[voiserPlayer]
İklim politikaları ilk kez 1972’de Stockholm’de tartışılmaya başlandığında odak noktası büyük ölçüde yerkürenin korunması ve çevresel felaketleri önlemekti. Birleşmiş Milletler öncülüğünde yürütülen bu süreçte ve ilk kez uzun dönemli atmosfer ve meteorolojik izleme faaliyetlerinin ele alındığı zirvede, BM Çevre Programı da kuruldu. Bu süreç, bizi artık oldukça bilinen Viyana Sözleşmesi ve ardından Kyoto Protokolü’ne kadar götürdü.
Bu durum önce, ozon tabakasının zarar görmesi, hava kirliliğinin artması ve sülfür emisyonlarının ciddi sayılabilecek oranlara ulaşması önlemlerinin artması yönünde görüşlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Daha sonra ise bugün uluslararası bir başarı olarak görebileceğimiz daha bütüncül ve radikal kararların alınmasını benimseyen Paris Anlaşması ortaya çıktı. Yani artık iklim politikaları yalnızca hava kirliliği ve ozon tabakasının sıhhatinden öte; ekonomik, sosyal ve siyasi dünyanın dinamiklerini belirleyen bir olguya dönüştü. Öyle görünüyor ki önümüzdeki on yıllarda dünya ile ilişkili hiçbir ülke için içinde iklim kavramının geçmediği bir iktisat ve kalkınma politikası mümkün değil.
İklim ve ekonomi konularının bu denli bir girift yapıya büründüğünü, bu sefer Amerika Birleşik Devletleri’nde son olarak duyurulan Enflasyon ile Mücadele Yasası’nda gördük. Her ne kadar yakın tarihte Çin’in yükselişi ve Rusya’nın Sovyetler’den sonra eski gücünü inşa etmedeki ısrarı rekabet sahasını genişletse de ABD hala küresel siyasetin yönünü belirlemede baskın bir ağırlığa sahip. Ekonomik, kültürel ve politik üstünlük ideali, ABD’nin birçok konuda olduğu gibi iklimin iktisadi politikalarla uyumlandırılması konusunda da bir tür siyasi pusula görevi görmek arzusuna sahip olabileceğine işaret ediyor.
Bu bağlamda 16 Ağustos 2022 tarihinde Başkan Joe Biden’ın ilan ettiği Enflasyon ile Mücadele Yasası (Inflation Reduction Act[1]) iklim politikaları için yeni bir dönemin kapılarını açtı. Oldukça kapsamlı bir plan olan Enflasyon ile Mücadele Yasası’nın merkezinde sürdürülebilir kalkınma ile dirençli bir ekonomi yaratma amacı yatıyor. ABD Başkanı Joe Biden, bu yasayı “iklim konusunda şimdiye kadar atılmış en büyük adım” sözleriyle açıkladı. Peki Enflasyon ile Mücadele Yasası Nedir ve iklim ile ne şekilde ilişkili?
Enflasyon ile Mücadele Yasası, Beyaz Saray tarafından Başkan Biden’ın çalışan aileler için çalışan bir ekonomi inşa etme sözünü yerine getiriyor oluşu iddiasıyla deklare edildi. Yayınlanan metinde Başkan Biden’ın tarihteki en işçi ve sendika yanlısı Amerikan başkanı olduğuna ve Enflasyon ile Mücadele Yasası’nın da bu mirasın üzerine inşa edildiğine vurgu yapılıyor. Yasa, vergi düzenlemelerine önemli ölçüde değişiklikler getirerek, reçeteli ilaç maliyetlerini, sağlık bakım maliyetlerini ve enerji maliyetlerini düşürmeyi temel hedef olarak belirliyor. Amerikan işçilerini ayağa kaldırmak ve ülke genelinde iyi ücretli sendika işleri yaratmak gibi ideallerin merkeze alındığı yasada, vergi düzenlemeleriyle elde edilecek kaynağın yaklaşık 370 milyar dolarlık kısmının iklim değişikliği ile mücadeleye ayrılacağı belirtiliyor. Yani ABD, bu yasa ile iklim krizi ile mücadeleyi diğer iktisadi konular için bir norm olarak ortaya koymuş oldu.
Bu yasa vasıtası ile Amerikan ekonomisinin her sektöründe emisyonların azaltılmasına yardımcı olacak iyi ücretli sendika işleri yaratılacağı iddiasını görüyoruz. Yasa, başkanlık adaylığından beri Biden’ın söz verdiği temiz enerji vergi kredisi programlarına şimdiye kadar eklenen en güçlü işçi korumalarından ve teşviklerinden bazılarını içeriyor. Yasa kapsamında temel hatlarıyla dört konuya işaret ediliyor. Bunlar sırasıyla, (i) temiz enerji istihdamının genişletilmesi, (ii) vergi mevzuatının daha adaletli hale getirilmesi, (iii) Amerikan imalat sanayiinin yeniden canlandırılması ve son olarak (iv) sağlık hizmeti maliyetlerinin düşürülmesi.
