[voiserPlayer]
Public Opinion (Kamuoyu) kitabında Walter Lippman insanların bilgilere erişiminin dolaylı olduğunu göstermek için 1914’lü yıllarda, bir adada geçen olayı anlatısının içine katar. Adada Almanlar, İngilizler ve Fransızlar birlikte yaşıyordur. Bu adaya gelen gazeteler ancak 60 günde bir İngiliz gemisiyle gelmekte olduğundan insanlar gazetelerin en son ilettiği[1] haberler ne ise bir sonraki gemi gelene kadar günler boyunca tartışıyorlarmış. Bu durumdan ötürü insanlar Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman altı hafta geç öğrenmişler ve kendi ülkeleri aralarında savaşırken onlar altı dostça hafta geçirmişler. Lipmann bu anlatıdan çıkarımlarını, haber ister geç olsun ister hızlı, insanların haberler vasıtasıyla doğru olarak tahayyül ettikleri dünya resminin, dünyanın ta kendisi olduğu konusunda mutlak inanca sahip olduklarını savunarak özetliyor. Bu anlatıdan günümüz medyası konusunda birçok ders çıkarılabilir. Çünkü medya bugün geçmişten daha yoğun biçimde insanların hayatlarını anlamlandırma ve çözümlemede önemli bir yere sahip. Günlük hayatımızda sahip olduğumuz bu ağ evimizin odalarına dek nüfuz edip bizim davranışımızı etkileme potansiyeline sahip. Diğer bir yandan bakarsak medya insanların yaşadığı dünyadaki gerçekliğin yaratısında da önemli bir yer tutuyor.
Gerçekliğin yaratısında bu önemli yer tutuş aynı zamanda onu kutuplaşmanın da en eşsiz dinamiklerinden biri yapıyor. Örneğin, Emre Erdoğan 2019’da yapılan seçimlerde kötüye giden ekonominin oy verme davranışında değişiklik yaratıp yaratmayacağını sorgularken şu sözlere yer veriyor: Herkesin kendisine ait bir ekonomik gerçekliği olabilir çünkü hepimizin bilgi kaynakları farklı. Farklı gazeteler okuyor farklı televizyon haberleri seyrediyoruz ve dünya hakkında bilgilerimizi o kaynaklardan ediniyoruz”[2]. Bunun haricinde ileride göreceğimiz ayrışan ve dışlayan gerçekliğin kurgusu tercihlerimizde ve daha ötesinde kutuplaşmada etkisi bulunmaktadır.
Kutuplaşma
Türkiye’de kutuplaşma konjonktürel bir ayrışmanın da ötesinde olarak, yapısal birçok sebebe sahiptir. Örneğin Ersin Kalaycıoğlu’nun çokça atıf alan çalışması Kulturkampf, Türkiye’nin yapısal olarak bir kültür savaşı içinde kutuplaştığını göstermiştir[3]. Fakat Kalaycıoğlu’nun üstünde durduğu kültürel ayrışmanın ne kadarı bugünkü kutuplaşmayı doğurdu? bu yazı kapsamında cevap vermek zor. Diğer bir yandan bugün medyadaki ayrışmanın ne kadarı bahsedilen kutuplaşmanın eseri ona cevap vermek de bir hayli zor. Çünkü medyadaki kutuplaşma sonuç olmasının yanında sosyal ve siyasal kutuplaşmayı başlatan ve aynı zamanda büyüten bir dinamik olarak yer alıyor. Çünkü medya tarafgir biçimde ürettiği haber dili, ve hakikat ötesi olarak yorumlanan haberler kutuplaşmışlık algısı (sahte kutuplaşma) da yaratabilmektedir. Bu noktadan sonra kutuplaşmanın nereden çıktığı ve nereye evirildiği yumurta tavuk problemine dönüşüyor. Fakat bu yazının dahil ettiği mesele daha çok durum analizi yani yazılı medyanın okurlarına sunduğu kutuplaşmış dünya algısının incelenmesi.
Araştırma kurgusu
Medya ve kutuplaşmayı analiz edilebilmesi için Türkiye’nin en çok tartışma ve çatışma yaşadığı İstanbul yerel seçimlerine odaklanarak yazılı basını inceleyeceğiz. Araştırmaya 1 Nisan, 7-8 Mayıs ve 24-25 Nisan günleri beş gazetenin (Birgün, Cumhuriyet, Diriliş Postası, Sözcü, Yeni Akit) ‘seçim’ kelimesini içeren İstanbul yerel seçimleri haberleri dahil edildi. Her ne kadar gazete tüketimi artık popülerliğini yitirmiş olarak kabul edilse de günümüz medyasındaki kutuplaşmayı anlamak için uygun bir ortam. Öte yandan, azalan popülerliğe karşın, yazılı basının gücünü önemsenmesi gerekiyor. Çünkü yazılı basın geleneksel medya ortamı dışında da varlığını ve etki alanını genişletmeye başladı. Örneğin, her gazete Facebook ve Twitter gibi sosyal mecralara aktif bir şekilde haber üretiyor.
