[voiserPlayer]
Burcu Karakaş, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ile ilgili çok ayrıntılı ve güzel bir araştırma yapmış. “Biz Her Şeyiz”, Diyanet’in İşleri adıyla yayınlanan yapıt, ülkemizin ve bölgemizin önemli sorunlarından birini irdeliyor.
Burcu Karakaş’ın dili kullanma becerisi çok iyi. Yapıtında yalın bir anlatım var. Konular arasındaki ilişkileri büyük bir ustalıkla kurmuş; güçlü bir anlatımla, sürükleyici bir yapıt çıkarmış ortaya.
Yapıtında, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfını ayrıntılı biçimde irdeleyerek bu kurumların çalışmalarıyla ilgili bilgiler veriyor.
Burcu Karakaş’ın, Diyanet İşleri Başkanlığının çalışmalarıyla ilgili ilginç saptamaları oldukça öğretici.
Diyanet İşleri Başkanlığının Büyüklüğü
“Laik bir devlet bünyesinde örgütlenen Diyanet İşleri Başkanlığı, 88.516 kişilik kadrosu, 75.283 çalışanı, 81 il, 851 ilçe müftülüğü, 3.430 resmi Kuran Kursu, 259 lojmanı, binlerce araç, ayrıca yüzlerce vakıf, dernek, basın yayın kuruluşlarıyla dev bir kuruluş haline gelmiştir. Bu kuruluş, sadece tek bir Sünni Mezhebine hitap etmektedir”. (Karakaş, s. 46)
Hanefi Mezhebini en doğru din yorumu olarak benimsetme çabasında olan Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, toplumsal, siyasal, dev bir güç merkezi durumunda.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın etkisi, gözüken bu gücün de üstünde: “CHP Milletvekili İsmail Değerli, Başbakanlık bütçesinin 697 trilyon, Diyanet’in ise 771 trilyon olduğunu söylüyor”.(Karakaş, s. 46) Yani, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, Başbakanlık bütçesinden daha büyük.
Burcu Karakaş, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın, 2018 yılı bütçe konuşmasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri verdiğini saptamış:
“Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 2018 yılı Bütçe Komisyonundaki konuşmasında, Diyanet’in; çocuk, gençlik, kadın, engelli ve yaşlılara yönelik çalışmalarının yanı sıra, çevre duyarlığı ve aile yapısının korunması gibi konularda toplumun bilinçlenmesi için çalıştığını, dini ve milli günlerde özel çalışmalar yaparak toplumu aydınlattığını anlatıyor. 2018 yılı itibariyle Kuran Kursuna giden öğrenci sayısının 761 bin 884 olduğunu ifade ediyor. ‘Bütün bu kurslardaki öğrencilerin ders kitapları ve eğitim materyalleri ücretsiz olarak dağıtılıyor’ diyor. Aynı yıl ücretsiz dağıtılan dini yayın sayısının 19 milyon 181 bin olduğunu ifade ediyor.
Diyanetin 100’den fazla ülkede başta din hizmeti olmak üzere insani ve sosyal yardım faaliyeti yürüttüğünü, yurtdışında yaklaşık 2 bin personel ile hizmet verdiğini söylüyor.
