[voiserPlayer]
“Ölülerimiz bizim için asla ölü değildir, ta ki onları unutuncaya kadar.” Mary Ann Evans (veya, daha popüler adıyla, George Elliot)
Ahmet Güner Sayar 2012 yılında Filozof-İktisatçı Terence W. Hutchison başlıklı bir biyografi yayınladı. Biyografi, yazar ve Hutchison arasında yaklaşık iki yıl süren mektuplaşmalara da dayanıyor. Bu mektuplar Özgün Burak Kaymakçı çevirisi ve asli dilindeki halleri ile T. W. Hutchison – A. G. Sayar Mektuplaşmaları / The T. W. Hutchison – A. G. Sayar Correspondence başlığı ile yayınlandı. Mektupların yayınlanması, Kaymakçı ve iki meslektaşı Mehmet Dinçaslan ve Ertuğrul İ. Kızılkaya’nın, Hutchison’ın Sayar üzerindeki akademik etkisi ve daha da genelde Türkiye’de kemiyet olarak zayıf, ancak keyfiyet olarak güçlü bir iktisat akımı üzerine ışık tutmalarına vesile oluyor.
Söz konusu akımın kurucu metnini Max Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu olarak belirlemek mümkün. Bu meşhur kitap hakim iktisadi zihniyet ile var olan iktisadi sistem arasında belirli bir örtüşmenin/uyumun olacağı varsayımından hareketle, Avrupa’da Protestan dini ıslahatının en nihayetinde kapitalizmle örtüşen/uyuşan yeni bir zihniyet doğurduğunu iddia ediyordu. Bir Türk İktisatçısı Sabri Ülgener, Max Weber’den bu fikri alır ve İktisadi İnhitat Tarihimizin Ahlak ve Zihniyet Meseleleri’ni yazar. Bu kitapta Ülgener dikkatini Osmanlı İmparatorluğu’na çevirir ve dinin şekillendirdiği hakim iktisadi zihniyet ile var olan iktisadi sistem arasında büyük bir örtüşüm/uyum olduğunu gösterir.
Ülgener’le aynı yıl doğan Terrence W. Hutchison tamamen farklı bir akademik mecrada yol alır. Hutchison’ın disipline ilgisini çevirdiği 1930’lu yılların başında İktisat, akla makul görünen varsayımlar üzerinden inşa edilen kuramların toplamıydı. Bu ise, İktisatçıların kendilerinden menkul, ilgilendikleri olgularla alakalı özel bir ön-sezgiye veya ön-bilgiye sahip olduklarını kabullenmek demekti. Hutchison’un Cambridge’ten hocası Joan Robinson’dan ilhamla benzetme yapmak gerekirse, İktisatçılar “ali bir din adamları heyeti” pozundaydılar. Akla makul görünen varsayımlar üzerine inşa edilecek kuramlar da söz konusu varsayımlara içkin neticelerden farklı bir çıkarıma müsaade etmezdi. Her halükarda ortaya doğruluğu kendi kurgusu ile garanti altında olan iddialar çıkardı veya Hutchison’ın Ludwig Wittgenstein’dan aldığı bir kavramla, totolojiler.
Hutchison, İktisat’ı bu haliyle bilimsel bulmaz ve ağır bir eleştiri niteliğinde henüz 26 yaşında İktisat Kuramının Önemi ve Temel Önermeleri (The Significance and Basic Postulates of Economic Theory)’ni kaleme alır. Hutchison, İktisat’ın “mistik/metafizik” sarmaldan çıkabilmesi için iki kritik kıstas önerir. Birincisi, Karl Popper’dan ilhamla İktisat’ın kuramları “yanlışlanabilir” nitelikte varsayımlar üzerine inşa edilmelidir. İkincisi, İktisat kuramları, hayali iktisadi oyuncuların hayali koşullarda nasıl davranacakları üzerinden soyut akıl yürütmeleri ile değil, gerçek iktisadi oyuncuların gerçek iktisadi koşullarında nasıl davrandıkları üzerine yapılan gözlemler üzerine inşa edilmelidir. Hutchison’ın kıstasları, kitabın yayınlandığı yıl itibariyle 150 yılı bulan İktisat tarihinde tam bir metodik devrim önerisidir.
