Dört vatandaşımızın üçü kendisini milliyetçi olarak niteliyor. Böyle geniş bir kitlenin doğal olarak çeşitli milliyetçilik anlayışları var. Liberal milliyetçiliği fikir olarak mümkün, ülkemizin ihtiyaç duyduğu büyük dönüşüm için yararlı, siyasi başarı şansı açısından yüksek potansiyelli ve yeni merkezin inşası için de adeta mecburi olarak görüyorum.
Milliyetçilik Haritası
Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün Ekim 2025’te yayınladığı Türkiye’nin Milliyetçilik Haritası araştırmasına göre vatandaşlarımızın yüzde 73,4’ü kendisini “çok milliyetçi” ve “milliyetçi” olarak tanımlıyor. Bu oran AK Parti’ye oy verenlerde yüzde 76,2, CHP’ye oy verenlerde yüzde 73, MHP’ye oy verenlerde yüzde 95,3, İyi Parti’ye oy verenlerdeyse yüzde 85,9. Eğitim seviyesi ve yaş ilerledikçe milliyetçi olduğunu belirtenlerin oranında belirgin bir artış yaşanıyor.
“Okuyacağım gruplara mensup birinin ailenize gelin/damat olarak katılmasını isteyip/ istememe” sorusuna verilen cevaplar, aynı ülke vatandaşlığının etnik aidiyetten çok daha önemli olduğunu gösteriyor. Iraklı bir Kürt’ün ailesine katılımına karşı olanların oranı yüzde 58,2 iken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt’ün ailesine katılımına karşı olanların oranı yalnızca yüzde 19,3. Aynı soruda, Suriyeli bir Türkmen’in aileye katılımı sorusunda ise karşı olanların oranı yüzde 47,7.
Türkiye’nin en büyük partileri yukarıdaki yüzde 73,4’ün yarısı kadar oy alıyor. Yani milliyetçilik hem geniş bir temsile ulaşıyor hem de farklı siyasi görüş taşıyan vatandaşlarımızı kapsıyor. Bunun neticesinde çeşitli milliyetçilik yaklaşım ve üslupları ortaya çıkıyor: siyasetin temel sütunlarından milliyetçi muhafazakarlık, Anayasa’da yer alan Atatürk milliyetçiliği veya son senelerde gündeme gelen seküler milliyetçilik.
Liberal Milliyetçilik
Peki ya liberal milliyetçilik? Yani birey, hürriyet, hukuk ve demokrasi vurguları ile ortak kültür, birlik, dayanışma ve siyasi topluluk hedeflerini birleştirmek. Milli kimliği farklılıkları yok eden bir yapı veya kaçılması gereken bir pranga olarak değil, bireyi koruyan ve besleyen bir çerçeve olarak görmek. Devleti mistik/kutsal bir şey veya her sorunun sebebi olarak değil, güçlü olması gereken ve vatandaşlarına hizmet eden bir araç olarak görmek. Demokrasiyi yabancı yatırım çekmek veya uluslararası kuruluşlardan aferin almak için bir enstrüman olarak değil, ortak bir “biz” duygusunun kaynağı ve milli egemenliğin dinamosu olarak görmek. Siyasi reformu veya kalkınma hamlesini teorik bir analiz veya entelektüel bir faaliyet olarak değil, kolektif enerjiyle hayata geçirilecek bir seferberlik olarak değerlendirmek. Velhasıl, çeşitlilik içinde birlik hedefine doğru yürümek.
Bugün pek birlikte anılmayan liberalizm ve milliyetçilik kavramları aslında tarih sahnesine birlikte çıktı ve siyasi reform yolunu birlikte açtı. Zira, büyük bir teknolojik dönüşümün ekonomik ve toplumsal hayatı alt üst ettiği günlerde, orta sınıfın, müteşebbislerin ve yeni şehirleşen kitlelerin ceberrut iktidarlara karşı taleplerini ifade etmek için seçtikleri yol liberal milliyetçiliğin ta kendisiydi. Bağlam tanıdık geldi mi? Aslında günümüzden değil, Avrupa siyasi haritasını değiştiren 1848 İhtilallerinden bahsediyorum!
Mark Twain’in dediği gibi, tarih tekerrür etmez ama kafiyeli ilerler. Benzer meselelerle boğuştuğumuz bugünlerde liberal milliyetçiliğin tarih sahnesine tekrar çıkma vakti geldi.
