MHP, HDP ve diğer kararsız tabanlarını hangi güçlü kozlarına güvenerek ve ne şekilde çekebileceklerini düşündükleri görüşülmeli.
İttifakın ismi sembolik, fakat anlamı bir gösterge tabii. Esas önemlisi hem kararsızlara, hem iktidardaki AKP-MHP ve hem de kenarda üçüncü seçenekmiş gibi duran HDP-Sol parti tabanlarına hitap edecek yepyeni bir vizyon şart. Bu hamle ile fark edilecek ve fark yaratacak bir değişiklik yapılması şart.
Bütüncül, kapsayıcı, çoğulcu ve özgürlükçü demokratikleşmeye doğru radikal bir atılım yapılmalı. Bunu vurgulayacak ve tüm partiler üstü bir slogan ise sembolik olmanın ötesinde artık elzem! Reklamcıların ve pazarlamacıların pek bayılacağı gibi, gençlerin de seveceği türden ayrı ve yeni bir logo şart değil. Fakat ortak CB adayının da kullanması gerekecek bir ayrıntı olarak düşünülebilir.
“Ana yemek” elbette esas önemli olan ve merak edilen. Her zaman olduğu gibi, katılımcıların özel diyet ve kırmızı çizgili alerjilerine göre bir kaç seçenek elbette olmalı. Ancak bu buluşmanın alışılagelmiş bir blöflü kumar veya takiyeli siyaset masası değil; sahici bir demokrasiye geçişin ilkesel sofrası olduğu unutulmamalı.
Herkesin malumu olan temel ve ciddi toplumsal sorun alanlarını yeniden sıralamaya gerek yok. Rejimin ve seçim sonrası bakanlık koltuklarının dağılımının konuşulmasına da şimdiden gerek yok.
Ancak demokratik Türkiye vizyonu için ortak soyut ilkeler ve bunların somut hükümet programına ve hangi potansiyel kadrolarla bu programın uygulanacağı meselesine ağırlık verilmeli.
Yani tüm “ana yemek” seçeneklerindeki ortak malzemeler üzerinde, hiç bir toplumsal kesime ve onları temsil ettiklerini varsayan partiye dokunmayacak şekilde, karşılıklı pazarlıklara ve yaratıcı uzlaşmalara mutlaka olanak sağlanmalı.
“Tatlıyı” daha önce söylemiş idim zaten. Yukarıdakilerin hazmedilmesi zor olacaksa eğer veya tatlıya yer ve zaman kalmazsa, orada alınmasa da olur zaten. Zarif bir şekilde paketlenmiş olarak yanlarında götürülebilir.
Yemek sonrasında yapacakları sayısız basın açıklamaları ve mülakatlarda uzlaşılan konuları tutarlı biçimde vurgulamaları şart. Medyanın baştan çıkarıcı tuzaklı sorularını yanıtsız bırakıp, sadece topluma duyurmak istedikleri olumlu noktalara odaklanmaları şart. Kendi partilerinin siyasi gelecek hesaplarını, özellikle de gelecekte söz sahibi olmak arzusundaysalar eğer, şu aşamada onları tamamen devre dışı bırakmaları şart.
Dolayısıyla, verecekleri grup fotoğrafında da; kim ortada, kim ortanın solunda, kim ortanın sağında durmuş; kim daha çok yemiş ve karnı şişmiş; kimin yüzü, kimin kulağı biraz kızarmış, vb. son derece önemsiz. Zaten genellikle olduğu gibi, o işi yemek öncesi ve henüz yorgun değillerken hallederler sanırım.
Sivil Demokratikleşmeye Doğru Füzyon Siyaseti
Bu gündem ilk bakışta kalabalık ve zor gelebilir. Fakat bu tecrübeli siyasetçilerin hazırlık yapmak için yeterince uzun fırsatları oldu.
