[voiserPlayer]
Avrupa Gündemi Bülteni (8 – 21 Aralık 2023)
14-15 Aralık’ta Brüksel’de gerçekleşen Avrupa Birliği (AB) zirvesinde tarihi bir karara imza atıldı. 27 üye ülkenin liderlerinin toplandığı zirvede Ukrayna ve Moldova için üyelik müzakerelerinin başlatılmasına karar verilirken Gürcistan’a da adaylık statüsü verildi. Ancak bu tarihi kararın alınmasında her şey görüldüğü kadar kolay olmadı.
Ukrayna’nın Avrupa Birliği Yolu
Rusya’ya yakınlığı ile bilinen Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Ukrayna’nın üyeliğine karşı oy vereceğini zirveye yaklaşan günlerde söylemekteydi. AB zirvesinde alınacak olan kararlarda oy birliği gerekmesi ve 27 liderin de ortak kanıda buluşması zorunluluğu Brüksel’i bir krize itmişti. Bu yüzden Aralık ayının başında Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel, Budapeşte’ye gidip Orban ile görüşmüştü. Ancak bu görüşmede beklenilen ilerleme kaydedilememişti.
Orban’ın, AB’yi Ukrayna’nın üyeliği konusunda zor duruma sokmasının Rusya ile olan yakınlığı dışında başka bir nedeni daha vardı: AB’nin az gelişmiş üye ülkeleri desteklemek için sağladığı uyum fonu. Avrupa Birliği Komisyonunun Aralık 2022’de verdiği kararla Macaristan’a uyum fonu kapsamında verilen 22 milyar euro dondurulmuştu. Bu kararın verilmesinin sebebi Macaristan’ın yargı bağımsızlığı ve insan hakları ile ilgili AB kriterlerini karşılamamasıydı. Macaristan bu karardan sonra yargıda reforma gitmiş olsa da kriterlerin hepsini karşılayamadığı için fonun tamamını geri alamamıştı.
Orban ile ilerleme kaydedemeyen AB, zirvenin gerçekleşmesinden bir gün önce, Macaristan’ın kriterlere uyduğu gerekçesiyle uyum fonu kapsamındaki 10.2 milyar euronun blokesinin kaldırılmasına karar verdi. Kararın, zirveden bir gün önce verilmesi şüphe çekip tepki toplasa da Avrupa Birliği Komisyonu kararın zamanlamasının, zaman sınırı ve prosedür ile alakalı olduğunu söyledi.
Zamanlaması manidar olan uyum fonu işe yaramış olmalı ki zirvede Ukrayna’nın üyelik müzakeresi tartışılırken Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un önerisi ile Orban araya çıkarak görüşmeden kısa bir süreliğine ayrıldı ve böylece bir oy eksik olarak 26 ülke lideri oy birliği ile müzakerelerin başlamasını kabul etti.
Orban’ın, oy birliğini koz olarak kullanmasına AB’nin izin vermesi ve insan haklarına ilişkin kriterlerin pazarlık konusu olması siyasi yorumcuları korkuturken AB’nin Orban’ı engelleyebileceği başka bir yolu daha vardı. Avrupa Birliği Antlaşması’nın 7. maddesine göre AB’nin temel ideallerine karşı hareket eden üye ülkelerin ve temsilcilerinin hakları askıya alınabiliyor.
Bu maddenin devreye girmesi halinde Macaristan’ın hakları askıya alınacak ve Orban bu tarihi müzakerede oy hakkını kullanamayacaktı. Ancak bu “nükleer” bir seçenek olarak görüldüğü için ve Haziran 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi, Macaristan’da Avrupa şüpheciliğini daha da körüklememek amacıyla AB, 7. maddeyi kullanmamış olabilir.
Üyelik müzakeresi için Brüksel’de kapalı kapılar ardından yapılan anlaşmalar, Ukrayna’ya verilen mali yardım fonunun onaylanmasına kadar uzanamadı. Müzakerelerin başlamasının onayından saatler sonra Orban, veto kozunu mali yardım fonu konusunda kullanarak Ukrayna’ya verilecek olan 50 milyar euroluk yardım paketini engellemiş oldu. Ukrayna’nın aleyhine bir karar çıkmasına rağmen AB liderleri bu kararı kötümser karşılamadı. AB liderleri, Ukrayna’nın parasının birkaç hafta içinde bitmeyeceğini söyleyerek, Ocak ayının sonlarına doğru bir uzlaşmaya varılabileceğini belirttiler.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ise verilen kararın Ukrayna ve tüm Avrupa için bir zafer olduğunu söylerken Orban, Ukrayna ile müzakereye başlamanın yanlış bir karar olduğunu ve Macaristan’ın karar aşamasına katılmadığını belirtti.
