[voiserPlayer]
Çin ve Rusya, medeni dünyanın önündeki iki büyük düşman. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali bu düşmanlığın ne kadar pervasızca hayata geçirilebileceğini göstermesi açısından önemli bir uyarı oldu. ABD yönetimi bu iki büyük tehdide karşı organize olması gerektiğini kavradı ve bu yönde güçlü adımlar atmaya başladı.
18 Ağustos’ta ABD, Güney Kore ve Japonya liderlerinin bir araya gelerek ortak bir bildiriye imza atması bu konuda atılmış çok önemli bir adım oldu. Çin’in bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı tarihi bir birliktelik ortaya koyan bu üç ülke, birbirlerine sorumluluk yükleyen ortak mekanizmaları da kurmayı başardı. Bölgenin jeopolitik kaderini belirleyecek bu zirve 21. yüzyılda yaşanacak potansiyel gelişmelerin de önemli bir aynası oldu.
Camp David Zirvesi
ABD Başkanı Joe Biden, Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol ve Japonya Başbakanı Fumio Kishida 18 Ağustos’ta ABD Başkanları’nın yazlık dinlenme evi Camp David’de bir araya geldi. Zirvede ortak bir metne imza atılırken pek çok kalıcı mekanizma konusunda da anlaşmaya varıldı.
Zirvenin Camp David’de yapılmasının büyük bir simgesel anlamı var. Camp David, Amerikan Başkanları’nın dinlenme yeri olsa da tarihi diplomatik görüşmelere de ev sahipliği yapmış bir yer. İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikan Başkanı Roosevelt’in İngiltere Başbakanı Churchill’i ağırladığı ve onunla müzakere ettiği Camp David, 1978’de İsrail ve Mısır liderlerinin bir araya geldiği ve tarihi anlaşmaya da adını veren yer. Camp David aynı zamanda 2000 yılında başarısızlıkla sonuçlanan ve Bill Clinton’ın arabuluculuk yaptığı Filistin lideri Arafat ve İsrail lideri Ehud Barak’ın da barış için müzakere ettiği yer olarak hafızalarda yer alıyor. Yani Camp David’in seçilmesi aynı zamanda önemli bir diplomatik mesaj.
Güney Kore ve Japonya’nın bir araya gelmesi aslında hiç de kolay olmadı. Güney Kore’nin Japonya’ya karşı tarihsel husumeti, bugüne kadar iki ülke liderlerinin yan yana çok az gelebilmesine neden oldu. 2017’de Güney Kore’de Moon Jae-in’in seçilmesi ile ilişkiler yine donuklaşırken 2022 Mayıs’ında başa geçen Yoon Suk Yeol’un Japonya ile ilişkileri yumuşatmaya yönelik tavrı bu birlikteliğin önünü açtı. Güney Kore toplumunda Japonya ile yakın ilişki kurmak hiç de popüler değil ve Suk Yeol halkı karşısına almak durumunda kalacak.
Zirve, Çin’in yayılmacı ve statükoyu değiştirmeye yönelik bölgesel politikalarına karşı dur deme amacı taşıyor ve liderler bunu açıkça söylemekten de çekinmiyor. Çin, bu yıl savunma bütçesini %7,2 oranında artırdı ve Tayvan’a yönelik tacizkâr tavrını sürdürüyor. Çin, zaman zaman desteklediği Kuzey Kore’yi de sahada öne sürüyor ve özellikle Güney Kore için ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturuyor.
Zirvenin ardından yayınlanan bildiri Camp David Ruhu başlığını taşıyor. Bildiri sadece iyi niyet dileklerini içermiyor. Bildiriye göre üç ülkenin liderleri, Dışişleri bakanları, Savunma Bakanları ve güvenlik danışmanları her yıl bir araya gelecek. Ayrıca ekonomik ve sanayi ilişkilerinin gelişmesi amacıyla maliye bakanları, ticaret ve sanayi bakanları her yıl toplantı yapacak. Bunun yanında kurulacak üçlü mekanizma ile acil durumlar için bir kırmızı hat kurulması kararlaştırıldı. Ayrıca bu üç ülke, bölgede her yıl askeri tatbikat yapacak. Aslında ABD’nin bu ülkelerle ayrı ayrı çok derin askeri ilişkileri var. ABD, Japonya ve Güney Kore’de 80 bin asker bulunduruyor ancak ilk kez böyle bir üçlü bir mekanizma kuruluyor.
Biden zirvenin ardından yaptığı açıklamada bunun yeni bir çağın başlangıcı olduğunu söyledi ve onlarca yıllık birlikteliği inşa ettiklerinin altını çizdi. Amerikan yönetimi yapılan anlaşmanın kurumsallığı üzerinde çok duruyor. Zira Obama yönetimi de üç ülkeyi bir araya getirmeye çalışmış ancak ABD’de Trump’ın ve Güney Kore’de Moon Jae-in’in seçilmesi ile bu çabalar boşa gitmişti. Biden yönetimi bu birlikteliğin kalıcı ve kurumsal olmasının üzerinde titizlikle duruyor.
