[voiserPlayer]
6 Şubat depreminin ilk haftası dolmadan TBMM ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin ne olacağı sorusu gündeme gelmeye başladı. Fatih Altaylı Habertürk’teki köşe yazısında bu meseleyi ilk defa ciddi anlamda dillendiren isim oldu.
Konuyu incelemeye başlamadan önce sonda söylenecek şeyi en başta söyleyelim: Seçimlerin deprem nedeniyle ertelenmesi mümkün değil.
Seçimlerin ertelenmesine ilişkin bu tartışmayı mümkün olduğunca herkes tarafından anlaşılabilecek bir tarzda açıklamaya çalışacak ve bunun için ilk olarak 2017 Anayasa Değişiklileri öncesi ve sonrasındaki Anayasal durumu göstereceğim.
Gerekçelerime geçmeden önce yukarıdaki tabloyu ve mevcut durumu özetlemek faydalı olacaktır.
– 2017 tarihinde gerçekleşen Anayasa Değişiklikleri öncesinde Anayasa, TBMM seçimlerinin hangi şartlar altında ertelenebileceğini doğrudan kendisi düzenlemişti. Bu düzenlemeye göre Meclis seçimleri ancak savaş sebebiyle erteleyebilirdi. Cumhurbaşkanı seçimlerinin geriye bırakılması konusunda ise Anayasal bir düzenleme yapılmamıştır. Kurucu iktidarın Cumhurbaşkanlığı makamı için Anayasal düzeyde bir erteleme maddesi öngörmemişken TBMM için öngörmüş olmasının meşruiyet ve somut gerekliliklerle doğrudan ilgisi vardır. 2017 öncesinde TBMM, bünyesinden ülkeyi yönetecek olan Bakanlar Kurulunu da çıkaran kurum olarak, hem devletin ayakta kalabilmesi için somut bir gereklilik (yürütme organı) hem de Anayasanın 1. maddesi olan “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” cümlesinin geçerlilik koşuludur (yasama organı). 2017 öncesinde Cumhurbaşkanlığı ise sistem içerisinde partiler üstü, tarafsız ve sembolik yetkilerle donatılmış bir makamdı. Kurucu iktidar bu yüzden devletin meşruiyeti ve fiili işleyişi için hayati bir rol üstlenen Meclisi doğrudan Anayasa ile düzenlemişken, Cumhurbaşkanı seçimleri için böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duymamıştır. Kaldı ki 2007 Anayasa değişikliği öncesinde Cumhurbaşkanı Meclis tarafından seçildiğinden, seçimlerin geriye bırakılmasına ilişkin özel bir maddeye yer verilmemiştir. Bu yüzden Cumhurbaşkanı seçimlerinin hangi şartlar altında erteleneceğinin düzenlenmesi meselesi ilk defa 19.01.2012 tarih ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu Kanunla ise Meclis seçimlerinin ertelenmesini düzenleyen Anayasa maddesine paralel olarak Cumhurbaşkanı seçimlerinin de ancak savaş halinde ertelenebileceği kabul edilmiştir. Özetle, 2017 öncesinde Meclis seçimlerinin ertelenmesi Anayasa ile düzenlenmişken Cumhurbaşkanı seçimlerinin ertelenmesi ise Kanunla düzenlenmişti.
– Türkiye 2017 Anayasa Değişiklikleri ile Başkanlık Sistemine geçti ve bu durum değişti. Eskiden TBMM içerisinden çıkan hükümet artık doğrudan seçilir hale geldi. Her ne kadar hükümetin başındaki kişi artık Başkan olsa da bu sözcük yerine Cumhurbaşkanı sözcüğünün kullanılması tercih edildi. 2017 öncesinde TBMM ve dolayısıyla onun içinden çıkan Hükümetin belirlenmesinin ertelenmesi Anayasa ile düzenlenmişti. Bu yüzden yeni sistemde de bunun korunması zorunluluğu ortaya çıktı ve devletin fiili olarak işlemesinin zorunlu parçası olan hükümet yani yeni Cumhurbaşkanlığı makamı (Başkan) için de Anayasal düzeyde bir koruma getirildi. “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin geriye bırakılması” başlıklı eski 78. madde yenilendi ve başlık “Seçimlerin geriye bırakılması ve ara seçimler” haline getirilerek artık sadece Meclis seçimlerinin değil Cumhurbaşkanı seçimlerinin de ancak savaş halinde Meclis tarafından ertelenebileceği Anayasal düzeyde koruma altına alınmış oldu. Buna ek olarak Anayasanın 77. maddesi ile TBMM ve Cumhurbaşkanı seçiminin aynı gün yapılması anayasal bir zorunluluk haline getirildi.
