Bu mecrada yazmaya başlarken güncel siyasi tartışmalardan mümkün olduğunca uzak durmaya niyetliydim. Böylece, hem başımı derde sokmayacaktım hem de insanlığın geleceğini daha çok ilgilendiren doğurganlık, göç, Tayvan gibi konularda serbestçe gezinme fırsatım olacaktı. Ama dayanamadım. Zaman zaman duyduğumuz erken seçim konusu üzerine bu mecrada ilk ve inşallah son defa yazacağım.
Ben bu konuyu 2019’dan beri çeşitli ortamlarda yazdım çizdim, konuştum, erken seçim olmayacak dedim. Oysa 2019 yerel seçimlerinden muhalefet kazanımlar ve yeni lider adayları çıkarınca yaygın erken seçim spekülasyonu başlamıştı. Deneyimli gazeteci ve yorumculardan sürekli erken seçim öngörüleri duyuyorduk. Bu öngörülere bakılırsa erken seçimin 2019’dan bugüne yetmiş iki kere falan gerçekleşmesi gerekiyordu.
Oysaki Mayıs 2023’e kadar erken seçim olmadı. O kadar olmadı ki, erken seçimin bu kadar olmadığı hiç olmamıştı. Bu ifadeyi mizahi sanabilirsiniz ama değil. Cumhuriyet tarihinde en uzun süre görev yapmış hükümet 2018-2023 Erdoğan hükümeti oldu. Keza, 1980 darbesinin böldüğü 1977-1983 dönemi sayılmazsa, cumhuriyet tarihinde genel seçim yapmadan geçen en uzun süre 2018- 2023. Sonunda seçim, olağan tarih olan 18 Haziran 2023’den yalnızca bir ay önce, 14 Mayıs’ta yapıldı. Yani gerçekten erken bir seçim, pratikte hiç olmadı, teknik olarak ise yalnızca bir ay erkene alınmış bir seçim oldu.[1]
Benzer bir süreci 2023 Mayıs’ından beri, özellikle de muhalefetin yeni kazanımlar elde ettiği 2024 yerel seçiminden beri tekrar yaşıyoruz. Sürekli erken seçim öngörüleri duyuyoruz. Ama seçim olmuyor, muhtemelen 2027 yazından önce de olmayacak. Eskiden spor basınımıza göre Ronaldinho her yaz Fenerbahçe’ye geliyordu. Peki Ronaldinho gerçekten gelecek mi? Yani seçim ne zaman olur?
Parlamenter sistemde erken seçim kararı almak nispeten kolaydı. Esasen iktidarın değişmesini zorlaştırmak için geçtiğimiz yeni sisteme göre, yani 2018’den beri yürürlükteki haliyle anayasaya (md. 116) göre ise, erken seçim kararı iki şekilde alınabilir. Birincisi, cumhurbaşkanı alabilir. İkincisi, meclis, üye tamsayısının beşte üçü ile alabilir. Bu iki kaidenin lamı cimi yok. Ayrıca iktidarın işine gelen bu kadar temel anayasa kaidelerini iktidara rağmen delebilecek bir güç de bugünün Türkiye’sinde yok. O zaman soru şuna dönüştü: Cumhurbaşkanı ya da meclis, erken seçimi ne zaman ve niye istesin?
Cumhurbaşkanından başlayalım. Genel itibariyle, muhalefet erken seçimi ne zaman isterse iktidardaki cumhurbaşkanı o zaman istemez. Mesela ekonomi kötü gidiyorsa, bu muhalefet için iyi bir seçim zamanı. İktidar ise, tam aksine, şimdi kötü giden ekonominin iki yıl içinde nispeten düzeleceğini umuyorsa bekleyecektir. İktidar da bekliyor ve ekonomik çevrim yönetiyor: Kredi destekli büyüme evrelerini genel seçimlere, konsolidasyon evrelerini seçim arası dönemlere denk getir. Arada sabırla bekle, iktidar yetkilerini mümkün olduğunca uzun süre kullanarak kaleyi tahkim et, muhalefeti oyala ve ufala. Strateji bu.
