Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • SenSensizsin
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • Avrupa Gündemi
      • ABD Gündemi
      • Altüst
    • D84 INTELLIGENCE
      • Kitap Yorum
      • Göç Sorunu
      • Başkanlık Sistemi Projesi
      • Devlet Kapasitesi Liberteryenizmi
      • Herkes için Siyaset Bilimi
      • Yapay Zeka
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » “Değerlerimiz” Nasıl Çalışır?
    Forum

    “Değerlerimiz” Nasıl Çalışır?

    Metin Koca19 Haziran 20207 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    [voiserPlayer]

    Diyanet İşleri Başkanı’nın eş cinselleri hedef alan sözlerinden sonra oluşan gergin ortamı, Cumhurbaşkanı Erdoğan yine “değerlerimiz” ekseninde fırsata çevirdi. Birkaç hafta sonra ise Ekrem İmamoğlu’nun “eşcinsel evlilik” fikrine toplumun henüz hazır olmadığı düşüncesini paylaşması, muhalefette tartışmalara yol açtı. Türkiye dahil birçok ülkede toplumsal mücadelelerin olmazsa olmaz ifadesi haline gelen “değerler”, aynı zamanda popülerleşmiş de bir çalışma konusu. Fakat, maalesef bu konuda rutinleşen çalışmalar, bir sosyal bilim ataleti haline gelen değer anketleri ve benzeri, sistematik ama sorunlu veri işleyen yöntemler ile “kültür/medeniyet savaşı” ölçme iddiasını önceliyor[1]. Değer kavramının kültür teorileri içindeki niteliğini ve sınırlarını sorgulamak için gözleme dayalı alternatif yaklaşımlara ihtiyaç var.

    Bahsettiğim çalışmaların söylemekle yetindiği kadarıyla, bir insanın veya topluluğun değerleri temelde onun doğru, yanlış ve önemli gördüğü şeyler üzerinden, kendine ve çevresine dönük isteklerinden oluşuyor. Aynı literatürde tereddütsüz benimsenen bir varsayıma göre ise insanı eylemde bulunmaya iten güç onun isteklerini, yani yukarıdaki tanıma göre değerlerini gerçekleştirme arzusudur. Bu durumda, değerleri oluşturan kaynaklar sadece diğer sembolik sistemlerin üretimini değil, aynı zamanda tüm sosyal hareketliliği de açıkladığı için “her şey”, yani kültürün bütünü anlamına gelebiliyor[2]. Yazım çerçevesinde, değerler nasıl çalışıyor sorusuna kısaca giriş yaparak bu varsayımı sorgulayan çalışmaların gerekliliğine dikkat çekme amacındayım.

    Hükümetler “milli irade” ve “egemenliği” yansıttıklarını sıklıkla hatırlatırlar. Bu şekilde modern devletin varoluş mitlerinden birini, yani yönettikleri halkın aynası oldukları iddiasını sürdürüyorlar. Bu türden, kullanılış biçimlerine göre tekçi ve dışlayıcı olmaya müsait kavramlardan yakın zamanda yıldızı parlayan ise “milli değerler” oldu[3]. Ancak ne hikmetse, birer boş gösteren[4] olduklarını hatırlatırcasına, bu kavramların adresi sıklıkla şaşıyor. Türkiye’ye yönelik güncel ve basit bir örnek vermek gerekirse, 2010 yılında Devlet Bahçeli’nin Fethullah Gülen’e yönelttiği eleştirilere cevaben “bu milletin, değerlerine karşı geleni üzeceğini” hatırlatan kişi şu an Bahçeli’nin favori bakanlarından olan Süleyman Soylu’ydu. Örnekte ve içinde geçen isimlerin başkalaşım sürecinde görüldüğü gibi, değerler üzerine yapılan en güvenli konuşma bile kaygan bir zeminde yürümektir.

    Bu kaygan zemin, henüz ifadesini bulmamış ve dolayısıyla bilinç düzeyinde iskeleti oluşmamış anlayışlara kırılgan bir şekil dayatabileceği gibi, ifade biçiminde zaten güçlü olanları kapalı metinler haline getirebilir veya aynı ifadenin farklı anlarda farklı eylemler olarak tezahür etmesiyle sonuçlanabilir. Özetle, bir ifadenin ısrarla tekrarlanması, o ifade aracılığıyla varlığı ilan edilen değerin aynı kaldığı anlamına gelmez. Bir değerin aynı kalması da onun geçmişteki haliyle eyleme döneceği anlamına gelmez.

