[voiserPlayer]
Benim gibi çocukluğu 90’lı yılların ortaları ve 2000’lerin başında geçenler ve özellikle de kız çocukları için Barbie bir idoldü. Şimdi büyük reklam bütçeleri ile 2023’te geri dönüş yapması da en çok o dönemin çocuklarını heyecanlandırdı sanırım. Filmi geçtiğimiz haftalarda izledim. Benim hayatımda önemli yeri olan bu karakterin filmine de bir inceleme yazmadan geçemedim.
Film bir çocuk filmi değil. Yani basit bir çocuk filmi değil. Zaten filmin yönetmeninin Greta Gerwig olduğunu aklımızda tutmalıyız. Yönetmeni nedeniyle daha olgun ve mesaj içeren bir film beklememiz kaçınılmazdı. Mesajlar yerleştirilmiş bir film. Şahsi kanaatimce bu mesajlar fazlasıyla açık verildiği için basit kalmış. Haydi şimdi birlikte detaylara bakalım.
Öncelikle bu yazının “spoiler” içerdiğini belirtmekte fayda var. Filmi izlemediyseniz ve izlemeyi düşünüyorsanız sizin için sürprizi bozmak istemem.
Filmde iki ayrı evren ile karşılaşıyoruz. Biri Barbie ve Ken’lerin yaşadığı alternatif Barbie dünyası, diğeri ise günümüz dünyası. Barbie’lerin yaşadığı dünyada mutlak bir kadın üstünlüğü söz konusu. Gerçek dünyadaki durum ise mâlum.
Barbie ilk üretildiğinde kadınlar için üretilen ve “bebek” olmayan, yani yetişkin olan ilk oyuncak olma inancı ile üretilmiş. İlk modelleri genelde sarışın, uzun ve ince bacaklı, zayıf ve renkli gözlüydü. Bu modellerin kadınların güzellik algısını bozduğu ve buna ek olarak kadınların yalnızca güzel olması gerektiği algısını da yaydığı tartışılmıştı.
Bu tartışmaların sonucunda meslek Barbieleri ve farklı görünüşleri olan Barbie’ler üretildi. Ama hepimiz biliyoruz ki Barbie, hiçbir zaman ilk başlardaki popülerliğine geri dönemedi. İşte tam da bu konu filmin ana teması.
Filmde iki evren olduğundan bahsetmiştik. Barbie dünyasında, tam da bu meslek Barbieleri, yani başarılı (Nobel ödüllü vs.) Barbie’ler sebebiyle gerçek dünyada kadınların artık çok özgüvenli, çok başarılı olduklarına ve yüksek pozisyonların çoğunluğunda kendilerine yer bulabildiklerine inanılıyor.
Gelin görün ki hepimizin bildiği gibi gerçek öyle değil. Klasik Barbie olan başrol Margot Robbie de bir sebeple gerçek dünyaya gelip bu durumu görünce ciddi bir hayal kırıklığı yaşıyor. Filmdeki bu kontrastı ben çok beğendim. Fikir olarak güzel olsa da sunuluş biçimi, spektrumun çok iki ucunda ve biraz fazla basitti. Daha güzel işlenebilirdi.
Filmdeki diğer bir kontrast ise Ken’ler ve gerçek dünyadaki erkekler arasındaydı. Barbie dünyasında Ken’ler, Barbie’lerin ilgisini çekmek için yaşayan, herhangi bir beceri ve başarısı olmayan varlıklarken gerçek dünyadaki patriarkal düzen 2023 yılında hala devam etmekte.
Bunu gören başrol Ken de Barbie dünyasına gittiğinde bir erkek egemenliği kurmaya girişiyor. Kısmen başarılı da oluyor. Çünkü Nobel ödüllü Barbie’den, devlet başkanı Barbie’ye tüm Barbie’ler kadın egemenliği içine doğdukları için erkek baskın düzene bağışık değiller. Dolayısıyla da erkek egemenliğine dair fikirler ilk anlatıldığında bunlara karşı savunma mekanizmaları yok. Beyinleri kolayca yıkanıyor.
Gerçek dünyada aslında daha baba-baskın, erkek egemen kültürün hüküm sürdüğü evlerde büyüyen kadınların eril düzene karşı savaş verirken daha sert olabildikleri yaygın kanaat olduğundan, Ken’in erkek egemen bir Barbie dünyası kurması, biraz abartı olmakla birlikte güzel bir kontrast yaratmış.
