[voiserPlayer]
Sanayi devrimiyle birlikte bazı ülkeler zenginleşerek bugünün gelişmiş ülkeleri haline gelirken bazı ülkeler ise zenginleşmede başarısız oldu. Bu noktada başarılı ve bugünün en zenginleri olan ülkelerde hem gelişmiş piyasa ekonomilerini hem de güçlü ve merkezi devletleri görüyoruz, bunu başaramayan yoksul ülkelerde de bu özellikleri göremiyoruz (Johnson ve Koyama, 2017). Güçlü ve merkezi bir devletin zenginleşmeyi ve kalkınmayı beraberinde nasıl getirdiği ise bu durumu açıklama gerekliliğini zorunlu kılıyor. Bu zorunluluk halinde yapılan araştırma ve tartışmalarda öne çıkan kavramlardan biri de devlet kapasitesi kavramı.
Devlet kapasitesi ifadesini ilk kullanan isim olarak Charles Tilly, devlet kapasitesini devletin gelirini artırabilme gücü olarak tanımlıyor. Daha farklı tanımları da olmakla birlikte devlet kapasitesi, genel itibarıyla bir devletin ihtiyaç duyduğu geliri elde etme yeteneğini ifade eden mali kapasiteyi, bazı kamusal malları sunmayı ve piyasayı destekleyici rolü ima ediyor. Fakat bu devlet kapasitesinin büyüklüğü ve fonksiyonu 1980 sonrası neoliberal dönüşümde bir kafa karışıklığına yol açmış gözüküyor. Karışıklığın nedeni ise devlet kapasitesinin artışının, 1980 sonrası neoliberal düzenin karşı olduğu bir çeşit devlet müdahalesi olup olmadığı üzerine.
Devlet kapasitesinin güçlendirilmesi, hukuk ve düzeni sağlayıp kalkınmanın sağlanması için bazı kamusal malların sunulmasını beraberinde getiriyor. Bu kapasitesinin sağlanması içinse yeterli vergi geliri elde edebilmek gerekiyor. Devlet kapasitesi, vergi toplayabilme yönüyle devletin büyüklüğünden ayırt edilmesi gereken bir kavram. Bu ayrım yapılmadığında yeterli vergiyi toplamayı ve dolayısıyla devlet kapasitesini artırmayı, serbest piyasaya bir müdahale ve devletin ekonomide daha fazla rol alması olarak görmek mümkün. Fakat devlet kapasitesinin artışı her zaman devletin ekonomide daha fazla rol oynadığı manasına gelmiyor. 18. yüzyıl dönemi İngiliz devleti, ekonomide çok sınırlı bir rol oynamasına rağmen yüksek bir devlet kapasitesine sahipti. İngiliz devleti, yüksek mali kapasiteyi hükümdarın gücü üzerindeki kısıtlamaları ve hukukun üstünlüğünü bir ölçüde birleştirerek başarmıştı (Acemoglu ve Robinson, 2005). Üstelik aşağıda da bahsedeceğim üzere piyasa tüm başarılarına rağmen başarısızlık da üretebiliyor. Bu ayrımların yapılmayıp devlet kapasitesinin artırılmasının bir müdahale olarak anlaşıldığı yerde 1980’lerde yükselen neoliberalizm, büyük devlete ve devletin piyasaya müdahalesine karşı bir ideolojik mücadeleye girdi. Bu mücadeleyle, uygulama ve düşünce olarak kamu bütçesi düşürülmeye çalışıldı. Örneğin Thatcher, sağlık sistemini küçülterek bürokratik etkinliği artıracağını düşündü ve sağlık sistemine aktarılan kaynakları azalttı. Reagan ise bu politikayı özellikle vergileri azaltarak gerçekleştirmeye çalıştı. Uzun dönemde olan ise devlet kapasitesinin zayıflaması oldu.
Devlet kapasitesini en dar anlamından çıkarıp piyasayı tamamlayıcı rolü de verdiğimizde devlet müdahalesi ve kapasitesine dair karışıklığın farklı boyutları ortaya çıkıyor. Thatcher ve Reagan ile özdeşleşmiş neoliberal düzende piyasa odaklı şekilde liberalleşme, özelleştirme ve deregülasyonlarla daha küçük ve merkeziyetçilikten uzak bir piyasa, verimlilik ve etkinlik açısından daha tercih edilir gözüktü. Bu noktada deregüle edilmiş piyasa, her ne kadar planlı bir ekonomiden daha iyi çıktılar üretse de birtakım konularda çözüm üretmede hala çaresiz kalabiliyor. Ortaya çıkan sorunların bir kısmı eskiden gelmekle birlikte bir kısmı daha yeni ya da geçmişte hiç olmadığı kadar yüksek şiddette görülüyor. Devlet kapasitesini ilgilendiren ve acil çözüm gerektiren piyasa başarısızlıklarının başında da dışsallık problemi geliyor.
