Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (21-27 Haziran)
[voiserPlayer]
BRICS Ülkeleri Çin’in ev sahipliğinde 23 Haziran tarihinde çevrimiçi bir zirve gerçekleştirdi. Bu zirvenin içerdiği mesajlara geçmeden önce yazımıza BRICS nedir ve BRICS ülkeleri hangi ülkelerdir sorularının cevaplarını vererek başlayalım.
BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ülkelerinin bir araya gelerek oluşturdukları ve genel olarak ekonomi konularına gündeme olan bir hükümetler arası birliktir. 2011 yılında Güney Afrika’nın katılımına kadar Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya’dan oluşan ve BRIC olarak adlandırılan birlik, bu tarihten itibaren BRICS ülkeleri olarak adlandırılmaya başlanmıştır. BRICS kelimesi katılımcı ülkelerin İngilizce baş harflerinden meydana gelir.
BRICS ülkeleri, bulundukları coğrafi bölgelerde çok büyük ekonomik potansiyele sahiptir. Bu beş ülkenin hepsi ayrıca G20 üyesidir. Her yıl bir zirve gerçekleştiren birlik, gündemde özellikle ekonomiye ilişkin konuları ele alarak, politika ve çözüm önerileri sunar. Birlik bugüne kadar 14 zirve düzenlemiştir. Son üç zirve pandemi koşulları nedeniyle sanal alemde yapılmıştır.
14. BRICS Zirvesinden Çıkan Mesajlar
Bu yıl 14.’sü düzenlenen BRICS Zirvesi, Rusya-Ukrayna Savaşı ve pandeminin yol açtığı ekonomik problemler üzerine fikir teatisinde bulunmak ve üye ülkelerin kendi perspektiflerini yansıtmak amacıyla bir araya geldi. Bu hafta düzenlenen G7 Zirvesine mesaj niteliği taşıyan birçok söylem üretilen zirvede, Rusya-Ukrayna krizinin çözümü için adres olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gösterildi. BRICS ülkelerinin toplam nüfusu 3,23 milyar ve birleşik GSYİH’si 23 trilyon dolar gibi oldukça yüksek rakamlara tekabül ediyor. Bu bakımdan, ABD önderliğindeki Batı blokunun küresel egemenliğine en ciddi rakip olarak ön plana çıkıyor.
Zirvede BRICS ülkelerinin dünya siyasetine ilişkin karar alma mekanizmalarından dışlanmaması gerektiği vurgulandı. Zira, örneğin Hindistan ekonomisi gibi büyük bir ekonomi, büyüklüğü oranında uluslararası organizasyonlar ve Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde yeterince söz hakkına sahip değil. Batı blokunu özellikle ekonomi alanında dengelemek gibi bir amaca sahip birliğin son zirvesinden çıkan en önemli mesajlardan biri, Rusya’ya karşı Batı tarafından uygulanan ekonomik yaptırımların tüm dünya ekonomisine ve özellikle de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere zarar verdiğine dair mesajdı.
Bunun dışında BRICS ülkeleri, sürdürülebilir kalkınma çabalarına destek vermek, gelişmekte olan ülkelere finansal destek ve teknoloji transferini artırmak, yapay zeka gibi dijital teknolojileri desteklemek ve terörizme karşı ortak hareket etmek gibi dünya gündeminin en önemli sorunlarına değinen bir sonuç metni açıkladılar. Küresel istikrar ile uluslararası barış ve güvenliğin korunması için silahsızlanmanın önemine vurgu yapan metinde ayrıca, uzay faaliyetlerinin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlamaya ve uzayda bir silahlanma yarışının önlenmesine dair kararlık da vurgulanan önemli başlıklar arasında yer aldı.
Uluslararası anlaşmalar ve uluslararası hukuka sıklıkla referans verilen sonuç metninde BRICS ülkeleri, ekonomi alanında iş birliğini derinleştirmek için de adımlar atılmasına dair prensip kararı aldı. Sonuç itibarıyla, bu zirvede de BRICS toplantılarının diğer 13’ünde olduğu gibi Batı blokunun göz ardı ettiği gelişmekte olan ülkelerin seslerini duyurmak temel amaç olarak kendini gösterdi. Özellikle nüfus bakımından ciddi bir potansiyele sahip gelişmekte olan ülkeler, BM Güvenlik Konseyinde yalnızca beş büyük ülkenin veto hakkı olması gibi adaletsiz durumların, küresel siyasette demokratik bir yönetimin önüne geçtiğine vurgu yapıyorlar ki bu konuda kesinlikle haklılar.
Bu nedenle, BRICS gibi bir oluşumun öneminin farkına varılmalı ve mesajları ciddiye alınmalı. Birleşmiş Milletlerin yapısında yapılacak bir reform ile gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin temsiliyeti artırılabilir ve dünya gündemine bu toplumların sorunlarının daha ciddi şekilde taşınmasına imkan sağlanabilir. Elbette bu tür bir reforma ABD ve AB ülkelerinin de razı gelmesi gerekiyor. 2. Dünya Savaşının galiplerinden oluşan BM Güvenlik Konseyi, dünya sorunlarını çözmekte çoğu zaman eksik kalıyor. Bu yönüyle, BM’de karar alma mekanizmalarının daha çoğulcu ve demokratik olması, her ülkenin razı geleceği ortak çözümlere ulaşılmasını sağlayarak dünyamızı daha iyi bir yer haline getirebilir.
