[voiserPlayer]
Geçtiğimiz günlerde CHP liderinin tv100 ekranlarında katıldığı ve bant yayını olarak yayınlanan bir programda kendisinin daha önce önüne giderek olası bir kaos planının sorumlusu olacağını belirttiği paramiliter örgüt SADAT’ın reklamı yayınlandı. Bu, açık bir provokasyon girişimiydi. Bu provokasyonla ilgili sorulması gereken sorular vardı:
- SADAT, bu meydan okumayı yaparken kanal yönetiminin “hayır” diyemeyeceği kadar güçlü bir yapı mı?
- Eğer söylendiği gibi bu reklamlar bir süredir yayınlanıyorsa paramiliter bir örgütün reklamı neden bir TV kanalında yayınlanıyordu?
- Kanalın emsal reklamlar ve bu reklam için aldığı ücretler arasında astronomik bir fark var mıydı?
Kamuoyunun bu ve benzeri soruları sorarak kanal yönetiminden açıklama beklediği bir esnada beklentinin oluştuğu muhataptan -kanal yönetiminden- gelen açıklama da vahimdi. tv100 Genel Yayın Yönetmeni Alican Değer tarafından yapılan açıklamanın ilgili satırbaşları şöyleydi:
- 8 saniyelik alt bant reklamından yola çıkılarak varılmak istenen noktalar bizleri hayrete düşürdü. İşin aslı ise şöyleydi: Sadat geçtiğimiz ay bizim de içinde bulunduğumuz bazı kanallara 8 saniye uzunluğunda sınırlı sayıda alt bant reklamı yollamış idi.
- Böylesine politik göndermeleri ve entrikal incelikleri bilmeyen reklam servisimiz Sadat reklamını zaman zaman programların içerisine koyarak görevini yapıyordu.
- Yayın yönetimi durumu fark ettiği an müdahalede bulundu. Reklam kaldırıldı. Program tekrarında da yer verilmedi. Ancak bu arada kıyamet koptu. Ne darbeciliğimiz kaldı, ne silahlı mesaj verdiğimiz. Evet, yasadışı olmasa bile bu politik anlamda bir hatadır.
- Böylesi masum sayılabilecek bir hatadan yola çıkılarak kişi ve kurumları yok etmeye çalışmak en azından belli değerleri savunduğunu söyleyenlere yakışmamaktadır. Bu olaydan tabii ki ders alınmıştır. Tekrarı önlenecektir.
Doğrusu bu açıklamayı görünce hayrete düştüm. Ortada bir açıklamadan çok, açıklama isteyenleri fail, kendisini maktul yapan bir metin vardı. Başka bir ifadeyle bu metinde kamu vicdanını rahatlatacak açıklamalardan çok, verili durumu tersine çevirerek üste çıkma arayışı göze batıyordu. Bunun yanında metindeki ifadeler bir yandan başka sorular da sormayı gerekli kılarken öte yandan ise kanal yönetiminin olası bir bedel ödeme durumuna karşı sorumluluğu basın emekçilerinin sırtına yıkma arayışını da gözler önüne seriyordu. Nitekim bu açıklama kamu vicdanını daha da rahatsız edince kanal aniden tutum değiştirmiş ve iki emekçinin, reklam müdürü ile yayın sorumlusunun işine son vermişti.
Ardından kanalın patronuyla görüşen CHP lideri, işten çıkarılan emekçilerin geri alınmasını istedi. Elbette bu doğru bir adımdı, ancak CHP’ye dönük yapılan bu provokatif fiile karşı da ya kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmalı ya da Genel Yayın Yönetmeni düzeyinde bir bedeli olmalıydı. CHP, kamuoyunu aydınlatmak üzere şu soruların cevaplarını içeren bir açıklama istemeliydi:
- Neden CHP’yle husumeti de bilindiği hâlde bir paramiliter örgütün reklamı 1 ay boyunca yapılmıştı?
- Merkez medya olma iddiasındaki bir haber kanalının reklam servisinde çalışanların böyle önemli ve kamuoyuna mal olmuş bir meseleyi bilmemesi mümkün mü?
- Bilmediği kabul edilse dahi 1 ay boyunca yayınlanan SADAT reklamı kanal yönetiminin dikkatini çekmedi mi?
Yukarıda da ifade ettiğim gibi bu sorulara tatmin edici bir cevap verilememesi durumunda bunun bedelini daha üst düzeyde birilerinin ödemesi gerekliydi. Çünkü şu çok açık, Kılıçdaroğlu ve CHP’ye dönük tam olarak böyle bir seçim süreci planlanıyor. Bu tür provokasyon, sabotaj ve hatta linç girişimlerinin önüne geçmenin yolu da bu fiillerin maliyetini azaltmaktan değil, arttırmaktan geçiyor. Uluslararası ilişkiler literatüründen bir kavram ödünç almamız gerekirse caydırıcı güç olmak için karşınızda konumlananlara ya da sizi karşınıza alanlara bu tür davranışların maliyetli sonuçlar doğuracağını hissettirmeniz gerekir. Aksi durum, karşınızdakileri bu tür fiilleri işlemeye iştahlandırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.