1 Nisan gazeteleri
Araştırmanın 1 Nisan gününde cevap aradığım ve önemli bulduğum mesele gazeteler 1 Nisan günü kimi seçimin kazananı olarak gösterdiler. Çünkü 31 Mart gecesi yapılan sayım işlemlerinde bilgi akışı sağlamakta başarısızlığa uğrandı ve bunun sonucunda da seçim sonuçları konusunda belirsizlik oluştu. Bu olayın sonrasında doğan belirsizlikle, her gazete kendi söylemini tarafına göre belirleme rahatlığı hissetti. Bu yüzden de söylem farklılıkları 1 Nisan için önem arz etmektedir.
Sözcü gazetesi bu soruya, bir taraftan belirsizlik vurgusu yaparak sonuçları belirtmeye çalışsa da diğer taraftan CHP yönetimine daha fazla yer vermesiyle beraber, “verilerimize göre biz kazandık” açıklamalarının başlıklara taşınması, belirsizlik algısının Millet ittifakı adayı lehine parçalandığı anlaşılabiliyor. Cumhuriyet gazetesi ise yayın akışının durması ve belirsizlik üstüne diğer gazetelerden daha fazla gidiyor. Birgün gazetesi ise kimin galip olduğu konusunda daha az şüpheli davranarak ve 25 yıl sonra İstanbul ve Ankara’da değişim olduğunu belirtiyor.
Bu haberlerin de gösterdiği gibi, Sözcü gazetesi İstanbul için “1 Nisan” ifadesini kullanırken, İstanbul ve Ankara’da değişim Birgün gazetesi tarafından kolaylıkla açıklanmış.
Diğer yandan Diriliş Postası ve Yeni Akit de bize farklı bir adayı işaret ediyor: Binali Yıldırım
Diriliş Postası haberlerinde genellikle AKP yetkilerine söz veriyor ve diğer gazetelerin aksine Binali Yıldırımın kazandık açıklamasını dikkate alıyor aynı zamanda ona yer veriyor. Bunların haricinde, CHP’nin açıklamalarına yer verip “Kılıçdaroğlu kabullenmiyor” başlığı altında “Sandıkta en kıyasıya yarış İstanbul’da yaşandı. Mega kentte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı oyların yüzde 48.7’sini alan Cumhur İttifakı Adayı Binali Yıldırım kazandı. Binali Yıldırım rakibi İmamoğlu’nu 10 bin oy farkla mağlup etti. Ekrem İmamoğlu mağlubiyeti kabullenmezken,(…)” ifadeleriyle diğer ittifakın adayının kazanmadığını iddia ediyor.
Yukarıdaki habere baktığımızda da göreceğimiz üzere Yeni Akit de Binali Yıldırım’ı “kendi sandığında da kazandı” başlığını atarak seçimin galibi olduğunu gösteriyor.
6-7 Mayıs
YSK tarafından alınan yenilenme kararı her kesim tarafından defalarca farklı şekilde yorumlandı. Dolayısıyla bu tarihler için vurgulanması gereken sorular: YSK’nın aldığı karar ne olarak görülüyor, seçimlerde ne gibi bir falso vardı da bir yenilenmesi gerekti?
Yeni Akit’te yukarıdaki sorulara cevap ararken, gazetenin genellikle AKP yetkilileri tarafından dillendirilmiş iddiaları kullandığı gözlemlenebiliyor. Kararı yorumlarken karar için başlıkta “düğümleri çözdü” ifadesini kullanıyor. Ardından “Binlerce oyun kaydırıldığı, ehil olmayanların sandık başkanı yapıldığı, mükerrer oy kullandırıldığı, ahırlara bile seçmen kaydı çıkarıldığı tespit edilen İstanbul’daki şaibeli seçimlerin iptaline ve yenilenmesine karar verildi” diye ekliyor. Aynı şekilde Diriliş postası da AKP yetkililerine daha fazla yer vermiş ve başlıklarda seçimin kanunsuz olduğunu ve bunun yenilenen seçimle düzeleceğini iddia ediyor.