Kadın egemen pembe Barbie evreni ile erkek egemen Ken evreni arasındaki çatışmaları izliyoruz ve filmin sonunda aslında eşitlikçi bir yaklaşım ile final yapmaya yaklaşıyoruz. Tam olarak eşitlik diyemeyiz. Çünkü gerçek dünyada kadınlara yapıldığı gibi Barbie dünyasında da erkeklere yüksek mahkemede değil, yalnızca alt düzeylerde birkaç rol Ken’ler için uygun görülüyor.
Yani eşitlik değişimi hiçbir zaman hızlı ya da acısız olmuyor. Ken’in kendini yer yer hüzünlü yer yer komik sorgulamaları sırasında Barbie’nin söylediği “kendin olmalısın” fikri ise filmin ana mesajı denebilir. Kadın ya da erkek olmaktan âri olarak önce birey olabilmek, bir başka cinsiyetin ya da aynı cinsten herhangi bir insanın takdiri ile var olmak insanın en büyük kabusu.
Keşke toplumsal cinsiyet rolleri olmasa da her birimiz yalnızca kendimiz olabilsek. Her birimiz insan olarak potansiyelimiz neyse onu yaşayabilsek. Maalesef gerçek hayatta, toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle bazen başarmaya ehil olduğumuzdan fazlasını yapabilsek de pek çok zaman potansiyelimizin çok altında kalıyoruz. Oysa tüm bu cinsiyet rollerinden uzaklaşırsak herkes için daha huzurlu ve güvenli bir hayata erişebiliriz.
Erkekler, onlara yüklenen toplumsal rollerin ağırlıklarından kurtulabilseler onlar da mutlu olacak. Ama maalesef eril sistem bunu sorgulamalarına bile çoğu zaman izin vermiyor. Bugün nafaka kavramı kanunlarda sadece kadının hakkını alacağı bir düzenleme değil. O zaman neden daha çok kadınlara nafaka verilmek zorunda kalınıyor? Bunları sorgulamamız gerekir.
Evet, herkesin eşit yaşayabildiği bir dünyada evlilik sebebiyle birinin birine süresiz nafaka ödemesi doğru değil diyebilirdik. Ancak Barbie dünyasında yaşamıyoruz. Gerçek dünyadaki çarpıcı gerçekler, toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle kadınların pek çok zaman potansiyelinin altında bırakılması olarak karşımıza çıkıyor.
O sebeple, sonuçları değil, nedenleri tartıştığımız bir dünya gerçek bir ilerleme sunabilir. Barbie dünyasında da açık bir kadın egemenliği olduğu için evlenip boşanma eylemi olsa Barbie’ler nafaka ödemek zorunda kalacaktı. Bu karşıtlık üzerinden sorgulama yaparsak belki de cevaplara yaklaşırız.
Hamile Barbie’nin üretiminin durdurulması… Ben 5-6 yaşlarındayken hamile Barbie’m vardı. Anladığım kadarıyla da Türkiye’de çok sınırlı sayıda piyasaya sürülmüş bir üründü. Filmi izlerken aslında dünya piyasasından da bu modelin hızla kaldırıldığı ve bir daha üretilmediğini anladım. Burada da aklıma doğrudan, “hamile kadın sokağa çıkmasın, göbeğini göstermesin” gibi harika fikirler geldi.
Sadece Türkiye’de olduğunu düşündüğümüz bazı sağlıksız düşüncelerin yansıması mıydı acaba bu hamile Barbie üretiminin durdurulması? Bunun dışında filmde farklı sahnelerde Barbie ve Ken’lerin cinsel organlarının olmadığının altının çizilmesi de mesaj kaygılı geldi bana.
Barbie ile ilgili çok tartışılan feminist mesajlar konusuna da değinmek gerekiyor. Filmde açıkça pek çok feminist mesaj vardı. Nitekim filmin mottosu da “She is everything, he is just Ken” (Barbie her şey, diğeri ise yalnızca Ken) olarak tanıtıldı.
Tıpkı Nobel ödülü alan Barbie üretilmesi kadınların üstündeki cam tavanları kaldırmadığı, engelli Barbie üretilmesi engelli haklarını pek de geliştirmediği gibi, bu filmde verilen “feminist” mesajlar da bugünden yarına dünyayı değiştirmeyecek. Yine de günümüz kültürü ile çok eski bir oyuncağın evrimini izlemek keyif verici oldu.
Filmi izlemek bir Barbie koleksiyoneri olan benim için her anlamda heyecanlıydı. Ama yine de bu pembe patlaması umarım en kısa sürede biter.