– Son olarak seçimlerin kim tarafından ertelenebileceği tartışmasına değinmek gerekir. Seçimlerin ertelenmesi seçme ve seçilme hakkına müdahale teşkil eden bir işlem olduğu için Anayasanın 13. maddesi gereğince, 2017 öncesinde de 2017 sonrasında da bu erteleme ancak bir kanun yoluyla yapılabilir. Bu yüzden 1961 Anayasası döneminde çeşitli uygulamalarını gördüğümüz YSK tarafından çeşitli ilçelerde ortaya çıkan zaruretler sebebiyle seçimlerin ertelenmesi örnekleri lokal ve istisnai örnekler olup 1961 Anayasasına da aykırılık teşkil eden uygulamalardı. Yüksek Seçim Kurulunun Anayasada ve ilgili Mevzuatta sayılan yetki ve görevlerine bakıldığında YSK’nın seçimlerin ertelenmesiyle görevlendirilmediği çok açıktır. Bu yüzden YSK kendisine kanunla verilmeyen böyle bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa bu yetkiyi münhasıran TBMM’ye vermişken bu yetkinin YSK tarafından kullanılması fonksiyon gaspı niteliğindedir ve yok hükmündedir (Olgunsoy, 2020, 620). Bundan dolayı erteleme kararı ancak TBMM tarafından kanun çıkarmak suretiyle alınabilir.
Ortaya konulan bu tabloya göre deprem nedeniyle seçimlerin ertelenip ertelenemeyeceği sorusunun yanıtı açık: Anayasa’nın 78. maddesi seçimlerin ertelenmesini yalnızca savaş haline özgülediği için farklı bir gerekçeyle seçimlerin ertelenmesi anayasaya aykırıdır. Ancak bu tartışma ile beraber dolaşıma giren bir AYM kararı yeni tartışmaların doğmasına neden oldu.
2012/30 esas sayılı bu kararda AYM şu ifadeyi kullanıyor:
“… savaş ya da başka bir nedenden kaynaklanan bir zaruret hâlinde seçimlerin fiilen yapılamaması durumunda herhangi bir erteleme kararı olmasa da süresi biten Cumhurbaşkanı görev yapmaya devam edecektir”
Anayasa Mahkemesi savaşa ek olarak “başka bir nedenden kaynaklanan zaruret hali” ibaresini koyduğu için 6 Şubat depreminin de bu zaruret hallerinden biri sayılıp sayılamayacağı tartışması gündeme geldi. AYM’nin bu kararına dayanarak 6 Şubat Depremi nedeniyle seçimlerin ertelenmesinin neden mümkün olmadığını maddeler halinde izah etmeye çalışacağım:
- İlk olarak Anayasa Mahkemesinin bu kararı 2017 öncesindeki eski tipteki Cumhurbaşkanlığı makamı seçimlerine dair bir karardı ve o zaman da Meclis seçimlerine dair böyle bir belirlemede bulunmamıştı. 2017 sonrasında ise yeni tipteki Cumhurbaşkanlığı makamı seçimlerinin ertelenmesi Anayasa ile düzenlendi ve buna ek olarak TBMM seçimleri ile aynı gün yapılması anayasal bir zorunluluk haline getirildi. Bu kararın çıktığı dönemde Cumhurbaşkanı seçimlerinin ertelenmesi konusunun anayasa ile değil kanunla düzenlendiği ve eski cumhurbaşkanlığı makamının işlevi ve bir meşruiyet dayanağı olarak sahip olduğu değer ile bugünkü Cumhurbaşkanlığı (seçimler beraber yapılacağı için TBMM’nin) makamının sahip olduğu işlev ve değer arasındaki farklılık göz önünde bulundurulduğunda Anayasa Mahkemesinin bu kararında ele alınan dava ile bugünkü tartışmanın birbirinden oldukça farklı olduğu ortaya çıkmaktadır.
