Diplomasi, ülkeler arasındaki sorunların barışçıl şekilde ve iletişimle çözüme kavuşturulmasını hedefleyen bir dış politika aracıdır. Diplomaside esas olan, ülkelerin görevlendirdiği diplomatlar aracılığıyla ve sınırlı kadrolarla sorunları müzakere edip çözüme kavuşturmalarıdır. Ancak diplomasi her zaman sorunların çözüme kavuşmasını garanti etmez.
Nitekim, dünya tarihinde ve günümüzdeki savaşlar ve çatışmalar diplomasinin her zaman barış için bir garanti yol olmadığının kanıtıdır. Ancak yine de diplomasi, barış için her zaman ülkeler açısından ilk tercih edilmesi gereken iletişim aracıdır. 15. yüzyıldan beri devlet görevlileri (diplomatlar) aracılığıyla “devletten devlete” olacak şekilde yürütülen geleneksel diplomasi, günümüzde yerini büyük ölçüde “devletten halka” ve hatta “halktan halka” formatındaki kamu diplomasisi modeline bırakmıştır.
Kamu Diplomasisi Nedir?
Kamu diplomasisi, ülkelerin yumuşak güç kaynaklarını harekete geçirerek hedefledikleri kamuoyları nezdinde kendi politikalarının meşruiyet zeminini genişletmeyi amaçlayan modern bir diplomasi yöntemidir. Kamu diplomasisi modelinde, geleneksel diplomasinin zorlayıcı araçları olan sert güç kaynakları (ordu ya da ekonomik yaptırım) yerine ülkelerin yumuşak güç kaynakları olan kendi vatandaşları, sivil toplum örgütleri, üniversiteleri, medyası, kültürel değerleri ve kurumları, hükümet harici organizasyonları gibi kurum ve kuruluşlar üzerinden hedef ülkelerin kamuoyları angaje edilmeye çalışılır.
Türkiye, özellikle 2000’li yıllardan itibaren uluslararası kamuoyunu etkilemek, başka halklara kendi hikâyesini anlatmak ve onların sempatisini kazanabilmek adına çeşitli kamu diplomasisi faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Türkiye zengin ve derin bir kültüre, çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış stratejik bir konuma, uluslararası ittifaklarda üyeliklere ve demokratik bir ülke olarak uluslararası normlarla uyumlu siyasal bir yapıya sahip olmasıyla geniş yelpazeli ve güçlü bir yumuşak güç kaynağına sahiptir. İmparatorluk bakiyesi topraklar başta olmak üzere, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Ortadoğu’daki çok sayıdaki ülkeye model olabilme iddiası taşıyan Türkiye, bu ülkeler üzerinde ciddi bir kamu diplomasisi faaliyet yürütmektedir.
Türkiye’nin Kamu Diplomasisi Karnesi
Türkiye, yumuşak güç kaynaklarını kamu diplomasisi faaliyetleriyle destekleyerek dünyadaki imajını güçlendirebilecek ve imajını yeniden inşa edebilecek bir potansiyele sahiptir. Ancak Türkiye’nin kamu diplomasisi araçlarını efektif bir şekilde kullanamadığı ve stratejik iletişim konusunda potansiyelinin altında bir performansa sahip olduğunu ve Türkiye’nin, hikâyesini dünyaya anlatmakta çoğu zaman yetersiz kaldığını söylemek mümkündür.
Zira, Türkiye ne sözde Ermeni soykırımı iddiaları karşısında ne FETÖ’nün ne de PKK ya da PYD’nin birer terör örgütü olduğunu dünyaya anlatma, uluslararası kamuoyunu ikna etmekte konusunda başarılı olamamıştır. Dahası, DEAŞ’ın canlı bomba saldırılarına en fazla hedef olan, bu terör örgütünün saldırılarında onlarca şehit veren Türkiye, bu örgütle mücadelesi konusunda da meramını dünyaya anlatmakta yeterli olmamıştır. Nitekim, dünyanın farklı ülkelerindeki bazı insanların algıları maalesef Türkiye ve DEAŞ’ı yan yana getirmekte ve Türkiye’nin bu örgütü desteklediği iddialarına dayanmaktadır.
