[voiserPlayer]
Türkiye bir seçimi daha atlattı. Vatandaş yüksek bir katılım oranıyla bir kez daha sandığa gitti ve tekrardan Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçti, Erdoğan’ı destekleyen partileri ise TBMM’de çoğunluk yaptı. Aslında bu tablo yeni bir tablo değil. 2014’te ve 2018’de ne olduysa 2023’te de aynısı oldu. Bu yazıyı yazmak için acele etmedim, seçimin üzerinden biraz zaman geçmesini bekledim, daha derli toplu değerlendirme yapmak istedim. Yazıda seçim öncesi süreci ve seçimin sonuçlarını İYİ Parti özelinde değerlendireceğim. İYİ Parti’nin girmiş olduğu ikinci genel seçimde de yaklaşık %10 oy almasının, yine 43 milletvekili çıkarmasının, bir türlü beklenen çıkışı yapamamasının ve seçimin kaybedenlerinin arasında yer almasının sebeplerini irdeleyeceğim.
Seçimin sonuçları bana 1 Kasım 2015 seçimlerini hatırlattı. Bilindiği üzere 7 Haziran 2015’te seçim olmuş, Ak Parti’nin oyu %50’den %40’a düşmüş, Ak Parti meclis çoğunluğunu kaybetmişti. Fakat yeni hükümet kurulamadığı için Türkiye 1 Kasım’da yeniden seçime gitmiş ve Ak Parti kaybettiği oyları ve milletvekillerini geri almış, tek başına iktidar olmuştu. MHP ve HDP ciddi oranda oy ve milletvekili kaybetmişti, CHP ise sabit kalmıştı.
Aradan geçen süre farklı olsa da ben 7 Haziran 2015 seçimini 2019 yerel seçimi ile, 2023 seçimini 1 Kasım 2015 seçimi ile çok benzetiyorum. Ak Parti 7 Haziran’da tıpkı 2019’da olduğu gibi ciddi yara almıştı. MHP ve HDP kendi potansiyellerini baya zorlamıştı ve başarılı olmuşlardı. 2019’da da CHP-İYİ Parti ittifakı ve belli şehirlerde HDP’nin aday göstermeyişi, muhalefete yerel seçim zaferi getirdi.
2023’e gelindiğinde ise 2019’daki senaryonun gerçekleşmediğini, 1 Kasım’da MHP ve HDP’nin gerilediği gibi 2023’te de İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti’nin gerilediğini gördük. CHP geleneksel oyunu korudu. Yine bu seçimde tıpkı 1 Kasım seçimi öncesinde olduğu gibi PKK seçim sürecinin ana aktörüydü fakat bu sefer terör saldırısı yoktu. 2023 seçiminin en temel unsurlarından biri PKK, PKK ile HDP arasındaki ilişki ve HDP ile CHP arasındaki işbirliği oldu.
Bu uzun girişi yaptım çünkü İYİ Parti hikayesi burada başlıyor. MHP’nin 7 Haziran ile 1 Kasım arasında %16.29’dan %11.90’a gerilemesi ve milletvekili sayısının 80’den 40’a düşmesi, MHP içinde ciddi bir parti içi muhalefete yol açtı. MHP içerisinde yürütülen kurultay çalışmaları Gemerek mahkemelerinden çıkan kararlarla ve iktidarın Bahçeli lehine yargıya müdahale etmesiyle başarılı olamadı, parti içi muhalefetin liderleri Akşener, Oğan ve Özdağ partiden ihraç edildi. 2017 referandumundan sonra ise 25 Ekim 2017’de Meral Akşener önderliğinde İYİ Parti kuruldu.
Meral Akşener’in İYİ Parti’yi Kurması ve Geliştirmesi
Peki, bu parti neden Meral Akşener önderliğinde kuruldu? MHP’deki liderlik mücadelesinde parti içi muhalefetin en öne çıkan ismi neden Meral Akşener oldu? Bu sorunun cevabı çok açık. Meral Akşener, MHP tabanına ve partinin il-ilçe yöneticilerinin büyük bir kısmına iktidar vadediyordu. Tek başına iktidar olamasa dahi kurulacak koalisyon hükümetinin ortağı olmayı vadediyordu. Yani Akşener, MHP’ye ve ülkücülere ideolojik rönesans ve ütopyalar değil, siyasi başarıyı hedefleyen bir pragmatizm vadediyordu.
Akşener’in bu vaadini MHP tabanı ve kurultay delegelerinin büyük bir kısmı satın aldı, matematik çok açıktı. MHP’nin Bahçeli liderliğinde %8.5 ile %18 arasında her seçimde değişen bir oyu vardı. Parti tabanı ve delegelerin çoğunluğu bunu ortalama %14-15 kabul ederek, Meral Akşener liderliğindeki bir MHP’nin, partinin ulaşmakta zorluk çektiği bazı kesimlerden minimum %5-6 oy çekerek %20’ye ulaşacağını öngörüyordu. Hatta o dönemde bu öngörüyü destekleyen kamuoyu araştırmaları dahi vardı. Akşener liderliğindeki MHP’nin %25’e kadar çıkma ihtimalinin güçlü olduğunu söyleyen araştırmalar yayınlanmıştı.