Yukarıdaki haberlerde de görüleceği üzere “hukuksuzluk, hırsızlık, CHP’nin oy hırsızlığı, oy kaydırılmaları ahırlara bile seçmen kaydı yapıldığı” gibi ifadelerle haberler yenilenen İstanbul yerel seçimini hukuk dışı edimlerle işaretlemeye çalışıyorlar.
Öte yandan Cumhuriyet gazetesinde çok belirgin olarak kararın siyasi alındığı vurgusu var. Daha çok kararın alınmasında AKP izlerini gösteren Cumhuriyet hukukçulara STK’lara yer vererek kararı sorgulamaya açıyor.
Birgün, Sözcü ve Cumhuriyet gazeteleri de kararın hukuksuz veya genel anlamda yanlış bir uygulama olduğu üzerinde duruyor ve yukarıda gördüğümüz haberleri aşağıdaki kolajlarla tekrar düşünürsek:
İki gazete de bize edimin şaibeli olduğu vurgusunu yaparak birbirinden farklı, asla ortak noktası olmayan temsiller üretiyor ve dışlayan dünyalar ortaya çıkarıyor.
Aynı şekilde burada da zıt ifadelere rastlıyoruz, her ne kadar bunlar siyasilerin söylemleri olması dolayısıyla doğruluk payı tartışmaya açık olsa da sorunu yaratan bir okur kitlesi sadece soldaki habere maruz kalırken diğeri sadece sağdakine maruz kalıyor. Ve tekrarlarsak söylemlerin en ufak ortak noktasının bulunmaması buradaki ayrışmayı derinleştiriyor.
24-25 Haziran
Bu tarihin önemli sorusu adaylar ve onların partileri için seçimin sonuçlarının ne anlama geldiğidir.
Birgün gazetesi İstanbul sonuçlarını AKP için anlamını birkaç açıdan yorumluyor: parti içindeki parçalanma, parti olarak düşüş ve halkın AKP’ye karşı kazandığı zafer.
Tekrar vurgularsak bu üç gazete için sonuçlar hak, hukuk, adalet, demokrasinin iyileşme ve zafer çığlıklarından biri. Diğer bir yönden Aynı minvalde açıklamaları Diriliş Postasında da demokrasi vurgusuna rastlıyoruz: “İstanbul yine dünyaya demokrasi dersi verdi”
Fakat İmamoğlu’nun seçimdeki galibiyetini açıklarken “PKK terör örgütünün siyasi ayağı HDP, Kandil’deki liderlik çatışmasına rağmen firesiz şekilde Ekrem İmamoğlu’nu destekledi” diyerek galibiyete kendi jargonlarınca “gölge” düşürmeye çalışıyor[1].
Sonuç
Bu yazıda sadece seçim meselesine odaklandığımız için siyaset üzerinden ayrışmayı görebildik, fakat siyaset dışı olaylarda da benzer örnekler gözlemleniyor. Örneğin; 2018 Medyada Nefret Söylemi ve Ayrımcı Söylem Raporu’na baktığımızda, şöyle bir gerçekle karşılaşmaktayız: bir gazetede yıllık binden fazla nefret söylemiyle karşılaşırken bir diğer gazetede bundan çok daha azına rastlanılıyor olması ve buradaki nefret söylemlerinin bir takım siyasi kimliklere veya etnik kimliğe yöneltilmesi bizim etrafımızdaki insanlarla iletişimimizi değiştiriyor ve kafamızdaki dünya ile dışarıdaki gerçek dünya eşleşmesi zorlaşıyor. Aynı zamanda kendimizi birtakım kimliklere yönelik düşmanlıkla doldurulmuş olarak buluyoruz. Bu yazı özeline dönersek, aslında gündelik hayatımızda seçtiğimiz her gazeteye maruz kalıyoruz. Bu maruz kalma durumuna bir de siyasi partizanlıkların ayrışan gazete tercihlerini ve bazı gazetelerden sakınma eylemlerini dahil edersek diğer bilgilere açık olmama durumumuz yüzünden göremediğimiz şeylerin olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
[1] Şurada bir not düşmek gerekir ki burada HDP ve HDP kitlesinin kriminalize edilmesi demokrasi kültürünü yaralamaktadır.
[1] Lippmann, W. (2017). Public opinion. Routledge.
[2] Erdoğan, E. (2019, March 21). Yerel Seçimler Gelirken, Bir Takım Tahmin ve Spekülasyonlar. Retrieved from https://medium.com/@urbanhobbit/yerel-seçimler-gelirken-bir-takım-tahmin-ve-spekülasyonlar-cfa55b7e7efa.
[3] Kalaycıoğlu, E. (2012). Kulturkampf in Turkey: The constitutional referendum of 12 September 2010. South European Society and Politics, 17(1), 1-22.