Daktilo 1984Daktilo 1984
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • E-Bültene Abone Ol
    • Destek Ol
    Facebook Twitter Instagram Telegram
    Twitter Facebook YouTube Instagram WhatsApp
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Destek Ol Abone Ol
    • İZLE
      • Çavuşesku’nun Termometresi
      • Varsayılan Ekonomi
      • 2’li Görüş
      • İki Savaş Bir Yazar
      • Yakın Tarih
      • Mayhoş Muhabbetler
      • Tümünü Gör
    • OKU
      • Yazılar
      • Röportajlar
      • Çeviriler
      • Asterisk2050
      • Yazarlar
      • Kitap Yorum
    • DİNLE
      • Çerçeve
      • Zedcast
      • Tuhaf Zamanların İzinde
      • Tümünü Gör
    • D84 FYI
      • Hariçten Gazel
      • ABD Gündemi
      • Avrupa Gündemi
    • daktilo2
    Daktilo 1984Daktilo 1984
    Anasayfa » Sıradanlığın Perdesi: Eichmann’dan Gazze’ye Kayıp Vicdanlar
    daktilo2

    Sıradanlığın Perdesi: Eichmann’dan Gazze’ye Kayıp Vicdanlar

    Umut Dağıstan5 Ekim 20255 dk Okuma Süresi
    Paylaş
    Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp

    Kudüs’ün tozlu mahkeme salonunda, cam bir kafesin ardında, orta boylu, sıska boyunlu, gözleri miyop bir adam oturuyordu. Yüzünde ne korku uyandıran bir zalimin izleri vardı ne de kitleleri sürükleyecek bir kahramanın ışıltısı.

    Onu görenler, daha çok, devlet dairelerinde evrakların arasında kaybolmuş, masasının başında küçük hayaller kuran bir memuru andırdığını düşünebilirdi. Dosya yığını altında ezilmiş, amirleri tarafından görülmeyi uman tipik bir küçük memur… Oysa sahnedeki gerçeklik, göründüğünden çok daha ağır, çok daha karanlıktı.

    1961 yılının baharında, İsrail’in Kudüs’teki Bölge Mahkemesi’nde başlayan dava, insanlık tarihinin en karanlık zamanlarından birini odağına almıştı. Dünyanın dört bir yanından insanlar, o cam kafesin içinde oturan Otto Adolf Eichmann’ı görmek için gelmişti. Eichmann, Nazi Almanyası’nın soğukkanlı bürokratı, Yahudilerin toplu imhasını saat gibi işleyen bir mekanizmaya dönüştüren lojistiğin başındaki adamdı. Arjantin’de saklandığı yerden kaçırılmış, insanlığın karşısına çıkarılmıştı. Savcı, yüzlerce tanıkla, Holokost’un dökümünü yapıyordu: vagonlara itiş kakış doldurulmuş bedenler, duman tüten kamplar, gaz odalarının kesif kokusu… Bütün yaşananlar birer hayalet gibi salonu doldurmuştu. Tüm bunlara rağmen Eichmann, sakince, neredeyse kayıtsız bir ifadeyle hep aynı şeyi söylüyordu, “Emirlere uydum. Ben sadece işimi yaptım.“ Bu sözler, Hannah Arendt’in kaleminde, “kötülüğün sıradanlığı” olarak ölümsüzleşecekti.

    Adolf Eichmann davası, tarihin en karanlık defterlerinden birinin mahkeme salonunda yeniden açılışıydı. Kudüs’te, 1961 yılında başlayan bu dava yalnızca bir adamı yargılamıyor, milyonların yok edilişini, insanlığın aklını ve vicdanını da sorguluyordu. Eichmann, Nazi Almanyası’nda Yahudilerin sürülmesi ve toplama kamplarına gönderilmesinde en kritik rolü oynayan bürokratlardan biriydi.

    Eichmann, Arendt’in gözünde şeytani bir mahlûkat değil, emirleri yerine getiren, düşünmeyi bir kenara bırakmış, kurallara körü körüne itaat eden bir görevliydi. Yaptığı eylemlerin büyüklüğü, onun zihninde sıradan idari işlere indirgenmişti. Milyonlarca hayat, onun için sadece birer istatistikti. İşte bu kopuş, kötülüğün en ürkütücü yüzünü açığa çıkarıyordu. İnsanlar düşünmeyi bıraktığında, vicdanı susturduğunda, akıl yürütmeyi emirlerle değiştirdiğinde kötülük neredeyse mekanikleşiyordu.