Bu noktada insanların aklını şu karıştırıyor: Başbakanlık makamının bulunduğu parlamenter ve yarı başkanlık sistemlerinde hükümetlerin kendi başbakanları tarafından bozulup erken seçime götürüldüğü vaki. Bu tür sistemlerdeki bütün erken seçimleri inceleyen bir siyaset bilimi araştırmasının bulgusu ise şu: İktidardaki liderin erken seçim kararı alma olasılığı, ekonomi ne kadar iyi durumdaysa ve tarih olağan seçim tarihine ne kadar yakınsa o kadar yüksektir (özellikle de hükümet koalisyon değilse).[2] Çünkü kimse kendi iktidar dönemini durduk yerde kısaltma riskine girmek istemez.
Kaldı ki başbakanlı sistemde hükümet bozup kurmak kolaydır, kaç kere başbakan olabileceğinizin sınırı yoktur, 6 kez gidip 7 kere gelebilirsiniz. Kendi hükümetini bozarak ekonomik krizi başka partinin kucağına bırakmak, bir gün geri dönmek umuduyla şimdilik muhalefete veya başka koalisyona geçmek gibi stratejiler gözlenebilir. Oysa sabit dönem felsefesine dayanan başkanlık sisteminin biçimi ve kutuplaşmış Türk siyasetinin son on yılda aldığı içerik, seçimi kaybedersek bir dönem sonra geri geliriz denebilecek bir ortamı iktidar adına bırakmamıştır. 6 kez gidip 7 kez dönülemez. Kısacası, seçim en geç olsun isteyecek aktör, mevcut cumhurbaşkanı.
İkinci erken seçim yolu meclisten geçiyordu, oraya dönelim. Meclis üye tamsayısının beşte üçü ne demek? O gün mecliste kaç kişinin toplantıda bulunduğundan bağımsız olarak en az 360 milletvekilinin erken seçim istiyoruz diye oy vermesi lazım demek. Peki bugünün meclis aritmetiğinde 360 milletvekili ne demek biliyor musunuz? AKP ve MHP haricindeki bütün milletvekillerini, yani muhalefeti, DEM’i, Cumhur ittifakının küçük partilerini vb. bir araya getirseniz dahi 360 milletvekili etmiyor. Bunun üstüne, MHP milletvekillerini hiç firesiz muhalefetin tarafına geçirseniz yine 360 milletvekili etmiyor. 360 milletvekiline ulaşabilmek için, AKP’li olmayan tüm milletvekillerinin yanı sıra, en az 40 AKP’li milletvekilinin de cumhurbaşkanına kazan kaldırarak, biz senin istemediğin bir seçimi istiyoruz demesi lazım.[3] Bunun neden olmayacağını anlatmama bilmem gerek var mı?
Bu noktada “hoca sen sistem aritmetik falan diyorsun da burası Türkiye, bir gün Bahçeli erken seçim olsun der ve olur” itirazı akla gelebilir. Peki ama MHP lideri Devlet Bahçeli Kasım 2002’de iktidarı değiştiren bir erken seçime ülkeyi neden ve nasıl götürmüştü? Yani Alex de Souza nasıl gelmişti?
Hatırlayalım ki Bahçeli’nin seçim çağrısı yapığı Temmuz 2002’de MHP, bir koalisyon hükümetinin parçasıydı. Sol, merkez ve sağ olmak üzere üç partiden oluşan tutarsız koalisyon bir yandan kendisiyle boğuşuyor, bir yandan cumhurbaşkanıyla sürtüşüyordu. Ekonomi iyi değildi ve Şubat 2002’de imzalanan bir IMF programı uygulanıyordu. Programı tasarlayanların vaadi, acılı bir kemer sıkma sürecinin ardından meyvelerin toplanacağı idi. Ama 1999 IMF programının vaadi de bu olmakla beraber sonuç alınamamış, durum daha kötüye gitmişti. Geleceğin hiç aşikar görünmediği bu noktada Bahçeli, ekonomik çöküntünün siyasi faturasını daha fazla üstlenmemek adına kendisini büyük koalisyon partneri DSP’den ayrıştırmak istedi. Zaten uzun süredir geniş kesimlerce bozulması talep edilen hükümeti bozmak üzere erken seçim çağrısı yapmasının en güçlü sebebi bence buydu. Bahçeli’nin bu hesabı bir bakıma tuttu da. Çünkü Kasım 2002’de yapılan erken seçimde koalisyonun içindeki diğer iki parti ve dışındaki hemen hemen her parti silindi, fakat MHP hayatta kaldı, bir dönem sonra meclise tekrar girdi ve bugün hâlâ siyasi hayatımızın önemli bir parçası.
