[voiserPlayer]
İlk bakışta birbirleriyle yan yana gelemeyecek sözcükler gibi görünse de başlıktakiler bazı koalisyon ihtimallerinin adlandırılış şekilleri… 2021 Almanya federal seçimleri, Almanya Federal Meclisi’nin kompozisyonunu belirlemek üzere, 26 Eylül 2021 Pazar günü gerçekleşecek. Seçime bir hafta kalsa da seçim sonuçlarına ve olası hükumetlere dair belirsizlik halen bir hayli yüksek. Türkiye’nin koalisyon mazisi tartışmalarına özlem çekenlerin, bir nevi Avrupa’da koalisyonun anavatanı olarak nitelendirebileceğimiz Almanya’daki seçimleri heyecanla takip edeceğini düşünüyorum. Ülkemizdeki artan seçim ve referandum sıklığı ve buna bağlı yükselen seçim bağımlılığı da göz önüne alındığında, ilginin yüksek olacağını tahmin etmek isabetsiz olmaz.
Kısaca seçim sistemi üzerine
Almanya’nın yasama organında Alman Federal Meclisi (Deutscher Bundestag) çift meclisli yapının alt kanadını oluşturmakta. (Üst kanat olan Federal Konsey’de (Bundesrat) ise eyaletler federal düzeyde temsil edilmekte ve Konsey’in üyeleri eyaletlerce atanmaktadır.)
Federal meclis seçimlerinde kişileştirilmiş nispi temsil sistemi uygulanmaktadır. Bu sistemde nispi temsil sistemiyle çoğunlukçu sistem birleştirilerek iki yöntemin de avantajlı yanlarından faydalanılmak istenmiştir. Parlamentonun alt sınırı olan 598 milletvekilinden yarısı ilk-geçen-kazanır (first-past-the-post), diğer yarısı ise nispi temsil sistemi ile belirlenir. Seçmenler kullandıkları iki oydan birisini (ilk oy, “Erststimme”) bulundukları seçim bölgesindeki adaylardan birine, diğerini (ikinci oy, “Zweitstimme”) ise partilerden birine kullanıyor. 598’in alt sınır olması, partilerin nispi temsilden hak kazandığı sandalye sayısının, fptp sisteminde kazandığı seçim bölgesi sayısından düşük olması durumunda o partiye ek sandalye verilmesi (Überhangmandat) ve bu tür sandalye kazanamayan partilerin dezavantajlı duruma düşmemesi için onlara ise dengeleyici sandalyeler verilmesi (Ausgleichsmandat) nedeniyledir. Bundan dolayı şu anki meclis, 709 sandalyeyle bugüne kadarki en fazla sandalyeye sahip meclistir.
Partilerin meclise girebilmek için ikinci oy kısmından yüzde 5 oy alarak seçim barajını geçmesi gerektiğini de unutmamak gerekir. Ancak, bir parti, ilk oy kısmının sonucu itibariyle 3 seçim bölgesini kazanması halinde nispi temsil kısmındaki sandalyelere de hak kazanır, yani bu durumda baraj uygulanmaz.
Başbakan adayları
Alman siyasetindeki yaklaşık 17 yıllık Angela Merkel egemenliğinden sonra ülkeyi kimin yöneteceği konusunda -belki de olağan olarak- bir belirsizlik hakim. “Merkel çağı”ndan sonraki başbakan, muhtemelen seçimlerden çıkacak tabloya göre ancak aylar sürecek koalisyon görüşmelerinden sonra belirlenebilecek.
2021 seçimleri için üç aday belirlendi: CDU/CSU blokunun (Hristiyan Demokrat Partisi ve Hristiyan Sosyal Partisinin oluşturduğu “Birlik”) adayı Armin Laschet, SPD’nin (Sosyal Demokratlar) adayı Olaf Scholz, Die Grünen’in (Yeşiller) adayı Annalena Baerbock.