    Korunduğu söylenen değerleri anlamlı birer eyleme dönüştürecek olan sosyal bağlam değiştiği sürece, korunan ancak söz ve düş oluyor. Avrupa kamuoyunda geniş yer bulan Tarık Ramazan tartışmasını buna örnek olarak verebilirim. Ramazan, İslamiyet içinde sabit cezai müeyyidelere işaret eden hududun uygulanmaması gerektiğini savunmuştu. Tarık Ramazan bu çağrıyı, hududun İslam’da bulunmadığı iddiasıyla yapmıyor. Tam tersine, İslamiyette sabitenin olmadığı savını reddederek, İslam hukukunu uygulayan devletlerden sadece geçici olarak yürütmeyi durdurma talep ediyordu[5]. Ona göre, İslam Şeriatı’nın uygulanmasını yanlış kılan şey günümüz şartlarıydı. Toplumda sefalet varken hırsızların eli kesilemez, ifade özgürlüğü yokken benimsedikleri varsayılan dinin hükümlerine uymayanlar yargılanamazdı.

    Tarık Ramazan örneğinde olduğu gibi, değerler sözde sabit kalsa bile onları sıraya sokan işlek aklın hesapları sıkça değişebilir. “İslam’da hoşgörü”, “Osmanlı tolerans sistemi”, “Medine vesikası” ve benzeri temalar barışı meşrulaştırmak için dilin ucunda hazır beklerken, “Lut kavmi”, “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” ve benzerleri de aynı değerler üzerinden çatışmayı çağırmak için beklerler. Hangisinin seçileceği değer sistemi içindeki ve dışındaki kaba kuvvet siyaseti doğrultusunda, bazen tek kişinin/zümrenin hesabına göre belirlense bile, izlenen siyasetin kolektif ifadesi pekala ortak değerler repertuarından seçilebilir. Akif Emre, bu ihtimali değerlerin araçlaştırılarak “çürütülmesi” olarak tanımlamış, Türkiye’deki güncel adını da “Muhafazakar Makyavelizm” koymuştu[6].

    Dolayısıyla bu alanda çalışanların, değerlere atfedilen eylemleri değerlerden ibaret görme hatasına kendilerini düşürmeyecek araçlara ihtiyacı var. O yüzden, değerleri onların ifade edilişi üzerinden yalıtılmış şekilde ölçme iddiası yerine, bir değer sistemi içindeki ilişkileri, çatışmaları ve çelişkileri, onları temsil ettiği iddiasındaki aktörlerle beraber çalışmak zorundayız. Bu şekilde hem kültür kavramına açıklık getiren diğer araçlar [tekrar bkz. not2], hem de en önemlisi, ideoloji yapma süreçleri tekrar önem kazanacaktır. Böylece, adını kültür savaşı koymakta aceleci olmadan, sorunun müsebbibini insanı pasif kılan özneler olarak değer sistemlerinde değil, onların dışında bir şeyin kalmadığını bize düşündüren bir kıtlık dönemi yaratılmasında arayabiliriz.

    Baştaki konuya dönersem, bugünkü anlamıyla bir kimlik olmasa da, aktör olarak her dönem kendine bir isim bulduran “esnaf-ı hizan-ı dilberan”, “eşcinseller”, “tavşan oğlanları”, “lubunyalar”, “homolar”, “travestiler” ve son olarak “LGBT üyeleri”(!) hakkında, özünde siyasi-iktisadi düzenlerin eseri olan bilimci veya dinci nutukların uzun tarihini bir kenara bırakırsak, göreceğimiz şey; hayatın içinde artık açık bir yeri olan, buradan kısaca sol denebilecek ana-akım muhalefeti de yer yer yönlendirebilen LGBT aktivizminin ortaya çıkışıdır. Otuz yıla yakın bir sürede, sol parti ve derneklerin koridorlarında başlayan bu konuşmalar bir yandan diğer muhalif eylemcileri kendi geçmişlerini (ve bazı eski kahramanlarını) gözden geçirmeye zorladı, diğer yandan da birçok LGBT aktivistine Kerimcan Durmaz ile onun çalıştığı yerde garsonluk yapan eşcinsel arasındaki farkı ifade edebilecekleri bir sınıf bilinci aşılamış oldu.

    Ayrıca, “muhafazakar değerler” değişmezliğini ilan ededursun, LGBT aktivizmine aksi istikamette konumlanmaya başlamış, farklı tonlarda muhafazakar veya bireyci LGBT temsilleri de daha görünür hale geldi. Bunu en iyi bilenlerden biri de sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan. Polisin müdahale ettiği bir LGBT Onur Yürüyüşü ile aynı gün Erdoğan ailesinin iftarda yan sandalyeyi, Türk Diyanet Vakfı’na bırakacağı mirasla gündeme gelen Bülent Ersoy’a vermiş olmasını bir çelişki olarak ele almayı bırakacağımız günler çok uzak olmayabilir[7].

    O muhafazakar temsilciler, Diyanet İşleri Başkanı’nın sözlerini mutlaka farklı şekillerde ele alacak. Geçmişte benzer durumlarda olduğu gibi, “bu bir günah ama biz hasta değiliz” diyerek kendi iradesini otoriteye tanıtanlar, “günahımı söyleyin ama beni günahımla baş başa bırakın” diyerek otoriteyi tanımanın karşılığında anlayış talep edenler veya son tahlilde omuzlarına ağır bir yük bırakan inançlarını sorgulayıp alternatif bir dağarcığa yönelenler olacaktır.

