Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (18-24 Şubat 2025)
Trump’ın koltuğu devralmasından bu yana bir aydan biraz fazla bir süre geçti. Trump göreve öylesine hızlı başladı ki küresel siyaset gündemini takip etmek dahi zorlaştı.
24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimine başlamasından bu yana ise üç yıl geçti. Bu yıpratıcı savaş 4. yılına girerken tüm küresel siyasal düzeni etkileyecek girişimlerin de göbeğinde bulunuyor.
Trump, 2. Dünya Savaşı sonundan bu yana takip edilen, ABD’nin Rusya’ya karşı olmasına dayalı dış politikasını kökünden değiştiriyor. Avrupa ve Ukrayna’yı yok sayarak Putin ile masaya oturuyor. Bu durum ise zaten sıkışmış ve birçok sorunla boğuşan Avrupa Birliği’ni hiç olmadığı kadar zorluyor.
Avrupa ülkeleri bu yeni vasatta kendileri için bir çıkış arıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, Ukrayna meselesini konuşmak üzere Pazartesi günü ABD’ye gitti. İki lider, savaşın nedenleri, her iki tarafın çatışmadaki rolü ve olası çözümü konusunda önemli ölçüde görüş ayrılığına düştüler.
Trump gazetecilere, çatışmaların “haftalar içinde” sona erebileceğini söyledi ve bu bahar Moskova’yı ziyaret edebileceğini belirtti. ABD Başkanı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e diktatör demeyi reddederken Macron ise açıkça savaşta “saldırganın Rusya olduğunu” ifade etti.
Birleşmiş Milletlerde de hiç alışık olmadığımız şeyler yaşandı. ABD, Avrupa’nın Rusya’yı kınama ve Ukrayna’dan derhal çekilmesi çağrısında bulunma çabasına karşı çıktı. Trump yönetimi, dili yumuşatan ve sadece savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunan kendi karar tasarısını sundu ve bu tutumuyla Moskova’nın yanında yer aldı.
Bu gelişmeler yaşanırken Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD şirketlerinin Rusya’da kârlı anlaşmalar yapabileceğini ve hatta Rus işgali altındaki Ukrayna’da nadir toprak madenlerinin çıkarılmasına yardımcı olabileceğini söyleyerek Kremlin’in, ABD’nin Moskova ile daha iyi bir ilişkiden kârlı çıkacağı görüşünün altını çizdi.
Bu gelişmeler ışığında Trump yönetiminin seçimi kazanmasından bu yana sinyallerini verdiği Rusya ile yakınlaşma politikasının sahaya yansıdığını söyleyebiliriz. Trump ve Putin’in yakın ilişkisi, Ukrayna’da barış mümkün olursa, önümüzdeki dönemde Rusya’ya yaptırımların kaldırıldığı, ABD ve Rusya arasında yeni ticari ilişkilerin kurulduğu, Avrupa’nın ise Rusya tehdidine karşı Atlantik’in öte yakasındaki müttefiki tarafından yalnız bırakıldığı yeni bir dönemin kapısını açabilir.
Avrupa açısından böylesine karmaşık bir dönemden geçilirken hafta sonu Almanya’da da erken seçimler yapıldı. Sonuçlar beklendiği gibi çıktı. Hristiyan Demokrat CDU/CSU 28.5 oy ile birinci parti olurken oylarını ikiye katlayan aşırı sağcı AfD, yüzde 20.8 oy alarak sosyal demokrat SPD’nin önünde 2. parti oldu ve konumunu daha da güçlendirdi.