Geçtiğimiz nisan ayında, parti genel başkanlığında Merkel’in halefi olan Laschet -ki parti genel başkanlığı normal şartlarda olağan başbakanlık adayı olarak görülüyor- daha popüler olarak görülen Birlik’in küçük ortağının lideri Söder’i geçerek partinin başbakanlık adayı olarak seçilmişti. Halen Kuzey Ren-Westfalya eyaletinin başkanlığı görevini yürüten Laschet, kömür endüstrisiyle olan iyi ilişkileri üzerinden eleştirilerin hedefi olmuştu. Bunun yanında, bizzat Merkel, Laschet’i korona önlemleri konusunda gevşek davrandığı nedeniyle eleştirmişti. Buna rağmen Mayıs ayına kadar başkanlık şansı en yüksek aday kendisiydi. En son da sel bölgesine yaptığı ziyaret esnasında gülmesiyle gündemin tepesine oturmuş ve sonrasında bunun bir aptallık olduğunu söylemiş ve özür dilemiştir.
Yeşiller’in adayı Baerbock ise partisinin eş genel başkanlarından birisi ve Merkel’den boşalacak koltuğa oturmaya aday tek kadın. Yeşiller 40 yıllık siyasi parti tarihlerinde ilk kez genel başkan adayı belirliyorlar. 2013’ten beri milletvekilliği görevi yürüten Baerbock’un, Yeşiller’e olan desteğin yükselmesiyle beraber bir sonraki başbakan olması ihtimalleri ciddi biçimde konuşulmaya başlanmıştı. Hakkında çıkan intihal ve CV’sindeki yalan beyan iddiaları, güvenirliliğini ve başbakanlık şansını ciddi şekilde azalttı. Ancak iklim krizinin en önemli seçim gündemi olduğu ülkede partisinin en azından belirli bir oy oranını koruyarak koalisyon partneri olması yüksek ihtimallerden biri.
Son olarak, Sosyal Demokratlar’ın adayı olan Scholz, halen Finans Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevlerini yürütmekte. Öncesinde de başarılı bir Hamburg belediye başkanlığı ve daha da öncesinde milletvekili geçmişi mevcut. Kampanyasının odak noktasına “yetkinlik” sloganını koyan Scholz, aynı zamanda kendisini Merkel döneminin devamı şeklinde yansıtarak merkez oylarına da talip olmaya çalışıyor. SPD’nin son zamanlarda yükselen grafiğiyle de başbakan olma ihtimali günden güne arttı ve tepeye oturdu. Son anketlerde “kimin başbakan olmasını istersiniz?” sorusuna %53’le Scholz yanıtı verilmiş ve arkasındaki iki adayla açık bir fark oluşmuş durumda.
Ama unutulmamalı ki başbakan halk tarafından değil, seçim sonuçlarına göre oluşacak meclis aritmetiği ve koalisyon görüşmelerine göre belirlenecek.
Son anketler ve olası koalisyon ihtimalleri
SPD, yükselişine devam ederek anketlerde %25’i bulmuşken CDU/CSU ve Yeşiller serbest düşüşlerine devam ederek sırasıyla %21 ve %16’ya kadar düştüler. FDP, AFD ve Sol Parti zaman zaman küçük iniş çıkışlar yaşasa da en son sırasıyla %12, %11 ve %6 seviyesine yerleştiler. Eğer seçim buna yakın şekilde sonuçlanırsa herhangi bir ikili koalisyonun hükumet kurabilmesi mümkün gözükmüyor. Böylece çeşitli ve de renkli ihtimallerle üçlü koalisyon seçenekleri ön plana çıkıyor. Hiçbir parti AFD’yle koalisyona girme ihtimalini bile değerlendirmezken şu ana kadar herhangi bir federal hükumet koalisyonunda yer almasa da Sol Parti’yi içeren koalisyonlar, bu seçim sürecinde koalisyon ihtimalleri arasında ciddi olarak yer buluyor.
