Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (5-11 Nisan)
[voiserPlayer]
Dünya gündemi Rusya’nın Ukrayna işgalini konuşmayı sürdürürken, son iki haftada Avrupa’da üç ülkede seçim heyecanı yaşandı. 3 Nisan 2022 Pazar günü Macaristan ve Sırbistan’da yapılan seçimlerde mevcut hükümetler seçimi kazanmayı başarmıştı. Özellikle Macaristan seçimlerinde, Orban’ın Rusya-Ukrayna Savaşı’nı başarılı bir şekilde kendi lehine kullanmasının sonuç üzerinde ciddi etkileri olmuştu. Orban, AB ve ABD’nin Macaristan’ı Rusya-Ukrayna Savaşı’nın içine çekmeye çalıştığı, ancak kendisinin barış istediği ve Macaristan’ı bu savaştan koruduğu propagandasıyla oylarını artırmış ve seçimi ciddi bir farkla kazanabilmişti. 10 Nisan Pazar günü Fransa’da yapılan başkanlık seçimlerinin ilk turunda da Rusya-Ukrayna Savaşı tartışmaları, seçim kampanyası süresince oldukça etkili oldu.
12 adayın katıldığı seçimlerde resmi olmayan ilk sonuçlara göre Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron oyların yüzde 27,6’sını, aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen yüzde 23,4’ünü, Boyun Eğmeyen Fransa Hareketi’nin solcu lider Jean Luc Melenchon yüzde 22’sini, nefret söylemleriyle tanınan aşırı sağcı Eric Zemmour yüzde 7’sini ve cumhuriyetçi merkez sağın adayı Valerie Pecresse yüzde 4.8’ini aldı. Bu durumda en çok oyu alan ilk üç lider Macron, Le Pen ve Melenchon, 2017 yılında almış oldukları oyları artırdılar. Fransa tarihinde ilk defa aşırı sağın bu kadar yüksek oy aldığı seçimlerde Le Pen, 2017’nin aksine bu sefer ikinci turda Macron’u geçerek cumhurbaşkanı seçilmek için daha çok şansa sahip. Bu iki aday 24 Nisan’da ikinci turda karşı karşıya gelecek ve anlaşılan o ki Macron’un işi bu sefer 2017 kadar kolay olmayacak.
Le Pen ve Zemmour’un toplam oyu yüzde 30 civarında ki yukarıda belirttiğim gibi bu oy oranı aşırı sağın ulaşmış olduğu en yüksek rakam. 2017 seçimleri ile karşılaştırıldığında Fransız toplumunun sağa kayma eğiliminin giderek arttığını bu sonuçlardan görüyoruz. Seçimin ilk turundan çıkarabileceğimiz diğer bir sonuç ise Fransız halkının üç büyük ideolojik hatta ayrılmış durumda olması: aşırı sağ, aşırı sol ve Macron. Anlaşılan o ki ilk turda Zemmour’u destekleyen bir kesim Le Pen’e, sosyalist Hidalgo ve Yeşillerden Jadot’yu tercih edecek bir seçmen kitlesi Melenchon’a ve cumhuriyetçi merkez sağın adayı Pecresse’i destekleyecek bir kısım seçmen ise Macron’a yöneldi. Bu nedenle Zemmour, Hidalgo ve Jadot, anketlerde gözüktüğünden daha az oy alabildiler. Seçmenlerin seçilebilecek adayı ikinci tura taşımak istemesi nedeniyle oy tercihlerini belirlemesi de Macron, Le Pen ve Melenchon’un 2017’ye göre oylarını artırmasını sağladı. Özellikle merkez seçmenin Le Pen ve Melenchon’un kazanmasını engellemek için Macron’a yönelmesi sonuçları belirledi.
