Osmanlı toplumu yaygın ölçüde okur yazar mıydı? Ünlü tarihçi Kemal Karpat’ın bir yayınında, 1894 yılı itibariyle Osmanlı topraklarında yaşayanların %54’ünün, hatta 10 yaş üstündekilerin %66’sının okuma bildiği gibi bir çıkarımla karşılaşıyoruz. 19. yüzyıl sonunda ekseri Müslüman bir toplum için bu çok yüksek bir oran ve bildiğimiz pek çok şeyle çelişiyor. Osmanlı’da okur yazarlığın yüksek olmuşluğunu temenni edenler bir noktada bu rakamı fark ettiler, rahmetli Karpat (1924-2019) müesses akademik nizamın muhafazakar ama saygın bir ismi olduğu için üstüne atladılar ve bu oran yaygın bir “bilgi” haline geldi. Devlet adamlarının da demeçlerine konu oldu. Peki ama doğru mu?
Ben daha önce X (Twitter) platformunda bu konuya dair bir bilgisel yaptığımda viralleşmiş ve akademik tarihçilerin de ilgisine mazhar olmuştu, çünkü Karpat’ın bu konudaki hesabını sayısal açıdan inceleyen derli toplu bir yayın sanırım yok. Konu sosyal medyada kalmasın diye burada düzeltmeler ve eklemelerle daha kesin olarak kayda geçirmek istiyorum. Sonucu da baştan yazayım. Kemal Karpat’ın okur yazar oranı, kötü veri üzerinde yapılmış kötü bir matematik hesabının ürünü ve muhtemel gerçek oranın çok üstünde. Gelecek yazılarda gerçek oranın ne olabileceğini ele alacağım ve yine bazı orijinal iddialarım olacak.
Şuradan başlayalım. Kemal Karpat daha çok nüfus hareketleri alanında uzmanlaşmış bir tarihçi idi. Söz konusu hesap tablosunun yer aldığı yayın da “Osmanlı Nüfusu 1830-1914” (orijinali İngilizce 1985 basım) kitabı.[1] Fakat bu kitapta okur yazarlık üzerine bir bölüm aslında yok. Tablo, kitabın sonunda bağlamsız bir ek olarak yer alıyor. Aşağıya koyuyorum.

Tablonun veri kaynağına değinelim. Veriler, Osmanlı devletinin gerçekleştirdiği en kapsamlı nüfus “sayımından” geliyor. Bu “sayımı” tırnak içine almamın nedeni 1881-1893 boyunca yaklaşık on dört yıl sürmüş bir faaliyet olması. Evet, bu dönemde teknoloji ve Osmanlı devlet kapasitesi düşük olduğu için, on dört yıl sürüyor. Bunu süregiden bir kayıt sistemi gibi düşünün. Bazı kazalarda teşkilatın kurulup bunların kayıtlarının başkente ulaşması diğerlerinden yıllar sonra gerçekleşiyor. Mesela sırf İstanbul’daki kayıt/sayımın tamamlanması 1885’i buluyor. Bu “sayımı”, II. Abdülhamid dönemini eğitim sistemimizin ilerleme seneleri olarak değerlendiren hakkaniyetli bir tanıktan dinleyelim:
“Umumî nüfus sayımı değil, yazımı yapılmıştır … Yapılışını yakından gördüğüm, hattâ mahallemdeki memurlara yardım ettiğim bu yazım mahalle halkını birer birer çağırarak ellerindeki hüviyet varakalarının yenisini doldurup vermek, hiç hüviyet varakası olmayanları da yeniden kütüğe kayd etmekten ibaretti”.[2]
Hane sayısının tespit edilmediği, Abdülhamid devrinin toplantı yasaklarının verdiği korkuyla bazı bölgelerde halkın sayım merkezine bile çağrılamadığı ve farklı bölgelerde farklı yıllarda tamamlanan böyle bir proje ile ülkedeki nüfusun belirli bir andaki resmini isabetle çekmek zaten mümkün değil. Osmanlı devletinin yapmayı umduğu da bugünkü derecede ince istatistikler elde etmekten ziyade askeri hizmet ve vergi için mevcut insan kaynağını yoklamak, bir de özellikle Balkanlardaki Müslümanların sayısının Hıristiyan devletlerin iddia ettiğinden daha yüksek olduğunu gösterebilmek idi.
