[voiserPlayer]
Genç çevre aktivisti Greta Thunberg, düzenlediği okul grevleri ile son birkaç aydır dünyanın dikkatini iyice üzerinde toplamayı zaten başarmıştı, ancak özellikle geçtiğimiz pazartesi günü (23 Eylül) Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde yaptığı konuşma ile çok büyük yankı uyandırdı. Bu konuşmanın yanı sıra, sosyal medyada gelen tepkilerden anlaşıldığı üzere, özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu 5 ülkeye karşı şikayette bulunması sebebiyle Thunberg’in en çok yankı uyandırdığı yerlerden birisi Türkiye oldu. Thunberg’e, Türkiye’deki sosyal medya kullanıcıları tarafından pek çok farklı itiraz yöneltildi. Her şeyden önce, “tuzu kuru” bir İsveç vatandaşı olan Thunberg’in çocukluğu çalınmış olamazdı. İkincisi, Thunberg önce kendi ülkesi olan sömürgeci İsveç’in yaptıklarına ve onun çaldığı çocukluklara bakmalıydı. Üçüncüsü, Türkiye’den önce iklim değişikliğine karşı asıl harekete geçmesi gereken Amerika’ya, Hindistan’a, Çin’e laf söylemeliydi.
Thunberg’in söylediklerinin ve söylemediklerinin içeriğinin yanı sıra (ki bunlar ancak başka bir yazının konusu olabilecek genişlikte), nasıl olurdu da 16 yaşındaki bir kız çocuğu çıkıp oraya meramını anlatabilirdi? Arkasında kimse olmadan, eline birileri bir metin tutuşturmadan, bir çocuk çıkıp da, hele ki siyasi bir mesele hakkında konuşabilir miydi? Bunu yapmaya aklı keser miydi? Görünen o ki, Thunberg Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarının hatırı sayılır bir kısmının samimiyet testini geçemedi; onları kendisinin iklim krizi hakkında söyleyecek sözü olan bir birey olabileceğine inandıramadı.
Bu durumun başlıca sebeplerinden birinin toplumun çocuklara nasıl baktığı, onları ne tür varlıklar olarak algıladığı ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Belirli bir yaşa kadar okula gitmeleri gereken, bazı işlerde çalışmaları, evlenmeleri yasak olan, pek çok ülkede kendileri için ayrı adalet mekanizmaları işletilen çocukların bu şekilde (ve pek tabii haklı olarak) korunmaya muhtaç, yetişkinlerden ayrı bir topluluk kabul edilmesinin bir sonucu olarak, çocukların yetişkinler tarafından siyasetten de korunması gerektiği düşünülüyor. Çocuk ile siyaset yan yana getirilemiyor. Hâl böyle olunca, çocuğun uzak tutulduğu, politikaları yetişkinlerin yapıp, (çocukları ilgilendiren konular da dahil olmak üzere) her konuda her sözü yetişkinlerin söylediği bir düzende, zaten siyaseten de gücü olmayan (örneğin, oy kullanamayan) çocukların siyasi arenada boy gösterip fikir beyan etmeleri, karşısındakilere “Bu ne cüret!” diyebilmeleri gerçek olamayacak bir durum olarak görülüyor, anormal bulunuyor, bunun ancak arkasında birtakım yetişkin “tezgah”ı ile mümkün olabileceği düşünülüyor.
Çocuklar hep vardı
İşte bu şekilde bir piyon olmakla itham edilen Thunberg, söyleyecek sözü olan ilk çocuk değil oysa. Uzun süreden beri Kuzey’de ve Güney’de birçok çocuk yetişkinlerin çıkarları ile çatışma halinde oldu ve seslerini yükseltti, kendileri için neyin doğru veya yanlış olduğunu dile getirdi. Çocukların itirazları pek çok kez eğitim sistemine (Hoyles 1979) veya içinde bulundukları çalışma koşullarına karşı oldu (Post 2001). 19. Yüzyılın sonu, 20. Yüzyılın başında, İngiltere’deki çocuklar eğitim koşullarını protesto etmek için grevler düzenlediler; Birleşik Devletler, New York’ta gazete dağıtımı yapan çocuklar kendilerine dayatılan maaş kesintisine baş kaldırdılar; Gana’daki çocuklar tarım sektöründeki iş verenlere karşı mücadele yürüttüler (Ennew 2000; Van Heer 1982); 1990’larda Latin Amerika’daki çalışan çocuklar hem kendi ülkelerinde hem de uluslararası arenada örgütlenip önemli mücadeleler başlattılar (Post 2001). Bu çocukların pek çoğu yetişkinler tarafından gerektiği gibi dinlenmedi, hatta bazıları bunun da ötesinde susturulmak istendi. 1995’te, kendisi de kısa yaşamının büyük bölümünde halı dokuması için köle olarak çalıştırılan Pakistanlı Iqbal Masih, çocukların kabul edilemeyecek koşullar altında çalıştırılmasıyla mücadele ederken vurularak öldürüldüğünde 12 yaşındaydı. 2009’da, aynı topraklardan Malala Yousafzai eğitim hakkı için mücadele ederken başından vurulduğunda 15 yaşındaydı.