- Anayasa Mahkemesi tarafından bu karar verildiğinde Cumhurbaşkanı seçimleri kanun ile düzenlenmişti. Bu yüzden o dönem Cumhurbaşkanı seçimlerinin gerçekleşmesinin önüne bir engel çıktığında Meclis kolaylıkla yeni bir kanun hazırlayarak seçimleri erteleme yetkisine sahipti. Bugün ise bu seçimlerin savaş haricindeki başka bir gerekçeyle ertelenmesinin önündeki engel bir Anayasa maddesi olduğu için Meclis ancak anayasayı değiştirmek suretiyle seçimleri erteleyebilir. Bundan dolayı eski sistemde Meclisin eli oldukça güçlüydü ve isterse kanundaki “ancak savaş sebebiyle ertelenebilme” engeli, yeni bir kanun ile ortadan kaldırılabilirdi. AYM’nin kararda yaptığı yorumu bu çerçeve içerisinde anlamlandırmak gerekir. Zaruret hâlinde seçimlerin fiilen yapılamaması durumu, kanun çıkarmak için dahi vaktin olmadığı durumlardır. Burada bahsedilen bir erteleme kararı alınması değildir, seçimin yapılmasının “fiilen imkânsız” hale gelmesidir. Örneğin, seçimin yapılacağı günden önceki gün tüm adayların ölmesi, seçim gününe yakın büyük bir depremin yaşanması veya bir nükleer patlamanın yaşanması gibi devletin tam bir acziyet içerisinde seçimi organize edebilecek güçten yoksun düşmesi durumları için geçerli bir tespit olarak görülmelidir. Bu yüzden 4 ay sonraki bir seçim için bu tür bir “fiili imkansızlıktan” bahsetmek mümkün değildir. 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanununun 3(3) fıkrasına göre seçim sürecinin oy verme gününden 60 gün önce başladığı göz önünde bulundurulduğunda bu 60 gün içerisinde yaşanacak ve devletin işleyişini felce uğratacak büyük felaketler bu tür bir soru işaretini doğurabilirdi. Ancak olağan zamanlarda 60 gün içerisinde organize edilebilen seçime bugün 120 gün varken fiili imkansızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Ancak altını çizelim ki AYM’nin bahsetmiş olduğu bu fiili imkânsızlık hususu hayatın hukuka galebe çaldığı ve kaçınılmaz şekilde yaşanacak olan şeyin (seçimlerin fiilen yapılamıyor oluşu) hukuk içerisinde tanımlanamıyor olduğu bir durumdur. Bu durumlarda seçimler yapılamayacaktır ama bu durum hukuka uygun da olmayacaktır. Zira Anayasa çok açık şekilde ertelemenin hangi durumda yapılacağını ortaya koymuştur. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi hatalı bir yorumla makul olan ile hukuki olanı birbirine karıştırmış ve makul karşılanabilecek diğer mücbir sebeplerin fiili bir ertelemeye neden olacağını ifade etmiştir. Halbuki bir yorumun makul olması hukuka uygun olduğu anlamına gelmez. Anayasa ya bu ihtimalleri ihtiva etmek hususunda eksik kalmıştır ya da bilinçli bir tercihle bu ihtimalleri ihtiva etmemesi tercih edilmiştir. Her halükârda bu durumun anayasaya aykırı olduğu açıktır.
- 2017 Anayasa değişikliği ile beraber artık Cumhurbaşkanı seçimin ertelenmesi TBMM seçimlerinin de ertelenmesi anlamına gelmektedir. 1961 Anayasası ve 1982 Anayasası, TBMM (ve dolayısıyla hükümet) seçimlerinin hangi koşullar altında ertelenebileceğine dair oldukça bilinçli ve net bir tavır sergilemiştir. Kurucu iradenin Anayasayı hazırlarken savaş haricindeki mücbir sebeplerin olabileceğinin farkında olmadan bu maddeyi hazırlayıp değiştirmeden koruduklarını varsaymak abesle iştigal etmektir. Kurucu iktidar mücbir sebepler içerisinde, ülkenin bir bütün olarak olağan fonksiyonlarını idame ettirmesine imkân vermeyen bir mücbir sebep olan savaş halini saymakla yetinmiş ve bu durumda dahi seçimin ertelenmesi tercihini TBMM’ye bırakmıştır. Kurucu iktidarın Anayasayı hazırlarken, özellikle Meclis seçimlerini anayasal sistemin hayati temeli olarak görerek yaptığı bu belirlenimi aşarak, savaşın yanına ek mücbir sebepler eklemek Anayasaya açık bir ihlal teşkil edecektir.
Sonuç olarak ortaya çıkan bu tartışma Anayasal açıdan cevabı açık ve net olan bir tartışmadır. Anayasanın bu açık hükmüne rağmen Cumhurbaşkanı ve Meclis seçimlerinin ertelenmesi bir sivil darbe niteliğindedir ve hukuk açısından yok hükmündedir.