SPD ise büyük bir düşüş yaşadı ve 16.4 oy aldı. Almanya’da merkez gerilerken aşırı sağ ve sol güç kazandı ki bu eğilimi diğer birçok Avrupa ülkesinde de görüyoruz. Gelecek adına endişe yaratan diğer bir olgu ise Almanya’da genç nüfusun aşırı sağ ve sol partilere daha büyük oranda yönelmesi oldu. (Almanya seçim sonuçlarının daha ayrıntılı bir değerlendirmesi için İkili Görüş’ün son yayınına bakabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=M0xS_dvfGxs&t=3300s)
Bu sonuçlar Friederich Merz’ın şansölye olduğu büyük koalisyonun (CDU/CSU ile SPD) önünü açıyor ki Merz bu hükümeti kurmak için elini çabuk tutacaktır. ABD-Avrupa ilişkilerinin tehlikeli bir şekilde bozulduğu böylesine bir dönemde, Avrupa Birliği’nin motor gücü olan Almanya’nın bir an önce iyi çalışan bir hükümete ihtiyacı var.
Friedrich Merz’in yaptığı açıklamalar da küresel siyaset açısından büyük önem taşıyordu. Merz seçimden iki gün önce, Avrupa’nın ABD olmadan kendini savunmaya hazır olması gerektiğini söyledi. Pazar günü ise NATO’nun “mevcut haliyle” kalıp kalmayacağını sorgulayan açıklamalarda bulundu.
Merz, “ABD’den kademeli olarak bağımsızlığımızı elde etmek öncelikli olmalıdır” sözlerini de sarf etti ki aslında Merz’in Transatlantik ilişkilerin geliştirilmesini desteklediği biliniyordu. Muhtemelen Almanya’nın yeni lideri, ABD Başkan Yardımcısı J. D Vance’in Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı çıkışlara ve Trump’ın Rusya’ya yaklaşımına oldukça içerlemiş.
Merz yine de ABD’yi Transatlantik ilişkilerin önemine dair ikna etmek gerektiğini, ancak en kötü duruma da hazırlıklı olmaları gerektiğini düşünüyor. Merz döneminde Fransa ile Almanya’nın da yeniden daha yakın ilişkiler kuracağı beklentisi hakim. Zira Macron, Almanca bir mesaj yayınlayarak Merz’i tebrik etti ve Almanya ve Fransa’nın ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini söyledi.
Trump yönetimi Putin ile flörtleşmeye devam ederken Avrupa da kendine bir çıkış arıyor. Yaptığı açıklamalara bakılırsa Merz bu durumun fazlasıyla farkında. Avrupa ekonomisinin durumu düşünüldüğünde, başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin işleri çok zor. Ancak yeni dönemde Avrupa ülkelerinin, belki de hiç olmadığı kadar, Trump yönetimi ve Putin’e karşı çıkarlarını korumak için bir araya gelmeleri ve iyi ilişkiler geliştirmeleri gerekiyor.
Avrupa’nın güvenlik konusunda ABD’den bağımsızlaşması için savunmaya çok daha fazla yatırım yapması gerekiyor. Bu noktada Merz, Türkiye ile de iyi ilişkiler geliştirmeleri gerektiğini düşünüyor. Nitekim, ABD ile arasına mesafe giren Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye daha sıcak bakması son derece mantıklı. Ancak Erdoğan iktidarı Avrupa Birliği’nden çok, aynen Putin gibi, Trump ile doğrudan ikili ilişki içerisine girmek isteyecektir. Yine de Avrupa Birliği ile Türkiye, yeni dönemde bazı ortak işlere girişebilir.
Son derece karışık ve küresel sistemin sarsıldığı bir dönemden geçiyoruz. ABD ile Rusya’nın yakınlaşması, ABD’nin Rusya’yı Birleşmiş Milletlerde desteklemesi ve Ukrayna konusunda Trump ve Putin’in yalnızca kendi aralarında görüşüyor olması; Avrupa ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada ABD müttefiklerine güvensizlik mesajı veriyor.
Tüm bu olanlar ise aklıma Antonio Gramsci’nin şu sözlerini getiriyor: “Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor; şimdi canavarlar zamanı.” Bakalım canavarlar eskiyi yıkarken yerine yenisini koyabilecek mi? Yoksa hep birlikte bir kaosa mı sürükleneceğiz.