Kadınların yerel siyasetteki yerini güçlendirmek amacıyla, Daktilo1984’ün FNF Türkiye desteğiyle yürüttüğü Kadın Liderliği Güçlendirme Programı için 7–8 Kasım’da Diyarbakır’daydık. İki gün boyunca farklı siyasi partilerden kadın siyasetçiler ve karar alıcılarla kadın liderliği, görünürlük, temsil ve siyaset yapma pratikleri üzerine konuştuk, tartıştık ve birlikte kafa yorduk.
Bu çalışmalar benim için hiçbir zaman “eğitim” başlığı altında kalmıyor. Daha çok, kalabalık bir kadın grubunun sessizce taşıdığı ortak bir yükü, ortak bir suskunluğu, ortak bir kuvveti görünür kıldığımız bir alana dönüşüyor. Boşu dolduruyor, doluyu paylaşıyoruz. Diyarbakır’da da tam olarak böyle oldu.
Çünkü nerede kadın liderliği konuşsak, hep aynı kök hikâyeye çıkıyoruz:
Gösterme çağındayız, ama biz saklamamız tembihlenerek büyütüldük.Kadınlar, ‘görünür’ olmayı gerektiren bir çağda, çocukluktan beri tembihlenmiş (zorunlu) alçakgönüllülükle nasıl baş edeceklerini bilmiyor.
Bu ikisinin arasında sıkışıp kalıyoruz:
Hem kendi hakkımızı savunmak, emeğimizi sahiplenmek istiyoruz…
Hem de “fazla öne çıkarsam ayıp olur” diye çekiniyoruz.
Çoğumuzun evinde bir büyüğünden veya çevresinden duyduğu o cümle hâlâ çok canlı:
“Evladım, iyi bir şey yaptıysan onu sen söylemezsin. Zaten iyiyse insanlar görür. İyi şeyler parmakla gösterilmez. Ayıp.”
Bu söz iyi niyetli görünür; görgü ve terbiye öğretir.
Ama kız çocuklarının dünyasında başka bir şeye dönüşür:
Fazla görünme.
Sakin dur.
İşini yap ama anlatma.
Öne çıkma.
Başarıyı, iyi olduğun şeyleri paylaşmak ayıptır.
Türkiye’nin neresine gidersek gidelim biz kadınların hikâyesi benzer yerlerden kırılıyor. Kırıldığı yerlerden el ele verip ilmek ilmek tekrar örmek gerekiyor. Çünkü siyaset böyle işlemiyor. Eğer yönetmeye talipsek yaptığımız işleri, başarılarımızı, emeğimizi göstermeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Bu cümleyi duyup büyüyen kız çocukları bugün siyasetin, yerel yönetimlerin, topluluk örgütlenmesinin içinde yer almaya çalışıyor.
Sahada çalışan, koşturan, sorun çözen, çabalayan kadınlar… kendi emeklerini anlatmakta zorlanıyor.
Ve bunu yalnızca “özgüven eksikliği” diye açıklamak kolaycılık olur.
Bu, toplumsal bir terbiyenin, kültürel bir kodun sonucu.
Alçakgönüllü olmak elbette güzel bir şey. Ancak bize öğretilen alçakgönüllülük çoğu zaman sessizliğe dönüştü; sessizlikse liderliğin değil, görünmezliğin kapısını açtı. Kendimizi geri çekmek nezaket değil; çoğu zaman içselleştirilmiş bir “ayıp olur” terbiyesinin otomatikleşmiş bir refleksi oluyor.
Araştırmalar da bunu doğruluyor: Kadınlar aynı performansa sahip olduklarında bile kendi başarılarını erkeklere göre daha düşük değerlendirme eğiliminde* ve kendilerini daha az görünür kılmayı tercih ediyor. Bir başka çalışma**, kadınların başkalarına faydalı işler yaptıklarında bile bunu duyurma konusunda erkeklere göre 4–5 kat daha çekingen kaldığını gösteriyor. Akademide de tablo farklı değil; kadın araştırmacıların kendi makalelerini sosyal medyada duyurma ihtimali erkek meslektaşlarına göre yaklaşık %28 daha düşük.***
Yani bizim Diyarbakır’da kadınların ağzından duyduğumuz, “Benim fikrimdi ama ben anlatmayayım… Adımı en sona yazalım… Benim katkım küçük zaten…” gibi cümlelerin birçok kadının ortak döngüsü olduğunu araştırmalar da gösteriyor.
Kadınların kendini geri çekmesinin ardında “ayıp olur” kültürü kadar, “yanlış anlaşılma” ve “itici görünme” korkusu da yatıyor. Çünkü bulgular da gösteriyor ki, erkeklerde “özgüven” olarak okunan davranış, kadınlarda “fazla hırslı, fazla iddialı” diye etiketlenebiliyor.****
Bu yüzden göstermezsen yok sayılacağın, gösterirsen tepki çekeceğin bir ikilemin içine sıkışıyor/sıkıştırılıyoruz.