    Duruşma salonunda tanıkların titreyen sesleri, geçmişin acısını yeniden canlandırırken, Eichmann’ın dosyalar ve prosedürler arasına sığınan savunmaları, insanlık tarihine kara bir ayna tutacaktı. Onun dünyasında işlenen cinayetler bürokratik bir iş akışı gibi görünüyordu en fazla. Tren seferleri, kota hesapları, mühürlü imzalar… Ve Arendt’in dediği gibi, saklı dehşet tam da bu sıradanlık içinde yatmaktaydı.

    Çünkü bürokrasi, modern dünyanın sessiz ama inatçı tiranıydı. Görünmez duvarlarla örülmüş bir labirent gibi, her köşesinde yeni bir form, yeni bir emir, yeni bir onay gizlerdi. Onun dili soğuk ve mesafeliydi, keskinliği tarafsız maskeler ardına gizlenmiş kurallarından geliyordu. Oysa tam da bu tarafsızlık perdesi, çoğu zaman en ağır sorumlulukları saklayan kalın bir örtüye dönüşürdü. Eichmann davasında görüldüğü üzere, bürokrasi etiğin karşısına dikildiğinde, erdemin sesini susturabiliyordu. Oysa etik bambaşka bir dünyaya aitti, bireysel bir sorgulamanın, içsel bir fısıltının, kırılgan ama asla tükenmeyen bir vicdanın diliydi o.

    Sadece tarih değil, modern hayat da bize her gün göstermektedir, bürokrasi “emir” diyerek sorumluluğu paylara böler: üstler buyurur, astlar uygular, zincir boyunca suç dağılır, sonunda yapılanlar kimseye ait olmaz. Etik ise buna karşı çıkar. “Neden?” diye sorar. Eylemin ağırlığını tartıp sonuçlarını düşünür ve insana yeniden merkezde yer açar.

    Eichmann davası bu ikilemi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştı. Nazi rejimi, bürokrasiyi bir zırh gibi kuşanmıştı. Emirleri yerine getiren, tren seferlerini düzenleyen, listeleri hazırlayan SS subayı Eichmann, Yahudilerin sürgününü bir idari işlem soğukluğuyla koordine etmişti. Resmiyetin dili hakikati ustaca perdelemişti. “Yahudi sorunu” ifadesi imhayı saklıyor, Eichmann ise bunu yalnızca “nakliye” diye adlandırıyordu. Böylece sözcükler, insan yaşamlarını yok eden mekanizmanın dişlilerine dönüşüyordu. Üstelik Eichmann, Kant’ın kategorik buyruğunu bile eğip bükerek, “üstlerin buyruğuna koşulsuz itaat”i ahlaki bir görev gibi yorumlamıştı.

    Arendt, bu kişiliği incelediğinde yalnızca Eichmann’ı değil, insanın kendisini sorgulamıştı. Nasıl olur da sıradan bir adam, milyonların yok edilmesine aracılık edebilirdi? Cevap, bürokrasinin büyüsünde gizliydi. İnsan, aidiyet arayıp kariyer peşinde koşarken düşünmeyi bırakıyordu. Eichmann, gençliğinde başarısız bir satıcıyken Nazi Partisi’nde kimlik bulmuştu. 1944’te Macaristan’da, 437 bin Yahudi’yi Auschwitz’e gönderirken, verimliliğinden gurur duyuyordu muhtemelen. İnsani felaket, onun gözünde yalnızca bir görevin, bir tablonun, bir rakamın düzenli işlemesiydi.

    Bürokratik düzen, Eichmann’a kendi vicdanından kaçacak bir sığınak vermişti. “Ben karar vermedim, sadece uyguladım” sözleri, etik sorumluluğun bürokratik zincirlerde nasıl eridiğinin ispatıydı.

    Bugün İsrail’in Gazze’de yürüttüğü operasyonlarda da benzer bir ikilik dikkat çekiyor. Sivil kayıplar, yıkılmış binalar ve insani felaketler çoğu zaman sayılarla, “operasyon” ve “güvenlik önlemi” gibi teknik terimlerle ifade ediliyor. Bürokratik dil, yaşanan insani trajediyi perdeliyor bir kez daha. Tıpkı Nazi rejiminde “nakliye” sözcüğünün imhayı gizlemesi gibi, bugün de resmi söylem acının gerçek boyutunu görünmez kılıyor.

