2 Eylül’de CHP yönetimi bir kez daha sarsıldı. Çünkü İstanbul’da bir mahkeme İstanbul İl Kurultayının iptali için açılan davada çok ağır bir ara karar verdi. Bu arada davanın yeni açıldığı, tarafların dinlenmediği, daha her şeyin çok başlangıç aşamasında olduğu bir konjonktürde verilen bu karar yargıdaki tüm CHP davaları gibi hukuki içeriği ve niteliği bakımından tartışmalı. Çünkü ara karar aslında karar niteliğinde. Yani mahkeme kurultayla ilgili iptal kararı verse ne yapacaksa, bu ara kararda onu yaptı.
Davanın bitmesini beklemeye gerek yok. 2 Eylül itibariyle başlayan dava başladığı gün bitti. Bu kadar hızlı ve kesin bir kararın tek bir anlamı olabilir: 15 Eylül’deki Büyük Kurultay davasından mutlak butlan kararı çıkmasını sağlamak. Şüphesiz ki ilişkili hususlar da olsa mahkemeler birbirilerinin kararlarını dikkate almak zorunda değil. İstanbul’da verilen karar Ankara’yı bağlamaz. Ancak ortada hukuku da etkileyen bir reel politik var. Ayrıca İstanbul kongresi için tedbir konulması, 196 delegenin ve il yönetiminin görevden alınması Ankara’da yürümekte olan dava için kanıt niteliğinde.
Davayı açan delegeler avukatları aracılığıyla İstanbul’daki mahkeme kararını Ankara’daki heyetin önüne koyacak. 196 delegenin delegeliğinin askıya alındığı ve Büyük Kurultayın ilk turunda Özgür Özel ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki farkın sadece 18 olduğu bir konjonktürde Ankara’daki mahkemenin hiç böyle bir şey yaşanmamış, 2 Eylül kararları yokmuş gibi davranması imkansız. Bu bağlamda siyaseten artık kesin olan bir şey var: Kılıçdaroğlu ve ekibi dönecek. Yanıtı aranan soru ise bu gerçekleşirse İmamoğlu ve Özel ne yapacak? Ayrıca muhalif seçmenin CHP’ye bakışında ciddi bir kırılma olacak mı?
CHP liderliğinin yeni bir siyasi mücadele hattı belirleme ve rejimle ilişkilerinde değişikliğe gitme noktasında verdiği sinyaller kamuoyu tarafından dikkatle izleniyor. Çözüm komisyonuna üye verme, Bahçeli’ye dönük olumlayıcı mesajlar, MHP liderinin ittifak ortağını frenleyeceğine dair iyimser beklenti, İmamoğlu’nun aday olamayacağı gerçeğine kamuoyunun hazırlanması, bu bağlamda Mansur Yavaş’ın adının tekrar gündeme getirilmesi bahsi geçen yeni patikanın belli başlı unsurları. Ancak bu tavır değişikliği sinyalinin karşılık bulmadığı ve CHP liderliğinin dar bir alana sıkıştığı da açıkça ortada.
Komisyona üye vermek Cumhur İttifakının siyasetinde bir değişikliğe yol açmadı. CHP’nin tek taraflı bir jesti olarak kaldı bu adım. Bahçeli’nin AKP’yi sınırlayacak adımları atmasını, hatta Erdoğan’ı bırakıp CHP’yle yol yürümesini beklemek ise tümüyle olasılık dışı bir beklentiydi. İstanbul’la ilgili iptal kararının verildiği 2 Eylül günü bile böyle bir girişim oldu. Hikmet Çetin’in Devlet Bahçeli’yle görüşmesini başka türlü düşünmeye imkan yok. Ancak gelinen nokta çok ciddi. İstanbul kongre iptali Özel’in genel başkanlığında sona gelindiğini gösteriyor. Şüphesiz ki İmamoğlu’nun tavrı çok önemli bu noktada. Ancak kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan tüm insanların ortak psikolojisi burada da baskın unsur olarak devreye girebilir. Özel ve İmamoğlu’nun sert adımlar atması, köprüleri dönüşü olmayacak şekilde yakması, hatta partinin bölünmesi ihtimal dahilinde.
Bu arada sert adım demişken Gürsel Tekin’le ilgili de bir parantez açmak gerekir. Tekin’in bir mahkemenin kendisine verdiği görevi kabul etmesi parti hukuku bakımından disiplin suçu doğurmaz. Dahası böyle bir iddia varsa bile bir üyenin savunması alınmadan partiden ihracı açık bir hukuk ihlalidir. Kendisine karşı hukukun araçsal ve baskıcı bir şekilde kullanıldığından şikayet eden ana muhalefetin aynı suçlamanın muhatabı olmasına yol açacak şekilde davranması iyi niyet zeminine zarar vermektedir.
Bir de olayın siyasi yanına dikkat çekmek gerekir. Gürsel Tekin gibi ismi parti kamuoyunda çok bilinen bir ismin kayyım görevini kabul etmesi, iktidarın bu işi parti içi bir sorun olarak ele almasını kolaylaştıracaktır. AKP-MHP bloğu ve o bloğa yakın organik aydınlar yaşanan her şeyi parti içi bir kavga olarak topluma sunacak. CHP’lilerin karşısına CHP’liler çıktığı müddetçe bu algının yerleşmesini önlemek imkansız.
İstanbul’da Tekin, belki de mutlak butlanla birlikte tüm partide Kılıçdaroğlu’nun karşılaşacağı en büyük sorun ise muhalif medya ve kamuoyuna hakim olan negatif algı. Sözcü ve Halk TV başta olmak üzere CHP tabanının ağırlıklı bir şekilde takip ettiği kitle iletişim araçları, Tekin-Kılıçdaroğlu gibi siyasetçileri AKP işbirlikçisi olarak ilan edecektir. Bu toksik dile karşı daha dengeli bir üslubun yerleşmesi hiç de kolay değil. İmamoğlu ve Özel bu aralar zor günler yaşıyor. Ama onların liderliği yerine inşa edilecek her alternatif iddia partiyi yeni bir hikayeye doğru taşımak zorunda.