Gelin işe hangi liberalizm ve hangi milliyetçilik sorularını cevaplayarak başlayalım. Zira her liberalizm türü milliyetçilikle, her milliyetçilik türü de liberalizmle bağdaşmayabilir. Öte yandan, bazı liberalizm türleri milliyetçilikle, bazı milliyetçilik türleri de liberalizmle el ele yürüyebilir. Nitekim yürüdüler ve başarılı bir sentez meydana getirmeyi başardılar.
Hangi Liberalizm?
Ülkemizde ‘liberallik’ kavramının ne ifade ettiği hayli muğlak. Zira çok farklı görüşlere sahip kişiler kendilerini böyle niteleyebiliyor. Hatta kimileri klasik liberalizmin en temel prensipleriyle taban tabana zıt uygulamaları bu siyasi marka altında savunabiliyorlar. Bu durum liberalizm karşıtları için de fırsat olabiliyor. Toplum nezdinde itibarı soru işareti olan bazı kişileri adeta karikatürleştirerek eleştiri oklarını ‘liberalizme’ yöneltebiliyorlar.
Bu muğlaklık ve bagaj sebebiyle siyasi konuşmalarımda hürriyetçi demokrasi ifadesini tercih ediyorum. Ancak bu yazıda geleneksel bir siyasi kavram olarak liberalizmi kullanacağız. Farklı liberalizm türlerine beş ana başlık üzerinden bakabilir ve liberal milliyetçiliğe yatkınlıklarını değerlendirebiliriz:
- Klasik Liberalizm. Bireyin özgürlüğü, sınırlı devlet, hukukun üstünlüğü ve piyasa ekonomisi kavramlarını öne çıkarır. Locke, Smith, Tocqueville çizgisiyle özetlenebilir. Birey-millet bağını kültürel ve gönüllü bir aidiyet olarak tanımlar. Milli kimliği “özgür bireylerin sözleşmesi” olarak yorumlar. Milliyetçiliği devlet değil toplum temelli ele alır. Bireysel özgürlüklerin güvenceye alınmasını milli birlik için elzem bulur.
- Sosyal Liberalizm. Refah devletini, dayanışmayı, toplumsal adaleti ve fırsat eşitliğini vurgular. Mill’in geç dönemi olarak özetlenebilir. Milliyeti ortak kamusal kültür ve ortak vatandaşlık ahlakı olarak görür. Yoksullukla mücadeleyi milli mesele yapar. Öte yandan, evrenselciliğe yatkındır, milliyetçilik öncelikli kavramı değildir.
- Sivil (Civic/ Cumhuriyetçi) Liberalizm. Demokratik katılımı, ortak iyiyi, kamusal erdemi ve aktif yurttaşlığı öne çıkarır. Arendt önemli bir örnektir. Milli kimliği ortak anayasal değerler üzerine kurar. Bu doğrultuda, çoğulculuk ve kamusal alanı güçlendirir ve milliyetçiliği demokrasiyle uyumlu kılar. Vatandaşlık temelinde millet (civic nation) perspektifi liberal milliyetçilik için çok uyumlu bir çerçevedir.
- Toplumcu Liberalizm. Bireyin ancak bir topluluk içinde anlam bulacağını savunur; bireyciliğin aşırılıklarını eleştirir. Sandel, Walzer ve Kymlicka gibi isimlerle anılır. Milleti, bireyin anlam dünyasını şekillendiren kültürel bir cemaat olarak yorumlar. Kültür, tarih, ortak hafıza gibi unsurların birey ve toplum için vazgeçilmez olduğunu savunması milliyetçilikle doğal buluşma alanı yaratır.
- Neoliberalizm. Piyasa üstünlüğü, rekabet, devletin küçülmesi, küreselleşmeye açıklık gibi kavramları öne çıkarır. Kalkınma odaklı liberal milliyetçiliğin ekonomik reform, serbest piyasa ve küresel rekabet gücünü artırma gibi hedefleriyle ortak noktaları olabilir. Öte yandan, çoğu zaman ulus fikrini tali görür ve ekonomik küreselleşmeyi önceller. Bu sebeplerle liberal milliyetçilikle uyuşmayabilir.
Özetle, sivil (cumhuriyetçi) liberalizmin ortak yurttaşlık, aktif vatandaşlık ve anayasal kültür kavramları; toplumcu liberalizmin kültür ve aidiyet ve kişiler arası bağlar vurgusu; klasik liberalizmin birey, özgürlük ve sınırlı devlet talebi ve sosyal liberalizmin toplumsal adalet ve fırsat eşitliği hassasiyeti liberal milliyetçilik için verimli bir saha oluşturabilir.