Neoliberal düzen içerisinde piyasanın çözemediği dışsallık problemlerinin en önemlileri, iklim krizi, çevre krizi ve sıklığı artan salgın hastalıklar. Piyasanın başarısız olduğu bu dışsallıklara karşı devlet kapasitesi artırılarak piyasayı tamamlayıcı rol vermek gerekiyor ama 1980 sonrası neoliberal düzende bu kapasite artışı bir devlet müdahalesi olarak anlaşıldığı için bu artışa izin verilmek istenmedi. Çünkü neoliberal düşüncenin devletin sorun çözmeye müdahil olduğunda geçmişten (haklı bir şekilde) gelen bir sorunu daha beter hale getirme tecrübesi var ve bu da piyasa başarısı ve başarısızlığı ayırt edilmeksizin onları devleti sınırlama çabasına götürdü. Devleti sınırlamak isterken de devlet kapasitesi de zayıflamış oldu. Devlet etkinliğine yatırım yapmanın önemli bir bölümünün devletin bir dizi politikayı uygulama becerisini geliştirmekten geçtiğini ifade eden devlet kapasitesi fikri ise piyasanın çözmekte zorlandığı bu dışsallık ve rekabet gibi sorunlar için piyasayı tamamlayacak unsur olarak (işlevsel olması şartıyla) neoliberalizmin mücadeleye girdiği regülasyonları görüyor. Regülasyonların işlevsel olabilmesi ise kapsayıcı kurumlara sahip olmayı gerekli kılıyor. Kalkınmanın ve yoksulluğun azaltılmasının, kurallar koyan ve uygulayan kapsayıcı devlet kurumlarının varlığına bağlı olduğu konusunda artan bir fikir birliği var (Bull, 2016).
Neoliberalizmin bürokratik etkinliği sağlamak için 1980 sonrasında devleti küçültmesi ve işlevsel olmayacağı düşüncesiyle regülasyonları ortadan kaldırarak piyasayı deregüle etmesi, devlet kapasitesini zayıflatırken, neoliberalizmi endişeye götüren bu durumun bürokrasi tarafında devlet kapasitesini zayıflatmayan bir çözümü bulunuyor. O çözüm ise devlet kapasitesinin sağlanabilmesi ve sürdürülebilir olması için etkin bir bürokrasiye sahip olmak. Devlet kapasitesi bunun için bürokrasinin doğru kişilerce yönetiliyor olmasını talep eder. Max Weber’in önerdiği şekliyle liyakate dayalı işe alım, hiyerarşik otorite yapıları, standart prosedürler ve öngörülebilir kariyerler yoluyla devlet mekanizması içindeki sosyal ilişkilerin rasyonel organizasyonu, farklı devlet kurumları arasında koordineli eylemleri mümkün kılar ve kamu görevlilerinin gerektiği gibi hareket etme olasılıklarını arttırır (Weber, 1978). Aksi takdirde 1980 sonrası neoliberal anlayışın yaptığı gibi bürokratik etkinliği sağlamak isterken Mann’ın tabiriyle altyapı gücünde (infrastructural power) yetersizliklere neden olunacaktır. Dolayısıyla da zayıf devlet yapısıyla sorunlar çözülemeyecek ve devlet kapasitesinin yetersizliğinde kalkınma bir hayal olmaya devam edecektir. Sunulan kamusal mallar da çözüm üretmekten uzak ve verimsiz olacak, kalkınmaya engel çıkaracaktır. Üstelik devlet kapasitesinin zayıf olduğu yerde kalkınma gerçekleşmediği gibi acil durumlarda devlet, çözüm üretmede yetersiz kalıyor ve sorunlar çok daha büyük maliyetlerle çözülmeye çalışılıyor. Mann’a göre bir topluluk ölüm kalım sorunlarıyla karşı karşıya kaldığında devletin altyapısal gücü veya kapasitesi kritik öneme arz eder (Mann, 1984). Altyapı gücüne sahip bir devlet, kendi topraklarındaki insanları ortak bir proje için seferber etme kapasitesine sahiptir.
Özetleyecek olursak 1980 sonrası neoliberal düzen, uyguladığı özelleştirme, liberalleşme ve deregülasyon politikaları ile devletin ekonomiye müdahalesini azaltarak daha küçük ve etkin bir kamu yönetimi ve daha güçlü bir serbest piyasa arzuladı. Fakat kamu müdahalesini ve dolayısıyla onun negatif etkilerini elimine etmek isterken piyasa başarısızlığında ihtiyaç duyulacak bir devlet kapasitesinin zayıflamasına neden oldu. Thatcher ile özdeşleşen “başka alternatif yok” sözünün aksine alternatif var, ancak serbest piyasaya savaş açan ya da onun başarısızlıklarına zemin hazırlayan bir alternatif değil, kanun ve düzenin sağlandığı koşullarda mali kapasite, kapsayıcı bir anlayış ve etkin bir bürokrasiyle piyasanın başarısız olduğu durumlarda tamamlayıcı olarak onu olması gereken yere getirmeye çalışan bir alternatif.
Referanslar
- Johnson, N. D., & Koyama, M. 2017. States and economic growth: Capacity and constraints. Explorations in Economic History, 64, 1-20.
- Acemoglu, D., Johnson, S., & Robinson, J. 2005. The rise of Europe: Atlantic trade, institutional change, and economic growth. American economic review, 95(3), 546-579.
- Bull, B. 2016. Governance in the aftermath of neoliberalism: Aid, elites and state capacity in Central America. In Forum for Development Studies, Routledge, 43(1), 89-111.
- Weber, M. 1978. Economy and Society: an Outline of Interpretive Sociology. Berkeley, CA: University of California Press.
- Mann, M., 1984. The autonomous power of the state: its origins, mechanisms and results. European journal of sociology, 25 (2), 185–213.
Fotoğraf: Ales Krivec