Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, gençlerin sosyal medya kullanımına dair art arda sert kararlar alıyor. En son Avustralya, 16 yaş altındaki tüm kullanıcıların TikTok, Instagram, YouTube, Snapchat, Reddit ve benzeri platformlardan çıkarılmasını zorunlu kıldı. ABD’de bazı eyaletler yıllardır benzer yasakları uyguluyor, Avrupa’da güvenlik temelli düzenlemeler giderek sıkılaşıyor.
Tartışmanın çerçevesi genelde aynı: “Gençleri korumalı mıyız, yoksa özgür mü bırakmalıyız?”
Bu soru kulağa makul gelse de, gençlerin deneyimine baktığımızda eksik kalıyor. Çünkü mesele ne yalnızca güvenlik ne de yalnızca özgürlük; mesele gençlerin kendi hayatlarına dair kararların içinde olup olamadıkları.
Ne Oldu? Bu Dalga Nasıl Başladı?
Gençlerin sosyal medya kullanımına yönelik ilk büyük kırılma 2023’te ABD’de yaşandı. Utah ve Arkansas “erişim yasası” çıkardı, gençlerin hesap açması ebeveyn onayına bağlandı. Ardından TikTok’un ulusal güvenlik tehdidi olarak sınıflandırılmasıyla konu daha sert bir çerçeveye oturdu.
Avrupa’da aynı yıl, 13 yaş altı veri toplama pratiklerine getirilen sınırlamalar genişledi; İngiltere’nin Online Safety Act’i platformlara ağır yükümlülükler getirdi.
Ve 2025’in başında Avustralya tüm sosyal medya platformlarına şu çağrıyı yaptı: “16 yaş altı kullanıcı hesaplarını kapatın.”
Bu timeline bize şunu gösteriyor: Devletler dijital alan üzerinde yeniden egemenlik kurmaya çalışıyor. Platformlar bu alanı kendi ekosistemleri olarak savunuyor. Gençler ise bu iki taraf arasında sıkışmış durumda ama hiçbir masada temsil edilmiyor.
Gençler Orada Yalnızca Vakit Geçirmiyor; Orada Kimliklerini Kuruyorlar
Yasakların en çok gözden kaçan tarafı şu: Gençler için sosyal medya, yetişkinlerin düşündüğü gibi “boş vakit” alanı değil.
Psikolog Sherry Turkle yıllardır şunu anlatıyor:
“Gençler çevrimiçi alanları birer prova sahnesi olarak görür; kimlik parçalarını burada dener, reddeder, yeniden kurar.” (Turkle, 2015)
Günümüz gençliği için sosyal medya; arkadaş bulma alanı, duygu düzenleme mekânı, kendini ifade etme biçimi, kültür üretim zemini, görünürlük kazanma fırsatı…
Yani, hayatın ikinci bir yüzü değil, hayatın eşit derecede gerçek olan başka bir yüzü.
Bu yüzden platform yasakları gençlerin zihninde şuna dönüşüyor: “Benim kimlik alanım benim dışımda belirleniyor.” Yasakların yarattığı en derin kırılma da burada.
Yasaklar Davranışı Düzeltmez, Görünmezleştirir
Sosyal politika tarihinde çok iyi bilinen bir gerçek vardır: Yasaklanan davranış ortadan kalkmaz, gri bölgeye taşınır.
Pew Research Center’ın 2023 verileri bunu somutlaştırıyor: Gençlere uygulanan platform kısıtlamalarının ardından VPN kullanımı %78 artıyor. Bu, her 10 gençten 8’inin, korunmak için kendini daha karanlık, haritalandırılmamış sulara atmak zorunda hissetmesi demek. Yasak, bir çözüm değil; problemi sadece denetim alanımızdan uzaklaştıran bir itme kuvveti haline geliyor.
10 Aralık’ta yürürlüğe giren Avustralya yasasıyla da büyük ihtimal aynı şey olacak: Gençler gölge platformlara, kapalı Telegram odalarına, isimsiz uygulamalara veya henüz regüle edilmemiş alanlara yönelecek. Bu, güvenliği artırmaz. Sadece güvensizliği görünmez hâle getirir.
Bu çelişkiyi karar alıcılar da görüyor. Yine de yasaklamak, gençlerle, ailelerle ve uzmanlarla birlikte çözüm üretmenin zahmetine girmeden hızlı siyasi kazanım sağlamanın en kestirme yolu. Bedeli ise genellikle gençlerin iyi oluşu oluyor.
