[voiserPlayer]
Bu yazıda Kurban ritüeline ve insanlığın bu ritüeli gerçekleştirme sebeplerine ve biçimlerine bakarak bu ritüelin günümüz Türkiye toplumunda uygulanışına kısaca değineceğim.
Kurban Ritüelinin Tarihi
Semavi dinlere göre ilk insanlar olan Adem ve Havva cennette yaşamaktadırlar. Cennette yememeleri gereken bir meyve vardır. Ancak onlar şeytana uyarak meyveyi yemişlerdir. Bu yasağın çiğnenmesi karşısında Tanrı, Adem ile Havva’yı ceza olarak yeryüzüne sürmüştür. Havva ile Adem’in çocukları olmuştur. Bu çocuklardan ikisinin ismi Kabil ve Habil’dir.
‘’Rivayete göre Adem’in iki oğlu Habil ile Kabil arasında bir ihtilaf çıkmış, babaları her ikisinin de Allah’a kurban sunmalarını, hangisinin kurbanı kabul edilirse onun haklı olacağını söylemişti. O zaman gökten inen bir ateşin kurbanı yakması, kurbanın kabul edildiğini gösteriyordu.’’[1]
Eski Yunanda ise insanlar kurban verdikleri zaman kestikleri hayvanların kemiklerini tanrının sunağına yerleştirip onu yakarlar ve böylece yakılmış olan kemiklerin dumanı (kokusu) gökyüzüne doğru yayılır. Bu da tanrılar için yeterli olmuş olur. Habil ile Kabil’in kurbanlarından hangisinin kabul edileceği de gökten inen ateşin belirleyeceği anlaşılıyor. Burada ateş imgesinin ortaklığı dikkat çekicidir.
Eski Yunandaki inanışa göre insanların ve tanrıların birlikte yaşadığı, insanların da tanrılar gibi yorgunluk, hastalık ve yaşlılık nedir bilmediği bir dönemde, tanrıların ve insanların kendilerine uygun yaşam tarzının kesin olarak belirlenmesi için bir öküzün kurban olarak kesilmesine karar verilir. Kesilen kurban parçalara ayrılırken Prometheus, insanların yararına olacak şekilde kurbanı bölüştürür. ‘’Ama Prometheus tanrıların kralına başkaldırır ve insanların yararına olacak şekilde onu kandırmak ister. Titan tarafından hazırlanan iki paydan her biri bir hile, bir tuzaktır. Oysa insanlar eti yiyince kendi ölüm emirlerini imzalamış olurlar. Midenin yasasının hakimiyeti altına girerek, bundan böyle karada, havada ve suda yaşayan bütün hayvanlar gibi davranacaklardır.’’[2]
İnsanlar artık sürekli olarak acıkmaya, yorulmaya ve hastalanmaya hapsolmuştur. Üstelik Zeus, insanları ateşten de mahrum bırakmış ancak Prometheus’un insanlara ateşi bahşetmesi sayesinde insanlar yemeklerini pişirmişler ve bu halleriyle hayvanlardan ayrılmışlardır. Ateşin insan medeniyetindeki bu rolü her toplumda kendini yoğun olarak göstermektedir. Özellikle insanın kendisini hayvandan farklı olarak görmesinde ve kendini daha gelişmiş bir canlı olarak kabul etmesinde önemli bir maddedir. Nitekim pek çok yerel ayinlerde ateş çoğu zaman bir merkezilik teşkil eder. Onun etrafında toplanılır.
Yukarıda da göreceğimiz üzere Eski Yunan inancında insanlar, kurbandan yedikleri parça sebebiyle artık hayvanlar ile tanrılar arasında bir yere konumlanmış, eskiden olduğu gibi tanrılarla aynı masada bulunma ayrıcalığını yitirmişti. Yenen et, insanı açlığa, hastalığa, yorgunluğa ve yaşlılığa mahkum etmiş ve insanı yüksek saadetten alıkoymuştu. İbrahim’i dinlerde de ilk insan Adem, Cennet’ten, Aden Bahçesi’nden kovulma olayını yaşamıştır. Bunun sebebi yine bir şeyi yemektir.
Habil ile Kabil’in tanrıya sundukları kurbanda sadece hayvan yoktu. Meyveler ve bitkisel besinler de vardı. Bu haliyle bakıldığında Antik Yunan’da da aynı şekilde sadece kanı akıtılan hayvanlar değil, aynı zamanda bitkisel besinler de tanrıya kurban olarak sunulmaktaydı.
