Birleşmeye dair bugün herkes finansal tabloyu konuşuyor. Kaç milyar dolar el değiştirecek, kim “kazandı”, piyasanın nabzı ne yönde attı, hissedar değerleri, sektör dengeleri… Ama bu birleşim yalnızca ekonomi sayfalarına sıkışacak bir konu değil. Çünkü herhangi iki dev şirketin değil, gündelik hayatımızın pratiklerine kadar etkisi olan iki güçlü kültürel evrenin birleşiminden bahsediyoruz. Hepimizin hafızasında yer etmiş karakterler, hikayeler ve izleme alışkanlıkları aynı çatı altında yeniden yapılanacak.
Tam da bu yüzden merak, tedirginlik, endişe, heyecan… Bir duygu karmaşası içerisinde “Bu birleşme gerçekten çalışacak mı?” sorusunu sorup duruyorum.
Soğuk Gerçek: M&A’lerin Büyük Kısmı Hedefi Vuramıyor
Harvard Business Review ve McKinsey’nin uzun soluklu çalışmalarına göre birleşme ve satın almaların çoğu, %70 ila %90 arası, beklenen değeri üretemiyor. Yıllardır değişmeyen bir oran bu. EY’nin kültür odaklı analizleri de benzer bir tablo çiziyor: Kâğıt üzerinde kusursuz görünen birçok birleşme, işin gündelik ritmine indiğinde tökezliyor. Kimi zaman performans düşüyor, kimi zaman motivasyon eriyor, kimi zaman da her şey “idare eder” düzeyinde kalıyor.
KPMG’nin klasikleşmiş araştırması daha da net: Büyük birleşmelerin %83’ü hissedar değeri yaratmamış. Deloitte’un bulguları ise başarısızlığın sert çekirdeğini gösteriyor: kültürel uyumsuzluk.
Çoğu zaman görünmeyen, rakamlara hemen yansımayan ama içten içe sistemi gevşeten bir şey kültürel uyumsuzluk. Ve maalesef sayılar arasında kaybolup asla batmaz denen gemilerin çarptığı buzdağına dönüşüyor.
WarnerMedia–Discovery birleşmesi bunun en güncel örneklerinden biri. 2022’de yüksek beklentilerle tamamlanan birleşme, kısa süre içinde şirketi 50 milyar doların üzerinde borç yüküyle baş başa bıraktı; streaming yatırımları beklenen geri dönüşü sağlayamadı, maliyet kesintileri ise kreatif ekosistemde ciddi kırılmalar yarattı. Bugün Warner Bros. Discovery’nin yeniden satılma ihtimalini konuşuyor olmamız, aslında tek başına finansal tabloların değil, başarısız kültürel ve operasyonel entegrasyonun gecikmiş sonucu.
Netflix ve Warner Bros: İki Bambaşka Evren
Bu birleşmenin en çarpıcı tarafı, aslında iki ayrı kültüre sahip dünyaları birleştirmeye çalışması. Netflix hızlı karar alma temposuyla, radikal şeffaflık yaklaşımıyla ve veriye dayalı içerik üretim mantığıyla çalışıyor. Deneme-yanılmaya alan açan, performansı net hedeflere bağlayan bir yapı.
Warner Bros ise bambaşka bir hafızaya sahip: onlarca yıla yayılan yaratıcı zanaatkârlık, stüdyo ritüelleri, lonca benzeri örgütlenmeler, HBO ve DC gibi kendi içinde bağımsız mikro kültürlere sahip markalar… Bu mikro kültürlerin hepsi, uzun süreli ilişkilere ve yerleşik ritimlere yaslanıyor. Hızdan çok sürekliliğin değer gördüğü bir yapılanma.
Dışarıdan bakınca iki dünyanın birleşmesi heyecan verici bir eşleşme gibi durabilir, tıpkı herkesin “birlikte harika olur” dediği iki çok güçlü karakterin ilişkisi gibi. Ama birleşmeler tarihi bize bunun ne kadar yanıltıcı olabileceğini defalarca gösterdi. Daimler–Chrysler, “eşitlerin evliliği” sloganına rağmen kültürel uçurum nedeniyle çöktü. AOL–Time Warner birleşmesi ise “eski ve yeni medyanın ideal buluşması” olarak sunulmuştu; ancak kültürel uyumsuzluk öyle derindi ki, birleşme bugün hâlâ kurumsal tarihin en büyük hayal kırıklıklarından biri olarak anılıyor.
Kültür, PR Cümlesi Değil: Birleşmelerin Çoğunun Tökezlediği Gizli Eşik
Birleşmelerde kültür hâlâ çoğu yönetici için “ikinci konu” başlığı altında duruyor. Finansal entegrasyon, operasyonel akış, teknoloji uyumu… Bunların hepsi masanın ortasına yerleşirken kültür yönetimi genellikle uç bir köşeye itilmiş oluyor.