2017 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına 7 milyar 153 milyon 29 bin TL ödenek tahsis edilmiştir. 2019 yılı için 10 milyar 445 milyon 979 bin TL ödenek tahsis edilmesi öngörülmüştür.“ (Karakaş, s.48)
Diyanet İşleri Başkanlığı, bir “bilgi üretme merkezi” olmanın yanında, dev bir ekonomik güç konumunda. Yayın piyasasında, etkin bir güç olmayı da başarmış bulunuyor:
“Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün Mayıs 2018’de güncellenen internet sitesinde yer alan bilgilere göre, 52 ülkede din hizmetleri müşavirliği, 38 ülkede din hizmetleri ataşeliği, 12 ülkede din hizmetleri koordinatörlüğü bulunuyor. Uluslararası çalışmalarıyla Müslüman topluluklara rehber olduğu ifade ediliyor”. (Karakaş, s. 22)
Diyanetin Yurtdışı Faaliyetleri
Türkiye Cumhuriyetinin resmi İslam anlayışı olan Sünni Hanefi Mezhebi’ni geliştirme ve yayma görevini yurtdışında da Diyanet İşleri Başkanlığının üstlendiği anlaşılıyor. Ayrıca Gülen (Fetö) cemaati üyelerini merkeze rapor etmek de Diyanet görevlilerin eylemleri arasında:
“Diyanet, 1985 yılından beri yurtdışına din görevlisi gönderiyor. Hizmet verdiği ülke ve ülkelerde görev yapan personel sayısı 2010’dan beri artıyor. Laik bir ülkede yıllardır çalışmalar yapan bir kurum olarak Diyanetin başka ülkelere de örnek olması isteniyor. Bu arzu zaman zaman dile de getiriliyor: ‘İslam Konseyi’nin destek ve örnek alması gereken Türkiye ve Diyanet İşleri Başkanlığı modelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı laik bir ülkede bu konuda yıllardır çalışma yapan bir kurumdur. Onun için Fransa’nın bu konuda hazır bir örneği var. Sadece Fransa’nın bunu uygulaması lazım.”
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın TBMM Darbe Komisyonu’na gönderdiği belgelerde, 15 Temmuz Darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasının yurtdışı faaliyetleri ve yapılanması hakkında, 38 farklı ülkede din görevlileri aracılığıyla istihbarat raporları hazırladığı ortaya çıktı. Cumhuriyet Gazetesi’nde Aralık 2016’da yayınlanan habere göre, belgeler arasında Almanya’da görevli imamların hazırladığı raporlar da vardı. İddiaya göre Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) imamları, 28 kişi ve 11 kurum hakkında Ankara’ya bilgi aktarmış. Türkiye’nin Köln, Düsseldorf ve Münih’teki konsolosluklarındaki din hizmetleri ataşeleri tarafından üç rapor hazırlanmıştı. Kuzey Ren Vestfalya Hükümeti, DİTİB’in devlet okullarında çalışan en az 5 öğretmeni Türk makamlarına Gülen yapılanmasına mensup oldukları gerekçesiyle ihbar ettiğini doğruladı. (Karakaş, s.23, 24)
“Erdoğan’a göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nın milli birlik ve beraberliğin sağlanmasındaki rolü inkar edilemez bir gerçek. 15 Temmuz darbe girişimine işaret ederek, “halkımız bu menfur olayı, minarelerden okunan salalardan aldığı cesaret ile püskürtmeyi başarmıştır” diyor. (Karakaş, s.27)
Erdoğan’ın, “Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı, devlete yapılan bir saldırıdır” açıklaması bu kurumu nasıl gördüğünü gösteriyor. Dini, Diyanet İşleri Başkanını koruyarak, suçlu ya da suçsuz olduğuna bakmadan, önyargıyla ve savunma güdüsüyle koruma duvarları örerek varılabilecek yerin bir din devleti olduğunu anlamak güç değil.
