[voiserPlayer]
Yılın dördüncü haftası bugün bitti. Geçtiğimiz haftalara kıyasla, bu hafta haberler yoğundu. Elazığ’da deprem, 2009 THY Amsterdam Kazası, Suriyeli mülteciler, BİSAV, Albayrak’ın Davos açıklamaları, Halkbank yaptırımı, basın kartları, Merkel’in Türkiye gezisi, Wuhan korona virüsü, Libya, Somali ve her zamanki gibi haftanın albümünü içeren bir bültenle karşı karşıyasınız.
Abone olmak için bu linke tıklayabilirsiniz.
Bülten hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi ve önerilerinizi duymak istiyoruz. Bu sebeple bir Google Forms dokümanı açtık, formu doldurmak iki dakika sürüyor. Görüşlerinizi duymak bizi çok mutlu edecek. Form için tıklayın.
Elazığ’da Deprem
24 Ocak Cuma 20.55’te Elazığ ve Malatya’yı etkileyen bir deprem yaşandı. Kandilli, depremin şiddetinin 6.8 olduğunu belirtti. Son haberlere göre;, deprem ardında 22 ölü, 1031 yaralı bıraktı. Depremden etkilenen herkese geçmiş olsun, yaralılara hızla iyileşme ve hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet diliyoruz.
Bir başka dileğimiz ise bu depremin artık Türkiye’de bina sağlamlık kontrollerinin iyi yapılması için bir sebep oluşturması. Bu belki de Türkiye’nin yatırım yapması gereken en önemli alanlardan birisi.
THY’nin 2009’daki Amsterdam Kazası Boeing’in Hatası mı?
Geçtiğimiz hafta New York Times’da yayınlanan bir haberde, 2009’da Amsterdam Schiphol Havalimanı’na iniş yaparken düşe ve dokuz yolcunun ölümüyle sonuçlanan THY uçuşunda Boeing’in hatalı olduğunu, ve bunu örtbas etmek için THY’ye baskı yaptığını ileri sürdü (1). Geçtiğimiz iki yılda Boeing’in 737 Max modellerinde peş peşe yaşanan kazalarda toplam 346 kişi hayatını kaybetti. Bu gelişmelerin üzerine çoğu ülke 737 Max’in uçuşlarını yasakladı. NYT’nin iddialarına göre, THY’nin 10 yıl önceki kazası da 737 modellerinin kusurlarıyla bağlantılı olabilir. Bu iddialar üzerine Hollanda, Boeing’in CEO’sunu ifade vermeye çağırdı. Bu iddialar doğruysa Boeing için sıkıntılar daha da artabilir. THY için bu süreç nasıl sonuçlanır, tahmin etmek zor.
Dünyada iki üretici tarafından domine edilen uçak üretiminde ciddi bir değişiklik yaşanabilir. Boeing ve Airbus’ın dünya pazarının neredeyse tamamına sahip olduğu bu sektöre yeni girişler için harika bir zaman.
1-How Boeing’s Responsibility in a Deadly Crash ‘Got Buried`
2-Hollanda, Amsterdam’da düşen THY uçağı ile ilgili Boeing’in CEO’sunu ifadeye çağırdı
3-Türk Hava Yolları’nın 1951 sefer sayılı uçuşu (Kaza Vikipedi Sayfası)
Suriye’den Mülteci Dalgası
İdlib’de devam eden Suriye ve Rusya’nın bombardımanı sonucu çok sayıda insanın Türkiye’ye kaçmasından korkuluyor. Şimdiye dek 450,000 kişinin evlerinden kaçtığı tahmin ediliyor. Bombardıman durmaz ve sahada askeri hareketler başlarsa, Türkiye’ye ikinci bir Suriyeli mülteci akını başlayabilir (1).