    Bu değerlendirmelere ulaşmak ise biz öğrenciler için bir başka yöntem problemine işaret ediyor, çünkü onların hitap ettiği (“İslamcı”) kitle içinde işe yaraması için çoğunlukla özel alanda ve dolayısıyla sosyal bilimlerin kapsama alanı dışında kalması amaçlanırken, kamu alanında gerçekleşen kısmıysa değer sisteminin dışından bakanlara anlamsız (veya kendi kavram setleri kapsamında “uğraşmaya değmez”) görünebiliyor. İlk kısıtın süreceğini düşünürsek, ikinci kısıtı aşmak için, çalışılan değer sisteminin diline kötü oryantalizm örnekleri gibi özcü hayal gücü ve abartılarla yaklaşmayacak bir antropoloji tedrisatı önem kazanıyor.

    Fotoğraf: Riccardo Annandale


    [1] Üçüncü demokrasi dalgası sonrası “durağanlık” ve Soğuk Savaş’ın ardından “kimliğe dönüş” üzerine yapılan değerler odaklı çalışmalar buna örnek olarak verilebilir. Bölgeler özelinde bakılırsa, ABD’de Steven Hunter’ı takip eden “kültür savaşı” tezleri ve Avrupa’da göçmen entegrasyonunun imkansızlığını “uzlaşmaz değerlerde” arayan çalışmalar da bahsettiğim sınırları aşamıyor. Aynı dönemde World Values Survey ve European Values Study gibi anketlerin öne çıkması da ayrıca kayda değer.

    [2] Burada safdışı bırakılan kavramlar arasında norm, yetenek, alışkanlık ve hatta ideoloji bulunuyor.

    [3] Örneğin, Avrupa mahkemeleri minare ve burka yasaklarını “milli kimlik ve değerler” üzerinden gerekçelendiriyor. İsviçre’de yasak yanlıları, mahkemelerin minareyi yine bir değer olarak tanımlanan dini özgürlük kapsamında değerlendirmesinin önüne geçmek için minarelerin “kültür ürünü” olduğunu hatırlatmışlardı. Hindistan’daki çatışmaların arkasında ise hükümetteki BJP’nin “Hindutva”, yani Hindistan’da “Hindu değerlerini” egemen kılma iddiası yatıyor. Bu kültüralist dalganın ilk evresi belki de 1990’ların başında Mahathir Muhammed’in ortaya attığı “Asya Değerleri” ideolojisiydi.

    [4] Laclau, E. (1996). Why do empty signifiers matter to politics [boş gösterenler siyaset için neden önemli]. Emancipation (s), 36, 46.

    [5] Ramadan, T. (2005). For a Moratorium on the Application of Sharia in the Muslim World [Müslüman dünyası içinde şeriat uygulamasına yönelik bir moratoryum için]. Le Monde.

    [6] Emre, Akif. (2016). “Muhafazakar Makyevelizm.” Yeni Şafak. https://www.yenisafak.com/yazarlar/akifemre/muhafazakar-makyevelizm-2029171.

    [7] Bu konu doktora tezimin bir parçasıydı: Koca, M. (2019). Tracing Cultural Change in the Reproduction of Intolerance: “Secularism”,“Islamism” and others in Turkey’s Experience of Democratization [Tahammülsüzlüğün yeniden üretiminde kültürel değişimi takip etmek: Türkiye’nin demokratikleşme tecrübesi içinde “Laiklik”, “İslamcılık” ve diğerleri] (Doctoral dissertation, European University Institute). 

    Dünya
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikNedensellik II: Nedir Bu Deney Meselesi
    Sonraki İçerik Fehim Taştekin: Erdoğan içerideki milliyetçi-muhafazakâr konsolidasyonu sürdürmek için Libya meselesini Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasıyla birleştirdi

    Diğer İçerikler

    D84 INTELLIGENCE

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 Reza Talebi
    Yazılar

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Oytun Meçik
    Podcast

    İrlanda Tarihi II: Global Ekonominin Merkezindeki Ada | Çerçeve S3 #73

    6 Mayıs 2025 Serim Çetin, İlkan Dalkuç ve Mert Söyler

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Turkey and Israel: Intense Geopolitical Rivalry from the Mediterranean to Central Asia

    8 Mayıs 2025 D84 INTELLIGENCE Reza Talebi

    Savaşların Kazananı Olur Mu?

    7 Mayıs 2025 Yazılar Oytun Meçik

    Dünya Gündemi: İsrail Gazze’yi Kalıcı Şekilde İşgale Hazırlanıyor

    6 Mayıs 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    Türkiye’de Serbest Gazeteciliğin Geleceği: Zorluklar ve Çözüm Yolları

    3 Mayıs 2025 Yazılar Gökhan Korkmaz

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}