İşte böyle bir ortamda MHP’deki mücadele sonuç alamayınca İYİ Parti kuruldu. İYİ Parti’nin kuruluş sürecinde ise İYİ Parti’nin nasıl bir parti olacağı, hangi seçmen kümelerini hedefleyeceği tartışılıyordu. O noktada da MHP’den İYİ Parti’ye geçen kurultay mücadelesinin öncü isimleri pragmatizme açıktı. Çünkü mesele iktidar olmaktı ve bunun sadece MHP seçmeni hedeflenerek olamayacağını biliyorlardı. Partinin kitle partisi olarak, çeşitli kesimleri bir arada tutan bir anlayışla kurulmasını istediler. Bu gelişmelerle İYİ Parti kuruldu.
Ana gövdesini MHP’den kopanların oluşturduğu, CHP’den ve Ak Parti’den kopanların da dahil olduğu, geçmişte ANAP ve DYP’de siyaset yapmışların eklendiği ve siyasete yeni girmiş insanların bir arada bulunduğu bir kurucular kurulu oluşturuldu. İYİ Parti kurulmasının üzerinden 8 ay gibi bir süre geçtikten sonra apar topar seçime girdi ve parti tabanı açısından beklentilerin altında kalarak %9.96 oy aldı ve 43 milletvekili kazandı. Cumhurbaşkanı adayı olan Meral Akşener ise partisinden daha az olarak seçimi kaybetti. Aslında 2002 sonrası kurulan partilerle kıyaslandığında İYİ Parti’nin ilk seçim sonucu çok kötü bir sonuç sayılmaz. Burada bence asıl sorun Akşener’in partisinden daha az oy alarak parti tabanının ve kamuoyunu ondan beklediği çıkışı yapamamasıydı. Ben 2018’de alınan %9.96 oyu bir başarısızlık olarak görmüyorum.
Fakat Akşener bunu böyle görmedi ve 2018 seçiminin sonuçlarının tartışıldığı Afyon çalıştayının son gününde kapanış konuşmasını yaparken son dakika olağanüstü kurultay kararı aldı ve sürpriz bir şekilde kurultayda aday olmayacağını söyledi. Bundan sonra partinin ileri gelenleri ve parti tabanı Akşener’i ikna etmeye çalıştı, Akşener kurultaya tek aday olarak girdi. Fakat parti yönetiminde ve siyaset anlayışında çok bir şey değişmedi. Kurultay’dan sonra birçok il başkanı değişti ama orada da isimler dışında siyaset yapma tarzı anlamında ciddi bir değişiklik olmadı. Parti bu şekilde yerel seçime gitti.
2019 Yerel Seçimleri ve İYİ Parti
Hatırlanacağı üzere yerel seçimde çok sayıda büyükşehir ve ilde İYİ Parti ile CHP ortak aday gösterdi. Ortak adayın CHP’den olduğu şehirlerde (İstanbul-Ankara-Adana-Antalya-Kırşehir-Bolu-Bilecik) belediye seçimleri kazanılırken ortak adayın İYİ Parti’den olduğu Balıkesir-Denizli-Manisa gibi şehirlerde İYİ Parti başarılı olamadı, hiçbir ilde belediye kazanamadı. CHP ile ortak aday göstermediği Uşak’ta ise seçimi çok az bir oy farkıyla kaybetti. Çünkü partinin yerel teşkilatları istenilen aksiyonu alabilecek şekilde kurgulanmamıştı.
Balıkesir dışında gösterilen adaylar seçimi kazanabilecek kadar tanınır isimler değildi. Balıkesir adayı olan kişi ise eski belediye başkanı olması sebebiyle tanınırlık sorunu olmadığı halde CHP ile ittifak ilişkisini sağlıklı kuramadığı ve Demokrat Parti’yi ittifakına katamadığı için seçimi kaybetti. İYİ Parti yerel seçimden 20 civarında ilçe belediyesi kazanarak çıktı. Fakat CHP-İYİ Parti ittifakı İstanbul, Ankara, Adana ve Antalya’da başarılı olduğu için ve yerel seçimden sonra uzun süre Türkiye gündemini İstanbul’da seçimin iptal edilmesi meşgul ettiği için İYİ Parti’nin yerel seçim başarısızlığı tartışılmadı, parti genel merkezi de bunu tartışmadı.
Yerel seçimde İYİ Parti’nin başarısız olması İYİ Parti’yi CHP’ye ve CHP’nin kontrol ettiği medyaya daha bağımlı getirdi. Çünkü parti kendi dağıtım mekanizmasını kuramadı. 2-3 büyükşehir, 2-3 il ve biraz daha fazla ilçe belediyesi kazanılabilseydi parti elitleri, yerel teşkilatlar ve taban bağı yerel yönetimler ve bunların kaynak dağıtımı mekanizması üzerinden kurulabilirdi. Bunun olamamasının ve kaynak dağıtımının sadece CHP üzerinden sağlanabilmesinin ürettiği handikaplara yazının ilerleyen kısmında net olarak değineceğim. İYİ Parti tıpkı 2018 seçimi sonrası olduğu gibi yerel seçimden sonra da olağanüstü kurultay yaptı ama yine parti yönetiminde ve siyaset yapış tarzında ciddi bir değişiklik olmadı.