    İnsanlık, sanki aynı sahneyi farklı oyuncularla tekrar tekrar sergiliyor. Bir zamanlar Berlin’den Kudüs’e uzanan dosyalarla yürütülen soykırım, bugün başka bir yerde, başka gerekçelerle yeniden canlanıyor. Üstelik dünün kurbanı bugünün zalimi. Kötülük, olağanlaşarak, sıradanlaşarak, bürokratik maskelerin ardında kendine yaşam alanı buluyor yine. Eichmann’ın donuk yüzünde gördüğümüz sıradanlık, bugün modern devletlerin soğukkanlı açıklamalarında yankılanıyor. Bu gürültülü sessizlik içinde her şey anlamını yitiriyor. Üstelik bu sefer doz daha da artıyor. Bugün Gazze’deki şiddet gizli değil, aleni, tüm dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor. O kadar aleni ki her şey, Gazze’deki vahşet, günlük haber akışında kayboluyor. Kötülüğün sıradanlığı, mutlak kötülüğe dönüşürken; kötülük rutinden uzaklaşarak, bizatihi hakikatin kendisine evriliyor.

    Tarih boyunca insanlık sürekli aynı soruyla karşılaşır: Neden benzer yıkımlar tekrar tekrar yaşanır? Bu sorunun yanıtı, bireysel ve kolektif hafızanın kırılganlığında, çıkarların vicdanı bastıran ağırlığında ve sorgulama iradesinin kolayca askıya alınmasında aranabilir. Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramsallaştırması, bu döngüsel trajedinin temelini anlamamız için önemli bir uyarıdır. İnsan düşünmeyi bıraktığında, eleştirel reflekslerini askıya aldığında, yıkıcı sonuçlar yalnızca yeniden ortaya çıkmaz, aynı zamanda daha yoğun ve daha kapsamlı biçimde kendini gösterir.

    Tarih bu nedenle tek bir dersi durmaksızın hatırlatır: Vicdanın yerini bürokratik işleyişin soğuk mekanizması aldığında, insan aynı hataların üreticisi olur. Bu döngü kırılmadıkça acılar ve felaketler tekrar sahneye döner. Ve insanlık, her defasında, kendi yarattığı yıkımların gölgesinde bir kez daha sanık sandalyesine oturur.

    Vicdan unutulduğunda tarih bir mezar kazıcısı gibi durmadan tekerrür eder. İnsanlık, ancak kendi aynasında suçunu itiraf ettiğinde özgürleşir, yoksa tarih, sonsuz bir mezarlık olarak kalır.

    Edebiyat Tarih
    Paylaş Twitter Facebook LinkedIn Email WhatsApp
    Önceki İçerikDemokrasi Açığı: Kara Bahtımız
    Sonraki İçerik Liberal Küreselleşme Bitiyor, Bölüm 2: Mikroçiplerin Hikayesi

    Diğer İçerikler

    daktilo2

    Selim Kuneralp ve Matthew Kendrick ile Söyleşi: Trump-Erdoğan Buluşması, Stratejik Tavizler ve Türkiye-ABD İlişkilerinin Geleceği

    5 Ekim 2025 Gökhan Korkmaz
    daktilo2

    Liberal Küreselleşme Bitiyor, Bölüm 2: Mikroçiplerin Hikayesi

    5 Ekim 2025 Alper Yağcı
    daktilo2

    Demokrasi Açığı: Kara Bahtımız

    5 Ekim 2025 Birol Başkan

    Yorumlar kapalı.

    Güncel İçerikler

    Tamta Mikeladze: Son aylarda, Gürcistan’da sivil toplumun sistematik olarak bastırılmasına tanık olduk

    3 Ekim 2025 D84 INTELLIGENCE Daktilo1984

    Röportaj: Yabancı Ajan Yasası, Avrupa Birliği ve Sivil Toplum

    2 Ekim 2025 D84 INTELLIGENCE Daktilo1984

    ABD Gündemi: New York’ta BM Zirvesi, Washington’da Diplomasi Trafiği, Yerel Seçimlere Son Bir Ay

    1 Ekim 2025 Bültenler Emrullah Özdemir

    Dünya Gündemi: Trump’ın Gazze Planı Barışı Getirir mi?

