Avrupa Gündemi Bülteni (16– 29 Şubat 2024)
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin üstünden 2 yıl geçmesi ile beraber Ukrayna’ya askeri yardım konusu ve Avrupa’nın güvenlik politikaları tekrar gündeme oturdu.
Avrupa’da çiftçi protestoları ise hâlâ devam ediyor. Brüksel’de yapılan tarım bakanları toplantısından somut bir politika çıkmadı ve protestocular tekrar sokaklara döküldü.
Avrupa’nın Ukrayna Stratejisi
Geçtiğimiz 24 Şubat, Ukrayna’nın Rusya tarafından işgalinin 2. Yıl dönümüydü. Bu nedenle savaş Avrupa gündeminin tekrar ana konusu haline geldi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada Rusya’nın dondurulan fonlarından elde edilen gelirlerin Ukrayna’ya askeri yardım için kullanabileceğini söyledi.
Bu Avrupa Birliği’nin güvenlik stratejisi için ilginç ve yeni bir yol, özellikle de Haziran 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrasında yapılacak olan Avrupa Komisyonu başkanlık atamasının yaklaştığını da göze alırsak. Von der Leyen’in demecini devam ettirirken AB’nin savunma sanayi stratejilerine önem vermesi gerektiğini de belirtmesi, AB’nin güvenlik ve askeri konularda yeni bir döneme geçebileceğinin habercisi olarak değerlendirilebilir.
Bu yeni dönemde AB üye ülkeleri arasında önceki dönemlere göre savunma konusunda ortak çalışmayı çok daha önceliklendiren bir yaklaşım görebiliriz. Üye ülkelerin savunma konusunda birlik ve beraberlik içinde olmasının siyasi aktörler tarafından önemli bir gündem olduğunu Polonya Başbakanı Donald Tusk’ın verdiği demeçte de görmüştük.
Von der Leyen’in Avrupa Komisyonu için ikinci dönem adaylığı da Şubat ayında kesinleşmişti. Merkel kabinesinde Almanya’nın eski savunma bakanı olan Ursula von der Leyen, seçime giden yolda Avrupa’nın önde gelen siyasi aktörlerini, güvenlik konusunda en güvenilir adayın kendisi olduğuna ikna etmeye çalışacak gibi duruyor.
Avrupalı liderlerin Ukrayna ile ulus düzeyinde dayanışma konusunda verdikleri demeçler de geçtiğimiz iki haftanın önemli konularındandı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Şubat ayının sonunda diğer Avrupalı liderleri de davet ettiği toplantıdan sonra verdiği demeçte, bütün ülkelerin Ukrayna’ya asker gönderme konusunda aynı fikirde olmadıklarını ancak ihtimallerin de hâlâ değerlendirilebileceğini söyledi.
Ancak Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, toplantıdan sonra Ukrayna’ya Alman askeri göndermeyeceğini açıkladı. Fakat Almanya, askeri yardımlar ile Ukrayna’yı en çok destekleyen Avrupa ülkesi olmaya devam ediyor. Scholz bu düşüncesinde yalnız değil, çünkü diğer Avrupa ülkeleri de Ukrayna’ya asker göndermemek konusunda kararlı.
Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya asker göndermesi, zaten İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri nedeniyle daha da misillemeye yatkın olan Putin hükümeti için ilave bir tetikleyici olacaktır. Bu nedenle asker göndermek diğer ülkeleri de sıcak savaşta taraf konumuna getirecektir.
Avrupalı liderler kendi ulusal siyasetlerinde seçmenlerini Ukrayna’ya asker göndermek için ikna etmekte zorlanacaktır. Çünkü savaş yüzünden halihazırda ekonomik olarak etkilenen Avrupalı seçmenlerin bu konuda siyasetçilere destek vermesi son derece uzak bir ihtimal olacaktır.
Avrupa Birliği düzeyinde ise güvenlik stratejisinin şimdilik Rusya’ya yaptırımların ağırlaştırılması şeklinde ilerlemesi en beklenilir seçenek gibi görünüyor.
Yine, Yeni, Yeniden Avrupa Çiftçileri
Avrupalı çiftçilerin protestoları durmak bilmiyor. Özellikle Ukrayna’dan gelen tahıl ürünleri, AB’nin uyguladığı bürokratik zorunluluklar ve hızlı bir şekilde yeşil politikaların hayata geçirilmesi nedeniyle tarım sübvansiyonlarında kesintiye gidilmesi Avrupalı çiftçileri oldukça zorlamıştı.