Listeye ilk sıradan giren temiz enerji istihdamı kapsamında alınacak aksiyonlar ise şu şekilde sıralanıyor:
- Enerji verimli ticari binalar, yeni enerji verimli evler ve elektrikli araç şarj altyapısı için genişletilmiş vergi kredileri, makul ücretleri ödeyen ve kayıtlı çırakları işe alan işletmeler için ekstra kredileri içerecek ve yerel ücretlerin düşük yol müteahhitleri tarafından kesintiye uğramamasını sağlayacak.
- Makul ücretleri ödemeyi vaat eden ancak bunu takip etmeyen şirketler cezalandırılacak ve borçlu oldukları işçilere ödenen ile geçerli ücret arasındaki farkı faizi ile ödemekle sorumlu tutulacak.
- Enflasyon ile Mücadele Yasası, temiz enerji üretimi için Amerikan yapımı ekipmanın kullanımına ilişkin “Amerika’da Üret” hükmünü ortaya koyuyor. Kanun; rüzgâr, güneş, nükleer, temiz hidrojen, temiz yakıtlar ve karbon yakalama için genişletilmiş temiz enerji vergi kredileri sağlayacak. İşçilere geçerli bir ücret ödeyen ve kayıtlı çıraklık programları kullanan işletmeler daha yüksek rayiçten kredi kullanabilecek.
Bu yasa neden önemli? Yasa, ortaya çıktığı söylem içerisinde oldukça önemli bir gerçeklik taşıyor. Şöyle ki, iklim krizi uzun yıllardan beri ilgili uluslararası örgütlerin çeperinde tartışılan, sivil toplum kuruluşlarının ilgilendiği ve hatta bunun üzerinde radikalize edildiği bir olguyken; artık ekonomi ve kalkınma modellerinin merkezine yerleşmiş durumda. Döngüsel ekonomi, sürdürülebilirlik ve emek yoğun karbon nötr sektörler yeni çağın kodları olarak öne çıkıyor. Bu eylemlerden beri durularak planlanan kalkınma modellerinin, artık hem kabul görmeyecek hem de optimal çözümler olarak benimsenmeyecek olmaları, karar alıcıları ikna etmeye başladı, başlamalı.
Bu noktada aksiyoner konumda olan gelişmiş ülkeler ve onları takip eden re-aksiyoner ülkeler sistemi oluşturuyor. Tıpkı endüstri devriminde olduğu gibi, bu süreci takip edebilen, gerekli teknolojiyi, yeni nesil sistemleri ve buna bağlı olan ekonomik düzeni uygulayabilenler, yeni dönemin başat aktörleri olmaya adaylar. Zira, “medeni dünya” gündemini bu noktaya sabitlemiş, uluslararası sistemde söz sahibi olmanın anahtarı olarak karbon-nötr ve iklime duyarlı bir aktör olmayı zaruri görmüştür. Tabi ki her aktörün kendi çıkarları nezdinde politikalarını belirlemesi uluslararası ilişkilerin özünde vardır. Fakat artık ekonomi iklim içindir. Bunu ABD Enflasyon Yasası ile tekrar görmüş olduk.
Türkiye gibi rekor enflasyon oranlarıyla sınanan bir ülke için ABD’nin eylem planı önem taşıyor. Hem Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat’taki kalkınma vurgusunda, hem de ABD’nin enflasyon ile mücadele yasasında iklim ve temiz enerjiyi merkeze almasında şunu görüyoruz ki, küresel sistemin en önemli aktörleri için iktisadi beka ve iklim politikaları birbirlerini dışlar nitelikte değil. Türkiye gibi çok katmanlı iktisadi problemleri olan ülkelerde iklim politikalarının finansmanında yaşanabilecek güçlükler, ekseriyetle bu politikaların neden önceliklendirilemeyeceğine dair bir meşruiyet sebebi olarak servis ediliyor. Halbuki iklim öncelikleyken de politikaların öngördüğü yerli üretimin niteliğinde değişim ve enerji sektöründe dönüşüm gibi konular, incelikle tasarlanmış regülasyonlarla desteklendiğinde hem istihdamda artışı hem de caydırıcı etki yaratmadan vergi gelirlerindeki artışı beraberinde getirebilir. Ancak bu tip kapsamlı iktisadi dönüşümler yapısal birçok değişikliği de gerektirdiğinden, siyasi belirsizlikler içinde gerçekleşmesi beklenemez.
[1] Kaynak: https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2022/08/19/fact-sheet-the-inflation-reduction-act-supports-workers-and-families/
Fotoğraf: Karsten Würth