Sonuç olarak, 24 Nisan’da yapılacak ikinci tur seçimlerinde Macron ve Le Pen’den kimin kazanacağını, büyük oranda sol seçmenin tutumu belirleyecek. Bu sol seçmenlerin bir kısmının sandığa gitmeyeceğini, bir kısmının boş oy kullanacağını, sisteme karşı olmayı şiar edinmiş çok küçük bir kısmının ise Le Pen’e oy vereceğini öngörebiliriz. Ancak elbette genel sol seçmen kitlesinin, aşırı sağın iktidara gelmesini ahlaksız bir durum olarak değerlendirmesi nedeniyle Macron’a oy vereceği de aşikar. Nitekim, ilk tur seçimlerden sonra Pecresse, Hidalgo ve Jadot seçmenlerine Macron’a oy verme çağrısı yaptılar. Melenchon ise Macron’a oy verilmesi gerektiğini açıkça belirtmemekle beraber seçmenlerinin Le Pen’e bir oy bile vermemesi gerektiğini vurguladı. Zemmour beklendiği üzere seçmenlerine Le Pen’i işaret etti. İkinci tur seçimlerin yapılmasına daha on iki gün var. Adayların bu on iki günde göstereceği performans da sonuçlar açısından oldukça önemli olacaktır.
Marine Le Pen’in Putin ile yakınlığı biliniyor. 2017 seçimlerinde kampanyası için bir Rus bankasından kredi alan Le Pen, Putin ile fotoğraf da vermişti. Aşırı sağcı lider Ukrayna’nın işgalini kınamış olsa da rakipleri, Le Pen’in Rus lider ile ilişkilerini seçim kampanyası sırasında bol bol aleyhine kullandılar. Le Pen Rusya’ya uygulanan yaptırımların Fransız ekonomisine de zarar vereceğini belirtmekten geri kalmadı. Ancak Ukrayna’nın işgali ve Putin ile ilgili tutumu Le Pen’in oylarında ciddi bir değişikliğe yol açmış görünmüyor. Öte yandan, Zemmour’un Putin ve NATO ile ilgili Le Pen’den daha sert sözleri ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeyeceğine dair yanlış tahmini, kampanyasına bir nebze zarar vermiş olabilir. Macron’un ise Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana atak bir liderlik göstermesi, aktif bir dış politika izlemesi ve Putin ile görüşmek de dahil birçok diplomatik girişimde bulunması, oylarını arttırmasını sağlayan faktörlerden biri gibi gözüküyor. Zira Macron bu politikalarıyla Fransa’nın uluslararası gelişmelerde oynayabileceği rolü ve Avrupa’ya liderlik edebilme kapasitesini göstermiş ve seçmene güçlü bir lider olduğu mesajını vermiş oldu.
Ukrayna İşgalinde Son Durum
Rusya’nın Kiev, Harkov gibi büyük şehirlerden ve Ukrayna’nın orta bölgelerinden çekilerek, Donbass bölgesine yeni ve geniş kapsamlı bir operasyon yapmak için hazırlandığı ve birliklerini topladığı haberleri geçtiğimiz haftalarda gündeme gelmişti. Bu hafta Rus konvoylarının Donbass’a doğru ilerlediğine dair uydu görüntüleri gelmeye başladı. Bu noktada, Rus diplomasisinin Ukrayna’ya dair söyleminin de değiştiğini görüyoruz. Anlaşılan o ki Ruslar, yaşadıkları hezimeti bir başarı olarak göstermek için Ukrayna operasyonundaki asıl amaçlarının Kiev’i ya da diğer Ukrayna şehirlerini almak değil Donbass bölgesini kurtarmak olduğunu vurgulayarak hedef küçültüyorlar.