2020 ve 2021 Yıllarında İYİ Parti’nin Performansı
2020 yılına gelindiğinde İYİ Parti ve Meral Akşener aslında yıla iyi başladı. Akşener 20 Ocak 2020 tarihinde aldığı bir kararla Türkiye’yi ilçe ilçe dolaşmaya başladı. Haftanın 2-3 gününde sürekli sahada olan Akşener esnaflarla, kadınlarla, gençlerle, çalışanlarla diyalog kurmaya, onları dinlemeye, sorunlarını öğrenmeye başladı. Buna paralel şekilde her hafta TBMM’de yaptığı grup konuşmalarında sahada gördüğü sorunlara ilişkin çözüm önerilerini anlatmaya başladı. Siyasi gündeme ideolojik ve kimliksel konulardan üzerinden değil, vatandaşların gündelik sorunları üzerinden dahil olmayı bir tarz olarak benimsedi ve uyguladı.
Bunu destekleyecek şekilde çeşitli toplumsal grupların temsilcilerini meclis kürsüsüne çıkararak onlara Türkiye’ye seslenme fırsatı tanıdı. Covid-19 krizi ile artışa geçen ekonomik sorunların buna imkan sağlaması nedeniyle siyasetin gündemi genellikle ekonomi, hayat pahalılığı ve yoksullaşma oldu. Akşener her gittiği şehirde vatandaşla buluşmaya, günler geçtikçe etrafındaki kalabalıklar artmaya, vatandaşın ilgisi gün geçtikçe İYİ Parti yönelmeye başladı. Kamuoyuna açıklanan ve açıklanmayan araştırmalarda İYİ Parti’nin oy oranının çok az dahi olsa artmaya başladığı görüldü.
Akşener Eylül 2020’de yapılan 2. Olağan Kurultay’da yaptığı konuşmayla ve ortaya çıkan parti yönetimi listesi ile ilk defa çok kapsamlı olmasa da bir değişim sinyali verdi. Bu süreçten sonra da sürekli sahada vatandaşın arasında siyasi faaliyetlerini yürüttü. Eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya, hukuktan yoksulluğa kadar çok geniş yelpazede partisinin politikalarını ve projelerini vatandaşla paylaşmaya başladı. Parti yönetimine dahil ettiği Ümit Özlale ve Bilge Yılmaz gibi isimlerle teknokratları ön plana çıkardı.
2021 yılı da yine bu şekilde çalışarak İYİ Parti için başarılı geçti. 2021’in Aralık ayı anket ortalamalarında İYİ Parti’nin oy oranı %15’e yaklaşmıştı. Bazı kamuoyu anketlerinde %17-18 civarı görünüyordu. Fakat 2021 sonuna doğru İYİ Parti bir bocalama yaşadı. Ömer’in Yolu isimli bir kampanya filmi ile 4. yılını kutlayan parti, uzun bir süredir girmediği alana, kimlik siyasetine göbeğinden girdi. Ak Parti seçmeninden oy alabilmek için kimliksel mesajlar vermek zorunda oldukları gibi bir hata yaptılar. Çok zaman geçmeden bu politikadan derhal vazgeçildi çünkü partinin mevcut tabanı bu mesajdan rahatsız oldu.
6’lı Masa ve İYİ Parti
2022 yılına gelindiğinde ise Türkiye’nin gündemine birden 6’lı masa isimli bir muhalefet ittifakı projesi geldi. CHP ile İYİ Parti yanlarına 4 küçük muhalefet partisini alarak 6’lı bir ittifak masası kurdular. Masanın temel amacı Türkiye’deki hükümet sistemini değiştirmek, bu amaçla yapılacak bir anayasa değişikliğinin çerçevesini oluşturmaktı. Partiler her ay başka bir partinin ev sahipliğinde toplandılar, yemekler yediler, kahveler içtiler, her toplantının sonunda içeriksiz ve heyecandan uzak 1-2 sayfalık metinlerle siyaset yaptıklarını sandılar.
Bu süreç devam ederken zaman içerisinde masa, anayasa değişikliği metni yazmanın ötesine geçerek muhalefetin cumhurbaşkanı adayını belirleme ve müstakbel hükümetin hükümet programını yazma masasına dönüştü. Masadaki her partinin oy oranından bağımsız eşit söz hakkı oldu, her bir kelimenin 6 parti tarafından onaylanması gerekti, onaylanmayan kelimeler ve cümleler metinden çıkarıldı. Böylece hiçbir partinin tabanını tam anlamıyla heyecanlandırmayan, siyasi mesaj içermeyen bürokratik metinler ortaya çıktı.
6’lı masanın bu şekilde muhalif partileri siyasetsizliğe sürüklemesi aynı zamanda partilerin müstakil kimliğine de zarar verdi. İYİ Partili bir yöneticinin 2011 öncesi uygulanan ekonomi politikalarını eleştirmesi, masa üyesi Deva Partisi’nin mensuplarını ve bizzat partinin genel başkanı Ali Babacan’ı rahatsız etti. Partiler uzun bir süre Suriyeli sığınmacılar sorununu konuşamadı çünkü masada Ahmet Davutoğlu oturuyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali 6’lı masanın konusu olamadı çünkü 6’lı masa üyesi Saadet Partisi İstanbul Sözleşmesi’ne karşıydı. Masa, partiler üstü yeni bir siyasi parti oldu ve masa üyesi partilerin farklı partiler olduğu, farklı toplumsal kesimlerin farklı taleplerine cevap vermesi gerektiği unutuldu. Süreç böyle siyasetsiz devam ettikçe 6’lı masada oturan başta İYİ Parti olmak üzere sağ partilerin oyu azaldı. Çünkü masa böyle kurgulandı.