Hangi Milliyetçilik?
Milliyetçilik için de bir muğlaklık söz konusu. Bunun temel sebebi milliyetçiliğin kapsadığı kitlenin genişliği. Yukarıda bahsettiğimi üzere, dört vatandaşımızın üçü kendisini milliyetçi olarak niteliyor. Farklı milliyetçilik türlerine beş ana başlık üzerinden bakabilir ve liberal milliyetçiliğe yatkınlıklarını değerlendirebiliriz:
- Etnik Milliyetçilik. Milleti ortak soy, köken ve kan bağı üzerinden tanımlar. Dil, kültür ve tarih önemli olsa da belirleyici öğe doğuştan gelen etnik aidiyettir. Milli birlik, gönüllü bir sözleşmeden ziyade doğal ve verili bir kimliktir. Dolayısıyla kapsayıcılığı sınırlıdır. Fichte ve Atsız sembol isimleridir. Liberal milliyetçiliğe uzak bir yaklaşımdır.
- Kültürel Milliyetçilik. Milleti soydan ziyade ortak kültür, tarih, değerler, dil ve hafıza üzerinden inşa edilen bir proje olarak görür. Kültür öğrenilebilir olduğu için kapsayıcıdır. Herder ve Gökalp (kültür-medeniyet ayrımı) örnek isimlerdir. Liberal milliyetçilikle belirli bir uyumu vardır; zira gönüllü kültür paylaşımına dayanır. Ancak kültürel normların dayatma haline gelmesi bireysel hürriyetleri sınırlayabilir.
- Sivil (Civic/ Cumhuriyetçi) Milliyetçilik. Milleti ortak anayasal düzen, hukukun üstünlüğü ve yurttaşlık değerleri üzerinden tanımlar. Köken değil, siyasi bağlılık esastır. Fransız Cumhuriyetçi milliyetçiliği ve Amerikan vatandaşlık milliyetçiliği bu yaklaşım üzerinde yükselmiştir. Renan (“millet bir günlük plebisittir”), Mill (siyasal toplum) anlayışı, Jefferson (yurttaşlık temelli ulus) çizgisi olarak özetlenebilir. Geçen yıl Fransa’da milliyetçi olmayan bir siyasetçi, sol ittifakın lideri Jean-Luc Melenchon “Fransız olmak ne bir din, ne bir dil, ne de bir ten rengidir. Fransız olmak dokunulmaz bir siyasi sözleşmedir” derken bunu kastediyordu. Liberal milliyetçilikle en uyumlu çerçevelerden biridir; eşit yurttaşlık, çoğulculuk ve gönüllü aidiyete dayanır.
Bu üç geleneksel milliyetçilik türüne ilaven alt-tasnif olarak değerlendirilebilecek, ancak modern dünyada kendine yer bulan iki alanı daha göz önüne alabiliriz:
- Toplumcu Milliyetçilik. Milleti bireyin anlam dünyasını ve toplumsal bağlarını şekillendiren tarihî–kültürel bir cemaat olarak görür. Ortak hafıza ve ritüellere önem verir. Taylor (kimlik ve tanınma politikaları), Walzer (kültür–cemaat vurgusu) ve Güngör isimleri etrafında değerlendirilebilir. Kültürel toplulukların bireysel kimliğe değer kattığını kabul etmesi sebebiyle liberal milliyetçilikle doğal kesişim alanı vardır.
- Kalkınmacı Milliyetçilik. Milli rekabet gücü, yerli üretim, sanayileşme ve ekonomik bağımsızlığı merkezine alır. Milleti ekonomik dayanışma topluluğu olarak görür. List (Almanya’da korumacı kalkınmacı stratejiler), General Park Chung-hee (Güney Kore’nin kalkınmacı ulus inşası) örnek isimlerdir. Liberal milliyetçilikle ilişkisinin derecesi bağlama ve uygulanan ekonomik icraatlara göre değişir.
Özetle, sivil (cumhuriyetçi) milliyetçiliğin genel yaklaşımı; kültürel milliyetçiliğin esnek kapsayıcılığı; hür teşebbüs odaklı bir milli kalkınma hamlesi perspektifiyle birleşirse, liberal milliyetçilik için verimli bir saha oluşturabilir.
Nasıl Bir Liberal Milliyetçilik?