1-Thousands flee Russian, Syrian bombs for Turkish border
Devlet, Davutoğlu’nun Kurucuları Arasında Yer Aldığı BİSAV’a Kayyum Atadı
Eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucuları arasında yer aldığı Bilim ve Sanat Vakfı’na kayyum atandı. Geçtiğimiz ay İstanbul Şehir Üniversitesi’nin yönetimine el konulmasıyla başlayan süreçte, Davutoğlu’na gelen ikinci darbe yine politik bir mesaj taşıyor. Atama, Davutoğlu’nun Gelecek Partisi isimli yeni oluşumunu tanıttıktan sonra gerçekleşti, bu hamle de eski başbakana verilen bir gözdağı gibi görünüyor. Ali Babacan’ın da yeni bir parti hazırlığında olduğu bu dönemde, bu adımın AKP içindeki muhalefeti susturmak için atılmışa benziyor.
Gelecek Partisi’nin destek oranlarının tek haneli rakamlarda olduğu söyleniyor. Eğer bu doğruysa, Davutoğlu’nu kıstırmaya yönelik bu hamleler eski başbakanın medyaya içini dökmesiyle sonuçlanabilir. Daha önce de söylediğimiz gibi, Ahmet Davutoğlu dönemiyle alakalı açıklanmamış birçok şey var. Bunlar ortaya dökülür mü?
1-Bilim ve Sanat Vakfı’na kayyum kararına tepkiler büyüyor
2-Turkish state seizes foundation linked to Erdogan political rival
Albayrak: TCMB, FED Kadar Bağımsız
Ekonomi Bakanı Berat Albayrak, Davos’taki zirvede Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın ABD merkez bankası FED kadar bağımsız olduğunu söyledi. Söylediği şey oldukça yanlış olsa da, taşın suyunu sıkıp doğru bir şeyler çıkarabiliyoruz. Hindistan’dan Meksika’ya kadar, dünyada birçok hükümet para politikalarını yöneten ve yasalarca bağımsız olması gereken merkez bankalarına müdahalede bulunuyor. Bunun sebebi, 2008’den beri uygulanmakta olan likidite uygulamaları. 2008 Ekonomik Krizi’nden sonra uygulamaya konan “quantitative easing” uygulaması, piyasaya merkez bankaları yoluyla para pompalayarak kriz sonrası kırılgan ekonomileri tekrar canlandırmayı hedefliyordu. Bu uygulamaların krizden bir süre sonra yavaş yavaş geri çekileceğini, ve para politikalarında eskiye dönüleceği bekleniyordu. Ancak bu beklenen gerçekleşmedi. 12 yıl sonra hala birçok merkez bankası quantitative easing uygulamaya devam ediyor. Büyüme rakamlarını arttıran bu uygulama, geçmişte gördüğümüz vakaların aksine enflasyon üzerinde ciddi bir baskı oluşturmuyor. Albayrak’ın söylediği bu açıdan biraz doğru. Donald Trump da FED’e Erdoğan gibi baskı uyguluyor ve para politikasını gevşetmesini talep ediyor. Ama FED’i koruyan kurumsal mekanizmaların güçlü olmasından mütevellit, bu baskı Türkiye’de yarattığı etkiyi yaratmıyor.
1-Turkish Central Bank ‘as Independent as the Fed’ to Economy Czar
ABD, Halkbank Davası’nda Ceza Talep Etti
Halkbank’a ABD’de açılan davada, ABD Halkbank’ı İran’a uygulanan ambargoyu delmekle suçlamaktaydı. Uzun bir süredir davaya katılmayan Halkbank, şu anda mahkemece “kanun kaçağı” olarak görülüyor. Bu hafta, davacı konumunda olan ABD Devleti, Halkbank’a mahkemeye cevap vermediği her gün için 1 milyon dolar ceza uygulanmasını, bu cezanın da her geçen hafta ikiye katlanmasını talep etti (1). Mahkemenin henüz cevap vermediği taleple alakalı ne olacak görmek zor. Halkbank ABD’de fazla bir varlık göstermiyor, ancak Washington’ın alacağı tavra göre ceza uygulanabilir.
