[voiserPlayer]
Selman Rüşdi, Profesör Solanka’nın hikâyesini kaleme aldığı Öfke’sine her yılın, bir öncekine göre taş devri gibi kaldığı şeklinde bir not düşmüştü.
Bugün bizlere, insani kapasitenin tarafsız, nötr bir sonucuymuş gibi sunulan teknolojik gelişimin yol açtığı ve yeniden ürettiği hızın, zamanı zıvanasından çıkardığına dikkat çeken bu not, yaşama hükmeden bir rasyonaliteye dikkat çekiyor.
Bu rasyonalite; neoliberal politikaların, ucuz iş gücünün de etkisiyle hayatlardan süreklilik olgusunu çekip çıkarmasının da uzantısı. Dolayısıyla, teknolojiyi salt bizlere sunulan aygıtlar ve imkânlar üzerinden nötr bir gelişim olarak görmenin kendi içinde kör edici yönü bu rasyonalitede saklı.
Teknolojinin ve hızın bileşkesindeki bu rasyonalitenin son ürünü ise yapay zeka.
Yapay zekanın işlemek için insana ihtiyaç duyan makinelardan farkı ise şu: Artık makine, deneyimin bizatihi kendisinden öğreniyor, onu insani süreçlere özgü bir mantığa oturtarak yeni çıktılara imkân tanıyabiliyor.
Aynı zamanda bugüne kadar ortaya konmuş, artan veri hacmi ve depolama imkânlarının kişiselleşmesiyle oluşan algoritmalara kadar uzanan bir çerçeveyi barındıran teknolojik gelişimin birikimini de içererek bu birikimi, onun savunucularının vurguladığı üzere -insanın yerini almak bir yana- onun yeteneklerini, kapasitesini arttırmak için kullanılan bir araç.
Fakat kendi kendine öğrenen ve öğrendiklerini uyumlu hâle getirerek bir sonuç üreten yapay zekanın bu yorumu Heidegger’in diyebileceği üzere onu “nötr” bir olgu kılarak ona bir masumiyet kazandırıyor.
Bir kere bu yorum teknolojinin özü ile aygıt mantığı arasındaki ayrımı gözden kaçırıyor. Böylelikle de bu özü içeren aygıtsal düzeneği araç kertesine indirgiyor. Kısacası onu “size yardımcı olacak bir araç” şeklinde yüksüz ve tarafsız bir olguymuş gibi sunarak teknolojiye olabilecek en kötü teslimiyetin önünü açıyor.
Çok uzatmadan şu noktayı vurgulamakta fayda var: Kendi kendine deneyimden öğrenme ve öğrendikleri üzerinden bu deneyime müdahale kapasitesine erişmiş bir aygıt, insanın ikincil konuma itildiği bir süreci ifade eder.
Günther Anders’in ifade ettiği gibi aygıtlar, işlemesi ve deneyime katkıda bulunması için insanın kullanımına muhtaç olan araçlardan farklı mantığa sahiptir. Yapay zeka, bu bakımdan, insanın mutlak olarak ikincilleştiği bir aygıttır ve insana yardımcı olmak yerine onu yönlendirme kapasitesini, bugüne kadar hiçbir teknolojik aygıtın ulaşamadığı düzeyde kendi mantığı kılmaktadır.
Araç, bir başka ifadeyle, insanın “özgürce belirlediği hedef” bağlamında ona aracılık eden bir şeydir. Burada dikkat edilmesi gereken husus bir aracı kullanıp kullanmayacağına dair kararın bizatihi onu kullanma potansiyeline sahip kişiye ait olmasıdır.
Aygıt ise benim irademin “ötesinde” gerçekleşen, beni “kendisiyle” var olmaya zorlayan, dolayısıyla da aracın ikincil doğasına sahip olmaktan ziyade beni ikincilleştiren bir şeydir.
Anders’in belirttiği gibi, “aygıtlar ‘araç’ değil ‘hükmü okunmamış kararlardır’: Biz daha kafamızı kaldıramadan hakkımızda verilmiş kararlardır.” Aygıt, kişinin kendi etkin kararıyla eksikliğine ya da varlığına, onu kullanıp kullanmayacağına hükmedeceği bir araçtan farklı olarak, kendisini zorunlu olarak dayatan bir niteliğe sahiptir.