Hangi liberalizm ve hangi milliyetçilik sorularını cevapladıktan sonra, liberal milliyetçilik tarifimizi yapabiliriz. Üç temel sütun öneriyorum – 3K olarak formüle edebiliriz:
- Kapsayıcı. Milletimizi vatandaşlık temelinde tanımlamak. Bireylerin farklılığına saygı duymak; bu çerçevede düşünceyi ifade, din/ vicdan ve teşebbüs hürriyetlerini en geniş haliyle savunmak. Milli kimliği farklılıkları yok eden bir yapı veya kaçılması gereken bir pranga olarak değil, bireyi koruyan bir çerçeve olarak görmek. Bu doğrultuda, ayrıştırıcı kimlik siyasetini kökten reddetmek ve Türk milletinin maziden atiye devam eden ortak yürüyüşünü sahiplenmek. Türkiye’nin gücünün ülkemizin birlik kapasitesi olduğunu bilen, ülkemizin hürriyet ve modernleşme hikâyesini özgüvenle inşa eden, korku değil sevgiye dayalı bir yaklaşım sunmak (Hürriyet 4.0: https://www.scrolli.co/global/hikaye/hurriyet-4-0-demokrasi-gecikmis-bir-guncellemeyi-mi-bekliyor)
- Kurumsal. Cumhuriyet, hukuk devleti, anayasal gelenek, milli egemenlik, demokrasi ve bireyin dokunulmaz hakları gibi kavramları sahiplenmek. Bu kavramların tek başına hayata geçemeyeceğinin bilinciyle, onları temin, tesis ve muhafaza edecek kurum ve mekanizmalara sahip çıkmak. 21. yüzyılın tehditlerinin üstesinden gelmek ve fırsatlarını değerlendirmek için modern bir devlet kapasitesi inşa etmek (Devlet Aklı mı, Devlet Kapasitesi mi?: https://daktilo1984.com/yazilar/devlet-akli-mi-devlet-kapasitesi-mi/)
- Kalkınmacı. Milliyetçiliği bir modernleşme, zenginleşme ve dünyayla yarışma projesi olarak görmek. Bu doğrultuda, toplumun tüm kesimlerinin kolektif enerjisini bir kalkınma seferberliği için harekete geçirmek. Başka ülkeleri takip ederek değil teknolojik sıçramalar yaparak küresel yarışa dahil olmak. Bu doğrultuda, ana hedefi Türkiye’nin küresel endekslerdeki yerini yukarı taşıma iddiası olan, yani hamaseti değil performansı esas alan bir endeks milliyetçiliği perspektifini ortaya koymak (Endeks Milliyetçiliği: https://t24.com.tr/haber/endeks-milliyetciligi,954972)
Pratik Hayatta Liberal Milliyetçilik
Bazı okurlarımız biliyor: Mühendislik tahsil ettim, yatırım fonları idare ettim, bir süredir de siyaset yapıyorum. Her üç alanın da pratik dünya bağlantısı bana aynı soruyu sorduruyor: Liberal milliyetçilik kulağa hoş gelen bir fikir jimnastiği mi, yoksa gerçek hayatta çalışır mı?
Kısa cevabı annemin babasının Denizli’de, babamın babasının Balıkesir ve Bursa’daki partisi olan Adalet Partisi’nin sloganı veriyor: ‘milliyetçi, medeniyetçi, memleketçi, hamleci ve ıslahatçı’. Adeta liberal milliyetçi kavramların resmi geçidi!
Daha derinlemesine bakmak için, dünyadan ve ülkemizden dört başlıkla inceleyelim:
Yabancı siyasi düşünürler. İtalyan birleşmesinin fikir babası Mazzini ulusu “özgür vatandaşların gönüllü birliği” olarak tanımladı; milli bağımsızlık ile bireyin hürriyetlerini ayrılmaz bir bütün olarak gördü. İngiliz liberalizminin dev ismi Mill ortak bir ulusal kültür olmadan demokrasinin sağlıklı işleyemeyeceğini savundu. Ulusal birliğin, özgür bireylerin kendi kendini yönetmesi için zemin olduğunu ileri sürdü.