1-Halkbank Hit With U.S. Demand for Millions in Contempt Fines
Sarı Basın Kartının Turkuazlaşması
Geçtiğimiz hafta içerisinde sarı basın kartına sahip olan birçok gazetecinin basın kartları perşembe günü itibariyle kullanılamaz hale geldi. Son iptallerle birlikte üç yıl içerisinde kartı iptal edilen gazetecisi sayısı 1954’e yükseldi (1). Kararı veren Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Enformasyon Genel Müdürlüğü hangi kriterlere göre bu kararları verdiğini açıklamamış olsa da son beş sene içerisinde olanlara baktığımızda, son gelişmelerin planlı bir hükümet stratejisinin bir parçası olduğu daha iyi anlaşılıyor.
2015 yılı itibariyle Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikler basın kartı almayı zorlaştırdı. Bunun önemli bir nedeni Basın Kartı Komisyonu’nun yapısında gerçekleştirilen değişiklikler. Meslek örgütleri ve sendika temsilcilerinin de bulunduğu on beş kişilik basın kartı komisyonu, önce 13’e sonraysa 9’a düşürüldü ve gazetecileri temsil eden sendika, meslek örgütleri sayısı bire indirildi. Hal böyle olunca kimin kart alıp kimin alamayacağını değerlendiren komisyon yukarıdan gelen emirlere daha açık hale geldi. Bu yetmezmiş gibi 2018’de Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü kapatıldı ve yetkileri Cumhurbaşkanlığı İletişim Bakanlığı’na devredildi. Bu sene meslek örgütlerine ve sendikalara tanınan bir kişilik kota tamamen kaldırıldı. 2019’da ise işin iyice suyu çıkarıldı, sarı basın kartı, “turkuaz kart” oldu ve zamanında sarı basın kartı sahiplerinin turkuaz karta geçmek için başvurularını yenilemeleri gerektiği duyuruldu (2). Bu yenileme işlemini yaparken binlerce muhalif gazetecinin kartları iptal edildi ve geçtiğimiz perşembe günü itibariyle basın kartsız bir şekilde kalakaldılar. Komisyonun nasıl karar verdiğine dair herhangi bir açıklama yapılmadığından, hangi kriterlerin uygulandığını tahmin etmeyi siz değerli okuyucularımıza bırakıyoruz.
1-Basın kartları iptal edilen gazeteciler açıklama yaptı
2-Bin 954 gazetecinin basın kartı iptal edildi
Merkel’in Türkiye Gezisi ve Ayna
Türkiye’nin davetiyle bir günlüğüne yurda gelen Merkel’in temasları Suriye’den, Libya’ya; yargı bağımsızlığından, mülteci krizine kadar bir çok konuyu içerdi. Erdoğan ve çeşitli STK’larla görüşen Merkel’e Türk-Alman üniversitesinin açılışında hediye edilen ayna ile verildiği iddia edilen manidar mesaj sosyal medyada epey konuşuldu (1).
Görüşmelerin içeriğine dair detaylar cuma günü Erdoğan’la yapılan ortak basın açıklamasında netlik kazandı. Basın açıklamasında İdlib’de yaşanan olayların insani boyutu tartışılırken, Libya konusunda iş birliği mesajı verildi. Merkel, Berlin’de düzenlenen Libya Konferansı sonucu anlaşmaya varılan 55 maddenin kabul edildiğini belirtince Erdoğan’ın Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Haftar’in bu maddeleri kabul etmediğini hatırlatması dikkat çekici bir diğer detaydı.
Alman basınında Merkel’in insan hakları ve yargılama süreçleriyle ilgili Erdoğan’ı uyaracağı beklentisi olsa da, basın toplantısında yargılamalarla ilgili yöneltilen soruya Merkel “Türkiye’den ya da başka ülkelerden iltica talebinde bulunan insanlarla ilgili bağımsız mahkemeler karar veriyor. Mahkemelerimizin kararlarına uymak zorundayız. Bazı fikir ayrılıkları var ama mahkeme kararlarını saygıyla karşılamak zorundayız” açıklaması yaptı (2).