Hristiyan inancına göre İsa kendini tüm insanlığın günahlarının bedeli olarak kurban olarak sunmuş, bunu sonucunda kurban ibadeti Hristiyanlıkta son bulmuştur. İsa kendisini kurban ederek dünyadaki tüm günahların kefaretini ödemiştir. Yuhanna 1:29’da şöyle geçer:
‘’Yahya ertesi gün İsa’nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: “İşte Allah Kuzusu! Dünyanın günahını ortadan kaldıran O’dur.’’
Öte yandan çile bir kurban olarak görülmez. Girard şöyle der: ‘’İncillerde çile, bize insanlığa selamet getiren bir edim gibi sunulsa da, asla bir kurban değildir.’’ [3]
Girard kurban üzerinden okumanın bir kenara bırakılmasının ve farklı yorumların gerekliliğine çokça değinir. ‘’Tanrı’nın, insanlık tarafından işlenen günahların çiğnediği şerefinin intikamını alması gerekiyormuş, vb. Burada, Tanrı bir kurban talep etmekle kalmaz, en değerli ve en sevgili kurbanı, kendi oğlunu ister. Modern dünyanın iyi niyetli insanlarının gözünde Hıristiyanlığın itibarını en çok düşüren şey, bu önerme olmuştur kuşkusuz.’’[4]
İslam’da Kurban İbadeti
Bu noktada, İslam inancında kurban ibadetinin önemli bir dayanak noktasını oluşturan İbrahim’in İsmail’i – İshak’ı kurban etmeye yeltenmesi hadisesine bakmakta fayda vardır. Kitab-ı Mukaddes’e göre İbrahim’in Hacer’den olan oğlu İsmail değil Sare’den olan oğlu İshak’I kurban etmesi istenmiştir. Kuran-ı Kerim’e göre ise İsmail’in kurban edilmesi istenmiştir. Tevrat’ta Yar.22:1 – Yar.22.13 arasında bu olay şöyle sahnelenmektedir:
‘’’Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB’bin meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, ‘İşte buradayım!’ diye karşılık verdi. Melek, ‘Çocuğa dokunma’ dedi, ‘Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.’ İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.’’
Kuran-ı Kerimde ise kurban verilme sahnesi bu kadar ayrıntılı işlenmez. Saffat Suresi 107. ayette şöyle der: ‘’Biz, (oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik.’’[5]
İslam İnancında kurban ibadetinin kökeninde bu uygulama yatmaktadır. Müslümanlar her sene Hicri takvimde Zilhicce ayının 10 ile 14. günleri arasını Kurban Bayramı olarak kutlamaktadır.
Günümüzde İslam Toplumlarında Kurban İbadeti
Kurban ritüelinin bu uzun soluklu incelemesini yaptıktan sonra bugün Müslümanlarca kutlanan Kurban Bayramına ve Kurban ritüeline farklı açılardan değinmek ihtiyacı hissediyorum.
İslam dininde kurban, insanın tanrı için gerçekleştirdiği bir eylemdir. Kurban kesmenin dünya ve ölüm sonrası insan için büyük yararları olduğuna inanılır. Kurban kesen kişi dünyada, tanrı için yaptığı bu eylem sonrası daha da bereketli bir kazanç elde edeceğini düşünür. Bu kazançların başında öldükten sonra kıyamette sırat köprüsü denen geçitten geçmek gelir. Kurban edilen hayvan, kesen için binek hayvanı olacak ve onu köprüden geçirecektir.
Kurban eyleminin kendisi gerçekleştirilmesi bakımından ritüelistik pek çok ögeyi içinde bulundurur. Kurban kesilirken kurbanı kesen kişiye vekalet vermek gerekir. Vekalet verme kurbanın başarıyla gerçekleştirilmesinin ilk koşullarından biridir. Birkaç kelimelik bu sözlerin söylenmesi ritüelin tam anlamıyla gerçekleştirilmesi ve kurbanın tanrı için kabul edilebilmesinin en önemli adımlarından biridir. Kurban kesildikten sonra temiz bir şekilde parçalara ayrılması, ortaklar arasında eşit olarak paylaştırılması gerekmektedir.
Bugün Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen kurban eyleminin içinde bazı ritüeller kişisel olarak uygulanır. Bunlardan bir tanesi kurban kesen kişinin sabah kalkmasından itibaren, kurbandan gelecek olan eti yiyene kadarki süre boyunca oruç tutmasıdır. Bir başkası ise kesilen kurbanın kanının bir fidan köküne dökülmesidir. Bu uygulamalar bölgeden bölgeye değişiklik gösterir ve kurban ritüelinin zorunlu uygulamaları değildir.
