Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (4-10 Şubat 2025)
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta yaptığı Gazze’ye el koyma açıklaması ile Orta Doğu’yu karıştırdı. İlk etapta Trump’ın açıklaması çok ciddiye alınmadı. Trump’ın bu çıkışı yaparak pazarlıklarda el yükseltmek istediği düşünüldü.
Ancak Trump açıklamasının arkasında durdu. Pazar günü yaptığı başka bir açıklamada Gazze’yi “satın almaya ve sahiplenmeye” kararlı olduğunu ve Orta Doğu’daki diğer ülkelerin Gazze’nin yeniden inşasına yardımcı olabileceğini söyledi. Hamas üyelerinin Gazze’ye geri dönemeyeceklerini de sözlerine ekledi.
Öte yandan hafta sonu Hamas’tan yapılan açıklama ile İsrail ve Hamas arasında yapılan ateşkeste de sorun çıktı. Hamas, ateşkes anlaşmasını İsrail’in ihlal ettiği gerekçesiyle 15 Şubat’ta yapılması planlanan altıncı esir takasının bir sonraki duyuruya kadar ertelendiğini ilan etti.
Hamas yaptığı açıklamada, son haftalarda İsrail’in ihlallerini takip ettiklerini vurguladı; İsrail’in yerinden edilen Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüşünü geciktirdiğinin, çeşitli bölgelerde saldırıların devam ettiğinin ve yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasının engellediğinin altını çizdi.
Hamas ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump’ın “Gazze’yi satın almak ve sahiplenmek” ile ilgili sözlerini “saçma” olarak niteledi ve bu açıklamanın Trump’ın Filistin ve bölge hakkındaki derin cehaletini yansıttığını belirtti. Hamas lideri İzzet er-Rişk, Gazze’nin alınıp satılacak bir mülk olmadığını, işgal altındaki Filistin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise Hamas’ın ikinci bir duyuruya kadar rehinelerin serbest bırakılmalarını erteleyeceğini açıklamasının ardından Gazze’de tutulan rehinelerin iadesi için “amansız eylem” sözü verdi.
Trump, Hamas’ın rehine takası anlaşmasını durdurması konusunda da konuştu. ABD Başkanı, rehine takasını durdurduğunu açıklayan Hamas’ı tehdit ederek örgütün “Cumartesi günü saat 12’ye kadar” tüm rehineleri serbest bırakması gerektiğini söyledi. Trump, aksi halde “kıyamet kopacak” ifadeleriyle tehdit de savurdu ve Hamas tüm rehineleri serbest bırakmazsa İsrail’in ateşkesi iptal etmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.
Tüm bu olaylardan en çok etkilenen ülke olan Ürdün’de de önemli gelişmeler yaşandı. Trump, Gazze’nin kontrolünü ele geçirme ve halkı bu iki ülkeye yerleştirme planı konusunda işbirliği yapmamaları halinde Ürdün ve Mısır’a ABD yardımını kesebileceğini söyledi. Trump bu tehdidin ardından Ürdün Kralı Abdullah ile de görüşecek.
Trump’ın Gazze’deki nüfusu, Ürdün başta olmak üzere Mısır ve diğer Arap ülkelerine taşıma konusundaki kararlılığı, ABD’nin Orta Doğu’daki en önemli müttefiklerinden olan Ürdün ile ABD’nin arasında ciddi sorunlara yol açacak gibi görünüyor. Ürdün halihazırda 2.4 milyon Filistinli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle Ürdün son gelişmelerden ciddi şekilde endişe ediyor. Ürdün Kralı Abdullah, ülkesinin mülteciler nedeniyle patlama noktasına geldiğini ifade ediyor.
Peki, Orta Doğu’da yaşanan bu son gelişmeler bizlere Trump’ın dış politikası konusunda neler söylüyor? Trump’ın iktidara geldiği günden bu yana izlediği saldırgan dış politika tüm dünyayı her geçen gün daha ciddi şekilde tedirgin ediyor. ABD Başkanı’nın, Panama Kanalı, Grönland ve Meksika Körfezi çıkışları; Meksika, Kanada, Çin ve Avrupa Birliği’ne gümrük vergisi tehdidi savurması ve son olarak Gazze’ye el koyacağını açıklaması, uluslararası ilişkilerin işleyişine dair de tüm dünyada soru işaretlerinin artmasına neden oluyor.
ABD’nin Trump iktidarında böylesine saldırgan bir dil kullanması ve gücünü hiç çekinmeden yaptırımlara dönüştürmesi, siyasi tarih açısından yeni bir döneme girdiğimizin habercisi olacak derecede önemli. Zira Trump’ın önünde henüz dört yıla yakın bir süre var. Böylesine saldırgan politikaları sürdürmesi durumunda aşağıda sıralayacağım bazı kötü sonuçlarla karşılaşmamız muhtemel:
- Ülkelerin uluslararası sisteme ve hukuka güveninin azalması nedeniyle revizyonist politikalar izleme çabasına girmesi.
- ABD önderliğinde 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yerleşik hale gelen uluslararası sistemde ülke egemenliklerine ve insan haklarına saygı prensiplerinin daha da aşınması.
- Uluslararası sisteme duyulan güvenin azalmasının getireceği belirsizliğin ve ülkelerin birbirlerine karşı atacağı adımların (gümrük vergileri gibi) dünya ekonomisini vurması.
- Popülist ve otoriteryen rejimlerin Trump’tan da cesaret alarak ülkeleri içinde daha da otoriteryen bir yapıya bürünmesi.
Trump döneminde dünyayı çok iyi şeyler beklemediğine dair elimizde fazlasıyla işaret var. Rusya’nın Ukrayna’yı, İsrail’in ise Gazze’yi uluslararası hukuk ve insan haklarını hiçe sayar şekilde işgal etmeleri, savaş hukukuna dahi riayet etmemeleri ve uluslararası çağrılara kulak asmamaları; zaten son dönemde uluslararası sistemin geleceğine dair korkuları körüklemişti.
Bugün ise bin bir zorlukla varılan Gazze ateşkesinin baltalandığı ve devam etmesinin son derece zorlaştığı bir noktaya geldik. Rusya-Ukrayna Savaşı ise iki ülkenin birbirini ölesiyle tükettiği bir mücadele olarak sürüyor. Oluşan yeni vasatta Çin, Tayvan’a müdahale konusunda bir eyleme girişirse neler olacağını düşünmek bile istemiyorum.
Trump’ın iktidara gelişi ve her geçen gün ülkelerin egemenlik haklarına ve uluslararası kurumlara daha çok saldırması, yukarıda sözünü ettiğim uluslararası sisteme duyulan güvenin aşınması sürecini daha da derinleştiriyor. Yükselen aşırı sağ ve popülizm ise bu durumdan yararlanarak zemin kazanıyor. Umarım bu kabus, tüm dünyayı çetrefilli bir kaosa sürüklemeden sona erer.