Kamu diplomasisi konusunda Türkiye’nin başarılı ve başarısız olduğu çok sayıda örnek vaka vardır. Ancak bu başarı ve başarısızlıklara rağmen Türkiye, dış politikadaki hamlelerini kamu diplomasisi faaliyetleriyle desteklemekten vazgeçmemektedir. Türkiye’nin kamu diplomasisi faaliyetleri, kriz zamanlarında bile devam etmekte ve Türkiye çatışma bölgelerinde aldığı inisiyatifle uluslararası kamuoylarına mesaj vermeye çalışmakta, kendisini gerek insani diplomasi gerekse barışın sağlanması konusunda önemli bir aktör konumuna getirmek istemektedir. Böylece uluslararası kamuoyunun sempatisi ve takdiri de kazanılmak istenmektedir.
7 Ekim 2023 tarihinde önce Hamas’ın İsrailli sivilleri katletmesiyle başlayan, daha sonra ise İsrail’in dünyada eşine az rastlanır şekilde Filistinli sivilleri kadın ve çocuk demeksizin sistematik şekilde katletmesi sürecinde Türkiye, bir yandan mekik diplomasisi yürütürken diğer yandan da Filistin’deki katliamı dünyaya anlatma misyonu üstlenmiş, bölgeye insani yardım gönderilmesi ve çatışmaların durdurulması konusunda bir tür kamu diplomasisi faaliyetine girişmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas’ın İsrailli sivillere saldırısı sonrasında bu eylemi kınamamış ve hatta bu saldırıya değinmemiş, İsrail-Filistin sorunun çözümü için İsrail’in gerilimi tırmandırdığına değinmiş ve Gazze halkının ablukadan kurtulması için Türkiye’nin elinden geleni yaptığını ifade etmiştir. Hamas’ın sivillere yönelik saldırısı sonrasında İsrail’in de başta çok sayıda çocuk olmak üzere binlerce Filistinli sivili katletmesi sonrasında ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in terör devleti olduğunu bütün dünyaya anlatmak için mekik diplomasisi faaliyeti başlatmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ateşkes çağrısı için seferber olmuş ancak buna muvaffak olamamıştır.
Türkiye, Gazze’de katliamın durdurulması konusunda diplomatik temaslarını kamu diplomasisi perspektifiyle gerçekleştirirken aktör olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ön planda tutmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze’de sivillere yönelik katliamın sonlandırılması için uluslararası kamuoyunu harekete geçirmeye yönelik olarak Türkiye’de ağırladığı Avusturya Başbakanı Karl Nehammer’e ve dünya kamuoyuna, İsrail’in sivillere yönelik katliamını şikâyet etmiştir. Daha sonra ise sırasıyla İran Devlet Başkanı İbrahim Reisi, İngiltere Başbakanı Sunak ve Yunanistan Başbakanı Mitsotakis’i arayarak bu konu hakkında liderleri hassasiyete davet etmiştir.
Erdoğan, Gazze konusunda kamuoyu oluşturmak için telefon görüşmelerinin yeterli olmadığını anlayınca bu kez başka ülkelere ziyaret gerçekleştirmek suretiyle mekik diplomasisi başlatmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan gittiği her ülkede Türkiye’nin insani yardım ve barış için inisiyatif alacağının, mazlum Filistinlilerin yanında olacağının vurgusunu yaparak uluslararası kamuoyunda sempati toplamayı da amaçlamıştır. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan Kazakistan, Özbekistan, Suudi Arabistan, Almanya, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Yunanistan’a gitmiş ve buralarda gerek devlet başkanlarına gerekse çeşitli uluslararası zirvelerdeki katılımcılara Gazze saldırıları ve ablukasına dair bilgi vermiş, Filistin’e destek istemiş, İsrail’in bu saldırıları sonlandırması gerektiğini hem devlet başkanları hem de uluslararası kamuoyuna anlatmıştır.