Bu yüzden Aralık ayından beri yazdığım gibi Avrupa’da halen çiftçi protestoları sürmekte ve daha da yayılmakta. Bu yayılma ise Şubat ayında protesto dalgasına Çekya ve Slovakya’nın da katılması ile devam etti. Protestoların devam ettiği süre boyunca bazı hükümetler çiftçilerle anlaşmaya gitmişti. En son Fransa’daki çiftçiler protestolarını bitirme kararı almışlardı, ancak Şubat ayının sonlarına doğru çiftçiler tekrar sokağa çıktı.
Katlanarak artan ve AB ülkelerinin çoğuna sıçrayan çiftçi protestoları, geçtiğimiz gün AB tarım bakanlarının toplantısı sırasında zirveye ulaştı. Traktörler ile Brüksel yollarını kapatan çiftçiler ile polis arasında gergin anlar yaşandı. Tekerlek yakan çiftçiler Brüksel’i adeta bir sis bulutuna boğdu.
Toplantıdan çıkan sonuçlar ise çok tatmin edici değildi; çünkü AB, çiftçiler konusunda bürokratik engellere takılmış gibi görünüyor. Avrupalı yasa yapıcılar, bir yandan Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) ile çiftçiler için yeteri kadar taviz verildiğini düşünüyor, bir yandan da çiftçilerin isteklerini karşılamak için Ortak Tarım Politikasını (CAP) değiştirmekten de geri duruyorlar.
AB doğası gereği “patika bağımlılığı” olan bir oluşum. Bir yola girdiğinde veya bir karar verdiğinde ondan geri çekilmesi hem pratikte hem teoride oldukça zor. Çok aşamalı bir yasama yürütme sistemi olan AB’nin, Ortak Tarım Politikasını değiştirmesi de bu yüzden bir hayli zor. Ancak AB’nin bu statik yapısı özellikle de çiftçilerin isteklerini karşılama konusunda başarısız kılarken aynı zamanda başka safların güçlenmesine de neden oluyor.
Daha önce de Avrupa Gündemi bülteninde değindiğim gibi çiftçi protestoları aslında aşırı sağ partiler için önemli bir avantaj haline gelmişti. Zaten AB’nin bürokratik mekanizması ile başı dertte olan çiftçiler ile AB karşıtı aşırı sağ partiler ortak bir nokta yakalayabildi ve çiftçi protestolarını en çok destekleyen de, Almanya’da AfD örneğinde gördüğümüz gibi, aşırı sağ partiler oldu.
Protestoların bu kadar katlanarak büyümesi ve aşağı yukarı bütün AB ülkelerinde bir fenomen haline gelmesi de aslında yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri ile ilgili. Siyasi aktörler, özellikle aşırı sağın çiftçi protestolarını desteklemesi ile birlikte Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ Kimlik ve Demokrasi (ID) parti grubunun oy oranının artmasından çekiniyorlar.
Göç konusunda da geçtiğimiz aylarda yeni kararlara varan AB, aslında seçimlerden önce frene basmaya çalışmış ve ulusal seçimlerde de gördüğümüz aşırı sağın yükselişini tersine çevirmeye çabalamıştı. Özellikle Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük parti grubu olan Avrupa Halk Partisi (EPP), aşırı sağın yükselişine karşı bir bariyer oluşturmak için göç konusunun öncelikli olarak çözülmesi konusunda çağrıda bulunuyordu.
Çiftçi protestoları ise yakın zamanda durulacak gibi gözükmüyor. Özellikle, 22 Kasım 2023’te yapılan Hollanda genel seçimlerinden hatırlayacağımız gibi sağ popülist Çiftçi Vatandaş Hareketi (BBB), halen süren koalisyon konuşmalarında kilit partilerinden bir tanesiydi. İlerleyen dönemlerde çiftçi protestolarının hem ulusal düzeyde hem de AB düzeyinde etkilerini görmeye devam edeceğiz gibi gözüküyor. Buna karşın AB’nin çiftçilerin isteklerini karşılayıp karşılayamayacağı ise merak konusu.