“Ali Erbaş da Diyanetin her zaman devletin bekasını önemseyen, milletin devletiyle irtibatını kuvvetlendiren bir kurum olduğunu söyler. AKP iktidarı, Diyanetin varlığını milli birlik ve beraberliğin en önemli çimentolarından biri olarak görüyor. Tam da bu nedenlerle Diyanet, iktidarla kurduğu ilişkilerden aldığı destekle toplumsal olaylar karşısında sözünü söylemekten sakınmıyor. Yakın zamanda Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine müdahil olması, işlevselliğini ortaya koyması açısından önemli”. (Karakaş, s. 27)
Dış ülkelerde etkin çalışmalar yürütülmesine güzel örneklerden biri Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki durum: “Almanya Federal Cumhuriyeti’nde, yaklaşık 900 cami derneğini bir araya getiren, Almanya’nın en büyük İslam Kuruluşu DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği)’dir.” (Karakaş, s. 25)
Garo Paylan (HDP Eski Milletvekili), Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin vergilerden karşılandığını, bütün inanç gruplarının vergi verdiğini hatırlatarak, “Neden Diyanet İşleri Başkanlığı Hıristiyanlara, Ezidilere, Musevilere, Alevilere de hizmet veren bir anlayışla hareket etmiyor?” diye soruyor. Paylan’ın sorusunun yanıtsız kaldığı açık.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Sünni Hanefi Mezhebi dışında kalan inanç sistemlerine karşı tutumunda, tarafsız olması bir yana, tam bir taraf olarak davranmakta. Bu tutumuyla bir mezhebin yayılması ve güçlendirilmesi çalışmaları yapmakta.
Sözde Laik Devletin Diyanet İşleri Başkanlığı Başka Neler Yapıyor?
Karakaş, çalışmasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfının Sayıştay tarafından raporlanan yanlış işlemlerini de ele almış. 2012-2019 yıllarını kapsayan Sayıştay raporlarından verdiği bilgiler şöyle:
“2012 Sayıştay Raporu’nda, Türkiye Diyanet Vakfının uygun gördüğü bankalarda açılan, hac ve umreye gideceklerden alınan ücretler ile hac ve umre hizmetlerinin yürütülmesinden elde edilen diğer gelirlerin yattığı ‘Hac ve Umre Hesabı’ üzerine bulgular var. Rapora göre Diyanet İşleri Başkanlığı yurtdışı teşkilatı tarafından tahsil edilen hac ve umre gelirlerinin bir kısmı bu hesaba aktarılmamış. Bunun üzerine Ataşelik ve Müşavirlikler vasıtasıyla yurtdışından katılanlar tarafından tahsil edilen hizmet bedellerinden bu hesaba aktarılmayanların, ilgili ülkedeki müşavirlik ve ataşeliklerden talep edildiği, bir kısmının ödendiği ve henüz ödenmeyen tutarların takibinin yapıldığı belirtiliyor.”(Karakaş, s. 51-52)
Olayın 2013 ve 2014 yıllarındaki durumunun Sayıştay Raporuna yansıması şöyle:
“2013 Sayıştay raporunda, yurtiçi ve yurtdışı hac ve umre hizmet bedellerini belirleme yetkisinin bakanlıklar arası Hac ve Umre Kurulu ile Hac ve Umre Komisyonu’nda olduğu ama uygulamada yurtdışından hacca ya da umreye gidecekler için bu ücretlerin, bu hizmetlerin Din Hizmetleri Ataşelikleri tarafından belirlendiği ifade ediliyor. Bu durumun yasal dayanak olmaksızın müşavir ve ataşeliklerce belirlendiği dile getirilerek, ‘Ücretlerin yasal olarak bu yetkiye sahip olan Hac ve Umre Komisyonu’nca belirlenememesinin nedeni anlaşılamamaktadır. Komisyona verilen bir yetkinin kanuni dayanağı olmaksızın din hizmetleri müşavir ve ataşeliklerince kullanılmasında hukuka uygunluk bulunmadığı düşünülmektedir’ deniliyor. Yani, Diyanet’in yurtdışı teşkilatının hukuka aykırı davrandığı, Sayıştay raporuyla sabit”. (Karakaş, s.52)
2014 Sayıştay Raporu’nda, Diyanetin 2014 yılı faaliyet raporunda döner sermaye kaynaklarından kullanılan 23 milyon TL tutarındaki kaynağın kullanımına ilişkin bilgilere yer verilmediği de belirtiliyor. (Karakaş, s. 52)
Bunları okuyunca, “Bu sistemin bir tek düzgün işleyen kurumu yok mu?” diye sorası geliyor insanın.