Bence seçim kazanmak için muhalefet partilerinin bir araya gelecek bir ittifak projesi kurgulaması yanlış değildi. Fakat bu projenin 6’lı masa gibi bir siyaset üstü ittifak projesi olması doğru bir tasarım da değildi. Seçimi kazanmak için bir araya gelmek önemliydi fakat kurulan tasarım CHP ile İYİ Parti’nin 2017-2018-2019 süreçlerinde uyguladığı uyumlu ortaklığı ve seçim kazanmak için bir araya gelme motivasyonunu geri plana attı. Masa seçim kazanmaktan daha çok seçimden sonra Türkiye’yi tasarlamayı konuştu. Seçimi kazandıracak adayı, vaatleri ve kampanyayı değil seçim kazanıldıktan sonra Türkiye’nin nasıl hukuk devleti olacağını, nasıl demokratikleşeceğini, toplumsal barışın nasıl sağlanacağını konuştu. Fakat bütün bunlar konuşulurken bunların hayata geçmesi için önce seçimin kazanılması gerektiği gerçeği unutuldu. Çünkü başta CHP yönetimi olmak üzere muhalif aydınların ve kamuoyu yapıcılarının çoğunluğu zaten seçimin kazanıldığını düşünüyordu. Yapılması gereken ise muhalefetin birlikteliğini koruması ve HDP’nin aday çıkarmamasıydı.
Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Adaylığı ve İYİ Parti
Meral Akşener bana göre masanın böyle kurgulandığını ilk başta anlamakta zorlandı; anladıktan sonra ise uzun süre tepki vermedi, veremedi veya vermekten çekindi. 6’lı masanın Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapmak için kurulmuş bir siyasi proje olduğunu fark ettiği andan sonra ise kamuoyu önünde ”kazanacak aday” tartışmasını başlattı. Bu tartışmayı başlatması bence doğruydu ama sadece çıktığı televizyon programlarında biz kazanacak aday istiyoruz demenin ötesine geçerek masa toplantılarında veya bire bir yaptığı görüşmelerde bizzat Kemal Kılıçdaroğlu’na bunu net bir şekilde söylemesi gerekiyordu.
Ayrıca Akşener’in yaptığı en büyük hata ben Cumhurbaşkanı Adayı olmayacağım açıklaması oldu. Bu açıklamayla Kılıçdaroğlu’na büyük bir alan açtı. Aday olmayacağım derken büyük ihtimalle Kılıçdaroğlu’nun da bir centilmenlik yaparak geri çekileceğini umuyordu fakat umduğu gibi olmadı. Kendisi bir süre sonra çekildiği için pişman oldu ama sözünü çiğneyip tekrar adayım diyemedi. Böyle bir sürecin sonunda 14 Aralık 2022 tarihine geldik. 14 Aralık 2022’de iktidarın yönlendirmesiyle yerel mahkeme Ekrem İmamoğlu aleyhine olacak şekilde bir siyasi yasak cezası verdi. Ceza henüz kesinleşmese de temyiz sürecinin devam etmesi İmamoğlu üzerinde ciddi bir baskı oluşturdu. Bu noktada vatandaşı Saraçhane’ye destek için çağıran İmamoğlu’na ilk destek Meral Akşener’den geldi.
Akşener Ankara’dan yola çıktı, İstanbul’a geldi, Kılıçdaroğlu ise Almanya’daydı. Akşener otobüsün üstüne çıktı, “bu şarkı burada bitmeyecek, söz veriyorum” dedi. Ertesi gün Kılıçdaroğlu Almanya’dan geldi, “Ekrem Bey 16 milyon İstanbullu’ya hizmet etmeye devam edecek” dedi. Peşinden Akşener çıkıp 16 milyon değil 85 milyonun gözü sende dedi ve Kılıçdaroğlu’na mesaj verdi.
Bu süreçte muhalif medya da pozisyonunu netleştirmişti. Ekrem İmamoğlu siyasi yasaklı olma riski taşıyordu, Mansur Yavaş ise Kürtlerden yani HDP seçmeninden oy alamazdı. Bu sebeple muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’ndan bir başkası olamazdı. Her akşam muhalif kanallara çıkan yorumcuların büyük kısmı bize hep bunu anlattı. Akşener’i CHP’nin iç işlerine karışmakla, CHP’ye darbe yapmakla suçladılar. Kılıçadaroğlu’nu 5’li çete istemiyor dediler. Akşener ve kurmayları ise çıktığı her mecrada kazanacak aday istiyoruz demekten öteye geçmiyor, geçemiyordu.
Bu sürecin devamında yaşanan büyük Kahramanmaraş depremi, Ankara’da Kılıçdaroğlu için adaylık hesabı yapan çevrelerin önünü ciddi şekilde açtı. Kılıçdaroğlu muhalif medyanın ve sosyal medyanın köpürtmesiyle üretilen sahte dalganın üzerine çıkarak sörf yapmaya başladı. Onun adaylığını tartışmaya açan herkes, Erdoğan, saray, 5’li çete, iş dünyası ve iktidar çevreleriyle irtibatlı olmakla itham edildi. İYİ Parti ise bunlar olurken kıpırdayamaz durumda kaldı. Çünkü parti yönetiminde olan bir grup insan için de doğru aday Kılıçdaroğlu idi. Hatta bu isimlerin bazıları konuk olduğu muhalif kanallarda CHP mensuplarından çok daha fazla Kılıçdaroğlu övgüsü yapıyordu. Çünkü zaten bunu yapmaları için o kanallara sık sık çıkarılıyorlardı.