Meşhur tablonun kendisine gelelim. İngilizce bilenler ilk garipliği fark edecektir. Tablo IV.15 her vilayet için okuma bilenlerin değil, okuma bilmeyenlerin (illiterates) sayısını listeliyor. Bu ilk sütundaki sayı. İşte tüm iddianın kaynağı olan veriler de burada. Bu sayılar İstanbul Üniversitesi Kitaplığı Türkçe Yazmalar (IUKTY) 9075 kodlu arşiv belgesinden (Yevmiye Katibi Mehmet Behiç Tarafından Tanzim Olunan Istatistik Defteri) aktarılmış. Karpat bu sayıları genel nüfusa vurunca %46 oranının ortaya çıktığını tablonun altında not ediyor. Yani okuma bilmezlerin oranı %46 ve kalan %54 de okuma bilenler oluyor. Fakat bu küçük çocukları da kapsayan bir oran. 10 yaş üzeri nüfusta okuma bilmezlerin oranı yalnızca %34. Yani uygun yaş grubunda okuma bilenler %66 oluyor. Biz şu oranları inceleyelim.
Şimdi şunu düşünün: okuma bilmeyenleri saymak ne demek? Bilmeyenlerin yerine bilenlerin sayısını tespit etmek de kaydetmek de daha düz, daha anlamlı iş olurdu. Bu tablo ve ondan çıkarsanan sonuçlar ile ilgili garipliklerin temeli burada. İşin aslı muhtemelen şu: Osmanlı devleti, sayabildiklerini sayacak. Pek çok yerde, özellikle kadınları sayamayacak. Hatta daha ötesi: Bu okuma bilmezler (oranının değil) sayısının, sayımı kaydeden bürokratlarca yalnız erkekler için kast edilmiş olması muhtemel. Belirli türdeki askerlik ve devlet hizmetlerini göremeyecek erkeklerin sayısını tespit daha doğrusu tahmin etmek istemiş olabilirler. Öyle bir durumda %46 oranı genel nüfus için zaten geçersiz olur. Elbette ki kadınlar arasında okuma bilmezlerin oranı çok daha yüksekti. Gelecek yazıda bunu biraz detaylandıracağız.
Fakat meşhur tablodaki sayılar (oranlar değil) yalnızca erkekler için alınsa bile zaten başka yanlışlara dayanıyor. Tabloya inanırsak, Osmanlı’da okuma bilenlerin oranı, başkente en uzak, ekonomik olarak en geri kalmış, devlet kapasitesinin en düşük olduğu vilayetlerde en yüksek, çünkü oralarda okuma bilmezlerin oranı en düşük çıkıyor! Buna göre okuma bilmezlerin oranının, mesela ilk demiryoluna kavuşan vilayet Aydın’da %31, matbuat merkezi Selanik’de %39, eski payitaht Edirne’de %43, ulema diyarı Halep’te %48 iken, Yemen’de yalnızca %28, Hicaz’da yalnızca %20, Diyarbekir’de yalnızca %10 olduğuna inanmamız lazım. Yani Diyarbekir’de okur oranı %90 imiş!
Böyle absürt bir sonuç nasıl ortaya çıkar, bunu anlamak aslında zor değil. Muhakkak ki, okuma bilmezlerin sayısı eksik sayıldı, üstelik bir yerde aslında ne kadar yüksek oranda bulunuyorsa o kadar eksik sayıldı, çünkü okuma bilmeyen birey ve topluluklar tam da devletin ulaşmakta ve sayım yapmakta en çok zorlanacağı topluluklar. Bu sayıyı genel nüfusa bölerseniz amaçladığınız bilgiye isabet etmeyen, geçersiz bir okuma bilmezler oranı elde edeceksiniz. Kemal Karpat’ın elindeki %46 da bu. Üstelik verilerin hepsi gerçek bir sayım teşebbüsüne bile dayanmıyor. Örneğin genel nüfus sayımı için Musul, Bağdad, Basra vilayetlerinde kadınların sayılmadığı, bunların sayısının sonradan tahmin ile eklendiği biliniyor. Yemen ve Hicaz içinse aslında zaten sayım/kayıt yapılmıyor, nüfusa ve özelliklerine dair tüm sayılar tahmini (bkz. kitaptaki Tablo I.8.C). Pek çok vilayette göçebeler için de durum bu.
