[voiserPlayer]
Ekonomos Haftalık Ekonomi ve Finans Bülteni (2-8 Ocak 2023)
Yıllık Enflasyon ve Baz Etkisi Tartışması
2022 yılının tamamını gösteren ekonomik veriler gelmeye başladı. Bu verilerden birisi de enflasyon verisi idi. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2022 yılı enflasyonu yüzde 64,27 olarak gerçekleşti. Bir önceki ay olan Kasım ayında yıllık enflasyon resmi olarak yüzde 84,39 idi. Buradaki yirmi puana yakın sert düşüşün altında yatan neden 2021 yılı Aralık ayı enflasyonunun yüksek olmasıdır. 2021 yılı Aralık ayının hesaplamalardan çıkarılmasıyla etkisi ortadan kalktığından enflasyon da düşmüş oldu. Bu sert düşüş çoğunlukla geçen senenin Aralık ayının yüksekliği ile alakalı olduğu için baz etkisi olarak adlandırılıyor. Bu baz etkisi de iktisatçılar arasında tartışmalara konu oluyor.
Bazı iktisatçılar enflasyon düşüyor ama baz etkisi ile düşüyor diyerek enflasyondaki düşüşü yorumluyor. Bazı iktisatçılar ise enflasyonun hesaplaması dün de bugün de aynı olduğu için baz etkisi konuşmanın bir faydası olmadığını dillendirmekte. Aslında iki taraf da bir yönüyle haklı. Ekonomiye gelen şokun etkisi nasıl enflasyonu bir dönem yükseltiyorsa şok ortadan kalktığında enflasyonun tekrar aşağıya gelmesi doğal bir durum. Fakat baz etkisi ile düşüyor demenin de bir anlamı var. İktidarın sıklıkla kullandığı atılan adımlarla enflasyon düşüyor söylemi, enflasyonla mücadele ediliyor manası taşımakta. Fakat düşen enflasyon bir mücadeleyle alakalı değil, şokun etkisinin kaybolmaya başlamasıyla alakalı. Enflasyonla mücadelenin sonucu olmadığı için de baz etkisi ile düşüyor açıklaması, “aslında bir miktar düşebilir ama bu düşüş enflasyonu tek hanelere çekecek ve orada kalıcı hale getirecek bir mücadelenin sonucu olmaz” mesajını veriyor. O nedenle bu düşüşü baz etkisi ile açıklamak, enflasyonun düşüşünde iktidarın etkisinin hangi seviyede olduğunu anlamada önemli.
Baz etkisi tartışmasını bir kenara bırakacak olursak hatırlanacağı üzere 2022 yılı içerisinde TÜİK, yeni bir karar alarak madde bazlı fiyat değişimini yirmi yıl sonra ilk kez yayınlamama kararı almıştı. Bu nedenle her bir üründeki zamansal fiyat değişimini artık göremiyoruz. Onun yerine ana harcama gruplarındaki fiyat değişimlerini yüzdesel olarak görebiliyoruz. Ana harcama gruplarına baktığımızda TÜİK örneğin giyim ve ayakkabıda yıllık yüzde 25,87’lik bir fiyat artışının olduğunu iddia ediyor. TÜİK’in gözlemlerle hiçbir şekilde uyuşmayan bu hesaplamaları nedeniyle aslında resmi enflasyon verilerini incelemek gerçek değişimi anlamaya çalışanlar için oldukça anlamsızlaşıyor. O nedenle geçen sene hangi ana harcama grubu ne kadar artmış, bunu TÜİK verileri ile yorumlamak bir anlam ifade etmiyor. TÜİK’in açıkladığı verilerden anlayabileceğimiz şeyler, enflasyonun sadece resmi olarak ne kadar ölçüldüğü ve bunun maaş zammı alacak kişilere ne kadar yansıyacağı.