Ukrayna ve Moldova’yı bu yolda öncelikle, üyelik müzakerelerine başlanan ülkelerin AB kural ve kurum çevresine uyum sağlama süreci beklemekte. Yapılacak reform ve uyum çalışmaları nedeniyle Ukrayna ve Moldova’ya uzun bir AB yolu görünüyor. Müzakerelerin başlaması birliğe kesin olarak üye olunması anlamına gelmiyor. AB’ye katılan en son ülke olan Hırvatistan’ın müzakere süreci 2005 yılından 2011 yılına kadar sürmüştü ve bu ülke ancak 2013 yılında AB üyesi olmuştu. Ukrayna’nın savaşta olması sebebiyle üyelik işlemlerinin hızlanıp hızlanmayacağı ise merak konusu.
Fransa ve AB’de Göç Sorunu
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve merkez liberal partisi Rönesans (RE) Aralık ayına yenilgi ile başlamıştı. RE, mecliste çoğunluğu oluşturamadığı için göç yasasının geçmesi sekteye uğramış ve Fransa’da 25 senedir ilk defa mecliste tartışılmadan reddedilen göç yasası tekrar düzenlemeye gitmişti.
Yasanın göçmenlere sert kurallar koyması sol gruplar tarafından eleştirilirken göçmenlere kolaylık sağlayan tarafları ise sağ gruplar tarafından eleştirilmişti. 11 Aralık’tan bu yana tekrar düzenlenen göç yasası 19 Aralık’ta onaylandı.
Yeni göç yasası sertliği ile dikkat çekiyor. En önemli noktalardan biri ise göçmenlerin sosyal yardıma erişimi. Yeni yasaya göre çalışan göçmenler 30 ay, çalışmayan göçmenler ise 5 yıl sonra sosyal yardımlardan faydalanabilecek.
Yasa, aynı zamanda vatandaşlık konusunda da sıkı bir düzenleme getiriyor. Çifte vatandaşlığı olan kişiler polise karşı suç işlemiş ise Fransız vatandaşlığından atılabilecekler ve yabancı ailelerin Fransa’da doğan çocukları herhangi bir suç işlememişlerse 16-18 yaşları arasında Fransız vatandaşlığına başvurabilecekler. Ayrıca göçmenler için kota sistemi getirilecek ve aile birleşim prosedürleri zorlaştırılacak.
Yasa, dünyada tepkiler toplarken hükümette de çatırdamalara yol açarak Sağlık Bakanı Aurélien Rousseau’nun istifa etmesiyle sonuçlandı. Göç yasasını en coşkuyla karşılayan kesim ise Marine Le Pen ve radikal sağ partisi Ulusal Birlik (RN) oldu. Le Pen, yeni yasanın “ideolojik bir zafer” olduğunu belirtti.
Hem kamuoyu hem de hak savunucuları tarafından radikal sağa taviz vermekle suçlanan Macron, canlı yayına çıkarak yasanın bazı kısımlarını kendisinin de onaylamadığını, ancak siyasetin uzlaşmalardan oluştuğunu belirtti. Yasanın Fransa için bir kalkan olduğunu söyleyen Macron, bu değişikliğin yasadışı göçmenler için olduğunu, Fransa’nın yabancılara, öğrencilere ve sığınmacılara her zaman ılımlı olduğunu ve öyle de kalmaya devam edeceğini ifade etti.
Macron’un radikal sağa taviz vermesi ve Le Pen’in anket sonuçlarında öne çıkması ile 2027’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde radikal sağın kazanması yakın bir ihtimal olarak gözükmeye başladı.
Fransa ile aynı zamanda Avrupa Birliği de göç konusunda sert adımlar attı. Sığınmacılar ve göç konusunda 5 yeni düzenlemede uzlaşan AB, reformların sertliğinden dolayı insan hakları gruplarından tepki çekti.
Yeni düzenlemeye göre AB’ye yapılan sığınma başvurularının incelenmesi hızlandırılacak, sığınmacıların biyometrik verileri işlenecek, güvenlik riski teşkil eden veya başvurusunun olumsuz sonuçlanacağı düşünülen kişiler, sınır kontrollerinde gözaltı merkezlerine gönderilecek veya sınır dışı edilecek.
Ayrıca, AB’ye sığınma başvurusu yapması beklenen 300 bin kişi, ekonomisi ve nüfusu göz önünde bulundurularak üye ülkeler arasında paylaşılacak. Sınır ülkesi olmayan AB ülkeleri ise kendi paylarına düşen göçmen sayısını kabul etmedikleri takdirde AB fonuna kabul etmediği kişi başına 20 bin euro ödeyecek.
2024 yılında hayat geçmesi beklenen AB’nin göç ile ilgili sert reformları, Avrupa Parlamentosu seçimleri yaklaşırken yükselen göçmen karşıtı radikal sağın önünü kesmek için yapılan bir hamle olarak gözüküyor. Kasım ayında Avrupa Halk Partisi (EPP) lideri Manfred Weber, AB’yi göç konusunun bir an önce çözülmesi gerektiği konusunda uyarmıştı. Anketlerde de ivme kazanan aşırı sağ parti grubunun yeni göç düzenlemesini seçim kampanyasında nasıl ele alacağı ise merak konusu.