MHP’nin 2002’de hükümeti neden bozmak istediğine dair bu analizi tutmayabilirsiniz. Her halükarda nasıl bozabildiğini doğru anlamamız lazım. 2002’de MHP parlamenter sistemle yönetilen bir ülkede, bir koalisyon hükümetinin parçasıydı. Anayasaya ve o zamanki meclis aritmetiğine göre bu, desteğini çektiği noktada hükümetin bir güven oylamasıyla zaten düşeceği anlamına geliyordu. Yani MHP lideri Devlet Bahçeli, mistik bağlantıları sayesinde değil, sistemdeki yetkisi sayesinde hükümeti bozabiliyordu.[4]
Yaygın bir kanının aksine Bahçeli’nin ve MHP’nin bugünkü hiper-başkanlık sisteminde benzer bir yetkisi yok. MHP eğer yarın hükümetten desteğini çekmeye karar verirse bunun biçimsel sonucu hükümetin meclisten geçirmek istediği yasa teklifleri için MHP milletvekillerinin el kaldırmaması olur. Ama artık güvenoyu diye bir mekanizma bulunmadığı için Erdoğan hükümeti olağan seçim takvimi uyarınca devam eder ve mecliste 272 AKP milletvekiline ek olarak başka yasama partnerleri bulabilir. Zaten meclisten çıkan yasalar da artık eskisi kadar önemli değil. Bu sırada MHP, iktidarın nimetlerinden ve korumasından mahrum kalan bir muhalefet partisi haline gelmiş olur.
MHP’nin daha farazi bir pazarlık kozu daha var: Bir sonraki seçimde Erdoğan’ın aday olmasını sağlayacak manevraya destek vermeme olasılığı. Ancak muhalefet adayının muhtemelen kazanmasına yol açacak bu durum mevcut MHP yönetiminin vizyonuna ve çıkarına pek uygun değil. Her halükarda bu koz zaten seçimin öne çekilmesi değil zamanında yapılması tehdidine dayanıyor.[5] Tüm bunlar MHP’nin iktidarı terk etme gibi bir opsiyonunun ve bunu ileri sürerek iktidara karşı kullanabileceği bir pazarlık kozunun sanıldığı kadar var olmadığı anlamına geliyor. Bu kanaldan (cumhurbaşkanına rağmen Bahçeli inisiyatifiyle) erken seçim olası değil.
Bu son yazdığımı da safça bulanlar olabilir. Çünkü MHP lideri Devlet Bahçeli’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ötesindeki gizemli ve daha büyük bir iktidarın sahibi veya temsilcisi olarak değerlendiren bir görüş mevcut. Bu görüşe göre büyük harfli Devlet Bey, küçük harfli ama hepimizden büyük olan devletin, iktidar fotoğrafındaki yüzü. Bu görüşün isabetsiz olduğunu düşünüyorum. Bugün Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan daha büyük ve daha gerçek bir iktidar yok. Sayın Bahçeli de önemli bir siyasetçi olmakla birlikte, cumhurbaşkanına rağmen ve ona karşı kullanılabilecek büyük bir gücün sahibi değil. Deneyimli bir siyasetçi olan Bahçeli bunu bildiği için, cumhurbaşkanının yanında ve onun genel çıkarları doğrultusunda hareket ederek güç sahibi oluyor.