G7 Zirvesi: BRICS Zirvesine Cevap
Öte yandan, dünyanın en gelişmiş yedi ülkesinden (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Kanada, İtalya ve Japonya) oluşan G7 Zirvesi, liderlerin katılımıyla Almanya’nın Bavyera eyaletinde bulunan Elmau Sarayı’nda 26 Haziran Pazar günü başladı. İki gün sürecek zirvenin ana gündemleri arasında, Rusya’nın saldırganlığı, Rusya’ya yönelik ekonomik ve diğer yaptırımlar, NATO’nun oynaması gereken rol, iklim krizi, sürdürülebilir kalkınma, küresel gıda arzı güvenliği, salgınlar, pandemi, uluslararası organizasyonların etkinliği ve iş birlikteliklerinin derinleştirilmesi yer alıyor.
G7 Zirvesi’nin ilk toplantısına İngiltere Başbakanı’nın yaptığı bir espri damgasını vurdu. Boris Johnson masada oturdukları sırada liderlere, “Putin’den sert olduğumuzu göstermeliyiz, kaslarımızı göstermeliyiz” dedi. Bu espriye karşılık ise “ata binmemiz lazım” sesleri yükseldi. Dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkelerin liderleri dönem başkanı Almanya ev sahipliğinde toplanırken Biden bu zirvede Rusya’ya karşı uygulanacak altın ithalatının yasaklanması yaptırımını açıklayacaklarını sosyal medyadan duyurdu. BRICS Zirvesinde ekonomik yaptırımların tehlikelerine vurgu yapılmasına rağmen Biden’ın yeni bir yaptırım kararını duyurması ise Rusya-Çin bloğunun restine karşılık vermek anlamına geliyor. Önümüzdeki hafta bu zirveden çıkan mesajları daha ayrıntılı ele alacağım.
AB’nin Rusya’dan Petrol İthalatı Artarak Sürüyor
Rusya’ya uygulanan yaptırımlara rağmen AB ülkelerinin bu ülkeden yaptığı petrol ithalatı artıyor. Ukrayna işgalinin sürmesi nedeniyle önümüzdeki kış enerji açığını kapatmak isteyen AB’nin depolarını şimdiden doldurmak için Rusya’dan petrol ithalatını artırması, küresel siyasette hiç eksik olmayan başka bir yaman çelişki olarak kendini gösteriyor.
Bloomberg’in konuya dair yaptığı habere göre Avrupa kıtasındaki petrol rafinerilerinin Rusya’dan aldıkları ham petrol miktarı geçen hafta günlük 1,84 milyon varil seviyesine çıktı. Tankerlerin takip edilmesinden sağlanan veriler, ithal edilen petrol miktarının üst üste üçüncü haftadır arttığını ve son iki ayın en yüksek seviyesine ulaştığını gösteriyor. İthalat artışının Rus petrol şirketi Lukoil’in uluslararası ticaret ve pazarlama birimi olan Litasco’dan değil; İtalya, Romanya ve Bulgaristan gibi AB ülkelerindeki rafinerilere gönderdiği petrolden dolayı olduğu anlaşılıyor.[1] Ayrıca, Baltık Denizi hariç Rusya’nın deniz yolu ile başka ülkelere gönderdiği toplam petrol miktarında da artış gözleniyor. Bu durum Avrupa Birliği ülkelerinin alternatif kaynaklardan henüz yeterince petrol sağlayamadığı ve halen büyük oranda Rus petrolüne bağımlı olduğunun bir göstergesi.
Elbette bu sayede Putin, kasasını Amerikan Doları ile doldurmaya ve Ukrayna şehirlerine bombalar yağdırmaya devam etmiş oluyor. ABD ve AB’nin ekonomik yaptırımların işlerliği konusunda çok daha derin düşünmesini gerektiren bu durum, Rusya’nın elinin Batı medyasında yansıtıldığından daha güçlü olduğunun da bir kanıtı niteliğinde. Rusya-Ukrayna Savaşı uzadıkça reel politiğin soğuk yüzü kendini gösteriyor ve özellikle enerji söz konusu olduğunda Batı’nın Ukrayna Savaşı’na dair ürettiği söylemlerin laftan ibaret kaldığı açıkça ortaya çıkıyor. Kendi enerjisini kendisi üretebilen ABD ile müttefiği AB arasında Rusya’dan enerji ithalatı konusunda bir eşgüdüm olmadığını ve bu konunun özellikle soğuk kış günlerinde iki büyük aktör arasında sorunlara neden olacağını şimdiden öngörebiliriz.
[1] https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/avrupa-nin-lahana-tursusu-petrol,35767