Acaba asla harf devrimi yapmamış, geçmiş dönem yazılı kültürüne dair bir reddiye içine girmemiş Yemen ve Suudi Arabistan gibi Osmanlı sonrası devletler okur yazarlık oranına dair ne bulmuşlar? Vilayetler için tek tek oranlar verirken böyle bir karşılaştırmayı Karpat’ın yapmamış olması tuhaf. Elbette ki çağdaş oranlar Karpat tablosundan çıkanların yanına yaklaşamıyor, aradan geçen zamana, gelişen teknolojiye ve ekonomiye rağmen. Mesela Osmanlı sonrası petrol bulup zengin olmuş, bebek ölümlerini dünyaya örnek bir hızda düşürmüş Suudi Arabistan’ın resmi istatistiklerine göre 2007’de bile 65 yaş ve üstü nüfusta okuma bilenlerin oranı yalnızca %26 idi, oradan hesap edin.[3] Birleşmiş Milletler, 1950’de Yemen’deki okur oranını azami %5, Suriye’dekini %30 olarak alıyor.[4]
Şimdi Karpat’ın tablosundaki aslında en önemli olmayan ama en kesin hataya gelelim. %46’lık okuma bilmezler oranının tablonun altında bir not olarak belirdiğini yazmıştık. Notta Karpat bu oranı nasıl hesapladığını tarif etmiş. Bu tarifi ve kitaptaki diğer verileri inceleyince şu bulguya varıyoruz: Vilayetler için tek tek bildirilen okuma bilmez oranları aslında yanlış. Ya da vilayet oranları doğruysa toplam için bildirilen %46’lık oran yanlış. Yani aslında muhtemelen pek anlamı olmayan verileri doğru kabul etsek bile verilerden yanlış matematiksel çıkarım yapılmış. Bu, 2+2=5 gibi bir cebir hatası. Bu cümlenin sonundaki dipnotta bu hatanın ayrıntılı açıklamasını bulabilirsiniz.[5]
Ünlü tarihçi cebir hatası yapar mı demeyin, yapıyor. Zaten Karpat’ın bu konuda yazdıkları başka nicel çelişkiler de içeriyor. Örneğin meşhur tablomuza bakılırsa İstanbul merkezinin (Dersaadet) nüfusu 403.628 olarak hesaplanıyor (mülhakati yani çevresindeki beldeler ise 90.532). Oysa ki bu sayı, Balkan savaşıyla başlayan felaketlerden önceki o dönemde çok daha yüksek, 1 milyona yakın olmalıydı. Bu arada, meşhur tablonun ilk versiyonunu barındıran 1982 tarihli bir Karpat makalesi var.[6] Makaledeki tabloya göre hesaplanan İstanbul nüfusu gerçekten de 1 milyon rakamını tutuyor. Ve makaledeki tablo referans alınınca fark ediyoruz ki kitaptaki meşhur tabloda Diyarbekir ve Dersaadet (İstanbul) için sunulan veriler birbiriyle yer değiştirmiş! Belli ki Karpat’ın kitap için yaptığı aktarım ve hesaplarda çeşitli dikkatsizlikler var.
Özetleyelim. Kemal Karpat’ın kitabında yer verdiği bilgilere dayanarak 19. yy sonunda Osmanlı toplumunda okuma bilenlerin oranının %66 ya da %54 olduğuna inanmak için bir neden yok. Kusurlu varsayımlara dayanan bu iddiayı yazarı bile özgüvenle ilan etmemiş, bir kitap sonu ekin dipnotu olarak bırakmış. İlgili tabloda tekil vilayetler için verilen oranlar ise zaten (2+2=5 gibi) hesap hatasına dayanıyor.
