[voiserPlayer]
Türkiye, seçimlere iki hafta kala Baykar CEO’su Haluk Bayraktar ile Cumhurbaşkanı adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun birbiriyle atışmasına tanıklık etti. Her yıl Eylül ayında yapılan ve Baykar firmasının öncülüğünü üstlendiği Teknofest’in bu yıl Atatürk Havalimanı’nda Nisan ayının sonunda yapılması ve Kılıçdaroğlu’nun Atatürk Havalimanı’na yönelik bir vaadini açıklaması ile başlayan tartışma, sadece siyasi bir gündem değil aynı zamanda bir zihniyetin de çözülmesine yol açtı. Türkiye son 10 yılda sokulduğu “siyaset üstücülük masalı”yla artık yüzleşmek durumunda.
AKP iktidarı, otoriter bir yönetim modeline dönüştükten sonra klasik demokratik yöntemler yerine güvenlikçi bir politika üzerinden meşruiyet üretmeye başladı. Artık AKP seçmeni, partiye onun politikalarının ülkeyi kalkındıracağı ve kendi sorunlarını çözeceği nedeniyle değil, Türkiye’nin güvenliği için oy vermek durumunda idi. Bu söylemle uyumlu şekilde savunma sanayisinin önü açıldı. Savunma sanayisi doğası gereği devletin itici güç olduğu, kamunun finansal ve bürokratik desteği ile yeşerebilen bir sektör. Sadece teknik altyapı olarak değil, doktrin olarak da devletin dış politika hedefleri, savunma sanayisinin gidişatını etkiler.
Türkiye’nin kuruluşundan beri Yurtta Sulh Cihanda Sulh, yani statükocu dış politika yerine, Suriye’de rejim değişikliğini hedefleyen, Afrika’daki iç çatışmalarda taraf olan, Libya’daki güç mücadelesinde sahaya inen bir doktrin çerçevesinde dönüşen Türk dış politikası, bu yöndeki sanayi ve üretim zihniyetini de değiştirdi. Bu noktada kendi sınıfı açısından dünyanın en üst liginde boy gösteren başarılı bir şirket, devletin destekleri ile kendisini gösterdi: Baykar.
Baykar’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve beyni Selçuk Bayraktar’ın Erdoğan’ın kızı ile evlenmesi ile durum daha da farklı bir boyuta taşındı. Baykar’ın önü artık tüm gücü elinde tutan Erdoğan’ın da desteğiyle açıldı ve firma ünlü TB-2 Bayraktar SİHA’sıyla dünya çapında haklı bir üne kavuştu. Bayraktar’ın bir imaj çalışmasıyla “Ülkesi için çalışan mütevazi bir mühendis” kimliği AKP tabanında ve hatta onun dışındaki kitlelerde sempati yaratırken çoğu kişi Selçuk Bayraktar’ı Erdoğan’ın varisi olarak görüyor.
Bayraktar Neden Topa Girdi?
Türkiye’de burjuvazi korkaktır. Bunun açıklanabilir ve daha az açıklanabilir bazı nedenleri var. Türkiye’de devletin gücünü karşınıza aldığınızda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsınız. Bundan dolayı iş insanları ve sanayiciler siyasi iktidar ile hep bir uyum yakalama çabası içindedir. Hele hele kamuoyu ve basın önünde siyasilerle çatışmaz, siyasi tartışmalara girmezler. Öyle ya, şirketlerin amacı kar etmek ve bunun devamlılığını sağlamaktır. Siyasileşmek müşteri ve tüketicilerin algısı açısından da sakıncalı bir durumdur.
Bu yüzden Baykar CEO’su Haluk Bayraktar’ın tam da seçim öncesinde bir liderle tartışmaya girmesi çok manidar oldu. Siyasi realite göz önüne alındığında Bayraktar’ın kendi inisiyatifiyle açıklama yapmayacağı, yapsa bile Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla bunu düzelteceği öngörülebilir. Yani Bayraktar’ın bu çıkışı ancak Cumhurbaşkanı’nın isteğiyle ve/veya göz yummasıyla gerçekleşmiş olabilir.
Bunun yanında Teknofest alanına yanına da Azerbaycan diktatörü Aliyev’i alarak gelen Erdoğan, burada bir siyasi miting yaptı. Miting tamamen siyasi olmanın yanında Kılıçdaroğlu’nu yuhalatmayı da içeren pek çok işaret taşıyordu. Kamu kaynaklarıyla bir vakıf tarafından yapılan organizasyon, Erdoğan’ın seçim kampanyasına teknik destek sağlamış oldu.
Hikayenin Sonu
Türkiye’de savunma sanayi her zaman politikti. AKP iktidarı yeni doktrinini topluma kabul ettirirken bunu bir kalkan olarak kullandı. Ekonomik ve sosyal huzursuzluğun konuşulması yerine, yerli-milli üretim ile SİHA’ların konuşulması her zaman tercih edildi. Hatta yer yer içinde bulunulan sorunların bu başarıların bir bedeli olduğu algısı da yaratıldı. Türkiye Pakistanlaştırıldı, Kuzey Koreleştirildi.
Bu anlatının sadece AKP tabanı üzerinde etkili olduğu düşünülmesin. Özellikle güvenlikçi politikaları aynı AKP gibi benimseyen muhalif kesimler de “devlet ayrı hükümet ayrı” diyerek bu hikayenin peşinden koşarak gitti. Bu yaklaşım AKP’nin tam da istediği yaklaşım, çünkü kendi kitlesini kaçırmak istemeyen parti yönetimi “Muhalifler bile takdir ediyor” diyerek kaçanlara karşı yüksek bir duvar inşa edebildiler.
Ancak artık bunu devam ettirmesi mümkün gözükmüyor. 14 Mayıs seçimlerinden ne sonuç çıkarsa çıksın artık partiler üstü ve siyaset dışı savunma sanayi hikayesi bitti. Bu hikayeyi kendi elleri ile bitirmelerinin bir sebebi olmalı elbette. Erdoğan’ın seçim öncesinde oy oranı olarak çok da rahat olmaması, artık eldeki tüm imkanları sahaya sürmesine neden oluyor. Bundan dolayı da İHA/SİHA efsanesini dolaylı yoldan feda etti ve yıllarca inşa ettiği anlatıyı yıktı.
Bundan toplum olarak ders çıkarmalı ve her konunun siyasetin bir alt kolu olduğunu anlamalıyız. Türkiye’nin savunmasının akrabalık ilişkileri ile ilişkilendirilmesinin uzun vadede yaratacağı kurumsal aşınmanın Türkiye’nin bekasını tehdit ettiğini bilmeliyiz. Bazı konuların tartışılmaz olduğunu kabul etmemeli, her konuyu özellikle teknik düzlemde tartışmalıyız.