Aslında bu anlaşma Amerika’nın bölgedeki müttefikleri Çin’e karşı bir araya getirme politikasının son halkasını oluşturuyor. ABD daha önce de Avustralya, Hindistan ve Japonya ile birlikte Dörtlü Güvenlik Diyalogu (Kısaca Quad) denilen bir birliktelik kurmuş, Avustralya ve İngiltere ile de AUKUS mekanizmasını hayata geçirmişti.
Çin yönetimi kendisine karşı açıkça bir blok oluşturulmasına karşı doğrudan tepki vermekten çekinmedi. Çin lideri Xi Jinping Batılı ülkeleri Çin’e karşı bir çevreleme politikası uygulamakla ve Çin’in kalkınmasını engellemeye çalışmakla suçladı. Çin’in resmi görüşlerini yansıtan Global Times’ta çıkan analizde ise ABD’nin mini bir Asya NATO’su kurmaya çalıştığı anlatıldı. Yazıda Seul ve Tokyo yönetimleri, Amerika’nın peşine takılarak kendilerini felakete sürükledikleri yönünde uyarıldı/tehdit edildi.
Yeni Soğuk Savaş
Camp David zirvesi Amerikan diplomasisinin muhteşem bir başarısı oldu. Biden-Blinken yönetimi kurulan diplomasi mimarisi ile üç ülkenin Çin’e karşı kurumsal bir birlikteliğe imza atmasını sağladı. Yapılan anlaşma ve kurulan mekanizmalar sonraki yıllarda atılacak adımlar için harika bir hukuki ve siyasi altyapı kurdu.
Yapılan anlaşma pek çok siyasi simgenin ustalıkla kullanılmasına da zemin hazırladı. Zirvenin Camp David’de yapılması, bildirinin Camp David Ruhu adını taşıması, Çin ve Rusya’ya karşı diplomatik bir dille ve adları zikredilerek karşı konulması ve tamamen kurumsal ve hükümetler üstü bir mekanizmanın kurulması zirvenin öneminin kat be kat artırıyor.
ABD’nin 21. yüzyıldaki rakibi Çin olacak. Çin’in ekonomik büyümesi aynı zamanda siyasi ve jeopolitik tehditleri de içinde barındırıyor. Çin yönetimi tüm dış politika adımlarını mevcut statükoyu bozmak üzerine kurmuş durumda. Tayvan’ın bağımsızlığını sona erdirmek isteyen Çin, başta Japonya ve Güney Kore olmak üzere bölge ülkelerini kendi dış politikasına bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Pakistan ile girdiği stratejik işbirliği ile Güney Asya’da Hindistan’a baskı yapmak isteyen Çin, Batı demokrasilerini istikrarsızlaştırmak için illegal tüm yolları denemekten de geri durmuyor.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, otoriter rejimlerin küresel sisteme ve Batı demokrasilerine karşı olan husumetinin erişebileceği boyutları açığa çıkardı. Eğer Rusya Ukrayna’yı teslim alabilmiş olsaydı Çin’in Tayvan’a karşı olan işgal niyeti daha da iştahlanacaktı. Batı demokrasileri artık kendilerini korumak için diyaloğun yanında askeri işbirliklerinin ve bölgesel jeopolitik ittifakların önemini daha iyi anladı. Camp David’den çıkan bu anlaşma gerektiğinde nasıl bir araya gelinebileceğinin iyi bir örneği oldu.
Camp David’in bir diğer başarısı da üç ülke arasındaki mekanizmayı kurumsallaştırmayı başarması oldu. Dünya demokrasilerinin popülizm baskısı altında kurumsallaşma karşıtı akımlarla savaştığı bir dönemde, kişilere ya da konjonktüre bağımlı olmayan bağımsız mekanizmaların oluşturulması, aynı zamanda popülist eğilimli dış politikaya da ağır bir darbe niteliğini taşıyor. 2024 seçimini Trump kazansa bile zarar vermesi oldukça güç hukuki ve diplomatik mekanizmalar kuruldu.
ABD diplomasisinin bu başarısı Çin’in durdurulması yönünde önemli bir adım oldu. Bundan sonraki dönemde ABD yönetimi, ana dış politika odağını Pasifik’e kaydırmak istiyor. Çin’in ekonomik olarak zorlandığı bu dönemde atılan bu adım, agresif Çin dış politikasına da ağır bir darbe anlamına geliyor. Görünen o ki ABD, diplomatik savaşta Çin’e karşı bir zafer daha kazanmış oldu.