Meral Akşener gözünün önünde yaşananları izlemekle yetindi ve nihayet tarih 2 Mart 2023’e geldi. O gün yapılan 6’lı masa toplantısında Akşener dışındaki 5 parti lideri Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığında uzlaştı. Meral Akşener ise kamuoyuna yansıyan ve yansımayan birçok araştırmaya göre Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın seçimi kazanacağını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise kazanamayacağını söyledi ve bu adaylığa onay vermedi. Mevcut anketlere bakarak İmamoğlu veya Yavaş’ın aday yapılmasını veya yeni bir anket yaparak o anketten çıkacak ismin aday yapılmasını istedi. Fakat bu önerisi başta Kılıçdaroğlu olmak üzere diğer partiler tarafından kabul edilmedi.
Çünkü Kılıçdaroğlu diğer partilere reddedemeyecekleri teklifler yapmıştı. Bu teklifin ne olduğunu milletvekili aday listeleri YSK’ya teslim edildiğinde bütün Türkiye öğrendi. Kılıçdaroğlu 4 partiye seçilmesi muhtemel 40 milletvekili vermişti ve bu 40 kişinin 38’i seçildi. Meral Akşener ise masada yalnız kalmıştı. Akşener’in başka bir hatası ise masada yalnız kalmaktı, o masada kendine bir müttefik bulmalıydı. Masada durumu 5’e 1’den ziyade en azından 4’e 2’ye çevirmeliydi. Bunu yapmak istemiyorsa çok daha önce o masadan kalkmalı, kalkmanın üreteceği bir siyasi bedel olacaksa onu telafi edecek bir zamanı kendine ayırmalıydı. Fakat Akşener masaya rest çekmek için 3 Mart gününü bekledi. Zehir zemberek bir açıklama yaparak masada kendisine kumpas kurulduğunu kamuoyuna açıkladı.
Masanın Kılıçdaroğlu’nu aday yapmak için kurulan bir proje olduğunu, dört partinin ise buna karşılığını alarak taşeronluk yaptığını söyledi. Seçtiği kelimelerden ve kurduğu cümlelerden bağımsız bir şekilde bence Akşener’in konuşmasının muhtevası doğruydu. Konuşma yapıldıktan sonra muhalif medya ve sosyal medyada Akşener ve İYİ Parti’ye yönelik büyük bir iftira kampanyası başladı. 5’li çeteden Erdoğan’a, iş dünyasından derin devlete kadar çeşitli lobilerin İYİ Parti’ye bunu yaptırdığı söylendi. Maalesef Akşener ve İYİ Parti kurmayları bu üretilen medya kampanyasının etkisinde kaldılar, cevap veremediler. Muhalif havuz medyasının ve muhalif trollerin ürettiği gerçek dışı evreni gerçek sanıp partinin büyük bir hata yaptığını, çöküşe geçtiğini sandılar. Böyle sanınca Akşener 6 Mart günü üretilen İmamoğlu ve Yavaş’ın da dahil edildiği 7 cumhurbaşkanı yardımcısı formülüyle masaya yeniden dahil oldu ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığına evet dedi.
İYİ Parti’nin Başarısızlığına Giden Yol
İşte asıl burada İYİ Parti’nin çöküşü başladı. Parti yöneticileri Kılıçdaroğlu aday olmamalı derken ne kadar rasyonel bir tespit yapıyorsa Kılıçdaroğlu’nun adaylığına bir şekilde evet derken o kadar irrasyonel bir karar aldılar. Üstüne bu kararın 3 gün boyunca muhalif ve sosyal medyada dayak yedikten sonra alınması, İYİ Parti seçmeni ve teşkilatlarının büyük çoğunluğu açısından büyük bir hayal kırıklığı oldu. İYİ Parti yönetimi ve Meral Akşener irade ve dirayet gösteremeyen, Kılıçdaroğlu’na dur diyemeyen, sadece onu iktidara getirmekle görevli bir aktör olarak algılandı. Kampanya süresince de Kılıçdaroğlu mutfağında Babacan ile video çekerken Akşener ile video çekmedi. Sadece evine gidip çay içti, sohbet etti.
Bunlara ek olarak HDP’nin ilk turda aday çıkarmayışı, HDP ve PKK yöneticileri tarafından seçim süresi boyunca yapılan açıklamalar Erdoğan’a büyük bir kampanya avantajı sağladı. Erdoğan seçimi PKK referandumuna çevirmek için çok uğraştı ve belli seçmen gruplarında başarılı oldu. 3 Mart ile 14 Mayıs arasında yaşanan bu olaylar Ak Parti ve MHP’den kopma eğilimi gösteren seçmen için çok önemliydi. İradesiz, dirayetsiz bir lider görüntüsü veren Akşener’e oy vermenin bir anlamı yoktu. Bu insanların bir kısmı Yeniden Refah’a, Büyük Birlik Partisi’ne, Zafer Partisi’ne, Memleket Partisi’ne oy verdi. %7 oy kaybeden Ak Parti’den İYİ Parti’ye neredeyse 1 oy bile gelmedi.
