[voiserPlayer]
Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (9-15 Ocak 2024)
Gazze Savaşı 100 günü aşkın süredir devam ediyor. İsrail’in Gazze’ye yaptığı acımasız saldırılar çok büyük bir insani kriz yarattı. Ancak asıl tehlike, tüm Orta Doğu’da daha büyük bir istikrarsızlık ve çatışma sürecinin başlaması. Nitekim, Yemenli Husilerin Kızıldeniz girişinde İsrail’e mal götüren gemilere saldırması, savaşın genişlemesi riskini arttırıyor.
ABD, Gazze Savaşı’nın Orta Doğu’ya yayılmasını hiç istemiyor. Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı Blinken 7 Ekim’den bu yana 4. kez gerçekleştirdiği Orta Doğu ziyaretinde İsrail’i engellemeye çalıştıklarına dair mesajlar verdi. Ancak Netanyahu, ne Lahey’in ne de Şer İttifakının İsrail’i engelleyebileceğini belirterek tüm dünyaya meydan okumayı sürdürüyor. ABD’de ise İsrail’in ABD’nin dış politikasına fazlasıyla yük olduğu düşüncesi ağır basmaya başladı.
100 günü geçen savaşın bilançosu ise artık dünya kamuoyunda İsrail’e destek olanların bile vicdanlarını rahatsız edecek korkunç boyutlara varmış durumda. Birleşmiş Milletler’e göre Gazze’de en az 1,9 milyon kişi (nüfusun %85’i) yerinden edildi. Hamas’ın yönettiği sağlık bakanlığına göre hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 23500’ü geçti. Bu rakamın büyük bir kısmının kadın ve çocuklardan oluştuğu biliniyor. Gazze’de insanlar temizlik ihtiyaçlarını karşılamak için deniz suyu kullanmaya başladılar. Açlık seviyesine varan gıda yoksunluğu birçok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.
Bu korkunç durumun sancıları arasında ise geçtiğimiz haftanın uluslararası kamuoyundaki en önemli gündemi, Güney Afrika’nın büyük bir cesaret örneği göstererek Lahey’de bulunan Uluslararası Adalet Divanı’nda, İsrail’e karşı “Gazze’deki Filistin halkına soykırım yaptığı” gerekçesiyle açtığı davanın duruşmalarının başlaması oldu. Bu konuyu detaylı şekilde inceleyelim.
İsrail Lahey’de Yargılanıyor
Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı Güney Afrika’nın Soykırım Sözleşmesi kapsamında İsrail’e açtığı davayı onayladıktan sonra başlayan duruşmalarda Güney Afrika heyeti öncelikle soykırımın durdurulması için tüm askeri operasyonların durdurulması talebini mahkemeye iletti.
Hazırlanan 84 sayfalık iddianame mahkemeye sunuldu. İddianamede İsrail’in soykırım suçu işlediğine dair yaptığı bombalamaların görüntüleri; Birleşmiş Milletler kurumlarının yaptığı açıklamalar; İran, Türkiye ve Brezilya gibi İsrail’i soykırımla suçlayan diğer ülkelerin açıklamaları; İsrailli yetkililerin Filistinlileri insan olarak görmediği ve nükleer tehdidinde bulunduğuna dair açıklamaları sunularak İsrail’in kasıtlı ve sistematik bir biçimde Filistinlileri soykırıma tabi tuttuğu kanıtlanmaya çalışıldı.
İsrail ise savunmasında tüm bu iddiaları reddetti. Hamas’ın bir terör örgütü olduğu; Hamas’ın İsrailli sivilleri öldürdüğü; İsrail’in Filistinli sivilleri korumak için önlemler aldığı; Güney Afrika’nın Hamas’ı desteklediği; İsrail’in sivil halkını korumak için askeri operasyonlar düzenlediği ve İsrail’in Filistin halkıyla değil Hamas ile savaştığını iddia ederek savunma yapan İsrail, uluslararası hukuk bağlamında kendi savunma hakkını kullandığını öne sürdü.
Lahey’de açılan davanın sonuçlanması uzun bir süre alacak olsa da Güney Afrika’nın bu davayı açması ve İsrail’in eylemlerini tüm dünyanın gözleri önüne sermesi, İsrail açısından uluslararası kamuoyunda karşılaşacağı tepkilerin artması ve psikolojik savaşı kaybetmesi anlamına geliyor.