Oysa araştırmalar bunun tersini söylüyor. KPMG ve McKinsey kültürel uyumun erken ele alınmasının sinerji hedeflerini doğrudan etkilediğini gösteriyor. EY, çalışanların “dokunulmaz” gördüğü değerlerin göz ardı edildiği ortamlarda direncin yükseldiğini söylüyor. Deloitte ise belirsizliğin uzun süre yönetilememesinin performansı hızlıca aşındırdığını ortaya koyuyor.
Bu yüzden kültürü konuşmak nezaket değil, niyet beyanı değil; bir birleşmenin kaderini belirleyen en stratejik hamlelerden biri. Ve asıl kırılma noktası çoğu zaman tek bir sorunun etrafında toplanıyor: “Biz artık kim oluyoruz?”
Bu soru cevapsız kaldığında, en parlak entegrasyon planları bile duvara çarpabiliyor. Çünkü çalışanlar strateji belgelerinden önce şunu merak ediyor: Sesim duyulacak mı? Yerim korunacak mı? Yıllardır verdiğim emek bir gecede yok mu olacak?
Başarı Mümkün mü?
Evet. Ama kültür, finansal entegrasyon kadar ciddiyetle ele alınırsa. McKinsey’nin bulguları kültürü bilinçli şekilde yöneten şirketlerin sinerji hedeflerine çok daha yüksek ihtimalle ulaştığını gösteriyor. Bu da tartışmayı oldukça basit bir yere getiriyor: Birleşmenin başarısı, iki tarafın birbirini gerçekten duyup duyamayacağına bağlı.
Netflix x Warner Bros birleşmesi teknik olarak güçlü görünebilir; sektör üzerinde yeniden kurucu bir etki yaratması da mümkün. Fakat asıl sınav masanın başka bir yerinde duruyor: Sermayeyi birleştirmek kolaydır. Kültürü birleştirmek değil.
Eğer bu iki dünya ortak bir ritim bulabilirse yeni bir yaratıcı dönem açılabilir. Başaramazlarsa, bu birleşme de tarihte “kaçırılmış büyük fırsatlar” arasındaki yerini alır.
Bu Birleşme İzleyicinin Dünyasını da Şekillendirecek
Bu birleşme yalnızca iki şirketin kaderini değil, küresel izleyicinin kültürel manzarasını da şekillendirecek. Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Orta Doğu’ya kadar milyonlarca insanın hangi hikâyelere erişeceğini, hangi anlatıların merkezde kalacağını ve hangilerinin yavaşça görünmezleşeceğini belirleyecek. Deloitte’un verileri, kültürel risklerin iyi yönetildiği M&A’lerde entegrasyon başarısının %2,5 kata kadar arttığını gösteriyor; bu da kültürün sadece “insani bir detay” değil, stratejik bir eşik olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Bu nedenle asıl soru finansal değil: Bu birleşme, iki tarafın hikâye evrenini genişletecek mi, yoksa içlerinden birini sessizce silikleştirecek mi?
Netflix-Warner Bros için başarı hâlâ mümkün ama kültür, bir dipnot olarak değil, masanın tam ortasına konulduğunda. Çünkü sermayeyi birleştirmek bir hamle, kültürü birleştirmek ise bir sınavdır. Ve bu sınavın sonucunu en çok da biz izleyiciler hissedeceğiz.
Yazar Notu (12 Aralık 2025)
Bu yazı hazırlanırken önemli bir gelişme yaşandı: Paramount–Skydance ekibi, Netflix’in önceki teklifini geçerek Warner Bros. Discovery için yeni bir satın alma teklifi sundu. Eğer Warner ekibi bu teklifi kabul ederse, yazıda her iki senaryo için tartıştığımız kültürel uyum ve entegrasyon risklerinin tamamı Paramount–Skydance için de birebir geçerli olacak. Üstelik tablo bu kez daha kapsamlı; Netflix yalnızca belirli varlıklarla ilgilenirken, Paramount–Skydance Warner Bros’un neredeyse tamamını devralmak istiyor. WBD yönetim kurulu konuyu inceliyor, henüz bir karar verilmedi.
Bu nedenle sonuç beklenmeden yayımlanan bu analiz, finansal kazanan kim olursa olsun geçerliliğini koruyor: Finansal tablo ne yöne kayarsa kaysın, asıl sınav sorusu aynı olacak: İki farklı dünya gerçekten tek bir hikâyeye dönüşebilecek mi?
Kaynaklar
Christensen, C. et al., The New M&A Playbook, Harvard Business Review (2011)
McKinsey & Company, The Importance of Cultural Integration in M&A (2024)
KPMG, Unlocking Shareholder Value: The Keys to Success (1999)
Deloitte, The Future of Human Capital in M&A (2025)
EY, How Culture Can Unlock M&A Performance (2024)
Hollmann, J. et al., The DaimlerChrysler Merger – A Cultural Mismatch? (2010)
MN&A Community, The Worst Failed Mergers in Business History (2024)
AOL–Time Warner reporting from The Guardian & BBC News

