Deniz manzarası hemen her insanın en sevdiği manzaralardan biridir. İnsanın içini rahatlatan, alabildiğine maviliği ile umudu güçlendiren, ışıltısı ile insanın içini ısıtan, deniz canlıları ile yedisinden yetmişine insanların ilgisine mazhar olan bir şeydir deniz.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizin en popüler ve kadim geçmişine ev sahipliği yapmış, bugün ülke nüfusunun neredeyse dörtte birini barındıran İstanbul, deniz dendiğinde akla gelen pek çok fotoğrafın çekildiği yerdir. Bir çoğumuzun boğazın kenarında bir hatıra fotoğrafı vardır. Ama İstanbul’da doğan, o gün bu gündür yaşayan, fakat artık bir delikanlı olmasına rağmen deniz manzarasında ilk kez balık ekmek yiyen genç… Ve niceleri…
Bu biricik örnek, toplumdaki gelir eşitsizliğinin insanın yüreğini burkan tezahürlerinden sadece bir tanesi. Çağdaş bir toplumda önemli olan, bunun gibi yürek burkan hikayelerin yaşanmayacağı hayat koşulları yaratabilmektir.
Gelir Eşitsizliği Nedir?
Gelir eşitsizliği, bir toplumdaki ekonomik birimler arasında gelirin orantısız biçimde dağılımını gösterir. Piyasa mekanizmasını esas alan herhangi bir ekonomide gelirin eşitsiz dağılımı, kaçınılmaz olsa da, eşitsizliğin aşırı hale gelerek adil olmayan bir noktaya savrulmasının önemli sosyal, ekonomik ve politik sonuçları olur.
Bir ekonomide gelir eşitsizliği genellikle çeşitli istatistiksel araçlar kullanılarak ölçülür. Gini katsayısı, toplumdaki gelir eşitsizliğinin boyutunu ölçer ve nüfusun gelir dağılımının kapsamlı bir göstergesi niteliğindedir. Öte yandan, fonksiyonel gelir dağılımı analizi, gelir türleri arasındaki bölüşümü gösterir. Bu dağılımda, üretim süreci sonucunda ortaya çıkan gelirin üretim faktörleri arasındaki bölüşümü önem taşır.
Bu ölçüm yöntemleri gelir eşitsizliğinin boyutu ve doğası hakkında önemli bilgiler sunarak politika yapıcıların ve araştırmacıların müdahalelerin etkinliğini değerlendirmelerine ve adil gelir dağılımını teşvik edecek stratejiler oluşturmalarına olanak tanır.
Eşitsizliğin Yıkıcı Etkileri
COVID-19 pandemisi, dünya genelinde mevcut gelir eşitsizliklerinin daha da büyümesinde ve farklı toplum kesimleri arasındaki ayrımların derinleşmesinde etkili oldu. Düşük gelirli bireyler ve dışlanmış kesimler; orantısız iş kayıpları, azalan çalışma saatleri ve ücret kesintileriyle karşı karşıya kalarak ekonomik krizin en ağır yükünü üstlenirken, yüksek gelir grubunda yer alan kesimler bu süreci göreli daha az zararla atlattı.
Dezavantajlı grupların test, tedavi ve aşılama konusunda engellerle karşılaşmasıyla sağlık hizmetlerine erişim göze çarpan bir sorun haline geldi ve sağlık sonuçları ile ekonomik güvenlik arasındaki fark daha da açıldı.
Düşük gelirli ailelerden gelen öğrenciler çevrimiçi öğrenme kaynaklarına erişimde zorluk yaşarken, uzaktan çalışmaya ve eğitime geçiş dijital uçurumu ortaya çıkardı; akademik başarı ve geleceğe dönük ekonomik fırsatlardaki eşitsizliklerin süreklilik kazanmasına neden oldu.
Dahası, çoğunlukla mütevazı geçmişe sahip bireylerin sahip olduğu küçük işletmeler, kapanmalara ve mali sıkıntılara karşı savunmasız durumda kaldı ve bu da toplumun farklı kesimleri arasındaki gelir eşitsizliklerini artırıcı bir etki yaptı. Pandemi, krizlerin toplumun en savunmasız üyeleri üzerindeki eşitsiz etkisini hafifletmede güçlü sosyal güvenlik ağlarının ve kapsayıcı politikaların önemini bir kez daha bizlere hatırlattı.
Dünya kadar Türkiye ekonomisi de pandemi şokunu henüz atlatamamışken yanlış ekonomi politikaları sonucu Türk lirasının hızlı değer kaybı ve döviz kuru artışının enflasyonu güçlü biçimde beslemesi ve yaklaşık 20 yıl sonra ekonomide yeniden dolarizasyon yaşanması, ekonomik birimlerin satın alma gücünü azalttı, yaşam standartlarını hızlı bir şekilde kötüleştirdi.
Bu süreç aynı zamanda zenginlerin daha da zenginleştiği, yoksulların sayıca artış gösterdiği ve daha da yoksullaştığı, orta sınıfın içinin boşaldığı bir toplum oluşmasını hızlandırdı. Böylece Türkiye’de gelir eşitsizliği endişe verici boyutlara ulaştı. Eurostat’ın 2022 yılına ilişkin verileri, Avrupa’da gelir dağılımı eşitsizliğinde Türkiye’nin ilk sırada yer aldığını ve dünyadaki 130 ülke içinde ise 28. sırada bulunduğunu gösteriyor.