Nitekim, ABD ve Avrupa kamuoyunda da gün geçtikçe İsrail’e olan destek azalıyor, eleştiriler artıyor. ABD, diplomasi çabalarını sürdürürken özellikle Arap müttefiklerini İsrail’i engellemeye çalıştığına dair ikna etmeye çalışıyor. Geçtiğimiz ay Biden, yaptığı bir konuşmada İsrail’in uluslararası desteğini kaybettiğini söylemişti. Biden hükümeti üzerinde İsrail’e olan desteği nedeniyle baskının arttığı anlaşılıyor.
Apartheid gibi insanlık dışı bir rejimin acıları hafızasında olan Güney Afrika’nın, tarihi mirasını Holocaust soykırımına dayandıran İsrail’e Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçlaması ile dava açması, çok büyük bir sembolik anlam taşıyor. Mahkemeden çıkacak karardan bağımsız olarak İsrail’in insanlığa karşı işlediği suçların uluslararası bir mahkemede kayıt altına alınması, uluslararası ilişkilerde İsrail aleyhine kullanılabilecek önemli bir mihenk taşı görevi de görecektir.
Gazze Savaşı Orta Doğu’ya Yayılıyor mu?
Yemen’de İran’ın desteklediği ve Suudi Arabistan’ın 2015’ten bu yana bombaladığı Husiler, uluslararası deniz ticareti açısından çok önemli olan Kızıldeniz’in Hint Okyanusu’ndaki girişi Babülmendep Boğazı’ndan geçen ticari gemileri, İsrail ile ticaret yaptığı gerekçesiyle vuruyordu.
Husiler bu saldırılarla Gazze halkına yardım ettiklerini ve İsrail’e karşı mücadele ettiklerini belirtiyor. Husilerin saldırıları sonucu birçok gemi Kızıldeniz ve Süveyş kanalı yolu yerine Güney Afrika’nın Ümit Burnu ucundan dolanarak Avrupa’ya geçiyorlar. Bu durum jeostratejik bir risk olarak dünya piyasalarını etkiliyor ve petrol fiyatlarında baskıyı artırıyor.
Buna önlem olarak ABD ve İngiliz donanmaları bölgeye giderek havadan ve denizden bazı Husi hedeflerini vurdu. Ancak Husiler bombalanmaktan pek korkmuyorlar zira 2015’ten bu yana Suudi Arabistan güçleri tarafından bombalandıkları için bu duruma hazırlıklılar. Nitekim Husilerin askeri sözcüsü Yahya Sarea, Amerikan ve İngiliz saldırılarının “cezasız ve cevapsız” kalmayacağını ifade ederek tehditlere boyun eğmeyeceklerini açıkladı.
Öte yandan İran’ın desteklediği Devrim Muhafızları Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’de İsrail’in karargahı olduğunu iddia ettikleri bir yeri ve Suriye’de ise İran karşıtı teröristlerin toplandığı başka bir noktayı vurdu. ABD bu saldırıları kınadı. Ancak hem Husilerin saldırıları hem de Irak ve Suriye’de İran destekli güçlerin hareketliliği Orta Doğu’da büyük bir istikrarsızlığın habercisi olabilir.
7 Ekim’de Hamas’ın saldırıları ile başlayan Gazze Savaşı’nın sürmesi, tüm bölgeyi ciddi bir çatışmanın içine sokacak birçok fay hattını tetikleme potansiyeline sahip. Şu ana kadar yaşanan gelişmeler de bunun kanıtı. Lübnan Hizbullahı’nın İsrail’in kuzeyinde son dönemde yaptığı daha ciddi saldırılar da büyük bir endişe konusu.
İsrail tüm dünyada meşruiyetini yitiriyor. ABD İsrail’e verdiği desteği gözden geçiriyor. Lahey’de görülen dava dünya kamuoyunda İsrail’e olan tepkileri arttırıyor. Tüm bu koşullar altında Netanyahu hükümeti için bir varoluş savaşına dönüşmüş Gazze Savaşı’nın sürmesi, ABD ve İsrail’i destekleyen diğer devletler açısından ciddi sorunları beraberinde getirecektir. Biden hükümeti bu durumun ciddiliğinin ne kadar farkında bilinmez ama ABD, tüm dünyadaki liderliğinin ve meşruluğunun daha fazla sorgulanmasını istemiyorsa Netanyahu önderliğindeki İsrail’i durdurmanın bir yolunu bulmak zorunda.