Bütün bunlar olurken İYİ Parti de kendi içerisinde bu insanların oy vermesi için özel bir çalışma yapmadı, yapamadı. Milletvekili aday listeleri belirlenirken yapılan hatalar ve doğrular seçimde kendini net gösterdi. Kars, Nevşehir, Edirne, Uşak, Artvin ve Zonguldak’ta 2018’e kıyasla ciddi oranda oy artıran İYİ Parti; Burdur, Antalya, Elazığ, Amasya, Kırıkkale, Kırşehir, Maraş, Manisa, Denizli, Isparta, Aydın, Bilecik, Mersin, Giresun ve Adana’da ciddi oy kayıpları yaşadı. Antalya’da 3 milletvekili 2’ye, Mersin’de 2 Milletvekili 1’e, Erzurum’da 1 Milletvekili 0’a, Isparta’da 1 Milletvekili 0’a düştü.
Meclise 66 vekil gönderen Karadeniz bölgesinde İYİ Parti sadece 2 milletvekili çıkardı. 2018’de de bu sayı 2 milletvekiliydi, yine aynı kaldı. Doğu Anadolu’da sadece Erzurum’da 1 milletvekili vardı, şimdi o bile yok. Güneydoğu’da sadece Gaziantep’te 1 tane milletvekili vardı, şimdi yine Gaziantep’te 1 milletvekili var, ayrıca Gaziantep’te oy kaybı da yaşandı. İç Anadolu’da Ankara, Kayseri, Konya, Aksaray, Yozgat ve Eskişehir dışında hiçbir ilde milletvekili yok. Aksaray ve Yozgat’ta da ortak liste İYİ Parti çatısı altında yapıldığı için milletvekili kazanıldı, yoksa oralarda da kazanılamazdı.
İYİ Parti’nin Seçim Kampanyası
Peki tüm bunlar neden oldu? İYİ Parti seçim kampanyasında neyi yanlış yaptı? Milletvekili aday tercihleri dışında İYİ Parti’nin en büyük hatası, seçim kampanyasının bir ana mesajının olmayışı oldu. Zaten yapısal olarak seçimin merkezi Cumhurbaşkanlığı oylamasıydı ve İYİ Parti’nin adına yarışan bir adayı yoktu. İYİ Parti başka bir partinin genel başkanı için oy istemek durumunda kaldı. Bunun yanı sıra kampanya süresi boyunca İYİ Parti, seçmene meclis seçiminde şu şu gerekçelerle İYİ Parti’ye oy verin diyen somut bir kampanya yapmadı, yapamadı.
Kampanyanın mesajının olmayışı, propaganda adına yapılan tasarımların ve içeriklerin çocuksuluğu bir anlam ifade etmedi. İYİ Parti’nin seçim kampanyasını yönetenler 3-6 Mart arası üretilen sahte tepkiyi o kadar gerçek sandı ki seçim kampanyasının merkezine Twitter’ı koydular. Parti seçim kampanyasında Instagram ve Facebook mecralarında özel olarak hedeflenmiş bir adet reklam yayınlamadı, bu alana 1 lira bütçe ayırmadı. Kıyaslamak için söylüyorum Ak Parti’nin resmi ve gayri resmi kanallarla Facebook’ta ve Instagram’da yaptığı reklamların bütçesi yaklaşık 15 milyon lira. İYİ Parti’de ise bu 0 lira…
Youtube mecrasında da dişe dokunur bir bütçe harcanmadı. Seçim kampanyası bütçesi ağırlıklı olarak açık hava reklamlarına ve televizyon reklamlarına harcandı. Bu reklamlarda da bir vaat yoktu. Sadece, Türkiye Tarih Yazacak, Emekliler Tarih Yazacak, Gençler Tarih Yazacak yazıyordu. Anlaşılan Meral Akşener’in tarih hocası olması İYİ Parti kampanyasını tasarlayan ekibi çok etkiledi ki bütün enerjiyi tarih yazmaya harcadılar. O tasarımlara parti seçiminde İYİ Parti’ye oy verirsen şunlar şunlar olacak diye beş farklı ana mesajı yerleştirip bütün kampanyayı ona göre tasarlayamadılar. Örnek olarak; İYİ Parti’ye oy verirsen Bilge Yılmaz Hazine Bakanı olacak, İYİ Parti’ye oy verirsen düzensiz göç duracak, İYİ Parti’ye oy verirsen yabancılara konut satışı bitecek, İYİ Parti’ye oy verirsen kira fiyatları düşecek gibi önemli gördükleri beş konuyu öne çıkaracak bir kampanya tasarlamadılar, tasarlayamadılar veya bunu yapabilecek kapasitede insanları bir araya getiremediler.
Kampanya süresi boyunca Meral Akşener’in konuşmalarında da bütünlüklü bir mesaj yoktu. Kürsüye çıktığı mitinglerden bugün aklımızda kalan bir tane mesajı yok. Neredeyse aynı anda 6-7 televizyon kanalında canlı yayınlanan, mitinge katılanların dışında binlerce kişinin ekrandan ve sosyal medyadan izlediği mitinglerde Akşener bütünlüklü bir mesaj veremedi. Çünkü prompter kullanmadı, irticalen konuşmayı tercih etti. İrticalen konuşmak 3-5 dakika sürecek konuşmalarda işe yarar ama 30-40 dakika sürecek konuşmaları irticalen yapabilmek kişisel yetenek ister. Müzik aleti çalabilmek gibi bir kişisel yetenek. Bu bir eksiklik değildir, ayıp da değildir. Akşener’in yapması gereken her gittiği il için o ile özgü problemlere değinen özel hazırlanmış metinlerle kürsüye çıkıp prompterdan konuşma yapmaktı.