Not: %5’ barajını aşamayan partilerin ve bağımsız adayların alacağı oy miktarı, sandalye dağılımlarını bir miktar etkilemesi ve buna bağlı büyük partilerin daha fazla sandalye kazanması ihtimal dahilinde.
Seçim sürecinin başlarından ortalarına kadar Hristiyan Demokratlar-Yeşiller (Siyah-Yeşil veya Yeşillerin büyük ortak olduğu renk itibariyle Kivi olarak adlandırılan) koalisyonu ön plana çıkmış olsa da iki partinin de yaşadığı düşüşlerin bu koalisyonu artık imkansız kıldığını söylememiz yanlış olmaz. Şu anki anket sonuçlarına göre çoğunluğu elde edebilecek koalisyonlar CDU/CSU-SPD-Grüne, CDU/CSU-SPD-FDP, SPD-FDP-Grüne ve sonuçtaki küçük oynamalarla çoğunluğa ulaşabilecek CDU/CSU-FDP-Grüne ve SPD-Linke-Grüne koalisyonları.
Tek tek koalisyon ihtimallerini değerlendirmek gibi nispeten karmaşık bir uğraşa girmektense genel manzaraya bakalım. Yeşiller’in hem CDU/CSU ile hem de SPD ile beraber çalışabilmesi mümkünken Grüne ve FDP arasındaki çevre ve iklim konusundaki fikir ayrılıkları nedeniyle bu iki partinin beraber olduğu seçeneklere daha az ihtimal veriliyor. Yine de FDP’nin SPD liderliğinde SPD-FDP-Grüne (trafik ışığı) koalisyonuna küçük bir ihtimal de olsa yeşil ışık yakabileceği belirtiliyor.
Benzer şekilde 8 yıldır iktidarın küçük ortağı görevini yürüten SPD’nin CDU/CSU’nun içinde olduğu bir koalisyona sıcak bakmadığı söyleniyordu ancak SPD’nin yükselen grafiğiyle büyük ortak olmasını garantilemesi nedeniyle bu durum değişebilir. Uzak da olsa CDU/CSU-SPD-FDP (Almanya) ve benzer şekilde CDU/CSU-SPD-Grüne (Kenya) koalisyonları da ihtimal dahilinde.
Son olarak da üzerinde çokça konuşulan SPD-Linke-Grüne koalisyonu ihtimali. Scholz, farklı amaçları da olsa birçok ortak kesişim noktaları olduğunu belirterek Yeşiller’le beraber hükumet kurma isteğini açıkça dile getirmişti. Aynı röportajda Sol Parti’nin Nato’ya ve transatlantik ortaklığa karşı tavırları gibi asgari şartları yerine getirmediğinden Sol Parti’yle koalisyon ihtimalinin olmadığını belirtse de Merkel, geçtiğimiz günlerde Sosyal Demokratlar’ı bu koalisyon ihtimalini reddetmemek üzerinden eleştirerek merkez seçmenleri tekrar CDU/CSU’ya geri döndürme çalışmalarına katkı vermeye çabaladı.
2017 seçimlerinden sonraki süreci hatırlayacak olursak Scholz’ün ilk baştaki CDU/CSU’yla koalisyon ihtimaline karşı olumsuz tavrı, Hristiyan Demokratlar, Yeşiller ve Liberaller arasındaki koalisyon görüşmelerinin sonuç vermemesi üzerine değişmiş ve 4-5 aylık politik tıkanıklık yine bir büyük koalisyonla sonuçlanmıştı. Değişen seçim tablosunun bu seferde de uzun sürecek koalisyon görüşmelerine yol açacağını tahmin etmek çok da zor olmaz. Seçim sonuçları ve koalisyon görüşmeleri, özellikle Avrupa siyaseti için önümüzdeki ayların en önemli gündem maddelerinden biri olacak.