Sayıştay, 2015 yılına ilişkin durumu ise şöyle saptamış:
“2015 yılı raporunda, bazı göstergelerin iyi tanımlama kriterlerini karşılamadığı belirtiliyor. Örneğin: ‘Ahlaki yozlaşmayı önleyici çalışmaları artırmak’ hedefi için performans göstergesinin, ‘Gençlere yönelik yayımlanan roman sayısı’ olarak belirlenmesi eleştiriliyor. Sayıştay’ın ‘Gençlere yönelik yayımlanan her roman, ahlaki yozlaşmayı önleyici bir çalışma olarak kabul edilemez’ tespitine Diyanet İşleri Başkanlığı, ‘Gençlere yönelik yayımlanan her romanın, ahlaki yozlaşmayı önleyici bir çalışma olarak kabul edilemeyeceği, ancak Başkanlığımızca yayınlanması düşünülen romanların, dini-ahlaki- içerikli olması nedeniyle bireysel ve toplumsal erdemleri koruyacağı’ şeklinde cevap veriyor. Yani, Diyanet tarafından hazırlanan her türlü yayın ya da etkinliğin, çocuk ve gençlerin yararına olacağı ön kabulüyle hareket edildiği görülüyor”. (Karakaş, s. 52-53)
Bunu izleyen 4 yıla ilişkin saptamalar da şöyle:
“2016 Sayıştay Raporu’na göre Diyanet’e tahsis edilen ödenek ve bütçe gideri arasındaki 71.993.343.83 TL’lik farkın maaş ve yolluk ödemelerinden kaynaklandığı belirtiliyor.”
“Sayıştay’ın 2017 raporunda, 111.988.234.97 TL olarak belirlenen ödenek üstü harcama için, ‘Geçici personelin maaş ve sosyal güvenlik pirimi ödemelerinden kaynaklanmaktadır’ deniliyor. Diyanetin kullanımında olan taşınmazların fiili envanterinin eksik yapılması ve taşınmazlara ait bilgilerinde muhasebe kayıtlarının eksik alınması durumunun devam ettiği, raporda dikkat çekilen konulardan.”
“2018 yılına geldiğimizde, Diyanet’in 3.191084.725.83 TL ödenek üstü harcama yaptığı görülüyor. İYİ Partili Milletvekili Durmuş Yılmaz, bu harcama konusunda bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada, ‘Sayıştay raporundan gördüğümüz kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığına yılın başında 6.2 milyar ödenek tahsis ediliyor. Yılın sonunda toplam ödeneği 3.5 milyar deniliyor. Yılın sonunda tekrar 6.6 milyar, dolayısıyla 3 milyar TL’nin üzerinde bir ödenek aşımı var. Baştan bu ödenek niye verilmedi ve hangi zaruretten bu ödenek aşımı ortaya çıktı?’ diye soruyor. Sayıştay raporunda ödenek üstü harcama için, ‘Yüzde 99’u personelin maaş ve sosyal güvenlik primi ödemelerinden kaynaklanmaktadır’ deniliyor.
2019 yılında Diyanet bütçesinin %95.5’ini personel giderleri oluşturuyor. Kurumun yıl sonu harcaması 10.211.680.376.83 TL.” (Karakaş, s.53-54)
Sonuç
Burcu Karakaş’ın verdiği bilgilere, getirdiği yorumlara yeni yorumlar eklemeye gerek yok. Her şey net biçimde anlaşılıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve başkanlığın bir kurumu olan Türkiye Diyanet Vakfı, son 20 yılda büyük sıçramalarla atağa kalkmış durumda. Gönüllerde yatan İslamcı Devlet yapısının alt yapısını hazırlamakta, kaldırım taşlarını döşemeye çalışmakta.
Bu amaç doğrultusunda ise Türkiye vatandaşlarının vergileri, hükümetin din politikası kapsamında umarsızca harcanmakta.
- Karakaş, Burcu, “Biz Her Şeyiz”, Diyanet’in İşleri, İletişim Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul, 2022