Katıldığı televizyon programlarında da programın akışını soru soranlara bırakan bir Akşener vardı. Gazeteci ne sorarsa sorsun siyasetçi konuyu kendi çekmek istediği yere çekebilmeli, programın akışına yön verebilmelidir. Ayrıca önemli kurmaylarıyla birlikte televizyon yayınlarına çıkması gerekiyordu ve bu kurmayların ve politikaların kampanyanın bir parçası olması gerekiyordu. Bilge Yılmaz, Ümit Özlale, Erhan Usta gibi kurmaylarıyla birlikte yayınlara çıkıp ekonomik sorunların nasıl çözülebileceğini anlatabilirdi. Tolga Akalın ve Ali Demir gibi kurmaylarıyla birlikte yayına çıkıp terörle mücadele, düzensiz göç ve Suriyeli sığınmacılar ile ilgili neler yapacaklarını anlatabilirdi. Fakat bütün bunların olabilmesi için ciddi bir ekip çalışması ve bu işleri organize edebilecek nitelikli insanlarla çalışmak gerekiyor. Buradan iki sonuç çıkabiliriz: Ya böyle insanlar Akşener’in etrafında yok ya da olanları dinlemiyor.
İYİ Parti’nin Kimlik Sorunu
Seçimde çıkan sonuçta etkili olan en önemli konulardan biri ise İYİ Parti’nin kendi yapısal koşullarından kaynaklanan kimlik bunalımı oldu. İYİ Parti kuruluşundan bu yana bir türlü kimliğini inşa edemedi. Hep başkaları tarafından tariflendi. Bu tarif parti yöneticilerinin hoşuna gitmiyorsa izahat yapıldı veya tepki verildi. Normalde olması gereken İYİ Parti’nin kendini tarif etmesiydi.
Peki bir parti kendisini nasıl tarifleyebilir. Bir konu üzerinden kendinizi tarifleyebilirsiniz, bir ideoloji üzerinden kendinizi tarifleyebilirsiniz, kendinizi kimlik partisi olarak tanımlayabiirsiniz ya da kitle partisi olarak tanıtabilirsiniz. Mesela HDP bir kimlik partisidir. HDP her ne kadar kendine kimlik partisi demese de HDP’ye oy veren seçmenlerin büyük kısmı Kürt kimliğinin tanınması, bu alanda kazanım elde edilmesi için oy veriyor. İdeoloji partisi olarak kendinizi tanımlayabilirsiniz MHP, BBP, TİP, YRP, Zafer gibi partiler bunu yapıyor. Ak Parti ve CHP gibi kendinizi tarifleyebilirsiniz, bir program üzerine inşa edilen kitle partisi diyebilirsiniz.
İYİ Parti burada bilinçli bir şekilde tanım yapmak istemedi. Kitle partisinin olması gerektiği kadar esnek olamadı, çünkü parti teşkilatlarının mevcut yapısı buna izin vermiyordu. İdeoloji partisi olmayı ise zaten istemedi, çünkü ne partinin yöneticilerinin ne de Akşener’in bir ideoloji partisi inşa edecek vasıfları ve birikimi yoktu. Karman çorman bir parti yapılanması ortaya kondu ve bu tablo sırıttı. MHP’de başlayan mücadele sürecini anlatırken söylediğim gibi Akşener, tabanın onun etrafında toplanmasına sebep olan siyasi başarı vaadini gerçekleştiremedi. Siyasi başarıyı getiremediği gibi büyük bir bölümü MHP’den kopup gelen seçmenine de ideolojik tatmini bir türlü yaşatamadı.
Başka bir konu ise Akşener’in istese de bu tatmini yaşatamayacağıdır. İYİ Parti tabanında İYİ Parti’nin daha yüksek tonda milliyetçilik siyaseti yapmasını isteyenlere rastlamak mümkün. Bunu isteyebilirler ama sorun bunu Akşener’in yapmasını istemeleri. Akşener bunu yapamaz çünkü Akşener esnek DYP siyaseti içerisinde yetişmiş biri. DYP’den MHP’ye geçişinin sebebi de o dönem Bahçeli’nin yapmaya çalıştığı MHP’yi merkeze açma projesi.
Akşener’in ideoloji merkezli siyaset yapacak bir partinin lideri olacak formasyonu ve kadrosu yok. Bunu talep eden arkadaşlar önce tutarlı olmak adına Akşener’e alternatif bir lider adayı çıkarmalı ve yarışa girmeli. Diğer bir tarafta ise İYİ Parti’nin merkez sağ parti veya CHP ile ittifakta kalacak milliyetçi parti olursa büyüyebileceğini ve bu sebeple sürekli CHP ve CHP belediyeleriyle birlikte hareket istemesini isteyenler var. Bunların önerisi ise kendi içinde çelişkili. İYİ Parti kendini ister merkez sağ, ister milliyetçi parti olarak tarif etsin büyüyebilmesi için önce müstakil kalması ve CHP’den uzaklaşması lazım. CHP ile çeşitli işbirlikleri yapacaksa da bunu eşit müzakere ederek, arada bağımlılık ilişkisi ve hiyerarşi olmadan yapmak zorunda.