Ahmet Güner Sayar, Ülgener ve Hutchison’ın isimlerini kendi alanlarına çoktan nakşettikleri yaşlarda İktisat eğitimine başlar. Lisansı İstanbul İktisat’ta okur. Sonra İngiltere’de Binghamton’da yüksek lisansını yapar ve Hutchison’ın danışmanlığı altında tezini yazar. Sayar, yüksek lisanstan sonra İstanbul İktisat’a döner ve bu sefer Sabri Ülgener’in danışmanlığı altında doktora tezini savunur. Sayar doktoradan sonra Osmanlı Düşüncesinin Çağdaşlaşması’nı kaleme alır. Bu çalışmasında Hutchison ve Ülgener’in metodik bir sentezini takip edecektir.
Max Weber de, Ülgener de iktisadi zihniyet ve iktisadi sistem arasında katı bir sebep-sonuç ilişkisi kurgulamaz. İkili, iktisadi davranışların zihniyet dünyasındaki izdüşümlerini, o davranışlarla uyumlu normları, değerleri, bakış açılarını ortaya çıkarmaya çalışır. Diğer bir deyişle çalışmaları açıklama gayesi gütmez, anlama gayesini güder. Hutchison ise iktisadi olguları açıklama gayesi güder. Sayar’ın iki hocası böylelikle sosyal ve insani bilimleri ortadan ikiye bölen derin pozitivizm-hermenötizm yarığının farklı iki taraflarındadır.
Sayar, Osmanlı Düşüncesinin Çağdaşlaşması’nda net bir şekilde pozitivist bir gaye güder. Amacı, çağdaş iktisadi düşüncenin Osmanlı düşüncesine girişinin izini ve takip ettiği patikaları sürmek ve var olan koşullarda aldığı şekilleri ortaya koymaktır. Bu açıdan Sayar Hutchisoncıdır. Ancak diğer hocası Ülgener’e da bigane değildir. Çağdaş İktisat düşüncesi öncesi var olan Osmanlı iktisat düşüncesinin tasvirinde Ülgener’in zihniyet analizlerini esas alır. Ancak, burada da Hutchisoncı etki gözlemlenebilir zira Sayar, Ülgener’den daha güçlü bir şekilde, Osmanlı’nın iktisadi geriliğini açıklamak için söz konusu zihniyete nedensellik atfeder. Ancak Sayar’ın metodik zeminde Hutchison’dan ayrıldığı iki önemli nokta vardır ki ikisi de Ülgener’in etkisi olarak yorumlanabilir. Öncelikle Sayar, Hutchison’ın izin vereceğinden çok daha fazla, zihniyete ve zihniyetle ilişkili olarak değerler, normlar ve kurumlara, iktisadi analizinde önem verir. İkinci olarak, Sayar’ın iktisadi bireyi veya olgusu, Hutchison’ın kabul edebileceğinden çok daha güçlü bir şekilde tarihseldir, tarihsel anın veya dönemin ürünüdür.
Sayar da her iki hocasının kendisi üzerindeki etkilerini memnuniyetle kabul eder ve öğrencileri sıfatıyla ikisinin de biyografisini kaleme alır: ilk önce Sabri F. Ülgener’in daha sonra da Terrence W. Hutchison’ın. Böylelikle Sayar, Ülgener’in ve Hutchison’ın hayat semerelerini yeniden bir bakışla kayıtlara geçirmiş olur. Ancak, Sayar’ın biyografilerini salt akademik çalışmalar olarak değil, ötesinde entelektüel-akademik oluşumuna katkıda bulunan iki değerli hocasını unutmama, hatta unutturmama gayretinin ürünleri, son derece insani ve takdir edilesi bir vefa timsali olarak da görmek gerekir.
Özgün Burak Kaymakçı’nın derlediği ve Mehmet Dinçaslan ve Ertuğrul İ. Kızılkaya’nın da yazıları ile katkıda bulunduğu T. W. Hutchison – A. G. Sayar Mektuplaşmaları son derece hayati bir konuyu ele alıyor. İktisat disiplinindeki metot/usul konusunu. Aynı tartışma sosyal ve insani bilimlerin diğer alanları için de pekala geçerli ve önemli. Dolasıyla kitap dar bir okuyucu kitlesini değil, daha geniş bir okuyucu kitlesini ilgilendiriyor.