Türkiye’nin Hataları
Erdoğan’ın sahada yürüttüğü bu mekik diplomasisinde Türkiye, maalesef stratejik birkaç hata da yapmıştır. Hatalardan biri Hamas’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından mücahit bir örgüt olarak nitelendirilmesidir. Bilindiği üzere İsrail’in Filistin’e uyguladığı bu katliamın çıkış noktası ve İsrailli muhaliflerin bile hınçla hareket edercesine gözlerini döndüren olayların başlangıcı Hamas’ın sivillere yönelik terör eylemidir. İsrail, Hamas’ın terör eylemine daha büyük bir terör eylemiyle karşılık vererek “terör devleti nedir?” sorusunun somut cevabı olduğunu göstermiştir. Türkiye tam da burada sivilleri öldüren her iki tarafın da meşru kabul edilemeyeceğine dair bir tavır ortaya koymayarak özellikle İsrail ve Batı kamuoyunda güvenirliğini zedelemiştir.
Kamu diplomasisi, stratejik bir iletişim sürecidir ve gerek ülkelerin gerekse ülkelere bağlı kamu diplomasisi aktörlerinin mesajları da kamu diplomasisi çerçevesinde değerlendirilebilir. Türkiye’nin ikinci stratejik hatası tam da stratejik iletişim konusunda olmuştur. Türkiye, İsrail kamuoyuna mesajlar vererek özellikle Netanyahu muhaliflerinin gönüllerine girebilecek ve bu katliamın durmasını sağlayabilecek bir garantör ülke sıfatı elde edebilecekken Hamas konusundaki tavrı ile bu şansı elinden kaçırmıştır. Sürecin başından itibaren İsrail kamuoyunu harekete geçirebilecek mesajlar vermekten kaçınmıştır.
Gazze’deki katliamın sona erdirilmesi için insanüstü bir çaba sarf eden Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ve Filistin arasında 22 Kasım 2023’te başlayan ve bir hafta süren ateşkesin en önemli aktörlerinden biriydi. Zira, Türkiye’nin uluslararası kamuoyunu harekete geçirme çabaları, iki ülke arasındaki çatışmanın bitmesi noktasında garantör ülke olmayı taahhüt etmesi gibi çok sayıda manevra bu ateşkes açısından önemli olmuştur. Ancak ateşkesin imzalanması sürecinde Mısır ve Katar’ın katkısına teşekkür edilirken Türkiye’nin adı zikredilmemiştir. Başka bir deyişle Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ateşkes için yoğun çaba harcamasına rağmen, bu çabalar görmezden gelinmiştir.
Dahası Türkiye, Gazze’ye en fazla insani yardım gönderen ülkedir. Türkiye’de başlayan sokak gösterileri dünyaya örnek olup yayılırken Türkiye sürecin dışında gibi gösterilmiş, ateşkes başarısı başta Katar ve Mısır olmak üzere başka ülkelerin hanelerine yazılmıştır.
Türkiye’nin bu süreçte barış için gösterdiği yoğun gayreti ve insani yardımlar konusundaki hassasiyetini dünyaya anlatma konusunda yürüttüğü kamu diplomasisini yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajları üzerinden gerçekleştirmesi, bu politikanın hak ettiği başarıya ulaşamamasına neden olmuştur. Ancak yine de Türkiye, insani yardımlar, katliam konusunda uluslararası kamuoyunu harekete geçirme ve Gazze meselesinin barış içinde çözülmesi konusunda dünyaya örnek olabilecek bir tavır göstermiştir.
Türkiye’nin özellikle İsrail’deki muhalifleri ve Batı kamuoyundaki daha geniş kitleleri kendi söylemlerine angaje edebilmesi için Hamas’a dair söylemlerini gözden geçirmesinde fayda olacaktır. Bunun yanı sıra, gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse dışişleri yetkililerinin gittikleri ülkelerde sivil toplum örgütleriyle de bir araya gelerek mekik diplomasisine sivil aktörleri dâhil etmeleri, Türkiye’nin sesinin başka ülkelerdeki kamuoyları tarafından daha fazla yankı bulabilme ihtimalini artıracaktır.
Sonuç olarak Türkiye, Gazze meselesinde gösterdiği çabayı ve özveriyi stratejik bir iletişim süreci ve rasyonel kamu diplomasisi faaliyetleriyle daha başarılı bir boyuta taşıyabilme kapasitesine sahip olan bir ülkedir. Ancak mevcut durum, Türkiye’nin kapasitesini kullanmakta yeterince mahir olmadığını ortaya koymaktadır.