Çünkü İYİ Parti’nin genişleyebileceği seçmen havuzu CHP’de değil, Ak Parti ve MHP’de. Biz bu seçimde tekrar gördük ki CHP ile çok yakınlaşmış, CHP ile hiyerarşik bir ilişki kurup ona bağımlı kalmış bir İYİ Parti genişleyemiyor, büyüyemiyor. İYİ Parti bu sebeple bir an önce kimliğini, neyi temsil ettiğini, ona kimlerin oy verdiğini öğrenmeli ve tanımlamalı. Bunları kaybetmeden partiye yeni seçmen kazandıracak söylemi, yöntemi ve kadroyu oluşturmalı. İYİ Parti kimden oy istediğine, kimden oy alabileceğine önce karar vermeli, sonra buna uygun söylem, yöntem, kadro ve propaganda ile bu seçmene ulaşmaya çalışmalı.
Fakat her şart altında İYİ Parti müstakil kalmalı, müstakil kimliğini inşa etmeli, parti özgünlüğünü muhafaza etmeli. İYİ Parti içinde müstakil parti olmak arzusu içinde olan bir kanat daha var ama diğer gruplara göre en zayıf kanat bunlar. Teknokrat ağırlıklı, Türk siyasetinin yerleşik kirli ilişkilerine hakim olmayan, Ankara siyasetinin ayak oyunlarının dışında olan bu insanlar maalesef güçsüz. Çünkü bu insanların hem ideolojik olarak dayandıkları bir taban yok hem de CHP ve CHP medyası tarafından destek görmüyorlar. Çünkü bu insanlar CHP ile CHP belediyeleri ile bağımlılık ilişkisine girilmesinden rahatsızlar. Bu durumun partiyi büyütmediğinin sadece parti içerisinde yetki ve söz sahibi dar bir oligarşiye ekonomik fayda sağladığının farkındalar.
Fakat bu 3. gruptaki insanların güçlenmesi için yapmaları gereken şeyler var. Parti içinde müttefik kazanmak zorundalar, Akşener’in alacağı kararlara etki etmek zorundalar. Partinin onların önerdiği yoldan gittiği takdirde büyüyeceğini, tabanın siyasi ve iktisadi taleplerine o zaman karşılık verebileceğini, İYİ Parti kamuoyuna inandırmak zorundalar. Bunu yapabilmek için taban ile daha çok iletişim kurmak, iletişimi güçlendirmek için çeşitli mecralar ve araçlara sahip olmak ve buna dair bir yol haritası hazırlamak zorundalar.
İYİ Parti’nin Geleceği
Umarım ve dilerim 24-25 Haziran’da yapılacak 3. Olağan Kurultay’da alınan kararlarda, oluşturulacak kadroda ve izlenecek siyasette bu 3. grup daha etkili olur. Çünkü ben İYİ Parti’nin ne salt demode milliyetçilik siyasetiyle, ne de CHP’ye eklemlenmiş merkez sağ veya milliyetçilik siyasetiyle genişleyebileceğini sanmıyorum. Fakat İYİ Parti siyasi merkezi tanımlayabilir, bu siyasi merkezi içine alacak şekilde yeni şeyler söyleyen milliyetçilik siyaseti tasarlayabilir. Bu tür bir milliyetçilik siyaseti, gündelik hayatı etkileyen konular üzerinden kendine alan bulabilir.
Batı ülkelerinde de etkisini artıran milliyetçilik ve ekonomi bağlamı üzerinden İYİ Parti yol alabilir. Bunun yanında siyaset yapma tarzıyla ve politikalarıyla gündelik hayatın kronik sorunlarına çözümler üretecek bir politika seti ortaya koyabilir. Fakat bunları yapabilmek için yeni bir kadro gerekir. Disiplinli çalışma gerekir. Ezberlerle hareket eden değil, veriyle çalışan parti mekanizması gerekir. Yıpranmamış, siyasi bagajı olmayan, siyaseti servet edinme aracı olarak görmeyen kabiliyetli insanlar gerekir. Akşener ister ve irade gösterirse bunu yapabilir ve bu kadroyu bir araya getirebilir.
Çünkü bu insanlar İYİ Parti’nin içinde, çeperinde ve yamacında zaten var. Akşener bunu tercih ederse tüzüğe göre üç dönemle sınırlı olan genel başkanlığını Haziran 2026’da noktalayıp, partiyi bu insanlardan birine bırakıp siyaseten emekli olabilir. Akşener bunu yaparsa işte o zaman İYİ Parti 2028’te toplumun önünde üçüncü bir seçenek olabilir. Bunları yapmayıp mevcut yapı, mevcut kadro ve anlayışla devam ederlerse ne Türkiye’ye faydaları olur ne de millete. Genel merkezde pozisyonunu koruyan küçük bir azınlık dışında kimseye faydası olmayan bir yapı halini alır. Şimdi tercih Meral Akşener’in. Alacağı kararlarla İYİ Parti ve kendisi “Ya Tarih Yazacak ya da Tarih Olacak.’’