Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (17-23 Haziran 2025)
Bu yazının yazıldığı saatlerde İsrail’in İran’a son derece etkili saldırısıyla başlayan ve on iki gün süren İsrail-İran çatışmasında ateşkese ulaşıldığı haberleri ajanslara düşüyor, ancak iki tarafın da ateşkesi ihlal ettiği haberleri de yayılıyordu.
Öte yandan, ABD Başkanı Trump’ın ateşkes kararını açıklamasıyla bu çatışmanın en azından şimdilik sönümleneceğini de tahmin etmek mümkün. Bu yazıda merak edilen dört soruda bu çatışmayı değerlendirmeye çalışacağım.
İsrail İran’a Neden Saldırdı?
7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail topraklarına saldırması ve devamında geçen 1.5 yılı aşkın sürede İsrail’in İran’ın Orta Doğu’daki vekil güçlerinin belini kırdığı bir dönemde İsrail, bölgedeki baş düşmanı İran’a son bir darbe vurmak amacıyla bir askeri harekat başlattı.
İran içinde, devşirilmiş Mossad ajanlarının faaliyetlerinin yardım ettiği saldırıda İsrail, birçok üst düzey İranlı komutan ve yetkiliyi öldürdü, İran’ın hava sahasını kontrol altına alarak birçok hedefi vurdu ve ABD’yi ikna ederek İran’ın uranyum zenginleştirme yaptığı nükleer tesisleri de vurdurdu.
İsrail’in hedefinin İran’ın nükleer silah elde etme kabiliyetini yok etmek ve rejim değişikliğini tetiklemek olduğu anlaşılsa da diğer bir sebebin İran’a ciddi bir zarar vermek ve 7 Ekim’de başlayan savaşta bölgenin en önemli gücü olarak kendini kabul ettirmek olduğunu da söyleyebiliriz ki bu amacına belli oranda ulaştığını da söyleyebiliriz.
İsrail, vekil güçleri ile İran’ın kendi topraklarına saldırmasını büyük oranda engelledi. Ancak İran’ın uzun yıllara dayanan balistik füzelerinin hedefi olarak da zarar gördü. Yine de İsrail’in hava sahasını kontrol altına alabilecek bir askeri kabiliyette olduğunu göstererek gelecekte İran’ı yine vurabileceğini de ortaya koymuş oldu.
İran İsrail’e Nasıl Cevap Verdi?
İran, hava sahasını kontrol edemeyerek ve ülke içinde birçok devşirilmiş Mossad ajanının yol açtığı tehlikeye karşı koyamayarak rejiminin zayıfladığını kabul etmek durumunda kaldığı yeni bir döneme giriyor.
Ancak İran, balistik füzeler ile İsrail’e zarar verebileceğini ve İsrail’in dünyada eşi benzeri bulunmayan üç katmanlı hava savunma sistemini aşabileceğini de göstermiş oldu.
Nitekim İsrail F-35’lerinin birçok hedefi vurduğu ve İran semalarında cirit attığı bir ortamda balistik füzeleri ateşleyebilecek bir kapasiteye sahip olması da İran’ın azımsanmayacak bir askeri kapasiteyi barındırdığını gösteriyor.
İran’ın dini rejimi zaten son yıllarda ciddi bir ekonomik buhranla ve meşruiyetini her geçen gün daha da çok yitirdiği bir toplumsal tepkiyle karşı karşıyaydı. Bu saldırılardan sonra İran toplumunun rejimi sorgulama isteğinin artacağını söyleyebiliriz.
Zaten Hamaney sonrası dönem için İran’da belli iktidar gruplarının hazırlıkları olduğu konuşuluyordu. Bu durumda İran’da Hamaney sonrası kurulacak yeni düzende rejimin esneklik göstererek meşruiyetini arttırıp arttıramayacağı bu ülkenin geleceğinde önemli bir sorun olarak öne çıkacak.
Rejimin devrilmesi ihtimali ise, her ne kadar bana şu aşamada düşük görünse de, tetiklenecek sosyolojik fay hatlarıyla uzun vadede mümkün olabilir.
İsrail-İran Çatışması ABD için Ne Anlama Geliyor?
ABD’nin barışçıl bir politika izlemesi gerektiği, dünya jandarmalığı rolünden yavaş yavaş çekilerek ABD vergi verenlerinin paralarının ABD toplumuna harcanması gerektiği iddiası ve vaatleri üzerine iktidara gelen Trump’ın, İsrail ile bir olup İran’ı bombalaması, Trump destekçileri arasında ciddi bir tartışmayı başlattı.
İsrail ve İran arasında gerginliğin sürmesi, savaşın genişlemesi ve tüm Orta Doğu’yu ateşe verecek bir potansiyele dönüşmesi, Trump’ın dış politikada bugüne kadar savunduğu birçok argümanla çelişen bir durum.
Bu nedenle, İran’a önceden haber verildiği anlaşılan ve İran’ın nükleer kapasitesini tamamen yok etmeye yetmeyecek seviyede bir operasyonla ABD’nin İran’ı vurması, Trump’ın İranla savaşma isteksizliğinin bir yansıması ve İsrail ile lobisinden gelen baskılara karşı duramasa da en az hasarla bu işin içinden çıkmak istemesinin bir göstergesi olarak okunabilir.