Bir aygıt olarak yapay zeka, teknolojik gelişimin birikimini kendi bünyesinde eriterek deneyimden öğrenme ve öğrendikleri üzerinden deneyime müdahale etme kapasitesi ve bu kapasitenin hızıyla kendisini güvence altına alarak yaşam düzeneğini, onun farklı boyutlarına nüfuz edecek şekilde kendisinden ibaret kılıyor.
Bunun anlamı ise şudur: İnsanın bütünüyle bir “hazır kaynak” hâline dönüşmesi.
İnsani deneyimin kayıt altına alındığı teknolojik gelişimin bu evresine aslında yapay zekaya, onun deneyime müdahale etme kapasitesini artıracak birer hazır kaynak olarak hizmet ediyoruz.
Şu soruları gündeme getirmemiz, teknoloji düşmanlığıyla yaftalanabilir: Yapay zekanın beslenmeyi, büyümeyi bırakacağı bir nokta olacak mı? Olması gerekir mi? Eğer ona bir sınır koyulamayacaksa kayıt altına aldığı deneyim birikimiyle insanı ikincilleştirmemesi mümkün mü?
İnsanın bütünüyle yapay zekanın maiyetinde, onun çağrısıyla hareket etmeyeceğinin bir güvencesi olabilir mi?
İnsanın yapay zeka tarafından, Giorgio Agamben’in ifadesini ödünç alacak olursak, hem engellenip hem de ona mecbur bırakılmasının sonuçlarını etik ve politik düzeyde gözden kaçırmaya ne kadar daha devam edebiliriz?
Deneyimden insanı kat be kat aşacak şekilde hızla öğrenip sonuç çıkaran yapay zekanın insani rasyonaliteyi teknolojik rasyonaliteye dönüştürmesi, onu “nötr” bir olgu olarak ele alan bakış göz önünde bulundurulduğunda kaçınılmaz görünüyor.
Yapay zekanın gelişmiş ürünü olduğu teknolojik rasyonalite, Herbert Marcuse’nin vurguladığı üzere, “hükümlerin tartışmaya kapalı biçimde verili olduğu bir olağanlık düzlemi oluşturur; insanları belirli tutum ve davranışları gerçekleştirmeye, birtakım aygıtların buyruğuna girmeye yöneltir.”
Yapay zekanın buyruğuna gönüllü olarak giren tekil örnekler bir yana, yaşamın üretim kertesinin bile onun boyunduruğuna “efektiflik” gibi kaygılarla girdiğine de tanık oluyoruz. Gerd Leonhard’ın deyimiyle “tıka basa teknolojiyle dolduruluyoruz.”
Yapay zeka bu tıka basa doluluğu insandan alıp işleyerek onun önüne sonuç koyacak denli insani varlığı çerçeveliyor, buna devam edecek de.
Bizler, yazarın deyimiyle “dijital obeziteye” dönüşürken hakkımızdaki kararları yapay zekanın verecek olması üzerinde önemle durmamız gerekiyor.
Jean Baudrillard ise “obezite” durumunu işaret ederken onu şöyle somutlaştırıyor: Obezite durumunda “insan vücudu dış dünyaya karşı direnmek yerine, dış dünyayı içine tıkmaya çalışan bir şeye benzemiştir.” Obeziteden malûl insanlar “içinde yaşamakta olduğumuz sistem gibi, boşlukta hiç durmadan şişen varlıklara benzemektedirler.”
Nitekim, insani deneyimi kendi veri depolarına hapseden ve oradan sonuçlar, analizler üreten bir yapay zeka karşısında şişen varlıklara benzediğimizin örnekleri, hayal dünyamızı yapay zekaya gönüllü olarak teslim etmemizde de görülüyor.
Yapay zekaya göre elli sene sonrasında bir yerin ne halde olacağına dair gönderiler olağanlaşmışken yakın gelecekte bu obezitenin insanın asli unsuru olması şaşırtıcı olmayacak.
İnsanın irade ve karar verme kapasitesini aşan bir birikim ve analiz kapasitesi olarak yapay zekayı tarafsız bir olgu olarak görmeyi bırakmak, ona dair politik sorgulamanın başlangıcını teşkil ediyor.