Hariçten Gazel Haftalık Dış Haberler Bülteni (19-25 Nisan)
[voiserPlayer]
Son yıllarda Avrupa’da yapılan seçimlerin merakla takip edilmesinin en büyük sebebi, yükselişte olan popülist sağ partilerin alacağı sonuçları görmek oluyor. Pazar günü Fransa ve Slovenya’da seçimler oldu ve bu iki seçim de Avrupa’da popülist sağ açısından yenilgiyle sonuçlandı. İlk turunda Macron’un oyların 27.5’uğunu, Marie Le Pen’in ise yüzde 23’ünü aldığı seçimlerin ikinci turunda mevcut Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, birçok anketin sonucundan daha yüksek bir oy oranı olan 58.5 ile seçimleri kazandı. Macron seçim sonrası yaptığı açıklamada Fransa’nın önümüzdeki beş yılda öncekinden daha farklı olacağı sözünü verdi. Zira Macron’un 2017-2022 arası döneminde Brexit, Sarı Yelekliler protestoları, pandemi ve son olarak Ukrayna İşgali gibi iktidarı zorlayan ve Fransız toplumunun memnuniyetsizliğini artıran olaylar meydana gelmişti.
Fransa seçim sonuçları her ne kadar Avrupa Birliği için bir rahatlama anlamına gelse de Marine Le Pen’in oylarını artırmış olması, Avrupa’da popülist sağ hareketlerin son yıllarda artan gücünü ortaya koyan başka bir gelişme oldu. Nitekim seçim sonrası İtalyan aşırı sağcı siyasetçi Matto Salvini, Le Pen’i aldığı oy oranı için tebrik etti. Le Pen 2017 seçimlerine göre daha ılımlı ve merkeze yakın söylemler geliştirmişti. Oylarını artırmasında bunun da etkisi var. Sonuç olarak her şeye rağmen Avrupa’nın ikinci büyük ülkesi Fransa, aşırı ve popülist sağ olarak nitelendirebileceğimiz bir iktidara geçit vermedi. Ayrıca Macron Fransa’da 20 yıldan sonra ilk defa üst üste ikinci kez seçilen cumhurbaşkanı oldu.
24 Nisan Pazar günü pek gündeme gelmese de Avrupa’nın başka bir ülkesinde daha seçimler vardı. 2.1 milyon nüfusa sahip bir orta Avrupa ülkesi olan Slovenya’da yapılan seçimlerde popülist sağcı başkan Janez Jansa, henüz dört ay önce Robert Galop önderliğinde kurulmuş sol-liberal Özgürlük Hareketi’ne karşı seçimleri kaybetti. Özgürlük Hareketi oyların yüzde 34.5’uğunu alırken, Jansa’nın partisi Sloven Demokrat Parti yüzde 24’te kaldı. Bu durumda Özgürlük Hareketi meclisteki diğer sol partilerle hükümet kurabilecek. Trump’a yakınlığıyla bilinen ve popülist bir lider olan Jansa, Slovenya’da demokrasi ve hukuku geriletmekle suçlanıyordu. Üç dönemdir iktidarda olan Jansa’nın AB ile de arası pek iyi değildi ve seçimlerde istikrar vadediyordu. Slovenya toplumu ise ülkeye tekrar demokrasi getirme sözü veren Galop’u tercih etti. Böylelikle Slovenya seçimleri de popülist sağın iktidardan düşürülebildiğine bir örnek teşkil ederek Avrupa Birliği açısından olumlu bir gelişme oldu.
Rusya’nın Ukrayna’yı İşgali İkinci Aşamasında
Kiev ve Ukrayna’nın orta bölgelerinden çekilen Rus ordusu Donbass bölgesi ve Mariupol’a yaptığı saldırıları hızlandırdı. Rusya geçtiğimiz hafta Mariupol’u aldığını iddia etti. Ancak Ukrayna Mariupol’de bulunan Azovstal Demir Çelik Fabrikası’nda hala direnişini sürdürüyor. Bucha’da Rusların sivil katliam yaptığına dair kanıtların ortaya saçılmasından sonra ise Batılı ülkeler Ukrayna ordusuna daha fazla yardım ediyorlar. ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’ya savunma alanında 800 milyon dolar, ekonomik yardım olarak ise 500 milyon dolar olmak üzere toplamda 1.3 milyar dolarlık yeni bir yardım paketini devreye sokacaklarını açıkladı.