Nitekim bu sabah Trump ateşkese ulaşıldığını açıkladı ve ateşkesin bozulduğuna dair haberler karşısında ciddi şekilde sinirlendi. Trump yönetiminin gücünü ortaya koyarak İsrail ve İran’ı bu savaştan men etmesi şu an oldukça olası görünüyor.
Bu durumda Trump da eski ajandasına dönerek Körfez Ülkeleri ile ticaretin geliştirilmesi ve ABD’ye ticaret anlaşmalarıyla para kazandırılması stratejisine dönebilir.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki İsrail’in İran’a saldırması ve Trump’ın da bu saldırıya destek vermek zorunda kalması, Trump’ın bölge ülkeleri nezdinde prestijine zarar verdi ve güvenilirliğini azalttı. Yine de bu aşamada İran ve İsrail’in ateşkesi kabul etmesi, Trump’ın işini kolaylaştırabilir.
İsrail-İran Çatışması Bölge Ülkeleri için Ne Anlama Geliyor?
İran’ın İsrail ve Amerikan saldırıları nedeniyle bölgedeki ABD üslerinin de hedef olacağını açıklaması ve dün Katar’daki ABD üssüne, dostlar alışverişte görsün tarzında da olsa, bir saldırı gerçekleştirmesi, başta ABD üslerine ev sahipliği yapan bölge ülkeleri olmak üzere tüm coğrafyada tedirginlikleri arttırdı.
Trump ile çok iyi ilişkiler geliştiren ve birçok silah ve ticaret anlaşması imzalayan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın, İsrail’in saldırganlığından emin olamayarak bu olayları not ettiklerini söyleyebiliriz.
Bu durum, gelecekte Körfez Ülkelerini ABD ile ilişkilerini iyi tutarken bir yandan da Çin gibi alternatiflerle yeni işbirliklerine yöneltebilir ki bu ABD’nin çok istemeyeceği bir gelişme olacaktır. Halihazırda Körfez Ülkeleri’nin özellikle petrol ve sıvı doğal gaz ihraç etmeleri nedeniyle Çin ile ilerleyen ilişkileri var ki bu ilişkiler savunma alanında da ilerleyebilir.
Türkiye açısından olanları değerlendirirsek zayıflamış bir İran’ın Türkiye’nin özellikle Suriye’deki rejim değişikliği nedeniyle bölgede artan gücünü pekiştirecek bir gelişme olduğunu not etmeliyiz.
Ancak maksimalist ve neo-Osmanlıcı bir anlayışla Türkiye’nin Orta Doğu’da İran’ın boşluğunu doldurma çabasına girişmesi, zaten ekonomisi çok kırılgan olan Türkiye’yi fazlasıyla zorlayacak ve yeni tehditleri beraberinde getirecektir.
Her ne kadar İsrail’in bu denli güçlenmesi ve rakipsiz ateş gücünü göstermiş olması İsrail ile Türkiye’nin bölgenin en önemli güçleri olarak gelecekte karşı karşıya gelme ihtimalini arttırsa da Türkiye’nin bir NATO üyesi olması ve zayıflayan ilişkilere rağmen halen bir ABD müttefiki olması, İsrail ile Türkiye’nin çok tehlikeli gerginliklere girmesini önleyecektir.
Öte yandan, İsrail’in bu derece karşı konulamaz bir ülke olarak bölgede güçlenmesi Mısır ve Suudi Arabistan gibi Orta Doğu ülkelerini fazlasıyla tedirgin eder. İran’ın da dengeleyici bir unsur olarak sahadan tamamen çekilmesi, bu ülkelerin güvenlik algılaması açısından İsrail’i daha çok önlem alınması gereken bir güç olarak konumlandırma isteğini arttırabilir ki İran’ın bölgeden çekildiği bir vasatta ABD’nin Arap ülkeleri ile İsrail’i yakınlaştırma çabaları da bu durumdan zarar görebilir.
Sonuç
Sonuç olarak 7 Ekim 2023 tarihi Orta Doğu açısından birçok açıdan bir milat olarak gözüküyor. Artık İsrail güneyinden Hamas ve Husiler, kuzeyinden Suriye ve Hizbullah tehditlerini en azından şimdilik büyük oranda elimine etmiş görünüyor. Ancak bu konuda aceleci yorumlardan kaçınmak lazım. Zira İsrail, Filistin üzerindeki saldırgan politikalarını sürdürdükçe Orta Doğu ülkelerinde var olan sosyoloji İsrail için yeni tehditler üretmeye devam edecektir.
İran’ın ise artık kendini yenileme, güvenlik ve dış politikalarını gözden geçirme aşamasına girmesi gerekiyor. İran rejiminin içte baskı politikalarını arttırmasının, İran’ı iç ve dış tehditlere daha da açık hale getireceğini görmek gerekiyor.
Ancak rejimin bu yaşananlardan sonra içte yeni bir otoriterleşme hamlesiyle toplumu birçok açıdan bastırmaya çalışması da mevcut Hamaney yönetimi düşünüldüğünde olası görünüyor. Bu yol ise İran’ın istikrarsızlığını arttıracaktır.