Ancak kitap böylesi bir ilginin önünde ciddi bir engeli de bünyesinde barındırıyor: tartışmaların zor bir Türkçe ile yürütülmesi. Bu yazarların Türkçelerine yönelik bir eleştiri değil. Bilakis yazarların Türkçeleri neredeyse kusursuz, hatta edebi metin mesabesinde. Ancak ele alınan konuların son derece soyut niteliği daha basit bir cümle yapımını gerektiriyor. Yazarların alana has kavramları, Türkçe açıklamaları veya Türkçe karşılıklarını vermeden, büyük bir rahatlıkla kullanmaları okuyucunun işini daha da zorlaştırıyor. Bu haliyle de çalışma sadece İktisat metodolojisi alanında uzman kişileri muhatap alıyor gibi.
Aslında Kaymakçı ve arkadaşları da konuya yönelik ilgisizlikten şikayetçi. Ancak bunun sadece konuyla alakalı olmadığını, bir nebze de kullanılan dilin soyutluğu ve zorluğu ile alakalı olabileceği ihtimalini düşünmeliler. Yazarlar şayet azınlık bir İktisatçı grubunun ötesine hitap etmek ve daha geniş sosyal ve insani bilimler camiasına da konuşmak istiyorlarsa, hali hazırdaki yazı dillerini sadeleştirmeleri veya yazdıklarının şerhlerini yazmaları gerekmekte.
Çağrışımlar
Hutchison’ın İktisat’a taşıdığı “yanlışlanabilirlik” kıstasının koyucusunun aynı zamanda liberal demokrasinin en güçlü savunmalarından birisi olan Açık Toplum ve Düşmanları (The Open Society and Its Enemies)’nın da yazarı olması bir tesadüf mü?
Yanlışlanabilirlik kıstası ne getirdi? İktisatçılar ve İnsanlar’da Ayşe Buğra şöyle açıklar: “Bu kıstas ile bilimde sabit mutlak doğruların olmadığı, sadece yanlışlanıncaya kadar geçerli doğruların olduğu kabul edilmiş oluyordu. Bu kıstasla, ‘mutlak doğruluk’ ve ‘mutlak gerçeklik’ bilimle en bağdaşmaz kavramlar, bilimsel düşünce içinde kesinlikle yeri olmayan kavramlar haline geliyorlar. Bilimsel düşünce, her şeyden önce, ‘doğrunun putlaştırılmasına’ karşı çıkan düşünce biçimi oluşuyla belirleniyor.”
Popper’in Açık Toplum ve Düşmanları’nda felsefi kökenlerinin izlerini sürdüğü totaliter ideolojilerin ise savundukları mutlak doğruları vardı ve bir adım daha ötesinde bu doğruların ışığında toptan bir toplumsal mühendislikle inşa edecekleri ütopyaları…
“Açık toplum” ise bir açıdan, “yanlışlanabilirlik” kıstasının devletin politikalarına da uygulandığı bir toplumdu: Vatandaşların devletin politikalarını tartışma ve eleştirme özgürlüklerinin olduğu, hiçbir politikanın mutlak doğrunun gereği olarak sunulmadığı, politikaların geçerliliklerinin ancak pragmatiklik ve pratiklik olduğu, yetersiz kaldıkları veya yanlışlandıkları görüldüğünde de terk edildikleri toplum.
Ezcümle, iktisadi veya başka bir bilginin kaynağı, tabiatı veya nasıl inşa edildiği soruları, sadece bir avuç bilim felsefecisini ilgilendiren sorular değil. Hele “hakikat-sonrası” bu yaşadığımız çağın kaosunda hiç değil.
Özgün Burak Kaymakçı, ed.& çev., T. W. Hutchison – A. G. Sayar Mektuplaşmaları / The T. W. Hutchison – A. G. Sayar Correspondence, Ötüken, 2022.
Fotoğraf: Álvaro Serrano