Tam da bu gibi riskler sebebiyle, çocukların çıkarlarının, onların siyasete katılmaya ihtiyaç duymayacakları şekilde yetişkinler tarafından gözetilebilmesi gerekiyor. Ancak gözden kaçırılmaması gereken nokta, ona “bulaşmamaya” hakkı olan çocukların, örneğin kendi çıkarları gözetilmediği zaman, siyasete katılmaya da hakları olduğu. Elbette, katılabilmelerine olanak sağlayan yeterliliklere sahip olabilecekleri. Öte yandan Thunberg’e verilen yanıtlardan anlaşılan o ki, çocukların senede bir gün, 23 Nisan’da, cumhurbaşkanlığı yahut sembolik meclisin sembolik başkanlık koltuğuna yine sembolik olarak oturtulduğu ülkemizde, onların ne zaman, hangi konuda, ne kadar ses çıkartmaya vâkıf olduğu konusunda bazı yetişkinlerin kesin fikirleri var. Bu noktada benim de bu yazıyı yazmamın amacı, bir çocuğun yetişkinlerin kuklası ya da projesi olmadan kendi görüşlerini dile getirmelerinin mümkün olamayacağını düşünenlere karşı itirazımı dile getirmek. Çocukların çevrelerinde olup biten sosyal, ekonomik ve siyasal olayları anlayabileceğini, bunlarla ilgili fikir yürütebileceğini, üstüne bir de bu fikirleri dile getirmek isteyebileceğini söylemek. Benim Thunberg’e inandığımı ilan etmek.
Eyy… Greta?
Peki, Thunberg “samimi” olduğuna yukarıda bahsettiğim insanları inandırabilir mi? Ya da şöyle sorayım: Mesela, son yerel seçimde muhalefetin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayının İstanbul’un 25 sene boyunca nasıl yönetildiğiyle ilgili itirazı olabileceğine, bunu değiştirmek istediğine ihtimal vermeyerek onun bir proje olduğunu düşünen topluluk, Thunberg’e inanabilir mi? Onun bir proje değil, fikirlerini dile getiren ve değişim yaratmaya çalışan bir çocuk olduğuna ikna olabilir mi? Thunberg’in söylediklerine katılın veya katılmayın, onun bir proje olduğuna inanın veya inanmayın, ortada bir gerçek var ki iklim değişikliği ile mücadele bugün artık ondan öncesi gibi değil. Bir adım mı yoksa on adım mı yol gittiler, henüz bilinmez, ama Thunberg ve onun yanında harekete geçen çocuklar, ve de yetişkinler, sadece geçtiğimiz sene içinde yaptıklarıyla bile bu harekete anlamlı biçimde yön verdiler, görünen o ki vermeye de devam edecekler. ABD Başkanı Trump attığı bir tweet ile Thunberg’e sataşmaktan geri durmadı. Konu bu kadar gündeme oturmuşken halen bir çift laf etmeyen Erdoğan’ın ise, özellikle çocukların Türkiye’ye karşı yürütmeye başladıkları mücadele sebebiyle “Eyy Greta!” çıkışını yapması an meselesi olabilir. Öyle ya, diğer yetişkinleri dinlemeye niyeti olmayan siyasetçiler, çocukları hiç dinlemeyecek. Bu siyasetçiler toplumda zaten güçsüz bir konumda bulunan çocukları görmezden gelip politika yapım süreçlerinin dışında bırakabilirler, ama onların tarih yazmalarını engelleyemezler. Bu çocuklar da tıpkı geçmişteki akranları gibi tarihin bir başka sayfasına iz bırakmaya çoktan başladılar bile.
Kaynaklar
Ennew, J. (1986). The Sexual Exploitation of Children. Cambridge: Polity Press.
Ennew, J. (2000). The History of Children’s Rights: Whose Story?. Cultural Survival Quarterly. 24(2): 44–8.
Hoyles, M. (1979). Changing Childhood. London: Writers and Readers Publishing Collective.
Post, D. (2001). Children’s Work, Schooling, and Welfare in Latin America. Boulder, Colo.: Westview Press
van Hear, N. (1982). Child Labour and the Development of Capitalist Agriculture in Ghana. Development and Change. 13: 499-514.