Bu sayede Putin, Donbas, Mariupol ve Melitopol gibi Ukrayna’nın güney ve doğu bölgelerinde kontrolü sağlayarak bir zafer kazandığı propagandasına yönelebilir. Bu zaferi ilan etmek için de II. Dünya Savaşı sırasında Rusların Nazi’leri yendiği ve işgalden kurtulduğu 9 Mayıs tarihini hedeflediği birçok uzman tarafından belirtiliyor ki Putin’in kişiliğini düşündüğümüzde bu akıl yürütmenin doğru olma ihtimali oldukça yüksek. Putin, Mariupol gibi aradaki bölgeleri de alıp Kırım’ı Donbass’a bağlamak düşüncesini gerçekleştirebilirse, Rus halkına ve tüm dünyaya bunu büyük bir zafer gibi ilan edecek ve Kiev başta olmak üzere Rusların birçok bölgede Ukrayna ordusu karşısından geri çekilmek zorunda kaldığı gerçeğini gözlerden kaçırmayı deneyecektir. Ancak Ukrayna ordusunun var gücüyle doğu bölgelerinde de direnmesi, bu kadar uzun sürmesi beklenmeyen savaşın çok daha uzun sürmesine de neden olabilir.
Savaş devam ederken Rusya’nın çekildiği bölgelerden gelen dehşet görüntüler ve yeni iddialar, uluslararası kamuoyunda büyük tepkilere neden olmaya devam ediyor. Son olarak kimi bölgelerde Rusların Ukraynalı kadınlara tecavüz ettiğine dair haberlerin gelmesi üzerine Ukrayna devleti, bu iddiaları soruşturmaya başladı. Rus birliklerin işgal ettiği diğer bir şehir olan Çernihiv’den kaçmakta olan ailelere ateş açıldığı ve sivillerin öldürüldüğüne dair başka haberler de bu hafta tartışılan diğer bir konuydu. Ukrayna makamları işgalin başından bu yana 186 çocuğun öldüğünü belirtiyor. BM ise yaptığı açıklamada Ukraynalı çocukların 3’te 2’sinin evlerini terk etmek zorunda kaldığını duyurdu. En büyük sayıda sivil ölümleri ise Rus ordusunun çok şiddetli şekilde saldırdığı Mariupol kentinde gerçekleşti. Mariupol Belediye Başkanı kentte 10 binden fazla sivilin öldüğünü belirtiyor.
12 Nisan Salı günü Putin, Belarus lideri Lukaşenko ile Rusya’nın doğusundaki Amur bölgesinde bulunan Vostoçni Uzay Üssü’nü ziyaret etti ve burada Ukrayna işgali ile ilgili açıklamalarda bulundu. Putin, Ukrayna’nın İstanbul’da yapılan görüşmelerde varılan anlaşmaya uymadığını iddia ederek Rusya’nın askeri müdahaleden başka seçeneği olmadığını ve Buça kentinde Rus ordusu tarafından yapılan sivil katliamının da sahte olduğunu belirtti. Rus lider Ukrayna’nın işgalini asil bir operasyon olarak nitelendirdi ve Rusya’nın sakin bir şekilde bu operasyonu sürdüreceğine işaret etti.
Putin’in bu açıklamalarını savaş sahasındaki gelişmeler ile birlikte düşündüğümüzde, barışın tesis edilmesinin Rus liderin kafasındaki kimi hedeflere ulaşmadan gerçekleşmeyeceğini öngörmek mümkün. Dolayısıyla, Rus birliklerin doğuda ne tür bir operasyona girişeceği ve Ukrayna ordusunun bu saldırılara nasıl karşılık vereceği, iki ülke arasında yapılacak görüşmelerde masadaki en belirleyici unsur olacak. Bu durum, savaş sürerken kalıcı bir ateşkes sağlanmadan girişilecek barış görüşmelerinin ciddi sonuçlar doğurmayacağını da bir kere daha göstermiş oldu. Türkiye’de iktidara yakın kesimler Erdoğan’ın kısa sürede iki ülke arasında barışı sağlayacağına dair oldukça iyimser yorumlarda bulunmuşlardı. Ancak bugün itibarıyla Ukrayna’daki tablo bu iddiaları pek doğrulamıyor.