AB’nin özellikle hassas olduğu mülteci konusuna da değinen Merkel, Erdoğan’ın “AB’nin bize 6 milyar Euro bir destek sözü vardı. Bu 3 milyar Euro bile tamamıyla uluslararası STK’lara verilmiş değil. Bu paralar bizim bütçemize girmeyecek. Uluslararası STK’lara gidecek. Bizim harcamamız 40 milyar Euro’yu geçmiş durumda” açıklamasına karşılık, AB’nin daha önce söz verdiği 6 milyar Euro’nun yukarısına çıkamayacağını düşündüğünü belirtti.
1- Erdoğan, Merkel’e sırçalı saray aynası ile miğfer hediye etti
2-Erdoğan ve Merkel arasında ‘Libya’da ateşkes’ polemiği
TSK, Sarraj Hükümeti’ne Bağlı Askerleri Eğitecek
Geçtiğimiz haftalarda Libya’ya TSK’nın konuşlanması için tezkere çıkmıştı. Ancak, önceki bültenlerimizi takip edenler hatırlayacaktır ki, Türkiye’nin Libya’da ciddi bir askeri varlık bulundurmasının zorluklarını yazmıştık. Bu hafta Erdoğan’ın yaptığı açıklamalara göre, TSK başlangıçta Libya’da yalnızca eğitim personeli bulunduracak. Eğitim personeli bulundurmanın lojistik maliyeti, çatışmalara katılmak için gidecek askerlerden çok daha düşük tahmin ettiğiniz üzere. Bu süreçte Libya’daki Sarraj Hükümeti’ne desteğin artması halinde askeri müdahale tekrar bir olasılık olarak değerlendirilebilir. Yine de, Türkiye tezkere sayesinde istediklerinin bir kısmını elde etti. Haftar Hükümeti en azından masaya oturmayı kabul etti ve Trablus’a olan saldırı şimdilik durduruldu (1).
1-Erdogan says Turkish military in Libya to train pro-Sarraj forces
Wuhan Koronavirüsü: Arkhé Çin’den Bildiriyor
Duymuş olabilirsiniz, Çin’de bulaşıcı bir hastalık yayılmakta. Bu bültenin editörü olan ben (Erkin Ergüney), Şanghay’da yaşamaktayım. Burada yaşananları ilk elden aktarmak, biraz da gözlemlediğim bilgi kirliliğini azaltmak adına bir yazı yazdım. Bültenimiz Türkiye’yle alakalı olduğundan, bunu ayrı bir yazı olarak paylaşıyoruz.
Kısa özet: Şu aşamada Türkiye için korkacak hiçbir şey yok.
Wuhan Koronavirüsü: Bildiklerimiz
Erdoğan: Somali Petrol Araştırmaları İçin Türkiye’yi Davet Etti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya’dan dönüş yolunda NTV’ye bir açıklama yaparak, Somali Hükümeti’nin Türkiye’yi petrol araştırmaları için davet ettiğini açıkladı. Erdoğan, Somali Hükümeti’nin Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmadan yola çıkarak bu davette bulunduğunu söyledi (1). Türkiye, 2011’de Somali’de gerçekleşen kıtlık süresince yardım faaliyetlerinde bulunmuştu. Aynı zamanda bölgede altyapı yatırımlarında Türkiye büyük bir rol oynuyor. Somali’de aynı zamanda bir Türkiye askeri üssü bulunuyor, burada Somalili askerler TSK tarafından eğitiliyor (2). Somali’deki iç savaş sebebiyle saldırılara karşı Mogadişu’daki hükümete destek veren Türkiye ve Türkiye’den yatırım yapan şirketler de ülkede terör saldırılarına hedef oluyor. Somali genelinde güçlü olan Eş-Şebab örgütü geçtiğimiz yıllarda birçok kez Türk yatırımlarını hedef alan saldırılar düzenledi. Somali, genel olarak Doğu Afrika’nın en istikrarsız ülkelerinden birisi.