Biz kadınların zihninde yıllarca düğüm düğüm işlenmiş bu cümleler, bugün liderlik yolculuğumuzda karşımıza bir görünürlük bariyeri olarak çıkıyor.
Kendimizi sunma, anlatma, yeteneklerimizi gösterme, emeğimizi görünür kılma konularında neden çekingen olduğumuzu konuşunca, odadaki herkes birbirine bakıp başını sallıyor.
Çünkü hepimiz aynı yerden yaralıyız.
“Ben yaptım” demek, bize öğretilmedi
Biraz iğneyi kendimize batıracak olursak:
Kimi zaman siyasette “görünür” olan insanların şovcu tarzları bizi rahatsız ettiği için, görünürlüğün tek yolunun böyle bir tarz olduğunu sanıyoruz.
Bu da kendimizle yabancılaşmamıza sebep oluyor.
Oysa mesele, başkalarına benzemek değil; kendi rengimizi bulmak.
Görünürlüğü yeniden, kendi değerlerimizden başlayarak tanımlamak gerekiyor.
Yaptığını sahiplenmeyi bir kibir değil; toplulukla kurulan ilişkinin sorumluluğu olarak görmek, siyasette görünürlüğü bir “şov” değil; hesap verebilirliğin tam kendisi olarak tanımlamak belki de daha ‘görünür’ olmamızın ilk adımı olabilir. Bizim aradığımız görünürlük, sesi en çok çıkanın değil; yaptığı işin arkasında duranın görünürlüğü.
Kadınlarla konuşurken hemfikir olduğumuz ve tekrarladıkçe içimizdeki düğümleri gevşettiğini hissettiğimiz şeyler;
Liderlik bağırarak yapılması gereken bir şey değil.
Kararlılık her zaman sertlik değil.
Görünür olmak ukalalık değil.
Emeğimize sahip çıkarken “Ben demek” ego değil; sorumluluğu sahiplenmek.
Bunların altını çize çize yazmak, konuşmak ve kendimize hatırlatmak gerekiyor.
Zaman birbirine omuz vermenin, içimize düğümlenen önyargıları ilmek ilmek sökmenin ve yerine renkli nakışlar işlemenin zamanı.
Biz o eski “ayıp olur” cümlesini, ilmek ilmek söküyoruz.
Ve söktükçe fark ediyoruz ki:
Kendi otantik sesimizi bulmak, sadece liderlik becerisi değil, aynı zamanda bir iyileşme pratiği.
Atölyede bazı kadınlar ilk kez “Ben bunları yaptım, çok da iyi yaptım” diyebildi.
İlk kez, yaptığı işi küçültmeden, başkalarına mal etmeden, saklamadan anlattı.
Bu, sessiz bir devrimdir.
Büyük sloganlar atılmadan gerçekleşen küçük ama köklü bir dönüşüm.
Kadın liderliği dediğimiz şey; gürültülü, bağırarak, hırslı bir duruş olmak zorunda değil. (Elbette isterse olabilir, hırsı da gürültü de sadece erkeklere bırakmak zorunda değiliz, ancak tercih etmeme hakkımız baki.)
Tam tersine:
Kendi renginle durabilmek, kendi sesinle konuşabilmek ve emeğinin arkasında saygıyla durabilmek.
Bazen de sadece cesaretinin görünmesine izin verebilmek.
Bu buluşmaların bana en iyi gelen tarafı; Bir kadın konuştuğunda, diğer kadınların nefesi açılıyor. Dertlerimizin ortaklığını görüp geliştirdiğimiz stratejileri birbirimizden öğrenmek içimize işleyen önyargıları ilmek ilmek söküp yerine renkli nakışlar işlemek bir dönüşümün tohumlarını atıyor.
Belki de artık kız çocuklarına (ve içimizdeki kız çocuklarına) başka bir cümle söyleme zamanı gelmiştir;
“İyi bir şey yaptıysan saklama.
Söyle ki başkalarına ilham olsun.
Sen görünür ol ki, seni izleyen kız çocukları da cesaret bulsun.’’
Referanslar
*Exley, C. L. & Kessler, J. B. (2019). The Gender Gap in Self-Promotion.
**Tradenta, J. M. et al. (2025). Gender differences in the self-promotion of prosocial behaviour: Exploring the female modesty constraint.
***Peng, H. et al. (2025). The gender gap in scholarly self-promotion on social media.
****Galsanjigmed, E. (2023). Challenges Women Experience in Leadership Careers.
- “Friedrich Naumann Vakfı’nın desteği ile yayımlanmıştır. İşbu belgede belirtilen görüşler yalnızca yazara (yazarlara) aittir. Bu görüşler Friedrich Naumann Vakfı’nın görüşlerini yansıtmaz.”