İlkel insanlar hayvanları avladıktan sonra birbirleriyle paylaşmışlardır. Hayatta kalmak için bunu sürekli olarak gerçekleştirmek zorundadırlar. Bugün ise kurban kesimi en fazla yedi kişinin içinde bulunacağı şekilde gerçekleştirilir. Burada da belki de yılda bir kere et yiyebilme fırsatı bulan insanların gerçekleştirdiği eylemi görmekteyiz. Kurban kesmenin dinsel boyutu kadar önemli bir yanıdır bu. Tanrı, kurban kesene kurbandan gelen etin çoğunu dağıtmasını öğütler. Tanrı aynı zamanda kurbanın güzel olanlardan seçilmesini ister. Tanrının bu isteklerinin kurban kesenler tarafından bugün çoğu zaman göz ardı edildiği de bir gerçektir.
‘’O halde kutsal bayramlardaki tutum ve atmosfer nedir? Ritüel ‘kutsal bir günde’ yapılan ‘kutlamadır’, yani kutsal bir günde düzenlenen genel şenliğin bir parçasını oluşturur. Halk kutsal mekanda bir araya geldiğinde, ortak bir bayram sevinci için toplanmıştır. Kutsama, adak sunma, kutsal danslar, müsabakalar, temsiller vb; bütün bunlar bayram havası içinde idrak edilir.’’[6]
Kurban ritüeli bir oyun olarak da görülebilir. Kurban, kendine özgü kuralları ve motifleri bulunan bir olaydır. Gerçekleştirildiği süre zarfında uyulması gereken bazı sorumlulukları da beraberinde getirir. Kurban, sonuçta insanın tanrı için gerçekleştirdiği bir ritüeldir. Bu haliyle oyunu andırır. Ancak bu oyunda diğer oyunlardan farklı olarak insanın sonsuza dek yararına olacağına inandığı bir eylemler bütünü gerçekleştirilir.
‘’Bayram ile oyun arasında doğal olarak çok sıkı bir ilişki vardır. Her ikisi de gündelik hayata karşı durur. Her ikisinde de neşe ve sevinç hakimdir, illa böyle olması gerekmese de, bayram pekala ciddi de olabilir. Keza her ikisi de katı kuralları sahici özgürlükle birleştirir. Kısacası oyun ile bayramın temel özellikleri ortaktır. Bu iki kavram en çok dansta birbirine yaklaşır. Kereneyi’ye göre, Meksika’nın Pasifik kıyılarında yaşayan Kore Kızılderilileri, taze mısır kavurma işlemini yaptıkları kutsal bayramlarını, yüce tanrının bir ‘oyunu’ diye adlandırırlar.’’[7]
Kurban Bayramı’nda da sabah erkekler ilk iş toplanma yeri olarak camide buluşup bayramın o kutsal havasını orada hep beraber tadarlar. Orada kendilerinden olanla, kendileri gibi günün kutsiyetiyle bütünleşmiş insanlarla selamlaşırlar. Böylece o gün hepsi için bir şenlik günüdür. Bu süre içerisinde özellikle çocuklar mutlu edilir. Yaşlılar ve aile büyükleri de ziyaret edilir. Kurban bayramı, bayramı ve kurbanı içerisinde bulundurması bakımdan dinsel deneyimin en yoğun olarak yaşandığı, gerçekleştirildiği zaman dilimlerinin başında gelir. Bu bakımdan toplumdaki izleri yoğun olarak hissedilir.
Yaşadığımız bu dönemde Anadolu’da her yıl kurban bayramlarında, imkanı olan kişiler kurban kesip, tanrıya karşı bir ödevini yerine getirmenin sevinci yaşarlar. Bu kurbandan, bizzat yaşadığı dünyada karnını doyuracak et gibi bir besinin gelmesi, insanların bu ritüeli gerçekleştirmesinde en önemli destekleyici nedenlerden biridir.
[1] Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir 4, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2020, Sayfa 541.
[2] Vernant, Jean-Pıerre, Eski Yunanda Mit ve Din, Alfa Yayınları, İstanbul, 2022, Sayfa 63.
[3] Girard, Rene, Dünyanın Kuruluşundan Beri Gizli Kalmış Sırlar, Alfa Yayınları, İstanbul, 2020, Sayfa 260
[4] Age, Girard,ayfa 262.
[5] Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir 4, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2020, Sayfa 541.
[6] Huızınga, Johan, Homo Ludens, Alfa Yayınları, İstanbul, 2020, Sayfa 36.
[7] Age. Huızınga, Sayfa 37.
Fotoğraf: Jakob Cotton