Bu tezin testi şu: MHP’nin muhalefetteyken önemli bir siyaset konusu gördüğü yolsuzluk vb. güncel konular bir yana; hükümet sistemi, Ortadoğu’dan göç, PKK/Kürt meselesi gibi temel konulara bakınız. Bu konularda MHP ya sessiz kalmış ya da iktidarın asıl sahibinin çizgisiyle tutarlı bir konuma gelmiştir. Tüm bunlar MHP’nin bugün önemsiz bir parti olduğu anlamına gelmiyor. Ama MHP’nin önemi, iktidar için milliyetçilik üzerinden daha geniş kesimlere açılabilecek bir konuşma alanı sağlaması, iktidara karşı bu alandan yükselebilecek itirazları göğüsleyerek soğurması, diğer itirazların bastırılması için de sert güç desteği vermesinden ileri geliyor. Yani MHP gizemli bir devlet aklı için iktidarı idare ediyor değil, iktidar için halkın aklındaki gizemli devlet fikrini idare ediyor. Sebepler gizemli değil, gizem o sebeplerin ürünü.
Hiçbir şey tek bir şey değildir elbette. Hiçbir iktidar da mutlak değil. Ama en çok böyle işte.
Toparlayalım. İktidarın istemediği bir erken seçim olamıyor. Sonuç olarak benim öngörüm şu: İktidarın inisiyatifiyle meclis, (400 mv bulunabilirse) erken seçime gerek bırakmayacak bir anayasa değişikliği ya da (yalnızca 360 mv bulunabilirse) erken seçim kararını 2027 yazında alacak. Bu da sırf dönem sınırı konusu nedeniyle, yoksa zaten değişiklik yapılmadan olağan 2028 seçimi beklenirdi.[6] Her şeyin çok hızlı değiştiği, seçimlerin de anlamının değiştiği günlerden geçiyoruz. Yani öngörüm tutmayabilir. O vakit dilerim ki beni çok hırpalamak yerine bu yazıyı, 2019-23 döneminde herkesin beklediği erken seçim neden olmadı sorusunun geriye dönük bir açıklaması olarak kabul edersiniz. Sonuçta Ronaldinho Fener’e gelemeden yeşil sahalara veda etti.
Peki muhalefet erken seçim istemesin mi? İstesin. Bu muhalefet adına doğru bir retorik olabilir. İktidarı seçim sandığına çağıran muhalefet, ülkenin iyi durumda olmadığına işaret etmiş, özgüven göstermiş ve seçimlerin kıymetini herkese hatırlatmış olur. Muhalefet zaten zor bir oyun oynuyor ve çıkış yolu bariz değil. Ancak erken seçim olsun istemek başka, x tarihte erken seçimin olacağını öngörmek başka bir şey. Muhalefet erken seçim isteyecekse de yeni sistemde bunun koşullarının ne kadar zorlaştığını bilerek stratejisini kurmalı. 2023 öncesi bunun farkına daha çok varılsaydı, o seçimin ne kadar önemli olduğu ve o seçim bir kez kaybedildikten sonra yerel iktidarların da kolay kolay korunamayacağının farkına daha iyi varılabilirdi. Doğru bilgi ne işe yarar emin değilim ama yanlış bilgi doğruya yaramaz.
[1] İşin garibi 2023 seçiminin teknik olarak erken bir seçim olduğu da tam anlaşılmadı. Sanırım bunun bir sebebi seçim kararı bildiren cumhurbaşkanlığı kararnamesinde “erken seçim” değil “seçimlerin yenilenmesi” tabirinin kullanılması idi. Ama zaten gündelik dilde erken seçim dediğimiz şeyin anayasa hukukumuzdaki adı, seçimlerin yenilenmesi.
[2] Riera, P. (2015). Economy, type of government, and strategic timing of elections: calling opportunistic early elections in OECD democracies. West European Politics, 38(6), 1129-1151.
[3] 15 Eylül 2025 itibariyle meclis kompozisyonu için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/sandalyedagilimi
[4] Yalnızca 2002’yi analiz ettik çünkü Bahçeli’nin Nisan 2018’de erken seçim çağrısı yapmasının konuyla bir ilgisi yok. Bu çağrıyla Bahçeli, iktidara rağmen bir seçim kararı almış değil, iktidarın aldığı kararın kamuoyuyla iletişimini Cumhur İttifakı’nın bir üyesi olarak üstlenmiş oluyordu. 2017 referandumu da esasen aynıdır.
[5] Anayasaya (md. 116) göre cumhurbaşkanının ikinci döneminde meclis erken seçim kararı alırsa, cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilir. Yoksa görev dönemi bitiminde makamını terk etmesi gerekir.
[6] Bkz. beşinci dipnot.