ABD bu yardım ile resmi ağızdan da duyurduğu üzere Rusya’nın yalnızca savaş alanında yenilmesi değil, uluslararası arenadaki gücünün zayıflatılmasını da hedefliyor. Şu an Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesi için kısa vadede bir çözüm öngörülmüyor. Yeni yardımlarla güçlenen Ukrayna ordusunun Rusya’ya karşı direnişini sürdüreceği anlaşılıyor. Geldiğimiz noktada Rusya, Mariupol’u ele geçirip Ukrayna’nın Azak denizine açılan tüm topraklarını alarak, Kırım ile Donbass bölgesini birbirine bağlayacak bir koridor oluşturmaya yaklaşmış gözüküyor. Ancak, Güney Ukrayna’da bulunan Kherson, Mikolayiv ve Odessa gibi şehirleri ele geçirip Ukrayna’nın tüm Karadeniz kıyılarını kontrolü altına alma ve Moldova’da bulunan Rusya kontrolündeki bölge olan Transdinyester Cumhuriyeti ile bu bölgeyi birleştirme hayalinin ise çok zor olduğu anlaşılıyor. Savaşın ilerleyen aşamalarında hem ekonomik açıdan hem de savaş alanında oldukça yıpranacak Putin yönetiminin hedef küçültmesi son derece olası gözüküyor.
Öte yandan ise Rusya’nın çekildiği bölgelerde bıraktığı enkaz ve neden olduğu insani kriz tartışılmaya devam ediyor. Birçok habere konu olduğu üzere Mariupol’de toplu mezarlar kazıldığı ve sivil kayıpların olduğu anlaşılıyor. 26 Nisan Salı günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov ile görüştü. Bu görüşmede Guterres, Rusya’nın Ukrayna’da giriştiği askeri operasyonun Birleşmiş Milletler Sözleşmesine aykırı olduğunu vurguladı. Lavrov ise Batının Ukrayna’ya yaptığı yardımların Rusya’nın sınırlarına ve güvenliğine bir tehdit teşkil ettiğini vurguladı. Görüşmede Mariupol’den sivillerin çıkabilmesi için bir insani koridor açılması da gündeme geldi. Ukraynalı yetkililer, hayata geçmesi öngörülen insani koridorun Rus birliklerinin ateş açması nedeniyle gerçekleşmediğini belirtiyorlar. Guterres, Moskova ziyareti sonrası 28 Nisan tarihinde Kiev’de Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba ile de görüşecek.
Bu haftaya damgasını vuran Lavrov’un diğer bir açıklaması ise Batının nükleer savaş riskini göz ardı etmemesi gerektiğine dair tehdidi oldu. Ukrayna Dış İşleri Bakanı Kuleba bu açıklamaya karşı, Rusya’nın Ukrayna’ya Batılı ülkeler tarafından yapılacak silah yardımlarını engellemeye yönelik bir demeç olduğu değerlendirmesini yaparak karşılık verdi. Batının artarak süren silah yardımlarının Rusya’nın Ukrayna savaşında istediklerinin çoğunu şimdiye kadar gerçekleştirememesine sebep olduğunu düşünürsek, Lavrov’un nükleer savaş seçeneğini masaya sürmesi ve tüm dünyayı tehdit etmesi kendileri açısından çıkış yollarının giderek azaldığını gösteriyor.
Nitekim, kimi askeri uzmanların belirttiği üzere savaş alanında Ukrayna şu an Rusya’dan daha fazla tanka sahip ki bu durum Donbass bölgesinde dahi Rusya’nın çok zorlanacağı anlamına geliyor. ABD’nin göndereceği askeri yardım paketinde obüs topları, insansız hava araçları, top mermileri ve yedek parçalar gibi mühimmatlar da yer alıyor. İki ayını dolduran Ukrayna’nın işgalinin Rusya için her geçen gün maliyetinin artacağını ve bu savaşın beklenenden daha uzun süreceğini öngörmek zor değil. Dolayısıyla bu savaşın tüm dünya için yarattığı enerji ve gıda arzında yaşanan kriz de sürecek. Alternatif kaynakların öneminin artacağı ve Rusya’dan alınan petrol ve doğal gazın azaltılması önümüzdeki günlerde uluslararası kamuoyunun gündeminde değişmez bir madde olacak gibi görünüyor.