Az Gelişmişliğin Kısır Döngüsü
Türkiye ekonomisinin geldiği bu noktada artan gelir eşitsizliğinin sonuçları toplumun her alanına nüfuz etmekte. Türkiye ekonomisi azalan sosyal hareketlilik ve nesiller arası yoksulluğun süreklilik kazandığı bir yapı arz ediyor. Kuşkusuz, artan yoksulluk sosyal refah kaybına neden olurken, sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma sistemlerinin bu yükün altında ezilmesine, devlet bütçesinin olumsuz etkilenmesine ve ekonomik istikrarı zayıflatacak çeşitli etkilere sebep oluyor.
Dahası, toplumsal yapıdaki sosyal uyumda görülen aşınma, üzerine eklenen makul olmayan sayıdaki mülteci ve sığınmacı ile birlikte mevcut gerilimleri artırıyor ve kutuplaşmaya neden oluyor. Yükselen emlak fiyatları, ev sahibi olmayı birçokları için ulaşılması zor bir hayal haline getiriyor. Kentsel dönüşümün amacı dışına çıkan uygulamaları ve kentlerde uzun süredir kendi mahallelerinde yaşayanların yerinden edilmesi; sosyal gerilimlerin artmasına ve varlıklı kesim ile dışlanmış kesim arasındaki uçurumun genişlemesine yol açıyor.
Öte yandan, dezavantajlı geçmişe sahip ve eğitim başta olmak üzere pek çok açıdan fırsat eşitliğinden yoksun yetenekli bireylerin ekonomiye tam olarak katkıda bulunamaması ve ekonomik işleyişte kendine yer edinememesi nedeniyle ülkenin ekonomik potansiyeli de önemli ölçüde gerileme gösteriyor. Bu durum makroekonomik açıdan yenilikçiliği ve üretkenliği engellemekle kalmıyor, aynı zamanda bir az gelişmişlik döngüsünün oluşmasına da neden oluyor.
Ne Yapmalı?
Türk lirasındaki hızlı değer kaybının ve bunun enflasyon, satın alma gücü ve yaşam standartları üzerindeki etkisinin hafifletilmesi için parasal, mali ve yapısal tedbirleri kapsayan kapsamlı bir strateji tasarlanması büyük bir zorunluluk arz ediyor.
Bu kapsamda merkez bankasının ekonomik istikrarı sağlamak ve enflasyonist baskıları azaltmak için proaktif bir para politikası duruşu sağlaması gerektiği konusunda iktisatçılar arasında bir konsensüs olduğu görülüyor.
Kuşkusuz, eş zamanlı olarak bütçe açıklarını ve kamu borcunu giderecek, piyasaya güven aşılayacak ve ekonomik istikrarı güçlendirecek ihtiyatlı maliye politikalarının uygulanması ve rekabet gücünü artırmayı, yatırımı teşvik etmeyi ve yönetişimi iyileştirmeyi amaçlayan yapısal reformlarla piyasa güveninin yeniden tesis edilmesi; sürdürülebilir ekonomik büyümenin temellerinin atılması açısından hayati bir öneme sahip ve bunu her zaman akılda tutmak gerekiyor.
Bu çerçevede gelir eşitsizliğinin ele alınması, hedeflenen politikaları ve sistemik reformları kapsayan çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Sosyal güvenlik ağlarının güçlendirilmesi, eğitim ve mesleki eğitime yatırım yapılması ve kapsayıcı ekonomik büyümenin teşvik edilmesi, gelir uçurumunun azaltılmasına yönelik zorunlu adımlar olarak cari dönemdeki ekonomi politikalarının yanına uzun vadeli hedefler olarak eklenmelidir.
Ek olarak, adil vergilendirmeyi teşvik etmek ve yolsuzlukla mücadele, piyasa koşullarında eşitliğin sağlanmasına ve ekonomik kurumlara olan güvenin yeniden tesis edilmesine yardımcı olacaktır.
Özetlemek gerekirse, Türkiye ekonomisi eşgüdümlü ve kararlı eylemlerle para birimindeki değer kaybının yarattığı zorlukların üstesinden gelebilecek, satın alma gücünü koruyabilecek ve vatandaşlarının yaşam standartlarını iyileştirebilecek potansiyele her türlü olumsuzluğa rağmen sahiptir.
Daha İyi ve Adil Bir Gelecek Mümkün
Dünyanın içinde bulunduğu çoklu krizler çağında Türkiye’nin, 21. yüzyılın kendine has karmaşası ile yüzleşirken, gelir eşitsizliğinin getirdiği ve zamanlar arası boyutta yeni yeni yüzleşilmesi gereken meselelerle karşılaşılması muhtemel. Bu konuda rasyonel ve kararlı adımlar atılması acil bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.
Zira, ekonomiyi bu koşullar altında ileriye taşıyacak adımların; cesur bir vizyon, ortak eylem ve sosyal adalete sarsılmaz bağlılık gerektirdiği ortadadır. Türkiye, kapsayıcı politikaları benimseyerek ve dayanışma kültürünü geliştirerek tüm vatandaşları için daha adil bir geleceğe doğru yol alabilecektir.
Fotoğraf: Anna Auza