Bir Neslin Ortak Hafızasına Müdahale: Yetişkinlerin Küçümsediği, Gençlerin Merkezinde Duran Kültür
Gençlerin dijital dünyasında kurdukları ritüeller, şakalar, viral dil, kolektif tepkiler… Tüm bunlar yetişkinlere yüzeysel gelebilir. Oysa kültür sosyolojisi şunu söyler: “Bir toplumun hafızası, en hafif görünen pratiklerde inşa edilir.” (Assmann, 2011)
TikTok sadece dans videoları değil. Bir kuşağın mizah hafızası, duygusal anlatım biçimi, politik tepkisini düzenlediği alan, küresel bir akran kültürünün ortak dili. Bu nedenle platform yasakları yalnızca erişim kararları değil, bir kuşağın kültürel hafızasına yapılan müdahaledir.
Bu kuşağın kendini anlatma yolları yetişkinlerin ölçü birimlerine uymuyor diye “gereksiz” sayılamaz. Tam tersine: Bu platformlar gençlerin dünyaya nasıl baktığını, nasıl anlam kurduğunu ve nasıl ilişki kurduğunu şekillendiriyor. Bir hafızayı elinden aldığınızda, bir kuşağın sürekliliğini kesintiye uğratırsınız.
Devlet–Teknoloji Bilek Güreşinde Bedeli Kim Ödüyor?
Görünürde tartışma “çocuk güvenliği.” Ancak alt katmanda başka bir gerilim var:
Devletler: “Dijital egemenliği biz tanımlarız.”
Platformlar: “Ekosistemi biz kurduk; kullanıcı bizimdir.”
İki dev gücün çekişmesinin bedeli gençlere çıkıyor. Bu gençler ne müzakere tarafı ne de karar verici. Ama kararlardan en çok etkilenen grup onlar.
UNESCO’nun 2024 Gençlik Katılım Raporu çok net bir uyarıda bulunuyor: “Gençlerle ilgili alınan kararlar, gençlerle birlikte tasarlanmadığında, koruma politikası kontrol politikasına dönüşür.” Bugün dünyada gözlemlediğimiz tam olarak bu.
Peki gençler evlerinden çıkarılırsa nereye gider? Dijital Göçmenlik bir metafor değil bir gerçeklik. Fiziksel dünyada bir genci evinden çıkarmanın nasıl travmatik etkileri olacağını biliyoruz. Dijital dünyada ise bunun karşılığını henüz ciddiyetle konuşmuyoruz.
Gençler yıllardır kendi topluluklarını kurdukları dijital evlerden çıkarıldıklarında:
- daha radikal içerik üreten kapalı gruplara,
- denetimsiz ortamlara,
- kimlik avı ve manipülasyona açık platformlara,
- algoritmik kör noktalara
kayma riskini taşıyor.
Bu, “kendi iyiliği için kapatılan alanların” gençleri nasıl başka risklere ittiğini gösteriyor.
Yasakların sonucu davranış değişikliği değil, dijital göçmenliktir. Ve her göç, bir kimlik sarsıntısı yaratır.
Sonuç: Dijital Evlerinden Tahliye Ettiğimiz Bir Kuşaktan Ne Bekliyoruz?
Gençleri korumak elbette önemli. Ama koruma, onların yaşadığı dünyayı ellerinden almak anlamına gelmiyor.
Bugünün gençleri dijitalde yalnızca zaman geçirmiyor; orada sosyalleşiyor, büyüyor, öğreniyor, bağ kuruyor, kültür üretiyor.
Bu nedenle tartışmayı doğru yerinden yakalamalıyız: Gençlerin iyiliğini gerçekten nerede tanımlıyoruz? Biz mi biliyoruz, yoksa artık birlikte öğrenmemiz gereken bir dünyaya mı geldik?
Ve en temel soru: Evlerinden tahliye edilen bir kuşağın güvenini nasıl yeniden kazanacağız?
Kaynaklar
Assmann, J. (2011). Cultural Memory and Early Civilization. Cambridge University Press.
Pew Research Center. (2023). Teens, Social Media and Technology.
UNESCO. (2024). Youth Participation and Digital Policy Report.
Turkle, S. (2015). Reclaiming Conversation: The Power of Talk in a Digital Age. Penguin.
Australian Government. (2025). Online Safety (Youth Restrictions) Regulation.
UK Government. (2023). Online Safety Act.
European Commission. (2024). Children’s Data Protection Report.
Utah Social Media Regulation Act (2023).
Arkansas Social Media Safety Act (2023).
TikTok Congressional Hearing Transcripts (2023–2024).