Yurt içi üretici fiyat endeksi ise TÜİK tarafından yüzde 97,72 olarak açıklandı ve üretici tarafının katlandığı fiyat artışları tüketici tarafının katlandığı fiyat artışlarına göre yine bir hayli yukarıda kaldı. Üretici maliyetlerinin en yüksek olduğu maliyet grupları yüzde 284,99’luk artışla, elektrik, gaz ve buhar ile yüzde 224,67’lik artışla da enerji oldu. TÜİK hesaplamalarında herkesçe hesaplaması daha kolay ve kesin olan alanlardaki fiyat artışlarının daha yüksek, karmaşık ve o nedenle hesaplaması daha zor ve muğlak olan alanlarda daha düşük fiyat artışları gerçekleşmesi yine dikkat çekici ve kuşku uyandırıcı.
Konut Kredisi ve Özel Okulların Fiyat Artışı
İktidar seçim ekonomisine yönelik hamlelerini tek tek uygularken geçen hafta gündeme düşen orta gelirlilere yönelik başlatılan konut kredisi oldu. Bu kredi kampanyasına göre Türkiye üç bölgeye ayrılacak ve bankalar tarafından sağlanacak kredi finansmanının üst sınırı, birinci bölge olan İstanbul’da en fazla 5 milyon TL olacak. İkinci bölgedeki illerde banka finansmanı 3 milyon lirayı, üçüncü bölgedeki diğer illerde ise 2 milyon lirayı geçemeyecek. İlk etapta iktidar 100 bin kişinin bu kampanyadan faydalanmasını bekliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, ”Birinci bölgede azami geliri 80 bin lira olan, ikinci bölgede azami geliri 65 bin lira olan ve üçüncü bölgede azami geliri 45 bin lira olanların faydalanabileceği bir kampanya bu” diyerek nasıl bir gelirle bu konut projesinden yararlanılabileceğine işaret etti. Fakat İstanbul’da orta direğin ev almak için 5 milyon kredi çektiğinde yapacağı ödeme 50 bin TL’ye yaklaşmakta. Böyle bir krediyi ödeyebilecek kişinin de orta direk olması pek mümkün değil.
Konut kampanyasına olan ilgisizlik de aslında kampanyanın hedefinden uzak olduğuna bir işaret. 2020 yılında yapılan ve yine yüzde 1’in altında faiz sunulan konut kampanyasına olağanüstü talep gelmişti ve ev almak isteyenler sıfır konutlara büyük talep göstermişti. Hatta talep öyle yüksek gelmişti ki bir noktada kredi almak zorlaştırıldı ve konut kredisi faizleri yüzde 0,64’ten hızla yukarı çekilmişti. O dönem birçok orta gelirli vatandaş da bu kredilerden yararlanarak ev alabilmişti. Fakat iki buçuk senede durum bambaşka bir hal almış durumda. Her ne kadar faiz oranları yine oldukça düşük ve o dönemdeki enflasyon düşünüldüğünde bugün çok daha cazip olsa da konut fiyatlarının geldiği nokta kredileri ödenemez miktarlara çekmiş durumda. Bu da bize aslında iktidarın düşük faizli konut kredilerinin artık cazibesinin kalmadığını, konut fiyatları düşmediği takdirde artık bu kampanyaların bir işe yaramayacağını gösteriyor.
Orta direğin konut alamaz hale gelmesinin yanı sıra özel okul fiyatları ile de başı dertte. Yüksek enflasyon ortamında gelirlerdeki artış, ailelerin özel okulların fiyat artışlarına yetişebilmesine yetmiyor ve aileleri kara kara düşündürtüyor. Geçen hafta yapılan açıklamaya göre 2023-2024 öğretim yılında özel okul ücretleri yüzde 65 zamlanacak. Zammın büyüklüğü velilerin tepkisini çekerken özel okullar ise ayakta kalmakta zorlandıklarını ifade ediyor. Türkiye’de yoksullaşma her geçen gün devam ediyor.