Şimdilik sırf Karpat’ın kendi eserlerine dayalı olarak söyleyebileceğimiz bu. Önümüzdeki yazılarda ise daha kesin bir değerlendirmeye varacağız. Osmanlı’da okur yazarlık gerçekte ne durumdaydı? Dünyadaki Protestan olmayan diğer tüm tarım toplumları gibi Osmanlı Müslümanları arasında da, II. Abdülhamid reformlarına yetişebilen kuşaklara kadar okuma bilenler muhtemelen küçük bir azınlık idi. Sonra da, nüfusun çoğunluğunun yaşadığı köylerde durum pek değişmedi. Neye göre kime göre? Devam edeceğiz, takipte kalın.
Şarkı önerisi: https://open.spotify.com/track/0Sy2FEb4SM0EEZZPCZTolt?si=d3f0b04c671048d6
[1] Sayfa ve tablo numaraları İngilizce versiyona atfen: Karpat, K. H. 1985. Ottoman Population 1830-1914, University of Wisconsin Press.
[2] Osman Nuri Ergin, 1977 [1943], Türkiye Maarif Tarihi cilt 3, sayfa 858.
[3] https://www.k12academics.com/Education%20Worldwide/Education%20in%20Saudi%20Arabia/literacy-education-saudi-arabia
[4] UNESCO, 1957. World Illiteracy at Mid-Century: A Statistical Study. https://unesdoc.unesco.org/ark:/48223/pf0000002930. Tablo 7.
[5] Karpat, Tablo IV.15 (sayfa 221) altındaki notta tablodaki istatistiklerin yalnızca 10 yaş üzeri bireyleri hesaba kattığını belirtiyor. 10 yaş (ve) altı bireylerin sayısının 4.057.277 olduğunu, bunların 3.204.152 tanesinin okuma bilmez olduğunu da ayrıca ekliyor. Tabloda 10 yaş üstü için verilmiş olan 8.978.350 toplamına 3.204.152 ekleyerek varacağımız toplam okuma bilmez sayısının %46 etmesi için genel nüfusun 26.106.068 olması lazım. Bu, gerçekten de, yine aynı IUKTY 9075 kodlu arşiv belgesinden gelen başka bir tabloda (Tablo IV.5, sayfa 213) bulunan toplam nüfusa denk geliyor. Nüfusun yaş kırılımını da gösteren o tabloya baktığımızda ortaya çıkıyor ki 10 yaş üzeri nüfusun sayısı 22.048.791. Bununla birlikte Tablo IV.15’in altındaki notta 10 yaş üzeri nüfusun %34,3’ünün okuma bilmez olduğu belirtiliyor ve aynı tablodaki (güya) 10 yaş üzeri okuma bilmez sayısı olan 8.798.350’ın %34,3’lük bir oran teşkil etmesi için 10 yaş üzeri nüfusun 25.651.166 olması lazım. Fakat bu da aşağı yukarı bütün nüfusa tekabul ediyor. Kısacası, her vilayet için yalnızca 10 yaş üzeri okuma bilmezlerin sayısı, yanlışlıkla tüm yaş gruplarını içeren toplam vilayet nüfusuna oranlanmış, aksi iddia edilmesine rağmen. Yok vilayet oranlarını doğru kabul ederek tüm hesabı tekrarlarsak o zaman da toplam için %46 oranına ulaşamıyoruz. Bu arada bunlarla alakasız bir hata daha var. Karpat aynı notta tüm yaş gruplarında okuma bilmezlerin sayısının 12.382.502 olduğunu belirtiyor, oysa ki aslında 12.002.502 olmalı. Muhtemelen bu basit bir daktilo hatası. Sayfa ve tablo numaraları için bkz. dipnot 1.
[6] Karpat, K.H., 1982. Reinterpreting Ottoman History: A Note on the Condition of Education in 1874. National Journal Of Turkish Studies.