Somali’nin enerji bakanı, Erdoğan’ın açıklamasıyla alakalı Türkiye’yle bir anlaşmaya varılmadığını ve tüm uluslararası tekliflere açık olduklarını belirtti. Ancak, Somali gibi şeffaf olmayan bir ülkede bu açıklamayı ciddiye almak zor. Türkiye, Somali’ye en çok yatırım yapan ülkelerden birisi ve bu ülkelerde böylesi ihaleler genelde şeffaflıkla yürütülmüyor. O sebeple Erdoğan’ın açıklamasını ciddiye almakta yarar var (3).
Türkiye’nin dünya genelinde en cömert ülkelerden birisi olduğunu biliyor muydunuz? 2017’de İngiltere merkezli Development Initiatives raporuna göre, dünya çapında insani yardım miktarında Türkiye ABD’den sonra ikinci sırada geliyor. Gayrisafi milli hasılaya (GSMH) oranlandığında ise Türkiye zenginliğini oransal olarak en çok bağışlayan ülke (3). İnsani yardımın gerekli yerlere yardım götürmenin yanında, stratejik bir önemi olduğunu bu noktada hatırlatalım. Dünya çapında birçok ülke yaptığı yardımlar sayesinde çoğunlukla Afrika ülkeleriyle ticari ve askeri ilişkiler kuruyor. Bunların başında Çin geliyor, Türkiye de bu konuda oldukça aktif. Bu noktada verilecek başka bir istatistikte ise, Türkiye’nin dünya çapında diplomatik temsiliyet açısından en çok elçilik ve misyon sahibi beşinci ülke. Bu elçiliklerin büyük bir kısmı Afrika ülkelerinde (4).
1-Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye Somali’nin yanındadır, saldırıyı lanetliyorum
2-Erdogan says Somalia invited Turkey to explore for oil offshore
4-Turkey ranks second in the world for humanitarian aid, named most generous donor
5-Turkey boasts no. 5 diplomatic network in the world
Haftanın Albümü: Epikur
Bu hafta Deep House müziğin önde gelen Hamburglu DJ’lerinden David August’un 2014 çıkışlı iki şarkılık EP’si ile karşınızdayız. David August aslında Türkiye’de geniş bir hayran kitlesine sahip bir DJ, hatta Spotify istatistiklerine göre en çok dinleyicisi 20 bin kişiyle İstanbul’da bulunuyor.
Herhalde bu ünü Türkiye’nin çeşitli yerlerinde verdiği konserlerle açıklamak doğru olur.
August’u çoğu DJ’den ayıran özellik, müziklerine hakim bir ritmin(base) bulunmaması ve aksine ritmin sürekli yumuşak bir şekilde değişmesi. Epikur adlı albümün ilk şarkısında da benzer bir tarz görüyoruz:
Sekiz dakikalık şarkı üçüncü dakikaya kadar yavaş yavaş yükseliyor ve belli belirsiz bir patlamayla climax’e ulaşıyoruz. Bu aşamadan sonra yanan bir ateşin harlanmasına benzer bir şekilde beşinci dakikaya kadar yavaşlayıp vites küçültüyoruz. Bu noktada müzik tam bitecek derken, ritim tekrardan yavaş yavaş alevleniyor ve ilk beş dakikayı andırır ritimlerle tekrardan yükselişe geçiyoruz. Tabi tüm bu hareketler yaşanırken değişimin çok ölçülü bir şekilde yapıldığını da belirtmek gerekiyor. Belki David August zıplatarak dans ettirmez fakat öne arkaya sallandıracağına emin olabilirsiniz.