Toplum kaç zamandır büyük bir sabırla muhalefetten “seçileceğiz, seçim sonrası yapacağız, edeceğiz; bize güvenin” minvalindeki söylemlerin somut karşılığını bekliyor. Bu yemek sonunda yurttaşlara mutlaka net ve doyurucu bir yanıt verilmeli.
Türkiye’de yıllardır oynanan “temsili demokrasi temsili” özellikle de son perdesi gerçek ve feci bir trajikomedi. Bundan kimsenin kuşkusu yok. Fakat insanların da hala aynı replikleri ve benzer retorikleri, hele “yeni oyun” adı altında, izlemeye artık hiç tahammülü yok.
Dolayısıyla ve çok haklı olarak, koalisyonun hiç değilse provasını şöyle bir görüp ona göre bir karar verebilmeliler.
Zira yurttaşların duymak ve emarelerini görmek istedikleri, öncelikli olarak veya sadece kuvvetler ayrımına kağıt üzerinde geri dönecek bir rejim tasarımı değil: İnsanlar muhalefet partilerinin devir teslim alınacak siyasi ve toplumsal enkazı nasıl kaldırıp, temizleyip, onaracaklarını açık seçik paylaşmalarını bekliyor.
Kaldı ki bu enkaz da öyle böyle veya temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp sundukları gibi 3 Y’li değil, çok Y’li: Yargısızlık, yasakçılık, yolsuzluk, yoksulluk, yoksunluk, yağmacılık, yağcılık, yalancılık, yandaşlık, yalakalık, yankesicilik, yüzsüzlük, yaramazlık, yılışıklık, yavşaklık, yaltakçılık, yataklık, yaftalamak, yerlicilik, yersizlik, yurtsuzluk, yokluk, yılgınlık, yalnızlık, yabancılık, yapaylık, yararsızlık, yavanlık, yargıcılık, yobazlık, yırtıcılık, yaygaracılık, yakınmacılık, yayılmacılık, yetersizlik, yönsüzlük, yamukluk, yüreksizlik, yavaşlık, yalpaklık, yalapşaplık, yakışıksızlık ve elbette yıkıcılık!
Belli ki artık Türkiye’nin siyasi ve toplumsal meseleleri ile yüzleşmesi için Netflix dizilerinden medet umuluyor. Madem ki öyle, eğer hala izlemedilerse tüm liderler o güne kadar iştah açıcı bir “aperatif” olarak, Borgen‘e de bir göz atabilirler. “Aile örf ve adetlerine aykırı” bulabilecekleri sahneleri atlayıp, “demokratik” siyasette koalisyon dinamiklerine ve “uygar” veya “sivil” müzakere taktiklerine bakabilirler.
Sonuç olarak, tüm toplum bu Sevgililer Günü’ne artık birazcık ve gerçekçi bir umut kırıntısıyla girmeyi arzuluyor. Çünkü sonraki günlerde de gün yüzü görmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Liderlerin tarihe Türkiye’de sivil demokrasiye geçişin “İlk akşam yemeği” tablosu notunu düşeceklerini peşinen konuşmak anlamsız. Zira tarihe kimin ve ne şekilde geçeceği önden kestirilemez.
Türkiye veya dünya tarihinin nasıl yazılıp, kimlerce, ne zaman ve nasıl okunacağı da bugün için son derece ilgisiz.
Esas olarak, kendi tarihini nasıl yapacağı ve özgün anlatısını nasıl geliştireceği anlamlı.
Çünkü sadece bu veya tüm siyasi liderlerin değil, nihayet tüm toplumun hep birlikte savaşsız, darbesiz, muhtırasız, takiyesiz olarak sivil ve katılımcı demokrasiye nasıl geçeceği önemli.
Dolayısıyla altı parti başkanına bunların bilincinde olarak yiyecekleri ve “siyasette füzyon mutfağını” önyargısız deneyecekleri, keyifli ve başarılı bir akşam yemeği dilerim. Afiyet olsun!