Yabancı siyasetçiler. ABD Bağımsızlık Beyannamesi’nin yazarı ve belki de en parlak ‘kurucu babası’ Thomas Jefferson sivil cumhuriyetçi çerçevede bireysel özgürlük ve ulusal birlik kavramlarını harmanladı. Tıpkı kendisinden iki asır sonra gelen Çekoslovak bağımsızlığının kahramanı ve ülkenin Demir Perde sonrası lideri Václav Havel gibi. Singapur mucizesinin mimarı Lee Kuan Yew milli birlik, hukuk, meritokrasi ve toplumsal bütünlük üzerine kurulu, reformist ve pragmatik bir sivil milliyetçilik inşa etti. Fransa’da (DeGaulle’ün cumhuriyetçi ve kalkınmacı milliyetçilik mirası, Macron’un kapsayıcı ulus vurgusu yapan Rönesans Partisi) ve İngiltere’de (Brexit döneminde Liberal Demokrat Parti içindeki tartışmalar) liberal milliyetçilik güncel bir siyasi pozisyon.
Yerli siyasi düşünürler. Kendi tarihimizden liberal milliyetçiliğe dair verebileceğimiz üç örnek Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Resulzade ve Halide Edip Adıvar olabilir. Her birinin kültürel köklere dayalı ve ırksal olmayan milliyetçilik anlayışı; hür birey ve sınırlı devlet vurgusu; ve hürriyet, girişim ve hukukla ilerleyen toplum yaklaşımı vardır.
Mesela, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın da kurucularından olan Ahmet Ağaoğlu’nun hem Türk milliyetçiliğinin erken dönem kuramcılarından hem de “ferdi hürriyet”in Türkiye’deki en güçlü savunucularından biri olması (milliyetçiliğin gerçek taşıyıcısı bireydir, birey özgürleşmeden millet ilerleyemez; hürriyet olmadan milliyet olmaz; devlet millet için vardır, millet devlet için değil).
Mesela, “Müslüman Doğu’nun ilk demokratik cumhuriyeti” olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurucusu Resulzade’nin milliyetçilik – cumhuriyetçilik – bireysel hürriyet hattını koruması.
Mesela, hem İstiklal Harbi’nde görev alan, hem Orwell’in Hayvan Çiftliği’ni Türkçe’ye kazandıran, hem de Yeni Turan isimli bir ütopya yazan Halide Edip’in milleti ortak bir siyasal irade ve kültürle yaşayan, gönüllü bir topluluk olarak görmesi; ABD ve Hindistan tecrübelerinden etkilenerek çok kültürlü yapılarda bile ortak bir siyasi millet inşa edilebileceğini düşünmesi; ve milli gücü bireyin özgürleşmesiyle ilişkilendirerek kadın haklarını savunması.
Yerli siyasetçiler. Adalet Partisi’nden yukarıda bahsettik. Doğal olarak bu siyasi çizginin önde gelen liderlerinde net bir liberal milliyetçi ton var. Zira hissedilen memleket derdi aynıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarının yurttaşlık temelli, laik, hukuk devletini önceleyen bir ulus inşası vurgusu daha sonra merkez sağın anayasa temelli, milli egemenlik eksenli ve kalkınma odaklı milliyetçilik yorumlarına dönüşür.
Mesela, Demokrat Parti’nin kurucu genel başkanı Celal Bayar’ın cumhuriyetçi vatandaşlık, demokratik milli egemenlik, barışçı dış politika (NATO üyeliği, Avrupa Ekonomik Topluluğu başvurusu) ve ekonomik serbestleşmeyi birlikte savunması.
Mesela, Adalet Partisi’nin lideri Süleyman Demirel’in “devlet millete hizmet için vardır” yaklaşımı, kalkınmayı milli bir hedef görmesi (barajlar, yollar, fabrikalar) ve toplumsal bütünlüğü siyasetin merkezine koyması (kimliklere değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına dayalı bir “geniş çatı” milliyetçiliği).
Mesela Celal Bayar’dan sonraki ilk sivil Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın milli gücü ekonomik üretkenlikle ilişkilendirmesi (‘çağ atlama’); dünyayla yarışma vizyonu; ve üç temel hürriyeti (düşünceyi ifade, din/ vicdan ve teşebbüs) sıkça vurgulaması. Kendisinin şu sözü modern milliyetçilik yaklaşımını özetler: “Fatih Sultan Mehmet şunu yaptı, Yavuz Sultan Selim şunu yaptı diye geçmişle övünmek, milliyetçilik değildir. Sen şu anda dünyayla yarış edebiliyor musun? Yani, başka ülkelerle yarış edecek adamların var mı? Daha iyi ressamın, sanatçın, tüccarın, politikacın var mı?”