    30 Eylül 2025 Bültenler Bahadır Çelebi

    E-Bültene Abone Olun

    Güncel içeriklerden ilk siz haberdar olun




    Archives

    • Ekim 2025
    • Eylül 2025
    • Ağustos 2025
    • Temmuz 2025
    • Haziran 2025
    • Mayıs 2025
    • Nisan 2025
    • Mart 2025
    • Şubat 2025
    • Ocak 2025
    • Aralık 2024
    • Kasım 2024
    • Ekim 2024
    • Eylül 2024
    • Ağustos 2024
    • Temmuz 2024
    • Haziran 2024
    • Mayıs 2024
    • Nisan 2024
    • Mart 2024
    • Şubat 2024
    • Ocak 2024
    • Aralık 2023
    • Kasım 2023
    • Ekim 2023
    • Eylül 2023
    • Ağustos 2023
    • Temmuz 2023
    • Haziran 2023
    • Mayıs 2023
    • Nisan 2023
    • Mart 2023
    • Şubat 2023
    • Ocak 2023
    • Aralık 2022
    • Kasım 2022
    • Ekim 2022
    • Eylül 2022
    • Ağustos 2022
    • Temmuz 2022
    • Haziran 2022
    • Mayıs 2022
    • Nisan 2022
    • Mart 2022
    • Şubat 2022
    • Ocak 2022
    • Aralık 2021
    • Kasım 2021
    • Ekim 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021
    • Temmuz 2021
    • Haziran 2021
    • Mayıs 2021
    • Nisan 2021
    • Mart 2021
    • Şubat 2021
    • Ocak 2021
    • Aralık 2020
    • Kasım 2020
    • Ekim 2020
    • Eylül 2020
    • Ağustos 2020
    • Temmuz 2020
    • Haziran 2020
    • Mayıs 2020
    • Nisan 2020
    • Mart 2020
    • Şubat 2020
    • Ocak 2020
    • Aralık 2019
    • Kasım 2019
    • Ekim 2019
    • Eylül 2019
    • Ağustos 2019
    • Temmuz 2019
    • Haziran 2019
    • Mayıs 2019
    • Nisan 2019
    • Mart 2019

    Categories

    • Asterisk2050
    • Bültenler
    • Çeviriler
    • D84 INTELLIGENCE
    • daktilo2
    • EN
    • Forum
    • Özetler
    • Podcast
    • Röportajlar
    • Uncategorized
    • Videolar
    • Yazılar
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    İçerik
    • Yazılar
    • Podcast
    • Forum
    • Röportajlar
    • Çeviriler
    • Özetler
    • Bültenler
    • D84 INTELLIGENCE
    Konular
    • Siyaset
    • Ekonomi
    • Dünya
    • Tarih
    • Kültür Sanat
    • Spor
    • Rapor
    • Gezi
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • Facebook
    • Instagram
    • Youtube
    • LinkedIn
    • Apple Podcast
    • Spotify Podcast
    • Whatsapp Kanalı
    Kurumsal
    • Anasayfa
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Yazarlar
    • İçerik Sağlayıcılar
    • Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları
    © 2025 DAKTİLO1984
    • KVKK Politikası
    • Çerez Politikası
    • Aydınlatma Metni
    • Açık Rıza Beyanı

    Arama kelimesini girin ve Enter'a tıklayın. İptal etmek için Esc'ye tıklayın.

    Çerezler

    Sitemizde mevzuata uygun şekilde çerez kullanılmaktadır.

    Fonksiyonel Her zaman aktif
    Sitenin çalışması için ihtiyaç duyulan çerezlerdir
    Preferences
    The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
    İstatistik
    Daha iyi bir kullanıcı deneyimi sağlamak için kullanılan çerezlerdir The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
    Pazarlama
    Size daha uygun içeriklerin iletilmesi için kullanılan çerezlerdir
    Seçenekleri yönet Hizmetleri yönetin {vendor_count} satıcılarını yönetin Bu amaçlar hakkında daha fazla bilgi edinin
    Seçenekler
    {title} {title} {title}