Tüm bu örneklerden sonra ‘Liberal milliyetçilik kulağa hoş gelen fikir jimnastiği mi, yoksa gerçek hayatta çalışır mı?’ sorusunu cevaplamaya pek gerek kalmıyor. Zira, adı tam öyle konmasa da, farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda, farklı liderler eliyle çalıştı bile!
Niçin Önemli?
Peki, liberal milliyetçilik neden önemli? Ülkemizin karşı karşıya olduğu üç temel meselenin ilacı olduğu için; kimlik siyaseti/ Lübnanlaşma; demokratik erozyon/ otoriterleşme; ve performans eksikliği/ Vasatistan.
- Lübnanlaşma. Kimlik siyaseti büyük bir tehlikedir; zira kutsalları istismar eder, gerçek sorunları çözmekle uğraşmaz, bireyi tek boyuta hapsederek hürriyetini daraltır, toplumsal fay hatlarını kaşıyarak fanatizmi besler ve liyakati boğarak dar kadrolara rant yaratır. Hele de etnik/ dini/ mezhepsel fay hatları üzerinden kimlik siyaseti yapmak “kotalara” göre rol çizmek Lübnan gibi ülkelerde olur—acı neticesi ortadadır. Bunun karşısında farklı aidiyetleri olan ve doğal hak/hürriyetlere sahip birey, tek millet ve Cumhuriyet vatandaşlığı çerçevesini savunmalıyız. Bu, bizi liberal milliyetçiliğin yukarıda önerdiğim sacayağının ilk sütununa getirir: kapsayıcılık.
- Otoriterleşme. Ülkemiz demokrasi, hukukun üstünlüğü ve basın hürriyeti gibi endekslerde dünyada ilk 100’e giremiyor. Kurumlara güven öyle düşük ki, genel bir güven krizi yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu durumdan ancak milliyetçiliğin kapsayıcılığı ve enerjisini, liberalizmin bireyin hak ve hürriyetler vurgusunu sentezleyerek çıkabiliriz. Ancak, kalıcı çözüm için hürriyetçi demokrasiyi koruyacak mekanizmaları inşa etmemiz de gerekir. Bu, bizi liberal milliyetçiliğin yukarıda önerdiğim sacayağının ikinci sütununa getirir: kurumsallık.
- Vasatistan. Türkiye dünya nüfusunun yüzde 1’i, dünya ekonomisinin yüzde 1’i, dünya ticaretinin yüzde 1’i. Dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında doğduğum sene neredeysek hala o seviyelerdeyiz. Ben çocukken eşdeğer olduğumuz düşünülen Güney Kore de, oğlum çocukken eşdeğer olduğumuz düşünülen de Polonya bizi çok geride bıraktı. Buradan ancak milletimizin enerjisini ayağa kaldıracak bir kalkınma seferberliğiyle ve başka ülkeleri takip eden değil sıçrayarak onlarla yarışan bir teknolojik atılım ile çıkabiliriz. Bunun için milliyetçiliğin getirdiği ulusal dayanışma/ mücadele gücüne ve liberalizmin sunduğu bireyin prangalarını çözme yaklaşımına ihtiyacımız var. Bu da bizi liberal milliyetçiliğin yukarıda önerdiğim sacayağının üçüncü sütununa getirir: kalkınmacılık.
Liberal milliyetçilik ülkemiz için sadece mümkün bir seçenek değil, adeta bir mecburiyet.
Yeni Merkezin İnşası
Türkiye’nin kültür savaşlarına ve kimlik siyasetine karşı kapsayıcı bir milliyetçiliğe; siyasi ve iktisadi yasaklara karşı geniş hürriyetlere; vasatlığa karşı vizyon ve hamleye; imtiyazlı kesimler, rant grupları ve lobilere karşı orta direk, girişimciler ve KOBİ’lere; hamasete karşı pasaportumuzun itibarını, paramızın değerini, insanımızın hayat kalitesini yükseltmeye odaklı bir endeks milliyetçiliğine; köklü kurumlarımızı ve şehirlerimizi tahrip etmeye karşı doğal ve kültürel mirasımızı muhafaza etmeye; baba, bakkal veya Tanrı devlet yerine kalkınma katalizörü, şeffaf ve etkin devlete; kulis politikasına karşı vatandaşın gerçek gündemi odaklı yeni bir siyasete ihtiyacı var.
Bu ihtiyacın cevabı liberal milliyetçilik, yöntemi yeni merkez sağın inşasıdır.

